KOMİSYON KONUŞMASI

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Bir şey soracaktım da sormadan önce bir iki noktaya değinme ihtiyacı duydum.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Son derece bilgilendirici ve yararlı bir bilgi aldık değerli Bakan Yardımcısı ve genel müdürlerden. Gerçekten büyük bir samimiyetle söyleyeyim, toplantıya girmemiş olduğum andan bu ana daha donanmış, daha bilgili, daha vizyonlu hissediyorum kendimi fakat bir iki nokta var değinmek istediğim ve oradan soru soracağım. Şimdi, ben 1976 yılında gazeteciliğe başladığımda bu 6 mil konusu, karasuları konusu, bugün aşağı yukarı az önce Sayın Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay'dan duyduğumuz aynı kelimelerle ifade ediliyordu, şöyle bir baktım yarım yüz yıl geçmiş, gene esas olarak orada duruyoruz biz pozisyon olarak. Keza, tabii, kırk yıla yakın diplomasi, dış politika alanı gazeteciliğimde bir şey dikkatimi çekmişti, biz dış politika alanında hep haklıyızdır Türkiye olarak yani haklı olmadığımız herhangi bir konu yoktur, öyle de olması icap ediyor tabii. Fakat şimdi, parlamenter sıfatı taşıdığımız bu komisyon toplantısında esas olarak belki sayın bakanlık mensuplarından dinleyeceğimiz şey değil ama onlar yardımcı olursa daha iyi olur. Bizim nerelerde eksikliklerimiz var? Yani artılarımız dışında, gerçekten eksilerimiz ve eksikliklerimiz varsa yasama organı mensupları olarak -bazılarımızın da yürütmeyle çok yakın ilişkisi olan şahsiyetler var bu Komisyonda- bu Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında daha işlevsel olma imkânı bulabiliriz, onları bilirsek ve eğer onlar öyle düşünüyor ve paylaşıyorlar ise. Şimdi, benim şahsen çok hoşlandığım bir girizgâh içinde bu Mackinder'in, Spykman'ın ondan sonra Rimland çevre konularında varılan noktayı Mehmet Kemal Bozay Türkiye'yi engellemelerinin sebebi olarak referans noktası olarak kullandı ama aynı şekilde Türkiye'nin -tırnak içinde söylüyorum- birçok faulünü de görmezden gelmelerinde aynı sebep var yani Türkiye'nin jeopolitik değeri yani Türkiye'nin arsa değeri, uluslararası yani küresel harita üzerinde arsa değeri o kadar yüksek ki bir sürü konuda da başka ülkelere parya devlet muamelesi yapabilecekleri durumunda da frene basmaları da bir artı faktör bu jeopolitik değeri Türkiye'nin. Şimdi, oradan hareketle varmak istediğim şu: Elif Hanım da söyledi, biz nevi şahsına münhasır bir durumdayız, 2007'den bu yana 14 fasıl açıldı, oradan bu yana hareket yok. Peki, bizim bu jeopolitik artılarımız bu fasılların açılmasında, açılabilmesinin de niye bir koz olarak olamadı? Buradaki unsur ne?

Ve son olarak söylemek istediğim ve soruya oradan geleceğim. Şu: Çok uzun zamandır Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri bu İngilizce tabirle "transactional" bir ilişki. Hâlbuki biz aday üyeysek "transactional" olmayan bir bağlamda ve çerçevede olması gereken ilişkiler. Bu "transactional" olması aslında itiraf etmek gerekirse iki tarafa da yarar sağlıyor; Türkiye tam üyelik için bastırmıyor, onlar da bu "transactional" ilişkiden gayet memnun, ondan sonra bu baskı altında olmamanın manevra alanını kullanıyor gibiler. Şimdi, kavramsal olarak ve ilkesel olarak bu "transactional" hâlinden nasıl çıkarmak gerekiyor bu ilişkileri ve bu yüzyılın başında, 21'inci yüzyılın başında aday üyelik başvurusunu yaptığımız, o kulvara girdiğimiz sırada ki en azından hamle üstünlüğünü nereden, nasıl getirebiliriz? Mehmet Kemal Bozay çok ilginç bir kavram kullandı, bu teknolojik gelişmeler, bağlantısallıkla ilgili olarak "Algoris bir durum olacak herhâlde." dedi. Bunun çözüm yolu bu mu olacak yani o, bir anlamda gene "transactional" olma hâlinin altının çizilmesi oluyor çünkü işte teknoloji alanında, tarım alanında az önce şu anda Genel Kurulda konuşulan bu değerli madenler, o konular falan bizim Türkiye olarak Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin geleceğinde bu kozlar üzerinden bir ilişki varsa ve algoris bir yaklaşım olacaksa bu bu "transactional"i tahkim eden bir yönü de olabilir bunun. Bunu bu bağlamdan çıkarıp dediğim gibi 21'inci yüzyılın başında bu kapıya yığıldığımız sırada biz biz tam üyelik için o kulvara tekrar nasıl girebiliriz? En azından siyasi iradeyle, siyasi kararla ilgili meseleler Dışişleri Bakanlığının tek başına işi değil ama uzman bakanlık olarak en azından ve sunumda da kavramsallığın ne kadar yer tuttuğunu dikkat ederek acaba bu konuda ipuçları alabilir miyiz yani ilişkinin bundan sonraki seyri konusunda bizim Türkiye olarak Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizdeki yaklaşım tarzımız ve oradaki kartlar ve unsurlar bunu zorlayacak olan nedir diye sormak istedim.

Teşekkür ediyorum.