| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 11 .11.2025 |
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde Kocaeli'de parfüm fabrikasında yaşamını kaybeden yani aslında iş cinayetinde yaşamını kaybeden bütün yurttaşları rahmetle anıyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum ve yaralı olan emekçilerin hepsine de acil şifalar diliyorum.
Şimdi, buraya ben de değinmek istiyorum çünkü yönetmeliğe uygun olmayan, kız çocuklarının 200 liraya güvencesiz çalıştırıldığı ve CİMER'e şikâyet edilen bir depodan bahsediyoruz. Yani bu depo neden denetlenmedi, neden kapatılmadı? Sahibi eski Belediye Başkanının akrabası diye denetlenmiyorsa ya, zaten biz buna her türlü "cinayet" diyeceğiz; asla kader değil, kaza değil, bu böyle ifade edilmemelidir. 2'si çocuk, 6 kadından bahsediyoruz ve ben tekrar bütün yakınlarına başsağlığı diliyorum ve eminim ki oradaki o insanların hayali orada çalışmak falan değildi ya da o çocuklar belki üniversitede, belki okulda olmak istiyorlardı ama bugün hâlâ yaşamını o koşullarda sürdüren ne yazık ki binlerce çocuk ve kadın var.
Bugün ben BİRTEK-SEN'in raporundan bahsetmek istiyorum. Yani siz sunumumuzu yaparken "İnsana yakışır istihdam." diye tanımladığınız istihdamı tanımlarken, söz ederken. Maalesef ki kadın istihdamı "Esneklik, aile ve iş yaşamının uyumlaştırılması gibi birtakım mekanizmalar." derken ortaya çıkan düzende ölümle burun buruna, hayatta kalma mücadelesine dönmüş durumda. Emekçilerin hayatı bu kadar ucuz değil. Sayın Bakan, işçilerin içinde bulunduğu güvencesizliğin en ağır yükünü ne yazık ki tekstil ve hazır giyim gibi sektörlerde çalışan kadınlar ve çocuklar ödüyorlar, onlar taşıyorlar.
Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşleri Sendikası (BİRTEK-SEN) Urfa, Malatya, Adıyaman ve Ankara'da 116 kadın işçiyle görüşerek oldukça önemli bir rapor yayınladı. Bu rapor tekstil sektöründe çalışan kadınların asgari ücretin altında ücretlere çalıştığını ve günde on sekiz saate varan uzun ve ağır çalışma koşullarına mahkûm edildiğini gösteriyor. Kadın işçilerin yüzde 95'i kendi ürettikleri ürünlerden 1 tane bile satın alamıyorlar, hiçbir zaman hayal bile edemiyorlar. Dahası, görüşmeye katılan kadınların yüzde 42'si işyerinde tacize uğramış ancak işini kaybetmeme korkusuyla şikâyetçi olmamış ve susmuş. Şimdi, ben size bu raporadan birkaç kadının cümlesini okumak istiyorum, mesela bir sendika görevlisi, Halime diyor ki: "Tekstilde işe başlamak için herhangi bir tecrübeye gerek yok. Genç kadınlar İŞKUR aracılığıyla hemen işe alınıyor, zaten bütün fabrikalardaki koşullar aynı, birini bıraksa ya da işten atılsa bir diğerine geçiyor." Böyle ne yazık ki kötü koşullarda çalıştırılmaya açık bir durum söz konusu. Yine, yapılan anketlerde tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin büyük çoğunluğu, yüzde 62,2'si fazla mesaiye kalmak zorunda bırakıldıklarını ifade etmiş. Yani işini kaybetme korkusu nedeniyle fazla mesaiye kalıyorlar. Yine, böyle pek çok ifade var, keşke bunları inceleseniz. "Mesaiye kalmadıysan ertesi gün daha fazla üretim isteniyor hatta 'Dün mesaiye kalmadın, bugün çıkamayacaksın.' diyerek bir kadının yüzüne kumaş fırlatıldı." Bunu söyleyen Beyhan, Antep'ten. Yani böyle onlarca ifade var, kadınların ifade ettiği hukuksuzluklar söz konusu.
Şimdi, biz geçen yıl da özellikle kadın işçilere dönük tacize uğrama meselesiyle ilgili olarak İLO 190'ın yani İş Yerinde Taciz ve Şiddete Karşı Uluslararası Sözleşmenin neden imzalanmadığını sormuştum ben size, siz de iç hukukta düzenlemeler yaptığınızı, İLO 190'a gerek olmadığını iddia etmiştiniz. Oysa her geçen gün, günbegün biz bunun ne kadar gerekli olduğunu bir kere daha görüyoruz. İç düzenlemelerin yetersizliği, denetimsizliğin yetersizliği ne yazık ki kadınların, çocukların ve gençlerin her gün ayrımcılığa, şiddete ve ne yazık ki istismara uğramalarına neden oluyor. Yani işveren tarafından tuvalete gitmeye sınır getirmek, izne bağlamak ne demek sayın Bakan? Kadınlar regl dönemini, tuvalete gitme ihtiyacını, patronuna söylemek zorunda mı mesela? Sırf bundan utandığı için işten ayrılan kadınlar var ya da hastalanan kadınlar. Yani bunu soruyorum: Bakanlık mesela sendikaların emek alanına dair yayınladığı raporları inceliyor mu? Sizin bunu böyle biriminiz var mı, böyle bir çalışmanız var mı? Bunu bilmek istiyorum. Kadınların bu denli ağır sömürü, şiddet ve baskı altında tutulmasına karşı bu bütçede ne tür etkin ve caydırıcı denetim mekanizmaları için kaynak ayırdınız? Bunu da bilmek istiyorum. Maalesef ki Bakanlığınızın bütçesi kadın emeğini korumaktan çok sermayenin ucuz iş gücü iştahını kabartmaya daha çok hizmet etmek amaçlı hazırlanmış, bu anlayışla hazırlanmış. Kadınların sendikal haklarını kullanmasının önündeki engelleri kaldırmak yerine, onların en temel haklarının çiğnenmesine göz yuman bu bütçe teklifini kabul etmemiz mümkün değil. Kadınlar örgütsüz, kayıt dışı; ne yazık ki şiddete, ayrımcılığa ve pek çok ihlale uğrayarak çalışma koşulları içerisinde hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Bir diğer konu Sayın Bakan, çocukların işçileştirilmesi meselesi. Asgari ücretin altında iş kazalarına karşı sigortaları dahi olmadan çalıştırılması sürekli eleştirdiğimiz konulardan biri, itiraz ettiğimiz bir konu. İktidarın 2026-2028 dönemi için hazırladığı orta vadeli programa baktığımız zaman maalesef geleceğimize yönelik kaygıları derinleştirmekte, çocuk işçiliğini ortadan kaldırmaya odaklanmıyor orta vadeli program aksine, "mesleki eğitim" adı altında çocuk emeğini ucuz iş gücü havuzuna yönlendirme tehlikesi barındırıyor. Türkiye'de çocuk işçiliğiyle mücadele etmek, başlangıçta MESEM'leri bir istismar alanı olmaktan çıkarmakla başlar. Çocukların yeri sanayi siteleri değil, okul sıralarıdır. Bunu tekrar söylüyoruz ve bütün bu olanlara rağmen yani çocuklara iyi koşullar sağlayamamaya rağmen sürekli kadınlara 3-5 çocuk yapmayı telkin eden bir yönetim, bir iktidar anlayışı var. Bunu da bir kere daha buradan eleştirdiğimizi ifade edelim.
Diğer yandan, ne eğitimde ne istihdamda olan gençler. Bu oranda da Avrupa'da en üst sıralardayız. 2026 bütçesi gençlerin umudunu kırıyor. Üniversite mezunu genç işsizler ordusu yaratılmış durumda. Bu gençler yeteneklerini ve potansiyellerini kullanabilecekleri bir alan bulamıyorlar bu ülkede ve ne yazık ki göç etmek zorunda kalıyorlar. Bütçede gençlerin istihdam edilebilirliğini artıracak, kayıt dışılıktan uzak, nitelikli iş imkânları yaratmaya yönelik kalıcı ve büyük bir yatırım hedefi göremiyoruz. Görünürdeki programlar ise genellikle geçici, düşük ücretli ve kalıcılığı olmayan işler. O nedenle, bunları biz kesin çözüm olarak kabul etmediğimizi belirtelim bir kere daha.
Bir diğer mesele: Ben EYT meselesine değinmek istiyorum. Ne yazık ki bu iktidarın en çok kullandığı argümanlardan birine dönüşmüş durumda bütçe açığına dair, her zaman EYT'lilerle ilgili durumda sanki EYT'liler tek sorumlusuymuş gibi ifade ediliyor bütçe açığının. Oysa emekli sayısındaki ciddi artışa rağmen SGK'ye yapılan bütçe transferlerinde düşüş var yani 2014'te yüzde 17,2 iken 2024'te yüzde 13,3'e gerilemiş. Emekli aylıklarının düşüklüğünün asıl sebebi bu yani bütçeden oraya aktarılan ödeneğin düşmesi. Devleti şirket gibi yönetmenin de sonucudur bu diyelim. Şimdi, EYT'liler yaşadıkları haksızlığın giderilmesi için yıllarca mücadele etti ve nihayet bir noktaya da geldiler, 2023 seçimleri de buna vesile oldu, seçim çalışmasıydı bu EYT yasasının çıkması. EYT'lilerin sorunları kısmen çözüldü ancak bu kez de haklı olarak emeklilikte adalet ve kademe meselesi, bu talep ortaya çıktı. Bu talebi de haklı buluyoruz, emekli aylıkları giderek kötüleşti çünkü hem emeklilikte adalet ve kademe tartışmalarının önünü kesmek hem düşük emekli aylıklarının gerçek sebebini örtmek için "EYT yükü" iddiasını tekrarlıyorsunuz. Bence bundan vazgeçmelisiniz, bunu ifade etmiş olalım. Yirmi üç yıldır ülkeyi yöneten sizsiniz, bu programı, bu yasayı da siz çıkardınız, onları günah keçisi ilan etmek doğru değil. Madem yaptınız, bu sorumluluk size ait, bu adaleti, bu eşitliği sağlamak da mümkündür, bunu sağlayabilirsiniz, yeterli bütçe ve ödenek ayrılarak gerçekleştirilebilir bu.
Bir diğer mesele: Esnaf, büyük, küçük ölçekli işletmeler. Hızlı hızlı konuştuğumun farkındayım, sürem bitiyor ama sanırım bir dakikam daha var. Bağ-Kur prim gün sayısı düşürülmelidir Sayın Bakan yani bu yine SSK ile Bağ-Kur arasındaki eşitliğin sağlanması önemli ama bununla ilgili yine orta vadeli planında bunun alınıp alınmadığını bilmiyoruz, bu belirsizlik hâlâ devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Esnaf, sanayicinin, işçinin yükünü çekmiştir. Onların da insanca emeklilik hakkına kavuşması şarttır. Bu adaletsizliğin giderilmesi için somut adımlar bekliyoruz. Bu, sadece teknik bir düzenleme değil, bir adalet talebidir, bir eşitlik beklentisidir.
Yine, Sayın Bakan, bir kere daha söyleyelim: Bu bütçe çocukları, kadınları, emeklileri, işçileri ne yazık ki şirketlerin, patronların, sermayenin insafına terk etmiş bir bütçedir. Biz bu konuda itirazımızı tekrar ifade etmek istiyoruz ve diyoruz ki: Allah aşkına yani bu, sosyal adalet değil, sosyal güvenlik sistemi böyle inşa edilmez. Bunun önüne geçecek tedbirler alınmalıdır yani sendikalaşma, kayıt dışılığın yok ortadan kaldırılmasına dair çalışmalar ve pek çok çalışma yani iş güvenliği, iş sağlığı gibi tedbirlerin arttırılmasıyla ilgili sorumluluk Bakanlığınızındır ve asli göreviniz işvereni değil, işçiyi ve küçük esnafı korumaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bütçenin bu çerçevede yapılmasını istiyoruz biz. Emekçinin haklarını savunmaya devam edeceğimizi ifade ederek çok teşekkür ediyorum.