| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 11 .11.2025 |
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bakanlık yetkilileri; hoş geldiniz.
Bütçenin hayırlara vesile olmasını dileyecektim ama bu bütçe sadece Bakanlığınıza hayırlı olacak; vatandaşa, işçiye, çalışana hayırlı olmayacağı başından beri aşikâr. Bunu öncelikle ifade edelim.
Sayın Bakan, 2025 yılı bütçe görüşmesinde Meclis Genel Kurulunda şöyle ifade etmiştiniz: "2025 yılı bütçesinde halkımızın huzur ve refahını artıracak, aynı zamanda ülkemizin sosyal adalet ve ekonomik kalkınma hedeflerine ulaşmasında katkı sağlayacak güçlü bir temel oluşturacak." dediniz. Bakalım, şimdi öyle olmuş mu: Öncelikle OECD raporlarına göre gelir eşitsizliği hâlen çok yüksek, sosyal güvence sisteminin kapsayıcılığı sınırlı, kadınların iş gücüne katılımı hâlâ diğer OECD ülkelerinin çok gerisinde. Gündemdeki makroekonomik göstergeler, özellikle 2025 yılı için büyümenin yavaşladığını, sanayi üretiminin daraldığını, daralma olduğunu, iş gücü piyasasında da geniş işsizlik sorununun devam ettiğini gösteriyor. Refah kavramı sadece gelir büyümesiyle olmuyor Sayın Bakan, yaşam kalitesinin artması, memnuniyet, güvenlik gibi unsurlarla da ilgilidir. Örneğin, birçok araştırma ve kaynakta Türkiye'nin gelir düzeyi artmasına rağmen mutluluk ve yaşam kalitesinin memnuniyetinin gelişmediğini kaydediyor. Sunumumuza göre kâğıt üzerinde Türkiye iyi durumda. O zaman şunu sormak gerekiyor: Peki, ekonomi yükseliyorsa halk neden mutlu değil? Neden her gün ortalama 6 çalışan yaşamını yitiriyor? Az önce haberlere baktım, Mardin'de ve Silopi'de işçi cinayetleri; 2 genç, birisi 17 yaşında, yaşamını yitirmiş, bu saatte, bugün.
Dünya Mutluluk Raporuna göre bakacak olursak eğer, Türkiye 147 ülke arasında 94'üncü sırada, yine, Hukukun Üstünlüğü ve Demokrasi Endeksi aynı hikâyeyi, aynı durumu anlatıyor, demokrasi Endeksine göre Türkiye 4,26 puanla otoriterliğin eşiğinde sınıflandırılıyor, 167 ülke arasında 103'üncü sırada yer alıyor. Hangi ülkelerden daha iyiyiz? Ona bakacak olursak, sizin de tahmin ettiğiniz gibi Fildişi'nden daha iyiyiz, Nijerya'dan daha iyiyiz ve Angola'dan daha iyiyiz, bunların ilerisindeyiz Sayın Bakan.
Emeklilerin durumuna gelecek olursak pembe bir tablo çizdiniz. Bugün burada yalnızca rakamları, bütçe kalemlerini ve istatistikleri konuşmuyoruz elbette. Bugün, burada milyonlarca insanın yaşam mücadelesini, bir lokma ekmek için verilen onurlu direnişini de konuşuyoruz. Sayın Bakan, sosyal güvenlik diye bir şey kalmadığı için Bakanlığınızın adının değiştirilmesini de öneriyorum size. Bir Bakanlığın adında sosyal kelimesi var ama toplumsal dayanışma yok, güvenlik kelimesi var ama geleceğe dair hiçbir güven yok. Ortada sadece çalışma var ama emeklinin, çalışanın hakkı yok, alın terinin karşılığı yok Sayın Bakan. Bugün Türkiye'de milyonlarca emekli ve sabit gelirli vatandaş hayatta kalmak için mücadele ediyor, hayatta kalmak için, yaşamıyorlar aslında. Bir ömür boyu alın teri döken insanlar şimdi o alın terinin karşılığını alamıyor. Bir zamanlar bu ülkeyi omuzlayan, yollarını, okullarını, hastanelerini inşa eden, emek veren, ter döken insanlar yani emekliler bugün pazar tezgahlarında tek tek fiyat hesaplayarak yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Yoksulluk bir kader değil Sayın Bakan, politik bir tercihtir ve siz de bu politik tercihi tercih ediyorsunuz. Türkiye ekonomisinde bugün en kırılgan kesimlerin başında emekliler gelmektedir. Maaşlar açlık sınırının altında, sağlık hizmetleri lüks, barınma hakkı giderek imkânsız hâle geliyor. TÜİK'in şüpheli verileri bile yaşlı nüfusun dörtte 1'inin yoksulluk ya da sosyal dışlanma riski altında olduğunu ifade ediyor. Bu tablo elbette tesadüf değildir. Bu tablo yıllardır yıllardır emeği değil, sermayeyi koruyan politikaların sonucudur. 5510 sayılı Yasa'yla emekliye aylık bağlama oranını düşürdünüz, maaşları yalnızca resmî enflasyona endekslediniz, emeklinin milli gelirden aldığı payı adım adım törpülediniz. Bugün bir emekli şunu ifade ediyor: "Çalıştığım yıllarda devlete prim ödedim, şimdi geçinmek için yine çalışmak zorundayım, değişen hiçbir şey olmadı yani." Emekli artık dinlenemiyor, yeniden iş arıyor ve çalışmak zorunda kalıyor. Bir ülkenin vicdanı emeklinin sofrasında ölçülür Sayın Bakan, vicdanı emeklinin sofrasında ölçülür. Mart 2025 itibarıyla 16 milyon 859 bin kişi SGK'den emekli aylığı alıyor; bu insanların yaklaşık 4 milyonu yalnızca 16.881 lira maaşla yaşamaya çalışıyor, bu parayla bir ay değil, bir haftayı geçirmek neredeyse imkânsız bir hâl. Bugün en basit gözlük 2 bin liradan, işitme cihazı 15 bin liradan aşağı değil ama SGK katkısı sembolik düzeyde, neredeyse yok. Yine, kanser tedavi sonrası kullanılan tıbbi malzemelerden engellilerin ihtiyaç duyduğu cihazlara kadar her alanda devlet desteği yetersiz. Siz bu desteği yeterli buluyor musunuz Sayın Bakan, ödediğiniz desteği?
Adı Emeklilik Yılı konulan 2024 yılı, gerçekten emeklilerin en fazla yoksullaştığı yıl oldu. Bir dönem bu ülkede emekli maaşları asgari ücretin yüzde 36 üzerindeydi, bugün ise asgari ücretin yüzde 22 daha düşüğü. Rakamlar ortada Sayın Bakan, Ocak 2002'de emekli aylığı aylığı asgari ücretin yüzde 132'sinden fazlaydı, Ocak 2003'te yüzde 147 düzeyindeydi, aralık 2015'te yüzde 100 ya da yüzde 110 dolaylarındaydı, 2016 yılından itibaren bu oran hızla düşmüş ve emekli maaşları asgari ücretin altına gerilemiştir. Yani bir dönem asgari ücretin yüzde 36 üzerinde olan emekli aylığı bugün asgari ücretin yüzde 22 altına gerilemiş durumda. Bugün Türkiye'de en çok işçi emeklisi aylığının net asgari ücrete oranı tarihin en düşük seviyelerindedir. Avrupa Birliği ülkelerinde emekli maaşlarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 10 seviyelerindeyken Türkiye'de bu oran 3,7'dir. Türkiye Küresel Emeklilik Endeksi'ne de baktığımızda sondan 4'üncü sırada. ABD merkezli danışmanlık şirketi master ve finans eğitimi alanında faaliyet gösteren CFA Institute 2024 yılı Küresel Emeklilik Endeksi Raporu'nu yayınladı. Raporda emeklilik sistemleri, maaş miktarı, sürdürülebilir ve güvenilebilir gibi kriterlere göre 48 ülke değerlendirildi; Türkiye 48 ülke arasında sondan 4'üncü oldu. Türkiye'nin gerisinde kimler var yine soralım; Filipinler, Arjantin ve Hindistan bulunuyor. Türkiye, 2019 yılında bu endekse dâhil edildiğinden beri sıralamada düşük seviyelerde kalınmaya devam ediyor yani bu sistemin de başına bela olmuşuz, buradan çıkaracağımız sonuç bu.
Uzmanların emekli maaşlarına dair eleştirilere gelecek olursak DİSK Emekli-Sen Başkanı 2024 yılı Emeklilik Yılı ilan edilmesine rağmen yoksulluk ve sefaletin artarak devam ettiğini belirtti, "2025 yılı 2024 yılını aratacak gibi görünüyor." dedi ve gerçekten 2025 yılı 2024 yılını arattı Sayın Bakan. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Ocakta yaptığı açıklamada tarihin en büyük maaş artışının yapıldığını ancak hayat pahalılığı ve fırsatçılığın bu artışları zamanla erittiğini söyledi. OECD'nin Bir Bakışta Emeklilik Raporu'nda ise Türkiye 65 yaş üstü nüfus da gelir adaletsizliğin çok yüksek olduğunu ortaya koyuyor, Türkiye 38 ülke arasında en fazla eşitsizlik bulunan 5'inci ülke olarak belirlenmiş. Emeklilik maaşlarının euro olarak karşılığını son on yılda alacaksak yüzde 34 dolaylarında düştüğünü görebiliyoruz. Yine, emekliye umut olması gereken bir düzenleme adaletsizliğe dönüştü Sayın Bakan bu EYT'lilerle ilgili. 1999 yılında yapılan bir değişiklikle emeklilik sistemine getirilen yaş şartı milyonlarca yurttaşın hayat planını altüst etti, yıllarca prim ödemiş, hakkını almayı bekleyen milyonlar bir gecede emeklilik hayallerinden uzaklaştırıldı. EYT düzenlenmesiyle bu mağduriyetin bir kısmı giderilmiş gibi gösterilse de sistem milyonlarca kişiyi yine dışarıda bıraktığı için milyonlarca mağdur var; bir gün, bir hafta, bir ay farklı emekli olamayan yurttaşların adalet vurgusu zedelendi, aynı yaşta, aynı prim gününü dolduran insanlar arasında büyük gelir ve hak farklılıkları meydana geldi. Emeklilikte yaşa takılanlar iktidarın "müjde" diye sunduğu ama aslında yarım bir çözüm olarak bıraktığı bir meseledir Sayın Bakan. Üstelik EYT'lilerin büyük bir kısmı düşük maaş nedeniyle yeniden çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu ülkede aktüer denge bozulacak gerekçesiyle sosyal haklar kısıtlanıyor ama aynı gerekçelerle yandaş teşvikleri, vergi muafiyetleri, savaş harcamalarında hiç kullanılmıyor bu gerekçe. Sosyal devletin yerine siyasi sadakat düzeni inşa ettiniz Sayın Bakan. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu emekliler ve memurlar için 2026 yılında yüzde 11 ve yüzde 7 olmak üzere 2027 yılında da 5 artı 4 zam kararı almıştır; bu oranlar emeklinin cebine girmeden eriyen rakamlardır. Taban aylığına yalnızca bin lira ek yapmak milyonlarca insanla alay etmek değil midir? Sayıştay raporları kamu kaynaklarının nasıl savrulduğunu ortaya koyarken iktidar emekliye "Sabret." demeye devam ediyor. Bu ülkede hâlâ emekli maaşıyla kira, fatura, ilaç masraflarını aynı anda ödeyebilen kimse kalmadı Sayın Bakan.
Son olarak 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle getirilen kod 36 ve kod 37 başta olmak üzere bu uygulamalardan vazgeçilmesi gerektiğini ifade edelim. Bu bir mağduriyete sebebiyet veriyor, bu kodlama aslında bir fişlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Türkiye'de birçok kamu çalışanı ve işçi ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Bu kodlama işveren tarafından görülmesi hâlinde iş başvurusu da olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla bu hususun bir an önce açıklığa kavuşturulması ve çözüme kavuşturulması gerekir.
Yine, Sayın Bakan, 5510 sayılı geçici 7'nci maddenin (7)'nci fıkrasında 4/A, 4/B ve 4/C'liler arasında borçlanma noktasında farklılıklar meydana geliyor, bunun da giderilmesi gerekir çünkü daha önce SSK'de ya da BAĞ-KUR'da hizmeti olan ve daha sonra 4/C'ye geçen vatandaşlar ciddi mağduriyet yaşamaktadır. 4/A ve 4/B'de devam etmesinde herhangi bir mağduriyet yokken 4/C'li kapsamına alınmasında ciddi mağduriyet var. Hizmet sayılıyor ama çalışma günü ileriye alınıyor, bu da hem SGK'nin yapısına hem de anlayışına ters bir durumdur, bu hususun da bir an önce değiştirilmesini talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)