Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 42’nci maddesi gereğince Merkez Bankasının faaliyetleri hakkında bilgilendirme sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 4 |
Tarih | : | 07 .10.2025 |
SADULLAH KISACIK (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, sayın milletvekilleri, Merkez Bankasının değerli Başkanı ve bürokratları, basınımızın güzide mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sunum için de Başkanıma teşekkür ediyorum.
Şimdi hem dünyada yaşanan genel trend hem de ülkemizde yaşadığımız irrasyonel ekonomi yönetimi sonucunda büyük bir enflasyon ve hayat pahalılığı faciasını maalesef yaşadık. Daha sonra biraz daha aklı başında, rasyonel bir ekonomi yönetimi geldi. Daha sonra Merkez Bankasına daha liyakatli diyeceğimiz ve uzmanlığına güvendiğimiz kişilerden oluşan bir ekip geldi ve piyasalar sizlere başlangıçta iyi bir kredi açtı. 6 Mayısta yaptığınız en son sunumda zor bir ülkede Merkez Bankası Başkanlığı ve yöneticiliği yaptığınızı belirtmiştim ve canıgönülden şunu demiştim: Allah yardımcınız olsun çünkü Merkez Bankası Başkanlığı yapılması en zor ülkelerden birinde Merkez Bankası Başkanlığı yapıyorsunuz maalesef.
Yine, böyle bir sunum sonrasında demiştim ki: Şurada yaptığınız öngörüler benim için çok bir şey ifade etmiyor çünkü bu ülkede ertesi gün hangi siyasi şokla uyanacağımızı bilmiyoruz. Siz sunum yaptıktan sonra bu ülkede yine her sabah "Ya, bu da mı!" diyeceğimiz birçok olay yaşadık ve bunun yine ekonomiye maliyeti oldu, bunun enflasyonla mücadeleye maliyeti oldu; bunları yaşadık. Şimdi, tüm bunlara baktığınız zaman, ben şunu görüyorum: Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası iktidar tarafından yalnız bırakılmıştır; enflasyonla mücadelede yine halkımız tek başına bırakılmıştır. Bakın, enflasyonla mücadele edeceğiz diye, enflasyon da bizim ortak sorumluluğumuz diye bu ülkede işçiler ara zam almadı, memur zammı düşük, emekli hak ettiğinden daha düşük zam aldı, sanayici düşük kurlarla rekabet etmek için kendini parçalıyor, yine bir şey demiyor adamlar ama iflaslar ve konkordatolar artıyor; rakamlar ortada, tüm zamanların rekoru kırıldı. Bakıyorum, enflasyonla mücadelede herkes kemer sıkıyor, herkes bedel ödüyor, kemer sıkmayan ve bedel ödemeyen tek taraf var; iktidar, ben kamunun hiç kemer sıktığını görmüyorum, iktidarın "Aman, enflasyonla mücadelede şu önlemi de alalım." diye bakanlıklarda, kurumlarda mücadele ettiğini görmüyorum. Açık söylüyorum; hem Merkez Bankası hem de halkımız yalnız bırakılmıştır enflasyonla mücadelede, net söylüyorum. Şunu da söyleyeyim: Mesela, halk kemer sıkıyor, herkes gelirinden biraz daha tasarruf etmeye çalışıyor, kazancından biraz daha az tasarruf etmeye çalışıyor ama bakıyorsunuz, bu ülkede vergiler artıyor, harçlar artıyor. Bakın, madem enflasyonla mücadele ediyoruz... En son Meclis kapanmadan önce geçirdik, ÖTV yetkisini verdik, Sayın Cumhurbaşkanı hemen aynı günün akşamında ÖTV oranlarını artırdı. Ya, halkın en temel ihtiyacı olan ulaşım araçları bu ülkede arttı, en kötü araca 300 bin, 500 zam geldi; hani enflasyonla mücadele, o da bir gider, o da bir gider. Çiftçinin 4x4 çift kabin diyeceğimiz aracı çiftçinin traktörü gibi bir şeydir, ona afaki bir ÖTV zammı geldi. Şimdi, nerede iktidarın enflasyonla mücadelesi? Bakın, o anlamda, birinci ayağının iktidar tarafından Merkez Bankasının ve halkın yalnız bırakıldığına inanıyorum; bunu da net olarak burada ifade edeyim.
Diğer taraftan, yine, mesela önünü alamadığımız şey, gıda enflasyonu. Gıda enflasyonu için yıllardır bir hal yasası konuşuyoruz, hâlâ bu aracıyı ortadan kaldırıp halkın direkt, daha kolay gıdaya ulaşımıyla ilgili hiçbir yapısal reform yok, en basitini söylüyorum, en basiti. Ne yapıyoruz bununla ilgili? Gıda enflasyonu arttı, çiftçi tarlada bağırıyor "Ürünüm para etmiyor." diye, vatandaş markette bağırıyor "Ya, bu ürün çok pahalı, ben alamıyorum." diye. Bu yapısal reformla çözülecek bir şey; bununla ilgili bir düzenleme var mı? Yok. Bakın, en basitinden söylüyorum.
Diğer taraftan, enflasyonla ilgili acayip bir psikolojik bozukluk var, bunu da dikkate almanızı öneririm; bence bu para politikaları kadar önemli; vatandaşın da esnafın da herkesin psikolojisi bozulmuş durumda. Herkes dayanaksız bir şekilde zam yapıyor çünkü her şey bir anda pahalanıyor, her şey. Hiç uzağa gitmeyin, 1 Ekimde Meclis açıldı, Meclisteki her şeye yüzde 50 zam yapıldı, her şeye yani hizmetinden tutun suya kadar, kahveye kadar ya da berberine kadar. Ne oldu asgari ücret mi arttı? Yok. Şu anda ocak ayı mı döndü? Yok. Şimdi, ocak ayında yine göreceksiniz, ocağın 15'inde her şeye bir daha zam gelecek, bir daha zam gelecek. Şimdi, böyle bir silsile var yani herhangi bir şey artmasa bile, elektrik artmıyor, su artmıyor, işçilik artmıyor ama insanlarda bir zam şeyi var, psikolojik etki var. Bu konuda, o son yaşadığımız hızlı artan enflasyon sonrasında insanımızın psikolojisi bozuldu ve en önemli şey enflasyonda, psikolojiyle beraber halkın enflasyonun düşeceğine olan inancıdır, maalesef, bu inanç da şu anda insanımızda yok çünkü en son halkımız büyük bir travma yaşadı yani bir ay önce aldığını bir ay sonra zamlı, daha sonra daha zamlı, daha sonra daha zamlı katlanarak alınca insanlarda şu anda acayip bir psikolojik bozukluk var ve insanlar eline para geçtiği zaman hemen bir şey almaya çalışıyor. Şu anda hâlâ ev fiyatlarında... Satışlar artıyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü insanlar çok büyük bir travma yaşadı konut fiyatlarında. 3 milyon, 5 milyon verilen aylık kiralar 15 milyona çıktı, sonra 30 milyona, sonra 50milyona, sonra 60 milyona çıktı. Şu Ankara'nın kira grafiğine bir bakın yani dar gelirlinin yaşadığı grafiğe bakın. Dolayısıyla burada psikolojiyi de iyi yönetmek lazım diye düşünüyorum. Bu konuda beklenti yönetimimiz maalesef zayıf yani beklentiyi yönetmektir aynı zamanda ekonomi ama beklentiyi yönetemiyoruz. Bu beklenti yönetimine de bir çare ve eylem planı sunmak gerekiyor.
Şimdi, üç yıldır vatandaşa pembe bir tablo sunuluyor, deniliyor ki: "Enflasyon düşecek." İşte, sizden önce de gelindi, burada sunum yapıldı, "düşecek" "yerel seçimden sonra düşecek" "şuraya düşecek" vesaire ama şimdi bu gerçekleşmiyor. Bunun siyasi nedenleri de var ama vatandaş bakıyor... Evet, vatandaş kemer sıkacak da siyasiler de biraz... Ne yapsın iktidar? Şu ortamı yumuşatsın. İnanın ortam biraz yumuşasa siz hemen o trende daha kolay girersiniz.
Şimdi, siz dediniz ki: "Yastık altındaki altın en büyük sorunlardan bir tanesi." Ya, Başkanım, bu ülkede küçük yatırımcının yediği dayağı var ya yani yatırım yapıp tasarruf edip bu ülkenin borsasına güvendiği için hisse senedine yatırım yapan küçük yatırımcının yediği dayağı bu ülkede kimse yemedi ya! Adamlar "Aha, aldığım fiyata geldi." diyor, ertesi sabah bir operasyon iki gün taban, taban gidiyor. Biraz aman "Şudur, budur." diyor, ertesi sabah bir operasyon taban, taban gidiyor. Ya, bu milletin artık iktidardan umudu kalmadı, umudu Trump'a bağladı. "Acaba, Trump Halkbankla ilgili bir şey der de borsa yükselir mi?" Yani iç dinamiklerimiz artık bizim borsamızı yükseltmiyor, dış dinamiklerden bir işaret bekler hâle geldik. İnanın bu ülkenin milyonlarca yatırımcısına yazık. Bu ülkeye güvenen, bu ülkenin borsasına güvenen, altın almayıp, döviz almayıp, bankaya mevduata yatırmayıp bu ülkeye yatırımcı olan milyonlarca yatırımcı yıllardır dayak üstüne dayak yiyor. Dolayısıyla bunların hepsinin bir paçal olarak değerlendirilmesi taraftarıyım.
Son olarak, sanayicilerimizden çok büyük bir geri dönüş alıyoruz. Sanayicilerimiz gerçekten de çok zor durumda. Şimdi, şu bir gerçek, iflas edenler rekor kırıyor, konkordato ilan edenler rekor kırıyor ama şu da var: Büyük bir pazar da kaybediyoruz. Ayakta ama "Pazarın üçte 2'sini kaybettim, şu anda yüzde 30 kapasiteyle çalışıyorum." diyor sanayici.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kısacık, buyurun lütfen, devam edin.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Şimdi, o pazarı ne zorluklarla biz kazanmıştık ya! Bir yabancı firmanın Türkiye'den gelip mal alması kolay mı? İlk önce sizden bir numune istiyor, ondan sonra bir daha numune istiyor, sonra geliyor seni denetliyor, sonra SGK'ne bakıyor, vesairene bakıyor, her şeyine bakıyor. O güveni kazanmak için yıllar harcıyorsunuz, daha sonra bir bakıyorsunuz, şu andaki kurla rekabet edemiyorsunuz. Bakın, Mısır'da, Çin'de müthiş bir şekilde biz şu anda pazar kaybediyoruz. İnanın o pazarları bir daha alamayız. O pazarları alacak sanayicinin yüreği yok. Türkiye'nin yıllarca verdiği o emek şu anda maalesef yok edilmiş durumda. En çok da ben ona acıyorum. Bir daha biz onu kolay kazanamayacağız. O sanayicimizin gerçekten emek emek, rekabet ede ede, kredi çeke çeke, büyüye büyüye sağladığı o kazanımlar, maalesef, şu anda bu süreçte, enflasyonla mücadele sürecinde kaybolmuş durumda. Buradan şunu söylüyorum: İktidar da artık enflasyonla mücadelede taşın altına elini koysun. Bir: Siyasi iklimi yumuşatsın kardeşim. Yani şimdi siyaseten gerilecek bir ortam değil; bu enflasyon, bu hayat pahalılığında bu gerilime gerek yok, bu kutuplaştırmaya gerek yok, yumuşatın ortamı. İki, üç yumuşak söylemle, siyasetin yumuşatılmasıyla ekonomi tekrar rayına eğer girmezse ne olur biliyor musunuz? Yani bu ülkede artık siyaset yapmaya bile değer kalmaz çünkü ekonomi sadece ekonomi değildir, değildir; ekonomi her şeydir, ekonomi her şeyimiz bizim, temel dinamiğimiz. Ekonominin olmadığı bir ülküde siyaset de yapılmaz zaten, siyaset kurumu da olmaz.
Dolayısıyla ben tekrar sunum için teşekkür ediyorum, tekrar "Allah yardımcınız olsun." diyorum. Kadrolara güveniyor, yaşadığınız zorlukların da farkında... Biraz daha, siyasi baskılara karşı ülkenin ekonomisinin menfaatini düşünüp dik durmanızı rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.