KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, basın emekçileri, Sayın Bakan; hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki şimdi bir özet geçmek gerekirse Türkiye'de nüfusumuzun üçte 1'i çalışıyor. Bu üçte 1 çalışanın yaklaşık yarısı asgari ücret alıyor, asgari ücret de açlık sınırının altında. Dolayısıyla, bu emek piyasasının ülkeye Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın dediği gibi bir istikrar ve refah getirmesi çok da mümkün değil. Türkiye'nin bana göre enflasyon kadar temel sorunlarından bir tanesi iş yaratamamasıdır, istihdam sorunudur. Bakın, çok basit bir analiz, bizim dünya ortalamasını yakalamak için yani çalışan sayımızın iş gücüne oranını, çalışan sayımızın aktif iş gücü oranını dünya ortalamasına getirmemiz için 1,1 milyon erkeğe ve 4,9 milyon kadına iş yaratmamız gerekiyor. Yani bizim 6 milyon işe ihtiyacımız var 4,9 milyonu kadın olmak üzere. Eğer biz yer aldığımız üst orta gelirli ülke ortalamasını yakalamak istiyorsak tam 6,2 milyon kadına iş yaratmamız gerekiyor. Ben sizin sunumunuzda kadın istihdamıyla ilgili daha fazla öneri, önlem, politika beklerdim. Hangi durumla karşı karşıyayız işte burada: Bakınız, bu, OECD istatistiği; Türkiye'de bir kadın ücretsiz bakım ve ev işine bir erkeğin tam 5,2 katı kadar zaman ayırıyor, 5.2. Burada OECD ortalaması 2,1. Dolayısıyla, kadın bir yandan iş gücüne katılıp kendisinin hak ettiği bir işi, bir ücreti almayı sağlarken öbür tarafta da doğru olmayan politikalarla ücretsiz bakım ve ev işlerinde gerçekten bir cinsiyet ayrımcılığına karşı karşıya kalıyor. Oysa, önümüzdeki dönemde biz tekstilden, hazır giyimden çıkan emekçilerden bahsedeceğiz, bunları nerede istihdam etmeliyiz? Hizmet sektöründe. Bunlardan bir tanesi ne? Bakım ekonomisi. Bakım ekonomisinde yüksek maaş öneren işler daha çok kadınların istihdam edildiği işler dolayısıyla böyle bir dönüşüm programına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız varken kadının iş gücüne katılımıyla, kadın istihdamıyla ilgili ben çok daha kapsamlı bir belge, bir politika beklerdim.

Devam edelim, Türkiye'nin bir başka problemiyle. Bizdeki işlerin %24.7'si vasıflı, Avrupa Birliğinin %44,6'sı vasıflı. Şimdi bu neden kaynaklanıyor? Sayıları 200'ü aşkın üniversite var. Bu üniversitelerde mühendislik fakültelerinden, hukuk fakültelerinden, tıp fakültelerinden, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden öğrenciler çıkıyor. Bunu şöyle okuyabiliriz: Ya bu öğrenciler yüksek vasıflı değil; bu, AK PARTİ döneminin yüksek öğrenim politikasının sınıfta kaldığını gösterir ya bizim işyerlerimiz, şirketlerimiz öyle yüksek vasıflı işlerin çok da ihtiyaç duyulmadığı yerlerdir; bu, da bizim AK PARTİ iktidarında sanayi politikamızın eksik kaldığını gösterir ya da ikisi birden ama net olan bir şey varsa bizim daha fazla yüksek vasıflı işleri yaratmamız gerektiğidir o da maalesef şu anda Avrupa Birliği ortalamasının yarısındayız. Vasıflı işler için ücretler de yüksek değil. Hep söylüyorum, Türkiye'nin temel problemi asgari ücret değildir, Türkiye'nin temel problemi ücretlerdir. Bakın, gelirin eğitim hiyerarşisi diye aslında cumhuriyetimizin de temelini oluşturan faktörlerden bir tanesi de baktığınız zaman yüksek vasıflı ile vasıfsız arasındaki yani asgari ücretli arasındaki farka baktığınız zaman bu düşüyor yani 2014 yılında, bundan on sene önce bir yüksek vasıflı çalışan asgari ücretin 3,2 katını kazanıyordu şimdi 2,6 katını kazanıyor. Bunu tersine çevirmezsek eğer o zaman Sosyal Güvenlik Kurumu sistemimizden tutunuz beyin göçüne kadar birçok problemin artarak devam ettiğini görürüz. Neden asgari ücret problemini bu kadar çok tartışıyoruz? Çünkü Türkiye'de çok fazla asgari ücretli var, bakın, SGK kayıtlarının asgari ücretli oranı %40. Bunu alta çekmediğiniz sürece de biz yine sosyal güvenlik sisteminin problemleriyle devam ederiz.

Şimdi, neden asgari ücret yetmiyor? Hiç "21 bin ya da 22 bin lirayla geçinebilir miyim?" diye sordunuz mu? Sorun şu: Türkiye İstatistik Kurumu çok uzun yıllardan beri enflasyonu bizce olması gerekenden daha düşük hesapladığı için ve siz de asgari ücret komisyonunda ya da asgari ücreti belirlerken de TÜFE enflasyonunu değer aldığınız, baz aldığınız için asgari ücret giderek eridi. Nereden anlıyoruz? Şuradan anlıyoruz: Asgari ücreti gıda endeksine göre ya da açlık sınırına göre baktığınız zaman asgari ücretlinin millî gelir büyümesinden aldığı pay azalıyor Sayın Bakanım. Ama buradaki temel problem şu: Yıllar yılı TÜİK, TÜFE enflasyonu olması gerekenden düşük gösterdiği için aslında asgari ücretli emekçinin millî gelirden aldığı pay azalıyor, gıda endeksine göre baktığınız zaman, hele açlık sınırı göre baktığınız zaman durum çok daha vahim.

Emeklilik sistemiyle ilgili birkaç şey söylemek gerekir. Dünyadaki emeklilik sistemlerini karşılaştıran 2 tane endeks vardır, bunlardan bir tanesi Mercer'dır bir tanesi de Natixis'tir. Hangisine bakarsanız bakınız Türkiye'deki emeklilik sistemi 49 ülke arasında en kötülerden bir tanesi. Bakınız, Natixis'e baktığınız zaman Kolombiya ve Hindistan'dan daha iyiyiz, Mercer'e baktığınız zaman sadece Hindistan'dan daha iyiyiz. 49 ülke arasında sürdürülebilirlik açısından tam 47'nci sıradayız dolayısıyla bu sistem bu hâliyle zaten hâlihazırda "eror" veriyor. Peki ne yapmamız lazım? İlk önce şunu söyleyeyim: Geçen torba yasa geldiği zaman SGK Başkanı demografik faktörlerden bahsetti; kendisine önemli ölçüde katılıyorum. Türkiye'de emeklilerin problemleri ilk olarak 1980'li yıllarda başladı, neden? Çünkü o dönemde Sosyal Sigortalar Kurumunun primleri enflasyonun altında getiri veren Hazine bonolarına verildi. SSK'nin ilk çöküşü o zaman başlamıştır.1990'lı yıllarda bizler kadınları ve erkekleri 30'lu, 40'lı yaşlarda emekli etmeye başladığımız zaman ikinci çivi çakılmıştır deyim yerindeyse tabuta, üçüncüsü EYT sayesindedir. Dolayısıyla, bu üçünü birleştirdiğiniz zaman Sosyal Güvenlik Kurumu gerçekten çok büyük bir yara almıştır. Peki, bunu nasıl düzeltebiliriz? Çok basit, çalışan sayısını artırmamız lazım, çalışan sayısını iyi işler yaratarak arttırmamız lazım. Eğer biz o Dünya Bankası jargonunda "good job" denilen iyi işleri yaratamazsak eğer, üniversite mezunlarımıza, mühendislik fakültelerinden, tıp fakültelerinden, hukuk fakültelerinden mezun olduktan sonra o becerilerle iyi iş almalarını sağlayamazsak bu sosyal güvenlik sistemi daha da kötüye gider, çok net. Dolayısıyla, benim sizin sunumunuzda daha fazla görmek isteğim şeylerden bir tanesi bu dönüşümü bizim nasıl sağlayacağımız olmalıydı. Peki, ne durumdayız? Bakınız burada tekstile, giyime hatta yüksek teknolojili sektörlerde çalışanların istihdamı şu an düşüyor. 100 binlerce tekstil ve hazır giyim işçisi şu anda işsiz ve bizim bunları nasıl dönüştüreceğimize dair herhangi bir fikrimiz yok. Çünkü ben hiçbir bakanlıktan tekstil ve hazır giyim sektörünün yapısal dönüşümüyle ilgili hiçbir şey duymadım. Umarım soru-cevap kısmında bununla ilgili bize daha fazla bilgi verebilirsiniz.

Şimdi, tabii, bizim hepimizin utanması gereken konulardan bir tanesi iş kazalarıdır. Buna "iş kazaları" demek de doğru değil, iş cinayetidir. Şimdi, (ITUC) Uluslararası Sendikalar Konfederasyonun Küresel Haklar Endeksine göre Türkiye uzun yıllardır dünyada çalışmak için en kötü 10 ülke arasında. Yani bir yandan söylüyorsunuz ya "Avrupa'nın en büyük 4'üncü ekonomisiyiz, dünyanın ilk 10 ekonomisine girdik." ama size Küresel Haklar Endeksi hâlâ Türkiye'nin yıllardan beri dünyada çalışmak için en kötü 10 ülke arasında olduğunu söylüyor. Hadi diyelim ki bu Endeks dış güçlerin ve ondan sonra inandırıcı bulmayalım o zaman ölümlü iş kazalarına bakalım Sayın Bakanım. Türkiye'de 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazası seyrine bakınız, zaman içerisinde artıyor; bunlara "iş kazası" demek de mümkün değil, iş cinayeti ve bunların önemli bir kısmı çocuk, çocuk işçisi. Sonra bütçeye bakıyoruz: Çocuk işçiliğiyle mücadele için bin lira koymuşsunuz ödeneğe, bin lira.

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - Geçen yıldı o, kaldırıyorlar onu da.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Yani onu da büyük ihtimal iz bırakmak için koymuşsunuz. Ya, Allah aşkına çocuk işçiliği Türkiye'nin hak ettiği bir şey mi? Ve çocuk işçiliğiyle bizim hepimizin mücadele etmesi lazım; AK PARTİ'nin, MHP'nin, Cumhuriyet Halk Partisinin, DEM'in İYİ Partinin, YENİ YOL'un. Ama çocuk işçiliğiyle mücadelede hiç ödenek koymamak ne demektir? Bunun yanı sıra MESEM'de destek olan işverenler için tam 6 milyar lira ödenek koymuşsunuz. Yani çocuk işçiliğiyle ben mücadele etmeyeceğim, MESEM'de işverenlere 6 milyar vereceğim diyorsunuz; bunun açıklanabilir bir tarafı gerçekten yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Özlale, bir dakika uzatıyorum.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Siz de akademisyensiniz, dünyaca ünlü Nature dergisinin bir makalesi var. Dünyadaki ölümlerin, afetlerden, iş kazalarından kaynaklanan ölümlerin yüzde 83'ü yolsuzluğun, kurumsal çürümenin yüksek olduğu ekonomilerde, ülkelerde olmuş ve buradan da şuna gelmek istiyorum: Bakınız, bir İŞ-KUR çalışanı düşünün Dilovası'yla ilgili yani her gün önünden geçse mahalleliyle "Merhaba, nasılsın?" dese bu yanan binadaki yapılan yolsuzluğu, buradaki haksızlığı, buradaki işçilerin haksız yere sömürülmesini görür. Yani bir İŞ-KUR görevlisinin mahallenin konuştuğu bir şeyi her gün önünden geçerken görmemesi, duymaması inanılır gibi bir şey değil. Bakın, devlet korur ama görüyoruz ki devlet en son Dilovası'nda da gördüğümüz gibi en temel koruma vazifesini de yerine getiremez durumdadır diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.