KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım, basın mensupları; şimdi bir hikâye anlatacağım size. Hikâye değil aslında, olmuş bir olay. Yıllar önce cezaevinde mecburi hizmet yapıyordum. Çok da işim yoktu, sabahtan akşama dosyaları okuyordum, mahkeme kararlarını okuyordum. Bir dosyada çok ilginç bir şey buldum. Bir kişi idama mahkûm olmuş, mahkûm olacak yani şey öyle gidiyor, savcı öyle istemiş. Sıkıyönetim mahkemesinin üyelerinden biri yasanın gerekçelerini okumuş, yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken gerekçelerini okumuş ve ona "Burada yasa koyucu şunu kastediyor." demiş ve ondan sonra da idam cezası yerine başka bir ceza alıyor bu kişi. Bunu niye söyledim değerli arkadaşlar? Şimdi, biraz evvel Aykut Bey'in sözünü etmiş olduğu, "15 milyar dolar" deniliyor ama parasal büyüklüğün ötesinde gerçekten İstanbul'u, sadece bugün yaşayan insanları değil, gelecek kuşakları da ilgilendirecek; dünya kadar, başka yasayı, belediyeleri, yerel yönetimleri, insanları, ticaret hukukunu ilgilendirecek, çok önemli, İstanbul'un yapısını değiştirecek önemli bir karar alıyorsunuz, yatırım yapacaksınız. Bununla ilgili bir yasa, düzenleme gerekiyor ve bu düzenlemeyi bir kelimeyle yapıyorsunuz. O da şu: İlgili kanunda, 3194 sayılı Kanun'un 11'inci maddesinin birinci fıkrasındaki "yol" ibaresinden sonra gelmek üzere "su yolu..." "Su yolu" kelimesiyle bu işi halledeceksiniz. Milyarlarca dolar para yatıracaksınız; milyonlarca insanı ilgilendirecek, gelecek kuşakları ilgilendirecek, çevreyi ilgilendirecek, diğer canlıları ilgilendirecek büyük bir iş yapıyorsunuz. Diyelim ki yıllar sonra bir davada bir kişi "Acaba kanun koyucu niçin bunu yapmış? Ne demek istemiş? Gerekçesi neymiş? Bir okuyalım." diye baktığında, kayıtlarda "Madde ile; yapılacak su yollarına kanuni statü kazandırılması amaçlanmaktadır." diyor. Tek gerekçe bu. Ayıp ya, arkadaşlar. Bu, insanların aklına hakaret, Komisyon üyelerine hakaret, Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret, millî iradeye hakaret. Hani "millî irade", "millî irade" diye devamlı göklere çıkarıyorsunuz ya, buna hakaret bu. Bu su yolu kimin için yapılacak? Kimleri, nasıl etkileyecek? Bu etki gelecek kuşaklara nasıl gidecek, ne olacak? Bunlarla ilgili hiçbir şey konuşmadan... İnsaf edin arkadaşlar, Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; insaf edin!

Bakın, demokrasi var, parlamenter demokrasi var, seçilen çoğunluk elbette ülkeyi yönetecek. Buna bir itirazımız yok, bunu her fırsatta söylüyoruz. Elbette yasalar sizin çoğunluğun parmak kaldırmasıyla geçecek. Zaten Plan ve Bütçe Komisyonunda da Hükûmetin çoğunluğu var, mutlak çoğunluğu var, öyle çıkacak. Azınlık hükûmeti bile olsa biliyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonu 40 üyeden oluşuyor, 25'i Hükûmete veriliyor. Buna bir itirazımız yok. Söylediğimiz şu: Yaptığınız işleri hukuk içinde yapın arkadaşlar, usul içinde yapın. Yani, gerçekten sıradan bir iş yapmıyorsunuz sayın milletvekilleri. İktidar partisi milletvekillerine söylüyorum: Sıradan bir iş yapmıyorsunuz; milyonlarca insanı ilgilendiren, bugünü ilgilendiren, geleceği ilgilendiren önemli bir karar alıyorsunuz. Sadece torbanın bir tek maddesinden söz ediyorum. Ama hiçbir şekilde buna bakmıyorsunuz. Niye bakmıyorsunuz? Çünkü değerli arkadaşlarım, siz her ne kadar, sizin liderleriniz her ne kadar, sürekli olarak "Biz vesayetle mücadele ettik, vesayeti kaldırdık." filan dese bile siz vesayeti içselleştirmişsiniz değerli arkadaşlar. Siz diyorsunuz ki: "Bilen biliyor. Bir bildikleri var. Dolayısıyla büyüklerimiz buraya getirmişse bu iş doğrudur." diyorsunuz. Bu, anlaşılır bir şey değil arkadaşlar; bu, millî iradeyle bağdaşacak bir psikoloji değil; bu, yanlış bir şey. Bakın "Vesayetle mücadele ediyoruz." diye kıyametleri kopardınız. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanını terör örgütünün lideri olmaktan cezaevine attınız ve bunu meydanlarda anlattınız, anlattınız, seçim kazandınız, vesayetle mücadele ediyordunuz. Evet, bu ülkede vesayet sistemi vardı. Nasıl vardı? Bürokrasi bir şekilde kendini alanlara ayırmış, siyasete de küçük bir alan vermiş. Siyaset de o alanda dar paslaşmalarla işi götürürdü. Bürokrasi de neye ihtiyacı varsa siyasete, liderlere söylerdi, onlar da milletvekillerine; parmak kaldırır, indirirlerdi, böyle giderdi. Doğru ama değişen hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım. Sadece, o "vesayet sistemi" dediğiniz oradaki insanlar değişti, şimdi başkaları geldi, aynı şeyleri yapıyorsunuz. Üstelik de ihtiyaçlar sadece içerideki bürokrasinin filan değil, uluslararası bürokrasinin; Dünya Bankasından IMF'ye, Dünya Ticaret Örgütüne kadar neoliberal sistemin ihtiyaçları tespit ediliyor, sizin bürokratlarınıza söyleniyor, onlar getiriyor liderlere söylüyor, liderler geliyor, burada... Ne de zeki insanlar bunlar. Bakın ya, milyonlarca insanı ilgilendirecek bir yasayı bir tek kelimeyle; "yol" zaten var, "su yolu", "su" kelimesiyle hallediyor. Zekâya bak. Müthiş bir şey. Arkadaşlar, bu, demokrasi filan değil, böyle bir demokrasi olmaz. Bu, millî irade değil; bu, millî iradeye, bu, milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret değerli arkadaşlarım, hakaret. Burada işlenen suç aynı zamanda budur değerli arkadaşlarım.

İktidar partisi milletvekillerine söylüyorum. Siz milletvekilisiniz, belli sayıda insanı temsil ediyorsunuz. Vicdan sahibi insanlarsınız. Peşinen öyle kabul ediyorum. Öyle olmasaydınız zaten seçilip gelemezdiniz. Buraya gelmek önemli bir şeydir. Nasıl böyle bir şeyi içinize sindirebiliyorsunuz ya? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Yani, burada bir tavır geliştirilebilir. Hiç olmazsa diyoruz, bakın, bütün konuşan muhalefet partisi milletvekillerinin, Komisyon üyelerinin talebi, hiç olmazsa hukuk içinde, usulüne uygun, ayrıntılı bir şekilde konuşarak... Evet, su kanalı yapmak istiyorsanız, Kanal İstanbul'u yapmak istiyorsanız yapacaksanız, yağmalayacaksınız orayı, paylaşacaksınız; eyvallah, kabul ama bunu usulüne uygun yapın. Kimi ilgilendiriyor? Ne kadar insanı ilgilendiriyor? Ne olacak? Ne kadar para harcanacak? "Yol"un yanına "su yolu" yazılınca neler olacak ya? Ya, burada biraz da büyüklük taslamak, neredeyse ilahlık taslamak filan da var yani. Bir boğaz mı açmış Tanrı buraya, Allah buraya? Biz de bir boğaz açıyoruz. Bu kadar büyük bir iş yapıyorsunuz. Bu kadar büyük bir işi niye burada konuşmuyorsunuz? Bu nasıl kanun yapmak, bu nasıl vicdan, bu nasıl demokrasi anlayışı? Gerçekten kınıyorum, anlamakta zorluk çekiyorum.

Sayın Başkanım, arkadaşlarımız da ifade ettiler, hiç olmazsa parçalayın bunu ve alt komisyonlara, ilgili komisyonlara gönderin, bu konuyu tartışalım, en azından ne oluyor millete anlatalım. Evet, yapacaksınız, buna gücünüz var, millet size bu gücü vermiş, eyvallah. Ama ne yaptığınızı niçin saklıyorsunuz madem doğru şeyler yapıyorsunuz? Saklamaktan başka bir şey değil, dolanmaktan başka bir şey değil. Burada yasa yapmıyoruz değerli arkadaşlarım; millete tuzak kuruyoruz, tuzak. Hiç olmazsa muhalefetle ne yaptığınızı açık bir şekilde konuşabilin, tartışabilin de biz millete anlatalım. Madem "millî irade" diyorsunuz, ne oluyor millet bunu bilsin, yarın millet bilerek karar versin. Bizim yaptığımız şey de budur, muhalefet de budur. Belki bu arada insafa gelirsiniz de birtakım yanlışlıkları da yapmaktan imtina edersiniz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.