KOMİSYON KONUŞMASI

HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçe teklifi üzerine konuşacağım ancak adından "kadın"ın çıkarıldığı, kadınların nasıl yaşayacaklarından nasıl çalışacaklarına; nerede, ne kadar ücret alacaklarına; sosyal yardımlardan hangi koşullarda, nasıl faydalanacaklarına varıncaya kadar karar veren bir Bakanlığın bütçesi üzerine konuşuyorum. Her şeyden önce, en sonda söyleyeceğimi ilk başta söyleyerek başlamak istiyorum, adından "kadın"ın çıkarıldığı, toplumun yarısı olan kadınları yaşamın öznesi olarak değil bir kurum içerisinde erkekler üzerinden tanımlayan bir Bakanlık elbette kadınların Bakanlığı değildir ve bu Bakanlığa ayrılan bütçede kadınlara, kadınların eşitlik ve özgürlüklerine, şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşama ayrılmış bir bütçe de olamaz. Nitekim, bu yıl da tüm bakanlıklarda olduğu gibi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da bizlere sunduğu bütçe cetvelleri de bir kez daha bunu doğrulamıştır. Sayın Bakan, Bakanlığınızın üçüncü yılındasınız, geçmiş iki yılın bütçesini her konuştuğumuzda baştan sona bir bütçenin nasıl olması gerektiğini sizlere kadınların talepleriyle birlikte anlattık, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir bütçe olması gerektiğini söyledik, kadınlara yönelik şiddeti durduracak bir bütçe olması gerektiğini söyledik; bakım emeğinin kadınların omuzlarından kaldırılması, kadınlara lütuf gibi sunulan sosyal yardımlardan ziyade üretim alanlarında kendi ekonomik bağımsızlıklarını elde edecek imkânların yaratılacağı bir bütçenin olması gerektiğini söyledik. Ancak görüyoruz ki yirmi üç yıllık iktidarında partinizin kadına yaklaşımı değişmediği gibi sizin de değişmemiş. Tarih yaşanılanlardan her defasında bizleri haklı çıkardı, keşke haklı çıkarmamış olsaydı.

Bakın, 2025 yılında partinizin kadına yönelik şiddetle mücadele yaklaşımının kadınların yaşamlarında nelere mal olduğunu ilk dokuz ayda işlenen kadın cinayetleri göstermektedir ve yine, bu kadınların nerede -tırnak içerisinde- hangi gerekçeyle öldürüldüğü de iktidarınızın, Bakanlığınızın politikalarının bu cinayetleri önlemenin önüne geçmediğini göstermektedir. Nitekim 2025 yılının ilk dokuz ayında 224 kadın katledildi, 169 kadın tacize uğradı, 561 kadın fiziksel şiddet gördü, 247 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 2025 yılının ilk altı ayında öldürülen 9 kadının öldürüldükleri anda koruma kararları vardı, altını çizerek söylüyorum Sayın Bakan, koruma kararı vardı. Soruyorum: Bu karar olmasına rağmen kadınların katledilmesini nasıl açıklıyorsunuz? Bunun bir diğer anlamı bu ülkede kanunların, kararların ve uygulamaların kadını korumada yetersiz olduğu gerçeği değil midir? Eğer bu söylediğimizin gerçek olmayan bir tarafı varsa buyurun, söyleyin. Tüm bunlar yaşanırken, kadına yönelik şiddet artarken sizlerin çözümü bu yılı aile yılı ilan etmek oldu. Sonrasında "Bir yıl yetmez." diyerek, âdeta bu şiddeti körükleyerek önümüzdeki on yılın aile yılı olacağını söylediniz. Ben öncelikle şunu söylemek isterim: Bizler demokratik, özgür ve eşit yaşamın savunucularıyız, ataerkilliği besleyen erkek egemen bir aile yapısını asla kabul etmeyeceğiz. "Aile reisliği" adı altında erkekliğin beslenmesini asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bu kadar kadının evlerde öldürülmesinin bir açıklaması varsa o da evlerin şiddet gören kadının sığınacağı alanlar olmadığı gerçeğidir.

Yirmi iki yıl boyunca kadınların haklarından, yaşamlarından çalan iktidarınız, Bakanlığınız bu yıl da bu politikalardan geri durmamıştır. Bakın, sadece bu yılın ilk dokuz ayında kadınlara, farklı cinsel yönelimlere, kimliklere karşı işlenen suçlar bizzat iktidarınıza bağlı kurumlar ve Bakanlığınızın iş birliğiyle gerçekleşmiştir. Özellikle Diyanet eliyle hazırlanan cuma hutbelerinde okunan fetvalarla kadınlar hedef alınmıştır. Kadınların miras hakkına, yaşam hakkına, kendi bedeni üzerinde söz ve karar hakkına bu fetvalarla saldırı gerçekleştirilmiştir. Ben soruyorum size: Kadınların binbir emekle elde ettiği miras hakkının Diyanet eliyle hedef alınması sizi rahatsız etmiyor mu? Bakanlığınız bu konu hakkında neden çıkıp tek bir kelime etmiyor? Bizler bunun cevabını biliyoruz çünkü Diyanetin kadınları hedef alan fetvaları sizlerin "toplumsal cinsiyet" kavramına yönelik saldırılarınızdan bağımsız değildir. Sayın Bakan, Bakanlığınıza bağlı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 2 Mayıs 2025 tarihinde tüm il müdürlüklerine gönderilen utanç verici bir genelge yayımlandı. Genelgede toplumsal cinsiyetle ilgili bazı kavramların eğitim belgelerinden, politika belgelerinden çıkarılması yer alıyor. Ben gerçekten şunu sormak istiyorum: Bu genelge Bakanlığınızdan ayrı gitmediğine göre kadınların yaşadığı ayrımcılığın, eşitsizliğin giderilmesine dönük bir kavram neden hedef alınır? Nitekim, gönderilen genelgede kavramın neden kaldırıldığı erkek egemen kodlarla anlatılmıştır ama ben buradan bu genelgenin en azından bu bütçeyle bağını kurarak birkaç şeyin altını çizmek istiyorum: Kadınların yaşadığı şiddetin, yoksulluğun, işsizliğin temelinde cinsiyetçilik vardır, cinsiyet ayrımcılığı vardır ve bu şiddet, ayrımcılık, eşitsizlik karşısında etkin mücadele yürütmenin yolu tüm politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğini gören bir yerden yapılmasından geçer. Sadece Bakanlığınızın bütçesi değil, tüm bütçe için bu geçerlidir. Aksi her durum ise bu cinsiyetçiliği, cinsiyet eşitsizliğini beslemektedir. Kadına yönelik şiddeti beslemek kadın yoksulluğunu, işsizliğini derinleştirmektedir. Kapalı kapılar arkasında, erkek egemen zihniyetle toplumsal cinsiyet duyarlılığından uzak hazırlanan bütçenizdeki tüm ödenekler de cinsiyet eşitsizliğinin nasıl beslendiğinin göstergesidir.

Sayın Bakan, bu ülkede, maalesef ki, kadınların en fazla ihtiyaç duydukları yer sığınaklardır. Bakın, siz "konukevi" diyorsunuz, bizler Dünya Kadın Hareketi tarafından kabul gören "sığınak" kavramını kullanıyoruz. Kadınlar buralara konuk olmak için gitmiyor. Gerçekten bir şeyleri değiştirip dönüştürmek istiyorsak, önce hangi kavramın neye hizmet ettiğini bilmemiz gerekiyor. Ülkedeki konukevi sayısına gelince sunduğunuz bütçe tablolarında 2024 yılındaki sığınak sayısı 150. Hedef olmuş herhâlde çünkü bahsettiğinizde "112" ya da "114" dediniz. Kadına yönelik şiddet katmerleşerek artarken, 2025 yılında Bakanlığınız sadece 1 sığınak açmıştır ve 2026 yılı sığınak hedefi ise yine 1 tane olacakmış. Ben özellikle şunu sormak istiyorum: Neden sadece bir sığınak açılacak, gerçekten hâlihazırdaki sığınak sayısı yeterli midir? Ben söyleyeyim, elbette ki, bu sayı yeterli değildir. Ancak sizlerin kadına yönelik şiddetle mücadele politikası, kadınların şiddet gördüğü evlerde kalmasında ısrar etmektir. Nitekim, daha önce de belirttim, "Aile Yılı" adı altında yürütülen politikalar da bunun göstergesidir. Siz, her ne kadar kendi politikalarınızda ısrarcıysanız, bizler de nasıl bir yaşam istediğimiz konusunda ısrarcıyız. Evet, evler kadınların sığınakları değil, şiddet gördüğü mekanlar hâline gelmiştir. Sizin yapmanız gereken kadınları şiddet gördüğü evlerde tutmak değil, var olan sığınakların sayısını artırmaktır; nüfusu 100 bini geçen belediyelerin sığınak açması için gerekli denetimlerin yapılması, mekanizmaların etkin çalıştırılmasıdır. Bakın, 2024 yılı verilerine göre 30 büyükşehirden sadece 13'ün sığınağı var. Geriye kalan 17 büyükşehir belediyesini sığınak açmaya teşvik edecek ne yapıldı bu Bakanlık tarafından? Ben sormak istiyorum. Ancak iktidarınızın belediyelere yaklaşımı noktasındaki geçmiş kayyum pratikleri ve bugün de hâlâ devam eden gasplar bu konuda bir girişimin olmayacağını da bizlere gösteriyor.

Bir diğer konu ise Alo Şiddet hatları. Bu şiddet hatlarının yerel yönetimlerde yaygınlaşması için Bakanlığınızın bir girişimi oldu mu? Bu sorunun cevabını sizden bekliyoruz. Ancak bir diğer cevap bulunması gereken soru ise daha vahim. Belediyelere bağlı Alo Şiddet hatlarının tarifeli olarak hizmet vermek zorunda kaldığı bilgisi. Belediye bu hizmeti kadınlara sunarken bu hatların tarifeli olması bu hatlara yaklaşımın göstergesidir. Bu, belediyeyle ilgili değil, elbette ki sizin bu konudaki politikalarınızla ilgilidir. Kontörü olmayan, hattı olmayan kadınlar bu hizmetten nasıl faydalanacak? Soruyorum. Belediyelerin açtığı ve kadına şiddetle mücadelede önemli bir mekanizma olan bu hatların tarifesiz hâle getirilmesi için Bakanlığınızın bir girişimi olacak mıdır, bu hatlar neden tarifeli hâle getirildi? Soruyorum.

Sayın Bakan, bakın, kadın yoksulluğu her geçen gün derinleşmektedir. Türkiye'deki kadın yoksulluğu, işsizliği verileri bunun göstergesidir. 10 milyona yakın kadın ev işleri, hasta, çocuk, yaşlı, engelli bakım hizmetleri omuzlarına yüklendiği için çalışma hayatına katılamıyor. 2 milyon 122 kadın tam zamanlı ancak kayıt dışı çalıştırılmaktadır, güvencesiz çalıştırılmaktadır. Kocaeli'nin Dilovası ilçesinde bir parfüm dolum tesisinde çıkan yangında 2'si çocuk 6 kadının yaşamını yitirmesi bunun göstergesidir. Şimdi soruyorum size: Bu kadınların kayıt dışı, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalması, iş güvenliklerinin olmaması, kısa vadeli esnek çalışma koşulları projelerinizle kadınlara lütuf olarak sunduğunuz sosyal yardımlarla çözülebilinir mi? Şimdiye kadar çözülemediğine, Tam tersine her bir projenizin bu ayrımcılığı, eşitsizliği beslediğine yaşanılan bu olaylarla defalarca kez şahitlik ettik, bunu yaşadık. Böyle bir derdinizin olmadığını da çok iyi gördük çünkü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bütçesi, kadınların yaşadığı ayrımcılığı, eşitsizliği, sömürüyü gidermenin bütçesi değil, evliliğe teşvik paketlerinin bütçesidir; kadınların, çocukların yaşadığı yoksulluğu gidermenin değil, nüfus politikaları altında bu yoksulluğu nasıl derinleştirebilirimin bütçesidir. Sizler bunu büyük bir başarıymış gibi gösterip kendi Bakanlığınızın sosyal medya hesaplarında, iktidarınıza bağlı medyanızda her gün propagandasını yaparken kadınlar yoksullukla sınanmaya devam ediyor.

Ben yine Bakanlığınızın bütçe cetvelinden yola çıkarak birkaç şey söylemek istiyorum: Bakın, konuşmamın başında da belirttim "sosyal yardım" adı altında kadınlara bir lütufmuş gibi sunulan hizmetler kadınların yoksulluğunu gidermeye çözüm olmuyor. Bu hizmetler kadınlara yoksulluğu mecbur kılan hizmetlerdir. Hane başı ortalama aylık sosyal yardım tutarının 2024 yılında 3.088 TL olduğunu belirtmişsiniz ve yine bu yardımlar 2025 yılında 4.100 TL olmuş, geldiğimiz aşamada 2026 için sunduğunuz teklif ise 5.050 TL. Ben hiç lafı uzatmadan sadece şu soruları sormak istiyorum: Gerçekten hiçbir geliri olmayan kadınların, çocukların bu ödeneklerle yaşamlarını sürdürebileceğine mi inanıyorsunuz? 1kilo yağın, 1 kilo domatesin ne kadar olduğuna dair bilginiz var mı? Sizin ev kiralarından haberiniz var mı? Sizin bir kadının günün sonunu getirememenin çaresizliği içinde nasıl yaşadığından dolayı bilginiz var mı? Olsaydı zaten bu teklifleri sunmazdınız.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Öyle bir dertleri yok.

HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Ben tekrar ediyorum: Kadın yoksulluğunu gidermenin yolu sosyal yardım, kısa vadeli, esnek, güvencesiz işler değil; tam zamanlı, güvenceli istihdam alanlarına ihtiyaç var. Yöntem sunuyoruz size. İstihdam alanları açın, yerel yönetimlerin bu alanlarda çalışmalarını güçlendirecek teşvikler geliştirin, bakım emeğini kadınların omuzlarından alın, kamusal bir hizmet hâline getirin.

Bu bağlamda, engelli kadın bireylerin yaşadığı sorunlara, engelli bireylere bakım hizmeti noktasında sunulan hizmetlere ilişkin birkaç noktaya daha değinmek isterim: Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki bizler bu ülkede kaç engelli bireyin olduğunu bilmiyoruz çünkü bu konuda kamuoyuna sunulan bir bilgi yok. Yine bu bireylerin kaçının kadın olduğunu da bilmiyoruz. Ben sormak istiyorum: Bu veriler neden yok, var ise neden sunulmuyor? Bu soruların cevabını sizden bekleyerek özellikle aylığa bağlanan ve bakıma ihtiyacı olan engelli bireylerin neler yaşadığına, bu bakımı sunanların yaşadığı sorunlara değinmek istiyorum. Sizin destek sunduğunuz, aylık bağlanan ve bakıma ihtiyacı olan engelli birey sayısı 285 bin. Gerçekten bakıma ihtiyacı olan engelli sayısı 285 bin midir? Elimizde veri yokken bu tabloyu nasıl gerçekçi bir yerden değerlendirebiliriz ve yine sunduğunuz bütçe dosyalarında bu hizmetlere ne kadar ödenek ayrıldığı yazıyor? Kaç kişinin bu hizmetlerden faydalandığı da yazıyor ancak kişi başına sunulan ücretlere dair bir veri yok. Şayet biz de kaçırmış olabiliriz, buradan sizden duymak isteriz. Engelli bakıma muhtaç kişilerin aldığı ödenek ne kadar? Bu hizmeti alanların yaşı, cinsiyeti nedir? Bu sorular sadece bizim değil, bu ülkede yaşayan engelli bireylerin, bakım hizmeti verenlerin cevaplarını beklediği sorulardır.

Sayın Bakan, bir diğer konu ise bu ülkenin en can yakıcı sorunlarının başında gelen kadın mahpuslar. Evet, belki sizin çalışma alanınıza girmeyebilir cezaevleri ancak bu cezaevlerinde kadınların yaşadıkları sorunlar sizin de öncelikle mücadele yürüteceğiniz alanlar olmalıdır. Özellikle kadın siyasi mahpusların yaşadığı hak gaspları sizin sorununuz olmak zorundadır. Cezaevlerinde gıdaya, sağlığa erişim noktasında yaşanan sorunlara sessiz kalamazsınız ancak gelin görün ki bu konuda da yürüttüğünüz tek bir politika olmadığını da görüyoruz. Bu durum yine bu Bakanlığın kadınların bakanlığı olamayacağını göstermektedir.

Ben son olarak kadına yönelik şiddetle mücadelenin sunduğunuz bütçeyle mümkün olmadığına dair birkaç şey söyleyerek konuşmamı bitirmek isterim. Bakın, kanal ilk şiddet türleri nettir: Fiziksel, ekonomik, cinsel, psikolojik, dijital ve daha burada sayamayacağımız birçok şiddet türüyle kadınlar karşı karşıya kalmaktadır. Şiddetin kökenine inmeden, bu sorunun kaynağını görmeden bu şiddetin önüne geçemezsiniz. En somut örneğini yaşanılan son şiddet olaylarında görmekteyiz. Bakın, son zamanlarda yaşanan şiddet olaylarında göze çarpan önemli noktalardan biri, şiddet uygulayan, kadını katleden failin sonradan intihar etmesi. Bakın, Ayşenur Halil, İkbal Uzuner cinayetleri bu ülkede kadına yönelik şiddetin nasıl vahim bir duruma geldiğinin göstergesidir. Şimdi, bizler bu cinayetlerin karşısında şunu mu söyleyeceğiz? "Evet, kadınlar öldü ama cezalandırılacak fail de öldü." İşte tam da burası bizler için mücadele alanıdır. Bu şiddeti besleyenler, bu şiddetin önünü almakta yetersiz kalanlar, caydırıcı yasaları uygulamayanlar bu cinayetlerin asıl görünmeyen failleridir. Yapılması gereken: Şiddetle mücadelede şiddeti besleyen erkek egemen kodlarla hazırlanacak bir bütçe değil, şiddetin önüne geçecek, toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirecek bir perspektifle bu bütçenin hazırlanmasıdır. Her bir kaleminden, her bir ödeneğinden cinsiyetçilik akan bu bütçe ne kadınların bütçesidir ne de şiddetle mücadelenin bütçesidir. O yüzden bir kez daha bu bütçeyi reddettiğimizi söylüyor, kadın özgürlükçü bir bütçe, bir ekonomi için mücadele edeceğimize devam edeceğimizi söylüyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, Sayın Bakan; bakar mısınız? Şimdi, gelelim şu 50 kuruşun hikâyesine. Aslında 1 kuruşa da ihtiyacım var ama o 1 kuruş sizde kaldı herhâlde, bulamadım çünkü. Bu, kadının güçlendirilmesine dair her bir kadına düşen günlük 51 kuruş yani bu 51 kuruş, bu ülkenin, bu toplumun, kadınların geleceğine karar veren bir bütçe aslında. Yani kadının güçlenmesine ödenek ayırmadığınız sürece bu toplumda şiddet sarmalı devam edecek. "Ekonomik yoksulluklar." dediğimizde bu devam edecek çünkü kadın güçlenmediği zaman bu toplumda güçlenemeyecek. İşte o yüzden diyoruz ki Sayın Bakan, kadınların yaşamlarına hiçbir şekilde katkınız olmadığı gibi -burada da gördüğünüz gibi- tasarruf tedbirlerini kadınların yaşamlarından, emeklilerinden, güvencelerinden, alması gereken hizmetlerden kısarak uyguluyorsunuz. Sayın Bakan, biz kadınlar sizden alacaklıyız, hiç kuşkunuz olmasın ki o Bakanlığı sizden alacağız, kadın bakanlığını bu ülkede kuracağız, 51 kuruşluk politikaların da hesabını soracağız. "Bu ülkede kadının da, ailenin de yaşam güvencesi İstanbul Sözleşmesi'dir." diyerek sözleşmeyi tekrardan imzalayacağız. Kamuda, özel sektörde çalışan kadınlar, evlerde çalışan ev emekçisi kadınlar için, iş yerindeki herkesin güvenli ve refahı için İLO 190'ı imzalayacağız. Bu inanç ve kararlılıkla açlığın, yoksulluğun, şiddetin karşısında kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle bu 25 Kasımda da alanlarda olacağız. Size tavsiyem, kadınların seslerine ve çağrılarına kulak verin. Kadınların talepleri bu ülkeyi daha yaşanabilir kılmak ve gelecek umudunu büyütmek içindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bitti süre, ilave verdim iki dakika.

HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Kadınlar bu ülkede kendisi ve toplumu için eşit ve özgür bir gelecek kurmak istemektedir. Biz kadınlar evlerden kurumlara, işyerlerinden kentlere özgür ve eşit bir dünya inşa etmek için mücadele etmekteyiz. Biz de bu mücadeleye inanıyor ve şunu söylüyoruz: Bu ülkede şiddetsiz, ayrımcılığın olmadığı, açlıkla sınanmadığımız bir geleceğin tahayyülüyle bu erkek egemen düzeni değiştireceğiz, hiç şüpheniz olmasın.

Teşekkür ederim.