KOMİSYON KONUŞMASI

EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tabii, şimdi, arz güvenliğini konuşuyoruz sabahtan beri. Elbette ki önemli ama kim üretiyor, nasıl paylaşılıyor, fatura kimin sırtına yükleniyor ve enerji yoksulluğuyla mücadele nasıl ediliyor? Aslında, meselenin bu olduğunu düşünüyorum. Bugün insan hakkı olan enerji, şirket çıkarının konusu hâline geliyor. Ülkenin enerji politikası şirketlerin çıkarlarına göre yani yukarıdan aşağıya doğru kurgulanıyor; vatandaş tüketici olmak zorunda bırakılıyor, cep yakan yüksek faturalara maruz kalıyor ve asla ve asla enerji gündemleri hâline gelmiyor. Türkiye'de bugün yenilebilir enerji kapasitesinin artmasını çok olumlu buluyoruz tabii, çok önemli. Ancak asıl soru şudur ki: Bu kapasite artışı halkın faturasına nasıl yansıdı? Şimdi, bu, halkın faturasını mı düşürüyor, yoksa vatandaş yine dışarıda izleyen tarafta mı kalacak, bu önemli? Dünya bize çok açık bir model sunuyor: "Vatandaş yalnızca tüketici değil üretici de olabilir." diyor ve bu modelin en demokratik yolu enerji kooperatifleri. İtalya'da yarım milyon insan bu kooperatiflerden enerji alıyor, faturalarının yüzde 30'a kadar düştüğü söyleniyor. Almanya ve Belçika'da yerel yönetimler kooperatiflerle ortak üretim yapıyor, binlerce haneye doğrudan yenilenebilir enerji ulaştırılıyor, model ortada ve çok net. Bizde teknoloji var, bizde kapasite de var, peki, Türkiye'de enerji yoksulluğunu azaltacak, vatandaşa ucuz enerji sağlayacak bu imkân niçin kullanılmıyor? Çünkü üzülerek söylüyorum ki siyasi irade yok. Avrupa Birliği Komisyonunun 2025 Türkiye raporunda göre enerji konusunda önemli uyarılar var, diyorlar ki: "Türkiye enerji yoksulluğuyla mücadele etmeli ve uygun hanehalklarına ekonomik yardım sağlamak için fiyat dışı önlemlere geçiş yapmalı." diyor. Bu yaraların bu kadar yerinde olduğunu kendi seçim bölgem İstanbul'da görüyorum. İstanbul'da, 2025 ocak ve mart aylarını kapsayan bir araştırma var ve bu araştırmaya göre Maltepe'de hanelerin üçte 1'i enerji yoksulu, alt mahallelere gidince, alt gelirli mahallelere, neredeyse yüzde 50'ye yaklaşıyor bu. Şimdi, burada sorum şu: Eğer bunu Avrupa görüyorsa Ankara'dan bu tablo gözükmüyor mu? Kooperatiflere alım garantisi sağlayacak bir çalışmamız var mı? Aynı bağlantı noktası, tek sayaç zorunluluğunu kaldırmayı düşünüyor musunuz? Yine, kooperatiflere şebekede öncelik tanıyacak bir düzenleme gündeminizde mi?

Bakın, milletimiz yalnızca tüketici değil üretici olma hakkına da sahip olmalı. Enerji dönüşümü yerelden başlamalı, yerel yönetimler bu işin doğal ortağı olmalı ve bu dönüşüm hep birlikte koordine edilmeli. Ama sizler ne yapıyorsunuz? Sizler yereli dışlıyorsunuz, yetkilerini ellerinden almaya çalışıyorsunuz, operasyonla ellerini kollarını bağlamaya çalışıyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisinin belediyelerin de çok başarılı işler yapılıyor. Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan bir projeye değinmek isterim: Seymen Biyokütle Enerji Üretim Tesisi, çöpten enerji üreten bu tesisin kapasitesi 2024 yılında 44 megavata ulaştı. Bu kapasite ne demek? Yaklaşık 150 bin hanenin yıllık elektrik ihtiyacını karşılıyor demek. Ayrıca, bu tesis yılda 1 milyon 310 bin ton karbondioksit emisyonuna eş değer metanı da bertaraf ediyor ve çevre ve iklim hedeflerimize doğrudan da fayda sağlıyor. Bu ne demek? Trafikte 117 bin aracın yarattığı emisyona denk bir azaltım demek. Yani şunu görüyoruz: Atık, çevresel riskleri yöneten bir anlayışla, doğrudan teknolojiyle ve kamusal planlamayla da enerjiye dönüşebiliyor. Hem yerel kaynakların kullanımıyla arz güvenliği sağlanıyor hem de dışa bağımlılık azaltılıyor. Bu örneğin, ülke geneline yayılması için politik irade ve yerel yönetimlerle uyumlu planlama yapmak gerekiyor. Ama hiçbirimiz bu atmosferde seçenek üretme tartışmasını maalesef yapamıyoruz. Merkezi hükûmet yerel yönetimlerle iş ortağı olarak değil de rakip olarak ilerliyor. Bu kadar iyi projeler uygulamak varken onlar yokmuş gibi davranıyor. Oysa bu örnekler çok basit bir şey: gösteriyor: Yerel modelleri yaygınlaştırmak hem enerji hem iklim hem de ekonomi tarafından bir kazanç oluyor.

Sayın Bakan enerji dönüşümü sadece üretim değil aynı zamanda tasarruf meselesi. Dünyada enerjiyi verimli kullanmak artık ulusal güvenlik konusu hâline geldi. Amerikan Enerji Verimliliği Ekonomisi Konseyi tarafından 2025 Uluslararası Enerji Verimliği skoru yayınlandı, Türkiye 25 ülke arasında 13'üncü sırada, puanımız da 100 üzerinden 55; binalarda da durum daha kötü, Türkiye 16'ncı sırada, hatta Türkiye'deki İstanbul Politikalar Merkezine göre emisyonların yüzde 14'ü binalardan geliyor. Bu misyonun yüzde 76'sı konutlardan. Bina yönetmelikleri var ama çok sınırlı. Yalıtım ve ısı kaybı konuşuluyor ama hava sızdırmazlığı yok, aydınlatma standartları yok, ısıtma-soğutma sistemleriyse çok teknik kurallara bağlı değil şu anda ve bu anlamda da insanları enerji tüketen binalarda oturmaya zorluyorsunuz. Kışın ısınamıyorlar, yazın soğutamıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Sonra diyorsunuz ki: "Ayda 4 bin kilovattan fazla elektrik tüketirsen seni cezalandırırım, faturanı serbest piyasaya endekslerim, zamlı ödersin." Hükûmetlerin işi halkı çaresiz bırakmak değil çözüm üretmektir.

Teşekkür ederim.