KOMİSYON KONUŞMASI

CUMHUR UZUN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Komisyonun çok değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım, çok değerli Bakan Yardımcımız, bürokrat arkadaşlarımız; bugün, Komisyon çalışmalarını yerinde izlemek üzere gelmiş bulunan çok kıymetli misafirler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük'ümüzün 38'inci maddesi komisyonlarda görüşülmekte olan bir yasa teklifi geldiğinde öncelikle, bunu Anayasa'ya aykırılık yönünden irdelemek, bu irdeleme sonunda Anayasa'ya aykırılığı konusunda eğer bir tespite ve karara varılabilirse o takdirde maddelerin müzakeresine geçilmeksizin, doğrudan teklifin geri çekilmesi hâli ya da reddedilmesi hâlinin yaşanacağını amirdir. O nedenle, öncelik, mevcut teklifin Anayasa'ya aykırılıkları ya da uyarlılıkları yönüyle değerlendirme ihtiyacı doğurmuştur, bu nedenle de söz almış bulunmaktayım.

Teklifin 4'üncü maddesinde Maden Kanunu'nun mülga 8'inci maddesi yeni baştan düzenleniyor ve bu düzenleme içinde de madenler iki grup içinde, iki ayrı özel grup içinde sınıflandırılıyor. Sanayi için temel girdiler olan arz kesintisi veya yüksek fiyat artışı durumunda ekonomik ya da güvenlik riski yaratabilecek madenler kritik maden; ulusal güvenlik ve ekonomik refahı açısından arzı kısıtlanabilecek madenler ise stratejik maden olarak tanımlanmakta, tanımlanabilir. Bu tanımlamada hangi madenlerin bu statülere sahip olduklarına ilişkin bir düzenleme ne yazık ki yer almamakta. Oysa, biraz sonra söyleyeceğim bir hukuk devletinin, devletimizin temel niteliklerinden olan ve 2'nci maddede ifade edilen hukuk devletinin bir gereği hukuki öngörülebilirlik... Dolayısıyla burada nelerin bu kategorideki madenler arasında yer alacağını yasa yapıcının bilme mecburiyeti var. Yasa yapıcının bunu bilme mecburiyetinin bir diğer yönü yürütmeye bu sınıflandırmayı bırakırken yasama yetkisi altında yapılması gereken bir düzenlemeyi yürütmeye bıraktığı için yasama yetkisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bu yetkinin devredilmesi hâlinden bahsediyor ki Anayasa'mızın 7'nci maddesi yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bunun devredilmez bir yetki olduğunu açıkça düzenlenmiş bulunmakta.

Öte yandan, Anayasa'mızın 123'üncü maddesinde "İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir." dediği hâlde oluşturulacak kurullar, bunların içinde yer alacak bakanlıkların hangileri olduğuna ilişkin yönetmelikle düzenleme yapılacak çalışmalarla bunun düzenleneceği ve o tür bir faaliyette bulunacağı ifade edilmektedir ki bu yine, bir yasama yetkisinin devri, idarenin kuruluş ve görevlerinin kanunla düzenleneceği hükmünün açık ihlali şeklinde karşımıza çıkıyor.

Öte yandan, yine Anayasa'mızın 168'inci maddesinde "Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır." hükmüyle koruma altındayken bunun işletilmesine ilişkin bir kısım düzenlemeler biraz sonra açıklayacağım sebeplerle burada şahsi, özel ve adrese teslim bir yasa çalışmasının konusu yapılmış durumda. Bu adrese teslim yasa yapma işinin Anayasa'mızın 10'uncu maddesindeki kişilere, zümrelere ya da gruplara ayrıcalık yapılamayacağı anayasal hükmüne aykırılıklar oluşturulduğunu da bir sonraki maddede ayrıntılarıyla söyleyeceğim.

Ben teklifin 16'ncı maddesini değerlendirdikten sonra teklifin 11'inci maddesiyle zeytinlik alanlarındaki düzenlemeye geri dönmek üzere 16'ncı maddedeki Anayasa'ya aykırılığı da Anayasa'mızın 127'nci maddesinde ifade edilen yerinden yönetim ilkesine aykırılık oluşturması nedeniyle Anayasa'ya aykırılık tespit ettiğimizi ve bu nedenle düzenlemenin geri çekilmesi gerektiğini ifade ederek başlamak istiyorum çünkü bu maddeyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına belediyenin yetkileri, imar yetkileri devrediliyor. Enerji tesislerinde yapı ruhsatı, yapı kullanım izni, bina yapma izni, imar planı düzenleme yetkisi tamamen Bakanlığa geçiyor. Oysa belediyeler bir şehri nasıl planlamak ve hemşehrilerinin orada nasıl yaşamak istediklerine göre belediye meclislerinde şekillendirmek mecburiyetinde. Ankara'da bakanlıkta yapılacak böyle bir düzenlemenin bölgesel ve belediyedeki özelliklerin dikkate alınmasının önüne geçmesi ya da orada sosyolojik rahatsızlıkların doğmasına sebep olacak hâller yaratması çok mümkündür. Bu nedenle, ruhsatını Ankara'dan aldığı bir binayla ilk kez belediyenin kapısına geldiğinde bir yatırımcı, belediye kendisinin hassasiyetlerinin gözetilmeksizin verilmiş olan bu ruhsatla daha başlangıçta o işletmenin orada varlık bulabilmesi ve fayda sağlayabilmesinin önündeki çatışmanın kapısını açmış olacak. Oysa burada, belediyelerde var olan bu yetkinin alınması suretiyle bizim Anayasa'mızın 127'nci maddesinde ifade edilen yerinden yönetim ilkesine açık bir aykırılık düzenlenmekte ve şu ilke "Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri -özellikle burayı belirtmek istiyorum, bu alınmak istenen yetkileri- yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir." diyor yani bundan önce belediyelerde bu yetki varken yerinden yönetilmesi gereken bu durumlar belirlendiği için oralara, belediyelere yetki verilmiş durumda. Şimdi, siz o yetkiyi oradan çekip aldığınızda hem...

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Alınmıyor, belediyeler devam ediyor. Alma yok, Bakanlık da yapabiliyor.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Yok. Burada enerji tesisi olmak kaydıyla doğrudan belki kanunun kendi içindeki mantığın bir silsilesi olarak, paket olarak hazır; yatırımcının sorun yaşamamasını hedefleyen ve doğrudan bakanlık tarafından ruhsatlandırılmış, ruhsatlandırılmaya hazır, onayladığı projede artık bir daha problem yaşamasının kesinlikle mümkün olmadığının taahhüt edildiği ve gereklerinin yapıldığını gördüğünde de ruhsatının da bakanlık tarafından, kullanım ruhsatı da dâhil olmak üzere kesildiği bir düzenleme var. "Maksat bu değil." idiyse o takdirde bunun yazımından anlaşılanın bu olduğunu ve bu hâliyle Anayasa'ya aykırılık oluşturduğunu özellikle belirtmek isterim.

Öte yandan, teklifin 11'inci maddesiyle Maden Kanunu'nda geçici bir madde düzenlenmekte ve böylelikle, zeytinlik alanlarda maden üretimiyle ilgili gelinmiş olan sıkışık durumun aşılması hedeflenmekte ve bu tespit ettiğimiz sıkışıklık hâlinin olduğu yer Muğla. Ben Muğla Milletvekiliyim ve burada koordinatlandırılan çerçevede benim kendi kök ailemin bulunduğu yer Yatağan ilçesi. Belki termik santralleri yapıldığı günden bugüne kadar, yaşamım da orada devam ettiği için bilen bir arkadaşınızım. O nedenle, yapılmak istenenin, burada yapılmak istenirken sunulan şeklinin çok ötesinde sosyolojik olarak da neler yaratabileceğini yaşamış, bilmiş, görmüş, deneyimlemiş bir arkadaşınızım. O nedenle, bu 11'inci madde konusundaki Anayasa'ya aykırılıkları anlatırken size orada bununla ilgili yaşanabilecek yer yer sosyolojik gerçekleri de ifade etmek isterim.

1980 yılında Yatağan Termik Santrali, 83 yılında Yeniköy, 85 yılında Kemerköy Termik Santrali yapıldı. Aynı dönemde yapıldı bu santraller ve yapılırken yirmi beş yıllık ekonomik ömürleri esas alınmak suretiyle ve rezerv alanları da yirmi beş yıllık ekonomik ömürleri dikkate alınmak suretiyle çizilen bir harita içinde yapılan koordinatlandırma sonucu santrallerin yapılması ve o santrallere taşınacak kömürlerin hazırlanması, planlaması yapıldı. Aradan geçen yıllardan sonra, 2005 yılında yirmi beş yıllık ekonomik ömürlerini tamamlayan santrallerin aslında rezerv olarak bir on yıl daha idare edebileceği kömür madeni açısından aynı alanlarda ama alan genişletilmesi olmaksızın on yıl daha idare edebileceği gerçeği tespit edildi, belki arama işlemlerinin gelişmiş teknolojiyle yapılabiliyor olması nedeniyle. O nedenle santrallerde revizyona gidildi. Araba motoru gibi düşünün, arabanın motoruna rektifiye yapıldı ve bir kısım daha ömür kazandırıldı ama kazandırılan ömür on yıl daha kömür elde edilebilecek rezervin tespitine göre yapıldı, ilk tespit edilen sınırlar aşılmaksızın yapıldı, aynı koordinatlarla kalmak suretiyle yapıldı. Bunun üzerinde neden altını çizerek duruyorum çünkü bu santraller çalışsın diye Yatağan'da adı bile Eskihisar olan antik bir yerleşim köyü tamamen kaldırıldı. Hemşehrilerimiz Eskihisar'dan yeni bir yerleşim yeri kendilerine oluşturulmak suretiyle o bölgede ama dar bir bölgede bir kısmının oralara geçişi, bir kısmının da Gökçeada'ya gitmesiyle, oradan yer tahsisi suretiyle yerlerinden yurtlarından arındırıldı, antik Eskihisar, antik Stratonikeia kentinin bulunduğu yer. Enerji ihtiyacı vardı, kömür oradaydı, mecburiyeti vardı.

Daha sonra, Yatağan Termik Santrali'ni beslemek için hemen yanı başında bulunan, bu revize edilmiş kısmın da belki biraz etkisiyle Yeşilbağcılar beldesi belde olmasına rağmen tamamen oturumdan, iskândan kaldırıldı, altından kömür alındı, on yıl daha uzatıldı, 2005'e gelmiştik, yıl oldu 2015. 2015'te ekonomik ömürlerini tamamlamış olan bu santrallerin özelleştirilmesi gündeme geldi. 2015 yılında özelleştirildiğinde burayı alan firmalara ki Yatağan o günkü adıyla Bereket Enerji, sonraki adıyla şimdi Aydem Holding, zaman zaman isim değişiklikleri oldu, belki Yatağan Termik Santrali Anonim Şirketi de olabilir ismi, Yeniköy ve Kemerköy ise İçtaş-Limak Ortaklığı tarafından ihale alındı. İhale alındığında kömür işletmeleri tamamen bu santralin mütemmim cüzü olarak kendilerine verildi. Herhangi bir bedel ayrıca kararlaştırılmadan termik santralin işletilmesi için gerekli ham madde rezervleri de bu sahada var olduğu görülmek suretiyle görüldü ve alındı.

Daha sonra, Yatağan Yeşilbağcılar sahası da kömür konusunda bitince Turgut'a, Yatağan'ın ova kısmına iyice geldi, sıkıştı ve artık oradaki yerleşik başka alanların ortadan kaldırılması gibi insanların ve şehrin taşınması noktasında bir sıkıntıya büründü. Öte yandan da bu sınırların öbür yanında da zeytin ağaçlarının ve zeytinliklerin bulunduğu sınırlara gelindi. Hakeza, Kemerköy ve Yeniköy'de yine kömür ihtiyacı nedeniyle önce Akbelen'den gelen dostlarımızın da yakından bildiği ormanlık alan tahsisi yapıldı. Ormanlık alan tahsisinde çıkan rezerv kullanıldı, kullanılmaya devam ediyor ancak o bölgede de sıkışıklık meydana geldiği için ve özel zeytinlik alanlar nedeniyle maden ve kömürcülüğe artık devam edilebilmesi olanağı kalmadığı için kömür ihtiyacı had safhada.

Şimdi, bir ülke, aslında ülkemiz temiz enerji konusunda Sayın Bakanımızın, Başkanımızın ifade ettiği, yaptıklarıyla övülen ve temiz enerjiye geçme konusundaki dünyayla yarışan hâlimizi, övgüyle bahseden sözlerini memnuniyetle duydum. Evet, biz temiz enerjiye geçmek zorunda olan, bununla ilgili taahhütleri bulunan bir ülkeyiz, buna erişmek için çaba sarf ediyoruz ancak öte yandan, temiz enerjiye geçme çabalarını daha da artırmak yerine hâlâ biraz önce size kronolojik olarak, tarihî olarak anlattığım ömürleri bitmiş termik santrallerin bundan sonra kalan minnacık belki ömürleri çerçevesinde daha oralarda yaşayan yerleşik yurttaşlarımızın huzurlarını ortadan kaldırılan, ata topraklarını terk etmesine sebep olacak olan ve geçim kaynaklarının elinden alınmasıyla sonuçlanacak olan bir yasal düzenlemeyi zorlayarak yasalaştırmak istiyoruz. Bu yasa 2022 yılında, hepinizin hatırladığı gibi, Meclisimize getirilmişti ve o gün doğan ve bugün de gerçekliğini yitirmeyen tepkiler ve sosyolojik gerçekler önümüze konulduğunda bu yasayı yasalaştırmak konusundaki ısrardan vazgeçildi. Öte yandan, bu kez 2023 yılında yönetmelikle, Maden Kanunu'nda yapılacak yönetmelik değişikliğiyle aynı sonuca varabilir miyiz diye bir çaba sarf edildi fakat yönetmelik Danıştay 8'inci Dairesi tarafından iptal edilmek suretiyle... 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanun'un 20'nci maddesi hükmü ortadayken, bununla sağlanan koruma ortada dururken yönetmelik gibi bir alt normla yasal korumayı aşamazsınız gerekçesiyle iptal edildi ve bundan sonra işte bugün görüşmeye başladığınız yasa teklifinin 11'inci maddesiyle bu geçici 45'inci madde düzenlemesi önümüze gelmiş bulunmakta. O günün sosyolojik gerçeklerinden hiçbir şey değişmedi, o günün sosyolojik gerçekleri gün gibi hâlâ önümüzde duruyor. Bununla ilgili bu getirilen düzenlemeye baktığımızda, biraz önce de Oğuzhan Vekilimin ilk imzacı olarak anlatımları sırasında ifade ettiği üzere, buradaki zeytinlerin aslında kesilmeyeceği çünkü daha önceki teklife "zeytin kıyım yasası" ismi verilmişti, o ifadenin rahatsızlığından arınmak için bu zeytinlerin taşınacağı, uygun yerlere aktarılacağı ifade edildi. Biz bunu yaptık, biz Eskihisar'da, o kalkan yerde zeytinleri taşıdık, aralarında 300 yıllık zeytinler de vardı, taşıdığımız zeytinler ancak kendilerini kök olarak yeşil tutabilecek hâle on beş yılda, bir tane bile meyve verecek hâle ise hâlâ daha gelmemiş durumda; bu, yaşanmış, tecrübe edilmiş bir gerçek. Bununla ilgili merak eden var ise Yatağan ilçesinin girişinde Zeytinpark var, Eskihisar'dan, kömür havzasından kaldırılan zeytinlerin dikili olduğu yer orası, zeytinin verimi ya da ürüne döndüğü tarih de ekim ayı, şubat ayına kadar ne kadar ürün vermiş, veriyor mu, vermiyor mu görebilirsiniz. Zeytinlerin kesilmeyeceğinden bahsetmek, zeytinlerin taşınacağından bahsetmek gerçekçi değil. Bilimsel olarak belki uygun toprak yapısı ve nem yapısını bulduğu yerlerde ağacın canlı kalmasına olanak verebilirsiniz fakat o ağacın yeniden ürün vermesini beklediğiniz zaman ömür geçer.

Burada sadece zeytin ağacı ve sayılardan bahsedildi. Bu anlattığım gerçekler çerçevesinde size bir şey daha söylemek isterim. Zeytin ağacı bizim için bir sayı, zeytinyağı sağlıklı bir yağ, kahvaltılarımızın vazgeçilmezi; bizim için o kadar. Oysa zeytincilik yapan bu insanlar için önümüzdeki sene evlenmenin parasının çıktığı yer, karnını doyurabileceği yerin topladığı yer, sattığında hastalığını tedavi ettirebileceği, evlenecek damadın takacağı altını alabildiği yer. Siz buna "Bu zeytin on beş sene sonra verim yapacak, ondan sonra evlenirsin." diyebilir misiniz? "Yapmayı planladığınız çocuğun ekonomik giderlerini on beş yıl sonra verilecek zeytin ağacından gelecek yağın parasıyla karşılarsınız." diyebilir misiniz? Bu tür sosyolojik gerçeklikler ihmal edildiği takdirde, mutluluğuna çalıştığımız insanlarımızın mahvolmasına, yaşamlarının değişmesine, hayatlarının belki de kararmasına sebep olacaksınız. Yeniden... Kaldı ki manevi yönünden hiç bahsetmiyorum. Zeytin dediğiniz şey, içinizde bilen arkadaşlar olabilir ama çoğunluğun bilmediğini düşünerek söylüyorum, dede diker, torun meyvesini toplar, dededen torunadır; ömürlük bir ağaçtır fakat verim yılı ancak dede ve torun arasındaki yıl, nesil farkında ortaya çıkar. O nedenle, dedelerinden, atalarından kalmış olan zeytin ağaçlarının bulunduğu alanların kaldırılmasından bahsediyoruz manevi yönü itibarıyla.

Bir başka gerçeği de ortaya koyup sizlerin sabrınızı daha fazla zorlamak istemem. Buraları sadece zeytinlik olarak ve tarla olarak algılamayın. Bu zeytinliğin bir kenarında o zeytinliğin sahipleri yaşıyor, hayvanları yaşıyor, kümesleri de orada, tavuklarına orada bakıyorlar. Zeytin bahçesi, onlar için aynı zamanda barındıkları evin bulunduğu arsası, kendi iskânları bambaşka yerlerde değil ve bunların hepsinden birden olacaksınız, yaşadığınız mekânın tamamını, ata toprağınızı kaybedeceksiniz ve bir başka yerde yeniden böyle bir yapılanmanızın ve hayatınızın devam etmesini bekleyeceksiniz. Ben, özel ilgim nedeniyle verilen koordinatları -daha sonra da açıkça söylendi- çakıştırdım, haritaya işledim. Gördüğüm şey şu: Yatağan, Milas sınırına kadar olan Bencik, Eskihisar, Köklük Mahallelerini içine alan bir alanda, öte yandan Milas, İkizköy, Akbelen, Ören, Hüsamlar bölgesini içine alan bir bölgede ve oradaki santrallerin kömür ihtiyacı için getirilmiş şahsa özel bir yasayla karşı karşıyayız. O nedenle, mevcut bu teklif Anayasa'mızın 7'inci maddesindeki yasama yetkisinin devredilemezliği, 10'uncu maddesindeki "Hiç kimseye, hiçbir gruba, hiçbir zümreye imtiyaz sağlanamaz." hükmüne ve 56'ncı maddede devletimizin temel yükümlülükleri arasında sayılan çevrenin korunmasıyla ilgili yasal, anayasal düzenlememize aykırılık oluşturmaktadır.

Burada sendikamızın, orada çalışan, oradan ekmek yiyen arkadaşlarımızın temsilcileri de var; Fatih Başkanım burada, biliriz, tanışırız, kendisiyle sevişiriz. Ancak gerçek bir tane, bizim başka da bir ülkemiz, çevremiz yok; bunu korumak durumundayız. Bunu yaparken, bu düzenlemeleri yaparken Yatağan...

(Katılımcı Güvenç Tünay'ın pankart açması)

GÜVENÇ TÜNAY - Sayın Vekilim, ben sizi saygıyla dinliyorum ama zeytin taşındı...

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Lütfen, size söz verilince konuşursunuz. Lütfen, seyircilerimiz söze karışmasınlar.

(Katılımcılar arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Arkadaşlar, lütfen, buranın adabına, usulüne uyalım.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Siz de ifade ederseniz Fatih Başkan...

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Buyurun Sayın Vekilim.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Söylediklerimin gerçekliğini değerlendirmek çok basit, bilimsel olarak ortada zeytinler taşındığında ne olduğu ancak bizim bu termik santrallerden...

(Katılımcılar arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Arkadaşlar, buraya misafir olarak gelen arkadaşlar buranın adabına uymak mecburiyetindeler. Lütfen, lütfen arkadaşlar, burası sizin atışma yapacağınız bir yer değil.

Evet, buyurun.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bizim insanımızın temiz bir çevrede, sağlıklı bir ülke coğrafyasında yaşama hakkı var. Bu hak, her nerede çalışıyorsa çalışsın hepimiz için gerekli ve biz ülkeyi yönetenler bunu sağlamak, ülkenin Parlamentosunda bulunanlar bu hassasiyete uygun davranmak durumundayız ancak biri yapılırken bir yerin yıkılması bizim de arzu ettiğimiz bir şey değil. Termik santralinde çalışan işçi arkadaşlarımız var, onlar da bizim, hepimizin hemşehrisi...

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Sayın Vekilim, bölge vekilisiniz diye sorabilir miyim: Hem madenlerde hem de santrallerde toplam kaç kişi çalışıyor?

CUMHUR UZUN (Muğla) - Bugün için güncellenmiş rakam 3 santralde 5 bin.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - 5 bin kişi buradan ekmek yiyor.

ŞAHİN TİN (Denizli) - 10 bin kişi...

CUMHUR UZUN (Muğla) - Yok, 5 bin kişi...

(Katılımcılar arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Lütfen, arkadaşlar, size söz verdiğimde konuşursunuz, ben burada vekilimizle konuşuyorum. Lütfen, hepinizi dışarı çıkarmak mecburiyetinde kalırım.

YAKUP ŞEKİP OKUMUŞOĞLU - Bir tek soru daha sorun efendim.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Lütfen, benim nasıl yöneteceğime siz karışamazsınız! Lütfen, bakın, biz, burada doğru bir tartışma yürütmek için herkesi davet ettik, buna saygı gösterin, ben konuşuyorum vekille.

Evet, buyurun.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Burada çalışan arkadaşlarımızın aslında temiz bir çevrede yaşamak konusunda bizden farklı bir düşünceleri yok ancak kendileri işlerini, aşlarını kaybetmek konusunda haklı olarak kaygı duyuyorlar. Biz ne olacağız, buraları kapanırsa bizim istihdamımız ne olacak, biz geçimimizi neyle karşılayacağız gibi kaygıları var; anlaşılabilir, hatta haklı kaygılar. Oysa, oluşturulmuş olan enerji politikaları uygulanırken bu politikalar çerçevesinde bu çalışanlarımızın da nasıl ve nerelerde istihdam edileceğine ilişkin düzenlemeleri beraberinde yapmak; yurttaşlarımızı, çalışan işçi arkadaşlarımızı da bu gelişmenin ve dönüşümün dışında bırakmadan sosyolojik açıdan çözmek mecburiyetimiz vardır.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Evet, teşekkür ediyoruz.

CUMHUR UZUN (Muğla) - Bir öneriyle bitiriyorum: Mevcut santralin bulunduğu bölge doğal gaza kavuşmuş durumdadır. Termik santralinin yapısı doğal gazla çalıştırılma dönüşümüne olanak veren bir yapıdadır. Bu dönüşüm sağlandığı takdirde termik santralinin kömür ihtiyacı sona ereceği için, kömür bulmak için verilen sosyolojik rahatsızlıkların ve çevre kıyımlarının, ağaç kıyımlarının tamamının önüne geçilmiş olur. Bu geçiş döneminden sonra iyi bir planlamayla enerji, alternatif enerji ve temiz enerji konusundaki çalışmalara hız verilmek ve orada doğal gaza geçildikten sonra da kalan çalışanlarımızın istihdamlarını düzenlenmek suretiyle ülkemiz hedeflediği temiz üründen enerji elde etme politikasına hızla geçmiş olur diyor, Anayasa'ya aykırılıklarımızı bir kez daha tekrarlıyorum.