Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
Konu | : | Bayburt Milletvekili Orhan Ateş ve İstanbul Milletvekili Müşerref Pervin Tuba Durgut ile 110 Milletvekilinin Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/3174) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .06.2025 |
KAYIHAN PALA (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakan Yardımcısına, değerli bürokratlara ve bütün ilgililere, sivil toplum örgütlerinin ve meslek örgütlerinin temsilcilerine hoş geldiniz diyoruz.
Bugün bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin önemli bir kanun teklifiyle buradayız. Kanun teklifinde olumlu bulduğumuz maddeler var, ihtiyacı karşılaması için gerçekten böyle bir düzenlemeye biz de olumlu bakıyoruz. Uygun bulmadığımız maddeler var, bunları maddeler görüşülürken ayrıca dile getireceğiz.
Ben, geneli üzerinde bir konuşma yapmadan önce, ayrıca Sayın Komisyon Başkanımıza ve ilk imza sahiplerine geçen günlerde bir düzenleme, ek düzenleme yapma ihtiyacından söz etmiştim. Şöyle ki: "Burada da örneğini gördüğümüz disiplin hükümleri bazı meslek örgütleri için yapılırken Türk Tabipleri Birliğinin 6023 sayılı Kanunu'un 39'uncu maddesinin de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması yüzünden bir düzenlemenin de bu sırada yapılması uygun olacaktır." diye bir önerimiz var. Bu iptal edilen madde Türk Tabipleri Birliğine bağlı onur kurullarının ve Yüksek Onur Kurulunun cezalandırma süreçlerinde uyarı cezasından meslekten geçici süreli men cezasına kadar takdir hakkını kullanarak ceza verebilmesine ilişkindi. Anayasa Mahkemesi -bizim de katıldığımız biçimde- yerinde bir kararla bunun takdir hakkına bırakılamayacağını, bir yasal düzenleme yapılması gerektiğini söyleyerek bu maddeyi iptal etti. Şimdi, bu maddenin iptalinden sonra yeni bir yasal düzenleme yapılana kadar bütün tabip odası onur kurulularında ve Yüksek Onur Kurulunda dosyalar bekliyor, herhangi bir cezalandırma süreci yapılamıyor. Sevgili Orhan Vekilimizle -burada ilk imzası olan, az önceki konuşmayı yapan vekilimizle- yaptığımız telefon konuşmasında onun da onur kurullarında çalışırken böyle bir sorunu gördüğünü ve bunlarla ilgili bir düzenleme yapıldığını benimle paylaştığını söylemem gerekir. Dolayısıyla Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanmış bir kanun teklifi var, eğer bütün siyasi parti temsilcileri kabul edecek olursa bu kanun teklifine bu maddenin eklenmesi konusunu da önermek isteriz.
Şimdi, "Bu kanun teklifi neler getiriyor?"dan önce neler getirmiyor konusunda bir çerçeve çizmeye çalışacağım. Orhan Vekil bir konuşma yaparken Adalet ve Kalkınma Partisinin sağlık politikalarının ne kadar önemli gelişmelere yol açtığından söz etti. Elbette, önemli gelişmeler var ama bugün itibarıyla karşı karşıya kaldığımız sağlık alanındaki bazı sorunları da gündeme getirme zorunluluğumuz var. Ben beklerdim ki Sağlık Bakanlığının koordinasyonuyla hazırlanan böyle bir teklif gündeme geldiğinde bu sorunları da çözecek bazı düzenlemeler Komisyonumuza gelebilsin.
Çok ayrıntılara girmeyeceğim ama ana başlıklarıyla şunları söylemem gerekir: Bir kere ülkede çok ciddi hasta güvenliğiyle ilgili sorunlar var. Yalnızca "yenidoğan çetesi" diye adlandırılan bebek ve çocuk ölümleriyle ilgili sorunlardan söz etmiyorum ki -Komisyonumuzun Sayın Başkanı burada, Komisyon üyelerimiz var- o süreçlerde de ne kadar sıkıntılı işlerin yaşandığına hep birlikte maalesef tanıklık ettik. Ama hasta güvenliğiyle ilgili temel sorun alanlarına baktığımızda, örneğin, görüntüleme hizmetleriyle ilgili sorunlar var, taşeron şirketler aracılığıyla özellikle götürülen bu görüntüleme hizmetleri nedeniyle yanlış raporlar verilen, eksik raporlar verilen, bu yüzden de hayati sorunlar yaşayan, kanser tanıları geciken ve hayatlarını kaybedenler var. Burada, bu hasta güvenliği sorununu çözecek birtakım önlemleri de konuşabilmemiz, buna ilişkin düzenleme yapmamız çok yerinde olurdu. Bakın, geçen günlerde, biliyorsunuz, medyaya yansıyan ve hepimizin hayret ettiği bir şey var: Bir kadın, bir özel sağlık kuruluşunda meme operasyonu geçiriyor, birtakım komplikasyonlar gelişiyor, bu komplikasyonları geçirdikten sonra yaptığı itirazlar sonucunda o özel hastanede bu operasyonu yapan kişinin diş hekimi olduğu ortaya çıkıyor. Değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri, sevgili Bakan Yardımcısı, değerli bürokratlar; gerçekten böyle bir sağlık sistemi olabilir mi? Bir tek vaka demeyelim, isterseniz benzer sıkıntıların ne kadar çok olduğuna ilişkin çok sayıda örneği paylaşabiliriz. Bizim hasta güvenliğiyle ilgili bütün sorunları gündeme getirecek ve bundan kaçınmamızı sağlayacak bir çerçeveye ihtiyacımız var.
Yine, bir örnek vereyim -bu Komisyonda konuştuk hatırlarsanız- yeni açılan Burdur Devlet Hastanesinde diyaliz hastalarına biliyorsunuz, antifriz verildi ve 3 hasta hayatını kaybetti, çok sayıda hasta da bundan zarar gördü. Israrla Sağlık Bakanlığına soruyoruz: Bir daha böyle bir olayın meydana gelmemesi için kök nedenler üzerinden bir analiz yapılmış mıdır? Yurttaşın gerçekten kendini güvende hissederek bir sağlık kuruluşuna başvurabileceği koşullar yaratılmış mıdır? Şu ana kadar buna ilişkin aldığımız tek yanıt: "Bu konuda soruşturmalar açıldı, gerekli yerlere başvurular yapıldı." Bir tek soruşturma açılmasından söz etmiyoruz ki yeni açılan bir hastaneye güvenle bir kronik böbrek yetmezliği olan hastayı götürdüğünüzde eğer ona antifriz verilecek bir durum var ise burada ciddi bir sorun var demektir.
Yolsuzluklar ve denetim eksikliklerine ilişkin gündemde çok ciddi sorunlar var. Bursa Şehir Hastanesindeki yolsuzluk gibi, çok sayıda yolsuzluk, Şafak Hastaneler Grubu gibi çok sayıda hastanenin ve bazı diğer özel hastanelerin karıştığı problemler var. Şimdi, bizim birlikte Bebek Ölümleri Komisyonunda çalıştığımız milletvekilleri anımsayacaklardır, Çalışma Bakan Yardımcısıyla yürüttüğümüz bir toplantıda, bu hastaneler grubuyla ilgili 100'ün üstünde dava olduğunu, buna rağmen hâlen bu hastanelerin SGK'yle ilişkisinin kesilemediğini bize anlattı; tutanaklarda var. Burada Sağlık Bakanlığı aslında nasıl bir işlev üstlenmek zorunda, buna karşı ne yapılıyor? Bunlar gündemimizde ve bu yasa teklifi içerisinde maalesef yok.
Birinci basamakta sorunlar var. Aile hekimlerinin ödeme yönetmeliğiyle ilgili altı ay içerisinde gelmeyen bebekler üzerinden ücretlerinin kesilmesi de dâhil olmak üzere, hakikaten inanmakta bile zorluk yaşayacağımız bazı düzenlemeler var; bunların önlenmesine ilişkin burada bir çerçeveyi görmüyoruz.
Yine, grup elemanları, zannediyorum, hepinizi dolaşmışlardır. Birinci basamak eğer kamu hizmeti ise orada çalışan herkesin kamu çalışanı olması gerekir ama bugün "grup elemanları" adıyla istihdam edilen hemşireler ve diğer görevliler bu olanaktan yoksunlar, çok düşük ücretlerle ve iş güvencesi olmadan çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bir başka önemli konu, yine, Sağlık Bakanlığı ısrarla bu konularda soru önergelerimize yanıt vermiyor. Aile planlaması hizmetlerindeki durum nedir? Bu konuyla ilgilenen kurumlar gereksinim duyduğu hâlde hizmete erişilemeyen insanların sayısında bir artış olduğuna işaret ediyorlar. Yine, böyle bir düzenlemeyi göremiyoruz. Obeziteye karşı mücadelede de aslında halk sağlığı biliminin ilkelerine ve birinci basamağa uymayan, işte, sokakta yakaladığının boyunu, kilosunu ölçme girişimleriyle karşı karşıya kalıyoruz ki bunu ben şaşırarak izliyorum çünkü zaten birinci basamakta aile hekimleri tarafından "body mass" endekslerinin hesaplanıyor olması ve risk grubuna göre bir müdahalenin yapılıyor olması lazım.
Ayrıca, Orhan Vekilim az önce dedi ki: "Sağlık hizmetlerine erişimde de çok önemli mesafeler katettik." Bakın, ne kadar önemli mesafeler katedilebildiği tartışılabilir ama bugün gelin isterseniz hemen şu anda internetten bazı branşlarda, bazı yerlerde randevu almaya çalışalım. Örneğin, dün ben bu konuda epeyce bir internet taraması yaptım, hâlen çok ciddi ya hiç randevu alamama ya da çok geç sürelere randevu alma sorunları var; bazı branşlarda ve tetkiklerde bu yıla randevu almanın mümkün olmadığı yerler var.
Ayrıca, hizmete erişim açısından bakıldığında, ülkede -Sağlık Bakanlığı özelinde konuşuyorum- hem hasta yatakları hem yoğun bakım yatakları açısından çok ciddi eşitsiz dağılım var. Yoğun bakım yataklarından seçim bölgem açısından örnek vereyim: 10 bin kişiye düşen yoğun bakım yatağı sıralamasında nüfusu en yüksek 10 il içerisinde Bursa en kötü sırada, Gaziantep en yüksek; neredeyse arasında 1,5 kat fark var. Bu nedenle, biz Bursa vekilleri özellikle hemen her gün bir hastaya yatak, birkaç hastaya yoğun bakım yatağı aramak zorunda kalıyoruz. Burada ne yapılacağına ilişkin bir çerçeveyi görmüyoruz.
Yine, Bebek Ölümleri İnceleme Komisyonunda da karşımıza çıktığı gibi, örneğin, İstanbul'da Sağlık Bakanlığı yenidoğanlarla ilgili yoğun bakımları -deyim yerindeyse- terk ettiği ve o alanı neredeyse tamamen özel sektöre bıraktığı için o hepimizin üzüntüyle andığı, bir daha da yaşanmasını istemediğimiz sonuçlar karşımıza çıktı.
Bir başka önemli sorun, hizmete erişimle ilgili çok ciddi sıkıntı, örneğin kanser hastaları için akıllı ilaçların kullanılması gerektiği konusunda tıbbi endikasyon var -fakat bunları kullanamadıkları için- önce TİTCK'den onay almak, sonra SGK'den onay almak zorunda kalıp bunları alamayınca dava açmak zorunda kalan hastalar var. Ben şu anda bir hastayı söyleyeyim size, bir gazetecinin eşi, ayda 122 bin lira civarında bunlara para yatırması gerekiyor ve altı ay bunu kullanması lazım. Soruyorum, Türkiye'de nüfusun ne kadarı böyle bir ilacın parasını kendisi karşılayabilecek güçte? Bunu karşılayamadığı zaman da sağ kalım süresi düşüyor.
Öte yandan, hizmete erişim açısından bakıldığında, açılamayan hastaneler yani "Yılan hikâyesine döndü." denilen hastanelerden bir tanesi Bursa'da yine. Bursa'daki Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi bundan üç yıl önce açılacaktı, iki yıl önce açılacaktı, bir yıl önce açılacaktı. Hatta bir önceki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yla iddiaya girmiştik, bu sene eylülde açılacağına ilişkin benimle iddiaya girmişti, kulakları çınlasın. Şimdi, haziran ayını bitirmek üzereyiz, geçen gittim baktım, bu yıl da pek açılması mümkün görünmüyor. Şimdi, bir yandan "Yurt dışında hastane açacağız." diye konuşmalar yapılırken Türkiye'deki yurttaşların ihtiyacı olacak hastaneleri açamamakla ilgili bir sorunun da burada mutlaka konuşulması ve çözüm üretilmesi gerekir.
Acil servislere çok yüksek başvuru oranları var yani Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında inanılmayacak derecede yüksek. Yine, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin yaptığı açıklamaya bakacak olursak, örneğin acile başvuran her 4 hastadan 3'ü aslında gerçek acil değil. Peki, gerçek acil değilse niye acile başvuruyor? Çünkü rutin hizmetlere erişimlerle ilgili sıkıntı var. Burada en çok yaralanan, maalesef, gerçekten acil olup o acil olmadığı hâlde acile başvuranlar yüzünden hizmete erişim sorunları yaşayanlar oluyor. Bu arada, özel hastanelerde -bazılarında en azından- acil servise başvurduğu hâlde kendilerinden ücret istenen hastaların varlığını da burada söylemiş olayım.
Yine, nadir hastalıklar... Tamam, adı "nadir" ama Türkiye'deki nadir hastalar ve yakınları açısından çok ciddi sorunlar var. Merkezler yetersiz, bu yüzden de hem raporlandırma hem tanı koyma hem tedavide ciddi aksamalar var.
Öte yandan, üniversite hastaneleri yine tamamen üvey evlat, terk edilmiş durumda. Bir tane örnek vereyim, çok ayrıntısına girmeyeyim, çok yakından bildiğim bir konu. Örneğin, bizim Manisa'daki Büyükşehir Belediye Başkanımız yoğun bakıma yattığında oradaki hastanede ECMO cihazı sağlanamadığı için bunun İzmir'den getirtildiğine hep birlikte tanıklık ettik. Oysa üniversite hastanelerinin üçüncü basamak en ileri tanı, tedaviyi uygulayabilecek düzeyde desteklenmesi gerekir; yine bunu burada görmüyoruz.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığının yapboz uygulamalarına ilişkin de bir açıklamayı keşke Bakan gelse ondan öğrenebilseydik Biliyorsunuz, geçen haftalarda Akılcı Test İstem Listesi diye bir uygulama gündeme girdi. Elbette hepimiz akılcı ilaç kullanmanın ve akılcı laboratuvarın yanındayız ama kendi uzmanlık alanında bile test yapmasını engelleyecek bir algoritmanın hayata geçiriliyor olması gerçekten anlaşılabilir bir şey değil. Tamam, bir gün içerisinde Bakanlık geri adım attı, vazgeçti ama sağlık alanını böyle yapboz biçimine döndürmemek gerektiğini burada vurgulamak isterim.
Atanmayan sağlıkçılar, sayıları 100 binleri buluyor, başka bir sorun. Mecburi hizmet başka bir sorun. Şimdi, birazdan değineceğim, bazı branşlardan genç meslektaşlarımız kaçıyorlar, pediatri gibi. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi -yalnızca bununla ilgili değil ama- mecburi hizmetle ilgili sıkıntılar var. Yani bir hekim tıp fakültesini bitiriyor, mecburi hizmet; uzman oluyor, mecburi hizmet; yan dal uzman oluyor, mecburi hizmet. Hani mecburi hizmeti tümünden kaldırmayı hep teklif ettik ama hiç olmazsa Sağlık Bakanlığının toplam mecburi hizmet süresini kısıtlayacak, sınırlayacak, örneğin yedi yüz elli günle sınırlayacak bir yaklaşımı karşımıza getirmesini beklerdik. Yine, değineyim: Pediatri başta olmak üzere hekimlerin uzman olmaktan kaçındığı branşlar nedeniyle çok değil, önümüzdeki beş yıl içerisinde bazı branşlarla ilgili bu ülkede çok ciddi sorunlar yaşanacak. Bunu masaya yatırıp "Buna karşı hangi teşvikleri, hangi özendirici önlemleri alabiliriz?" diye tartışmayı da açıkçası böyle bir kanun teklifi karşımıza geldiğinde görmek isterdim.
Bir yandan 2000 yılı ile 2024'e baktığımızda devletin resmî rakamlarına göre 100 bin kişideki intihar hızı 2 katına çıkmış, yıllar içerisinde artıyor. Bakın, bazı illerdeki intihar hızları "Bizde olmaz." dediğimiz Avrupa ülkelerinin bazılarıyla ve bazı kentleriyle eş değer duruma gelmiş. O zaman, bizim, bu intihar hızları neden artıyor, insanlar neden intihar ediyor, intihara eğilim neden çok yükseliyor, bunların kök nedenlerini inceleyip buna göre mutlaka önlem almamız gerekirdi.
Bir başka önemli sorun -kendisi de burada Sayın Bakan Yardımcısının- şimdi, bakın, 2023 yılı istatistik yıllığı 2024 yılında yayınlanamadı, 2025'e attı. Ama 2024 yılında yayımlanan bazı makalelerde 2023 yılı verileri -Sayın Bakan Yardımcısının ve Bakanlık bürokratlarının yazar sahibi olduğu makalelerde- bu veriler var. Gerçekten hepinize soruyorum, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine sormak isterim: Bunlar kamuya açılmadan, sırf ellerinin altında bu bilgiler var diye birilerinin bu bilgilerden daha önce yararlanabilmesini doğru buluyor musunuz? Buradan bir soruyu da ekleyeyim hemen, 2025 yılının ilk yarısını bitirdik, daha 2024 yılın istatistik yıllığı ortada yok. Diğer ülkelere bakın, üçüncü ay bittikten sonra istatistik yıllığı gündeme geliyor, biz hâlen bunları göremiyoruz.
Son olarak, Sayın Başkan, çok uzatmak istemiyorum ama soru önergeleriyle ilgili de bir gündemi mutlaka burada konuşmam gerekir. Bakın, Anayasa’nın milletvekillerine yüklediği iki işlev var: Birincisi, yasama faaliyetlerine katılmak burada yaptığımız gibi; ikincisi de yürütmeyi denetlemek. Yürütmeyi denetlemenin de iki yolu var, sözlü ve yazılı soru önergeleri. Benim alanım da sağlık olduğu için, ağırlıklı olarak önergelerimin yüzde 60'ından fazlası Sağlık Bakanlığına, çok sayıda soru önergesi gönderdim yani sanıyorum 100'ü bulmuştur -şimdi tam sayıyı bilmiyorum- ama bu önergelerdeki ortak tutumu size söyleyeyim: Ya önergeye hiç yanıt yok Burdur Devlet Hastanesinde olduğu gibi ya da verilen yanıt yalnızca mevzuatı dile getiriyor. Yani, böyle olmaz; açık söyleyeyim, burada Sağlık Bakanlığı şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten kaçıyor. Bir kez daha söylüyorum, tutanaklara bir kez daha girsin diye: Sağlık Bakanlığı şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten kaçıyor.
Birkaç örnek vereyim: Örneğin, beyaz kod sayılarını sordum çünkü bize gelen veriler sahadan, meslektaşlarımızdan, sağlıkta şiddetin arttığına ilişkin. Beyaz kod verilerini birkaç defa sormuş olmama rağmen, Sağlık Bakanlığının yıllara göre beyaz kod verilerini açıklamamasının nasıl bir gerekçesi olabilir? Artıyorsa siz de bunu kabul edin, birlikte niye artığına bakalım ama bunlara yanıt vermemek doğru tutumlar değil. Ayrıca, grup elemanlarının ve tıp fakültesi öğrencilerinin beyaz kod sistemine dâhil edilmemesi de anlaşılır gibi değil. Hatırlayın, bundan birkaç hafta önce Ankara Tıp Çocuk Acilde bir interne sağlıkta şiddet, saldırı söz konusu oldu ve o intern niçin beyaz kod verilemedi. Neden? Çünkü, beyaz kod kapsamında değil. Buraya ilişkin de bir düzenleme yapmak gerekir, sağlıkta şiddeti özellikle masaya yatırmamız gerekir, bunu da bir kez daha söylemek istiyorum.
Yanıt verilmeyen bazı önergelerle ilgili birkaç örnek daha: Mesela, aşı reddi sayıları... Aşı reddinde gerçekten bir artış var mı, yok mu? Değişik gruplar çok sayıda, sayıları 100 bine kadar varan aşı reddinden söz ediyorlar. Bu doğru mu, değil mi? Bu kadar basit bir soru. Bunları niye Sağlık Bakanlığı gizlemek zorunda hissediyor? Boğmacadan ölümler... Değerli milletvekilleri, bir halk sağlıkçısı olarak ülkede aşıyla önlenebilen herhangi bir hastalıktan ölüme tanıklık etmekten büyük bir üzüntü duyuyorum. Bu ülkede boğmacadan ölümler var ve ölümler incelendiğinde -makalelere bakın- bu ölümlerin tamamında aşısızlık var. Kızamığın son yıllarda çok sayıda karşımıza gelmesinin arkasında da böyle bir şey var. Dolayısıyla, aşıyla önlenebilir hastalıkları da mutlaka masaya yatırmamız gerekirdi.
Bir önemli soru önergesi de -çok sayıda soru önergesi verdim, hiçbirine yanıt yok- şehir hastaneleri. Basit soru şu: 18 tane şehir hastanesi var, bunlara bütçenin yüzde 10'undan fazlasını ayıracağınızı zaten bütçede belirttiniz. Tamam, soru şu: 18'ine aylık ya da dönemlik ne kadar kira veriyorsunuz hastane bazında, ne kadar hizmet bedeli ödüyorsunuz? Bunu söylemekten neden kaçınıyorsunuz? İkinci soru şu: Burayı işleten şirketlerden bir tanesi bir ihale sürecinde şehir hastanesini varlık olarak gösterdi. Sağlık Bakanlığı buna nasıl bakıyor acaba? Yani hep söyleniyor ya "Bunlar kamuya teslim edilecek, kamu malı." diye ama şirket de bunu varlık olarak gösteriyor. Dolayısıyla, bunlara yanıt vermemek aslında örtük bir şekilde bunu kabul anlamına geliyor.
Son olarak, adli muayenelerde mevzuata ve etik ilkelere aykırı uygulamalar konusunu gündeme getirdik çünkü şöyle örnekler var, yasalara ve etik ilkelere aykırı olarak bazı doktorların adli muayeneler sırasında, gözaltına alınma süreçlerinde otobüslere girerek insanların suratlarına baktıkları ve sonra raporları düzenledikleri şeklinde. Bunu Sağlık Bakanlığına sorduk, İzmir İl Sağlık Müdürlüğünün bu konudaki yazısına ilgi gösterdik, hâlen bu konuya ilişkin bir açıklama karşımıza getirilebilmiş değil.
Dolayısıyla, sözü daha uzatmamak için, biz bu kanun teklifinde uygun bulduğumuz maddeleri birazdan size söyleyeceğiz; önemli, uygun düzenlemeler var gerçekten, emeği geçenlere teşekkürler. Bazı uygun bulmadığımız maddeler var, onlarla ilgili niye uygun bulmadığımızı anlatacağız, gerekçelerimizi paylaşacağız, önergelerimizi vereceğiz. Genel olarak baktığımızda, daha önceki kanun tekliflerinden farklı olarak, Anayasa'ya aykırılıkla ilgili çok ciddi problemleri olmayan bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuzu ama az önce yalnızca bazı örneklerini sıralamaya çalıştığım gibi, toplumun sağlık alanındaki sorunlarına çözüm getirmekten hâlen uzak bir teklif olduğunu ve bazı maddeleriyle hâlen sağlığın bir sermaye birikimi alanı olarak ele alınıp piyasalaşmasını teşvik eden, tıpta uzmanlık eğitimini, üniversite hastanelerini, sağlıkta şiddeti, acil servisler gibi sorunları göz ardı eden bir yaklaşımın hâlen karşımızda olduğunu görüyoruz. Umuyoruz ki bunlarla ilgili toplum yararına düzenlemeler konusunda da Komisyonda bir araya gelebiliriz.
Teşekkürler Sayın Başkan.