KOMİSYON KONUŞMASI

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, konuşmama başlamadan önce hepimizi derinden üzen uçak kazasına dair birkaç söz söylemek istiyorum. Millî Savunma Bakanlığımız Azerbaycan'dan ülkemize gelmekte olan C130 askerî kargo uçağımızın Gürcistan açıklarında düştüğünü açıklamıştı. Bu elim kazada şehit olan Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Acımız büyük, milletimizin başı sağ olsun.

Bugün burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2026 bütçesini tartışıyoruz. Kâğıt üstünde 449,9 milyar olarak sunulan bu tablo, 2025'te 865,3 milyarlık bir bütçenin tam yüzde 48,24 azaltılmasıyla oluşturulmuştur. Gerekçe nettir: Sosyal güvenlik transferleri Hazine ve Maliye Bakanlığına devredilmiştir ancak bilinmelidir ki rakamlar küçültülmüş olsa da vatandaşın omzundaki yük gram hafifletilmemiştir. Cari transferler yüzde 48,67 düşüyormuş gibi görünsede bütçenin neredeyse tamamını hâlâ bu kalem oluşturmaktadır çünkü yıllardır çözülemeyen yapısal sorunların faturası yine milletin cebine kesilmektedir. Personel giderleri, primler, mal ve hizmet alımları artarken üretime dönük hiçbir stratejik yönelim göremiyoruz. AK PARTİ'si iktidarı, bu bütçede de geleneğini sürdürmüş, üretimi değil günü kurtaran transfer ekonomisini tercih etmiştir. Program bazlı dağılım ise daha vahimdir. Bütçenin yüzde 89,44'ü istihdam programına ayrılmış, sosyal güvenlik programı ise hazineye devredilerek fiilen işlevsiz hâle getirilmiştir. Çocukların korunmasına ayrılan ödeneğin sembolik seviyeye düşürülmesi sosyal devlet anlayışının artık kâğıt üzerinde bile yer taşımadığının en açık göstergesidir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sosyal politika bacağı budanmış, yalnızca tabelası kalmış bir kuruma dönüştürülmektedir. Bu noktada, iki gün önce Dilovası'nda yaşanan elim patlamayı da hatırlatmak zorundayım: Bir parfüm fabrikasında 6 kadın işçimiz hayatını kaybetti. Ardından ortaya çıkan iddialar yürek burkucu değil utanç vericidir. Çocuk işçilerin çalıştırıldığı, sosyal güvencenin olmadığı, iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı, daha önce CİMER üzerinden defalarca yapılan şikâyetlerin sonuçsuz bırakıldığı, denetimlerin ya kâğıt üzerinde kaldığı ya da hiç yapılmadığı. Bu tablo, bir kazanın değil denetimsizliğin ve ihmali sistemleşmiş hâle dönüşmesinin bir sonucudur. Biz burada bütçeyi tartışırken ülkemizin işçileri maliyet kalemi muamelesi görmeye devam ediyor. Çocuk işçiliği 2025 yılında bu ülkede hâlâ çözülmemişse bunun sorumluluğu, bu iktidarın denetimsiz, hesap vermeyen yönetim anlayışı üzerindedir. Sosyal devlet bütçeden değil hayattan anlaşılır ve Türkiye'deki hayat bunu doğrulamamaktadır. Peki, emek piyasası ne durumda? TÜİK makyajı verilerine göre işsizlik yüzde 8,5 görülüyor ancak aynı dönemde istihdam 200 bin kişi azalmış, atıl iş gücü yüzde 28,6'ya ulaşmış; sanayide çalışan sayı yıllık 3,6, imalatta ise yüzde 3,9 düşmüş. Bu, tam 184.545 insanın üretimden kopması demek. Son yirmi dört ayın on dokuzunda sanayi istihdamı gerilemiş. Bu sonuçlar tesadüf değil yanlış ekonomik tercihlerinizin doğrudan ürünüdür. İktidar ise yine inşaatı parlatıp imalatı görmezden gelmekte, beton ekonomisiyle kayıplar telafi edilemez, bir ülke üretimle, sanayiyle ve teknolojiyle büyür. Gelirler cephesi ise artık bir krizi değil bir çöküşü işaret etmekte. 2025 yılı net asgari ücret 22.104 lira. TÜRK-İŞ'in ekim ayındaki açlık sınırı açıklaması ise 28.412 lira. Milletin yarısı açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmekte; asgari ücret en az ücret değil ülkenin ortak ücreti hâline gelmiştir. Bu tablo, AK PARTİ'sinin ucuz iş gücü modelinin çöktüğünün bir resmidir. Emekliler açısından tablo daha da ağırdır. En düşük emekli aylığı 16.681 lira, yani açlık sınırının yarısı bile değil. Plansız yürütülen EYT süreci, staj ve çıraklık mağduriyetleri iktidarın yönetim kapasitesindeki zafiyetlerini açıkça ortaya koymakta. "3600 ek gösterge genişletildi." denildi ama binlerce şef, teknik personel ve veri hazırlama kontrol işletmenleri kapsam dışında bırakıldı. BAĞ-KUR ve SGK'lılar için de prim eşitleme sözü verildi ama yapılmadı; taşeronlara verilen kadro sözleri ise hâlâ yerine getirilmedi. Vergi adaletsizliği ise dip noktada; gelir vergisi dilimleri eritilmiş, düşük ve orta gelirli çalışanlar, daha yılın ilk aylarında üst vergi dilimine itilmiştir. Ücret belirlenirken "Ücret artışları enflasyonu artırıyor." demek sorumluluğu vatandaşı yıkmaktan başka hiçbir şey değil.

Sayın Başkan, değerli komisyon üyeleri; AK PARTİ'si iktidarı bu bütçeyle sosyal devleti yok saymakta; işçiyi, emekçiyi, emekliyi ve işsizi kaderine terk etmektedir. İstihdamı betonla, sosyal güvenliği transferlerle, yoksulluğu süslü istatistiklerle yönetemezsiniz. Türkiye'nin sorunu sadece bütçe açığı değil yönetim açığıdır. Bu gerçek değişmeden hiçbir rakam bu tabloyu örtmeyecektir.