Komisyon Adı | : | (10/434,2104,2716,2717,2718,2719) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 4 |
Tarih | : | 16 .10.2025 |
YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) - Kuşkusuz siyasi bir gard alma söz konusu oldu, ben buralara girmeyeceğim. Temel bir bakış açısı, bir paradigma değişikliğine ilişkin yöntemler üzerinde düşünmeli bu Komisyon. Neden? "Pagan Tanrılarının temel özelliği..." diyor Foucault. Hükmettiği kullarını her tür kabahatlerine karşın her tür yaratıcı cezayı verebilmeleri ama onları yok sayamamaları. Yok edemiyor Pagan Tanrıları çünkü yok etse tanrılığı ortadan kalkacak. Foucault, Pagan Tanrılarının temel zafiyetini bizim modern Batı devletleri için, hani az önce referans gösterdiğiniz Batı devletleri için bir zafiyet olarak görür. Modern devletler de vatandaşlarına, yurttaşlarına her türlü cezayı verirler ama onları öldüremezler. Modern devletin sıkı bir zafiyeti bu. O yüzden modern devletler tımarhane yaparlar, hapishane yaparlar, ıslahhane yaparlar, hastane yaparlar ama bir türlü öldüremezler; sürekli iyileştirme zaafı içerisindedir.
Kendisini sosyalist, solcu, aydınlanmacı, rasyonelist diye tanımlayan Şükrü Erbaş'ın çok güzel bir şiiri var, biraz ironik "Köylüleri niçin öldürmeliyiz?" Komisyonumuz şu konuyu konuşmalı: Engellileri neden öldürmemeliyiz? Engellilere olan ihtiyacımız ne bizim? Onlara, kolsuz çocuklara resim yaptırmak, ayaklarıyla gitar çaldırmak mı; sürekli bize ulaşan, ulaşmaya çalışan hâlleri mi?
Örneğin Barış... Barış'ın umut etmesi gerekiyor, Barış'ın çalışması -çile- çaba göstermesi gerekiyor, sonunda da Barış'ın başarması gerekiyor. Umut etmeyen, çalışmayan ve başaramayan herkes engellidir; bu korkunç... Barış, hiçbir şey yapmana gerek yok yani.
Temel bir bakış açısı sorunumuz var. Bilgi dışarıda. Bilgi sadece dışarıda değil. Bu premodern bir bakış bilgi teorisi açısından. Bilgi hatırlanabilir daha platonik bir bakışla ve bunun tek yolu eğitim de değil.
Onuncu Yıl Nutuk’unda muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için çalışmamızı önerir Ulu Önder; bu problemli. Bir Sisyphos dönencesi çıkartıyor, bir paradoks çıkartıyor yani muasır medeniyet orada ve ben ona ulaşmak için çalışacağım öyle mi? Ben çalıştıkça muasır medeniyetle olan aram sürekli artacak, yüz yıldır hiç durmadan çalışan bir toplum ve fakat ulaşılamayan bir hedef. Bu tam Albert Camus'in Sisyphos Söyleni'ndeki paradoks.
Bizim oysa hatırlamamız gereken bir başka kavram var; nedir o? Merhamet. Nedir merhamet? Güçlünün, güçsüzün yanağından aldığı makas değil. Nedir merhamet? Şefkat değil. Merhametin tam anlamıyla karşılığı şu: Benim sana ihtiyacım var.
Bizim palyatif bakım merkezinde ölümü bekleyen -benim annem öyleydi- o kadıncağız ya da o adamlardan, sakat adamlardan, beklentimizi onlara duyduğumuz ihtiyacı tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor bu Komisyonda. İyileştirmek, onlara bir tane daha araba vermek, elleri olmayan çocuklara gitar çaldırtmak; bu bana... Ben hiç çalmadım, ben böyle bir şey yapmadım yani hiç oralara tevessül etmedim. Yepyeni bambaşka çözümler üretilebilir ve bu üretme öyle gözümüzü yukarılara çevirerek değil, belki içimize çevirerek, iç perspektifle hatırlayarak belki, belki orada yatıyor.
Teşekkürler.