Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3147) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 31 .05.2025 |
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Ben de teşekkür ediyorum.
Saatlerdir buradayız, birçok şeyi tartıştık. Belki de yasama kurumu olarak yaptığımız her yasa toplumun içerisinden belli bir noktayı, belli bir yaşantıyı etkiler düzeyde ama ceza ve infaz doğrudan insan yaşamına, toplumsal yaşamın kendisine, insanlara etki etmesi açısından aslında insanlık onurunu, yaşam hakkını, özgürlük hakkını doğrudan etkilediği için şu an milyonların gözü kulağı burada. Onun vermiş olduğu sorumlulukla onuncu yargı paketinin görüşülmesini ve sonuçlanmasını umuyoruz çünkü bu var olan maddeler içerisine gizlenmiş olan, serpiştirilen kimi hususlar ne toplum barışına ne de toplumsal yaşama pozitif değil tam aksine, olumsuz anlamda ve demokrasimizi tehdit eder bir noktada. Cezaları artırmak tamamıyla caydırıcılık sağlamaz, infazda adalet ve eşitliği sağlamak da cezasızlık algısı yaratmaz. Öncelikle bu denklemdeki iki noktadaki suç ve ceza politikası ile infaz politikasının hukuk, eşitlik, adalet ayırımını yaparak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye'deki hapishanelerin sayısıyla ilgili güncel veriyi Sayın Feti Yıldız paylaştı, var olandan da daha yüksek bir rakama çıktığını, "Şu an 415.732 kişi." dedi; Sayın Vekilimiz Ali Bozan da var olan, o kapasite sorunu olarak görülen 115.808 kişinin sadece yatacak yeri değil, aynı zamanda bu kalabalık cehennemine oluşan sistemde hem ağır koşullar, yeme içmeden kantin fiyatlarına, sağlık hizmetlerine erişimden dosyalarına, SEGBİS'e, duruşmalarına gidene kadar çok büyük bir silsile şeklinde mahpusların yaşamını etkilediğini ve insanlık onurunun çiğnendiğinin hatırlatmasıyla devam edelim.
Benim daha önce Adalet Bakanlığına vermiş olduğum bir önerge çokça gündem olmuştu, eminim sizler de haberlerde ya da size verilen sorularda denk gelmişsinizdir. 24 Temmuz 2023 ile 20 Aralık 2024 tarihleri arasında yani beş yüz on beş gün gibi bir sürede 1.026 mahpus Türkiye'deki hapishanelerde yaşamını yitirmiş. Bu rakam hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin, hukuksuzluğun, insan hakkının nasıl karartılabileceğinin, yaşam hakkının toplum vicdanında nasıl bir kara leke olarak düşebileceğinin bir göstergesi. Bu rakamların yarattığı sarsıcı etki şu an üzerine konuştuğumuz yasa teklifinde de etkisini gösteriyor ve sadece ölümlerle değil, S, Y tipleri, Y, G, J, F tipleriyle beraber çok ağır tecrit koşulları altında tutulmakta mahpuslar.
Cezaevlerindeki yaşlı, engelli mahpusların durumuyla ilgili görece bir genişletme var, doğru ancak buradan sormak isterim: Elâzığ Hapishanesindeki Besra Erol 70 yaşında, Bakırköy Kadın Kapalıda Hatice Yıldız 76 yaşında, Batman Hapishanesinde Mehmet Emin Çam 73 yaşında, yaşlı, hasta ancak onlara getirmiş olduğunuz, ceza miktarı ve türüne getirmiş olduğunuz kapsam ve ayrımcı madde nedeniyle onlar bundan yararlanamayacak. "İnfazda eşitlik" kavramının ne ceza miktarına ne de türüne bakılmaksızın değerlendirilmesi gerektiğini ben tekrar hatırlatıyorum çünkü suç ve ceza politikası zaten hangi suçlarda ne kadar ceza verileceği üzerinden özellikle siyasi mahpuslar için sadece ağır bir ceza, yüksek bir ceza oranı ve eşitsiz bir infaz oranıyla yürütülmekteyken, üstüne bir de hastalık, yaşlılık, engellilik üzerine gibi özel infaz usullerinde getirilen bu ayrım var olan bu durumu, bu eşitsizliği daha da artırdığı gibi, eşitlik beklentisindeki talebi de, sadece Covid-19 mağdurları için değil, bu noktada da da belirsiz bir tarihe yönlendirmekte. Bu noktada iki tane değerlendirme yapılması gerektiğini ben düşünüyorum. Öncelikle "kesinlik" ibaresi yerine "Cezaevinde kalabilir." şeklinde bir düzenlemenin yapılması gerektiğini, yine hapishanelerdeki hijyen, hastaneye erişim, yine kapasite sorunu, ağız içi arama meselesi gibi hastanelere ve tedaviye erişim meselesi öngörülerek meselenin hastaneden sevk meselesi, Adli Tıptan rapor meselesi, üstüne bir de infaz hâkimliğinde "tehlikeli hükümlü" ya da "toplum tehlikesi" kavramına dayanılarak yapılan değerlendirmenin değişmesi gerekir. Bakın, bu yeni bir şeymiş gibi tartışıyorsunuz ama Türkiye'de Şaban Kaygusuz Kayseri Bünyan 2 No.luda engelli bir mahpus, Adli Tıp 3 kere "Cezaevinde kalamaz" raporu vermiş ancak savcılığın toplum için tehlikeli olduğu gerekçesiyle infaz ertelemesi kabul edilmemiş. Zaten fiiliyatta uygulanan, zaten bu ayrımcı uygulamayı bir de bu şekilde, yasal bir biçimde hem genişletip hem de bu kadar takdir yetkisini iç içe kapsayan bir şekilde ele alma biçiminiz kendi içerisinde hem çelişkili olduğu gibi, hastalıklar ve hasta mahpuslar arasındaki ayrımcılığı da artırır. Tedavi engelleri, hastaneye erişim, özellikle organ nakli bekleyenler, kanser tedavisi görenlerle ilgili birçok sorun olduğunu hepiniz biliyorsunuz, burada çokça söyledik. O nedenle, en azından bu yapılacak değişikliklerde Adli Tıp Kurumunun "tek merkezi merci" olma kavramından çıkılması gerekir. Bu konuda DEM PARTİ milletvekilimiz Sayın Onur Düşünmez'in ifade etmiş olduğu söylemleri tekrar etmemekle beraber katıldığımızı ve bunların dikkate alınarak değişiklik yapılması gerektiğini ifade edeyim.
Yine, söz alan herkes ifade etti, "Covid-19 mağdurları" diye artık Twitter'da örgütlenen, sayıları binleri bulan, hepimize ulaşan, doğal örgütlenen bir kesim var ve bu kesim sadece 31 Temmuz 2023 tarihindeki dosyaların kesinleşmesi tarihinden değil, suç tarihi üzerinden bir değişiklik kavramıyla değil, aslında var olan maddelerdeki hem tekerrür hükmü -ki kısmen burada bir değişiklik var ama bence yetersiz- hem de izinde olanlarla, izinde olmayanlar ile izinden dönenler arasındaki denetim sürelerindeki farklılığın da değişmesini bekliyorlar. Büyük bir umut, büyük bir beklenti yaratıldı, "infazda eşitlik" denildi, bunlarla ilgili değişiklik vaatleri verildi ancak şu an bu vaadin yerine getirilmemesi meselesi her ne kadar bu paketi getirenlerin, bugün iktidarda bulunanların asli sorumluluğuysa bile burada bulunan tüm milletvekillerinin de toplumdaki bu beklentide bir sorumluluk duyarak söz kurması gerektiğini düşünüyorum. Biz bu konuda bir ihdas teklifinde bulunacağız, vereceğiz. Bu konuda da meselenin daraltan, sıkıştıran, teknik araştırmaları bekleyen değil aslında adaleti ve eşitliği ertelemeden, belli bir süre öngörmeden yapılması gerektiğini biz düşünüyoruz. Nasıl ki Adli Tıp Kurumu-savcılık-hastane arasındaki üçlü denklemde hasta mahpusların ölümünü değil yaşamını savunuyorsak Covid-19 mağdurları meselesinde de bir gün bile hapishanede kalmanın vermiş olduğu ağırlığın gözetilerek bir değerlendirme yapılması gerektiği açık.
Yine, koşullu salıverme ve denetimli serbestlik hakkında her ne kadar bir yıl sabit değerlendirme kalsa da ayrılmayla ilgili kimi değişikliklere gidildi ancak burada da ne infaz oranında yatarla ilgili ne de belli suç tiplerinin dışında bırakmasıyla ilgili ayrımcılıktan vazgeçilmedi. Biz burada Anayasa Mahkemesinin belirsiz, keyfî kanunilik öngörülerinin değil gerçekten toplumsal barışa hizmet edecek, keyfîliği giderecek, adalet duygusunu daha da tatmin edecek değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Yine, çocuklarla ilgili bir mesele... Ben aynı zamanda İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim ve cezaevlerini ziyaret ediyoruz ve ziyaret ederken hep şunu söylüyoruz: Suçu kesinleşmiş çocuklar çocuk eğitimevlerinde -tırnak içerisinde- daha iyi koşullarda ancak tutuklu olan çocuklar ise daha ağır koşullarda, kapalı hapishanelerde tutulmaktadır; bunun değişmesi gerektiği üzerinde çokça konuşmalar ve değerlendirmeler oldu. Bu getirilen değişiklikle kısmen bir değişiklik öngörülmüş ancak bu değişiklik ne bu var olan hatayı düzelten bir değişiklik ne de bu değişikliğin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde çocuklarla ilgili kapsayıcı, destekleyici, onarıcı adalet mekanizmalarındaki var olan genel ilkeleri tam olarak karşıladığını söyleyemeyiz. Çocuklarla ilgili tabii ki en son çarenin tutuklama ve hükümlülük olması gerektiğini, onarıcı programların, eğitim programlarının öncelenmesi gerektiğini, çocuk infaz şartlarının yetişkinlerle eş değer tutulmayacak bir şekilde desteklenmesi gerektiğiyle ilgili çokça şey söyledik. O nedenle, getirilen bu hüküm hem var olan değişikliği gidermemesi açısından oransız hem de idari gözlem kurulları gibi şu an bile çok tartışmalı olan, objektif karar veremeyen, kendisinin bile bir paralel yargılamaya dönüşen ve yetişkinlere özgü bir sistematiği olan bir kurulun çocuklarla ilgili iyi hâl değerlendirmesi yapması zaten baştan sakat bir mesele. Burada çocuk adaletiyle ilgili ileriye dönük iyileştirici değil tam tersine geriye düşen bir değişiklik yaptığımız bu konuda net. Biz 18'inci maddenin çekilmesiyle ilgili bir önerge verdik, doğru ancak eğer olmayacaksa bile burada var olan -birde on yatarı olur, giriş-çıkış yapar şeklinde bir özetleme yaptınız- çocukların bundan muaf tutulması gerektiği üzerinden bir değişiklik yapılmasının kati olduğunu düşünüyorum.
Yine, tutuklama Türkiye'de çok tartışmalı bir mesele. Tutuklamanın politik olarak kullanılması, neye göre karar verildiği; Türkiye'deki hâkim, savcıların bağımsızlığı gibi adaletle ilgili daha kronik, büyük krizlerimiz varken "tutuklama" kavramı üzerinden çocuklarla ilgili eğitimevi ve kapalı cezaevi arasındaki ayrımın kabul edilebilirliği mümkün değil. O nedenle, bu maddenin geri çekilmesi veyahut onarıcı adalet ve çocukların yüksek üstün yararı üzerinden değişmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Disiplin cezası meselesine kısmen arkadaşlarımız değindi. Maalesef, cezaevlerinde disiplin cezası cezaevinin güvenliğini koruma, içerisindeki mahpusların düzenini korumadan ziyade bir yıldırma, bir teslim alma, bir cezalandırıcı yöntem olarak kullanılıyor ve bu disiplin cezaları artık iyi hâl değerlendirmesinde de esas alındığı için daha da ciddi bir noktaya vardı. Bakın, bir örnek verdi Sayın Meral Danış Beştaş, insani bir şey, biz selam vermenin bile bir disiplin soruşturmasına ve cezaya dönüşebileceği bir hapishane kurgusu var karşımızda. Bırakın dış dünyayla iletişimi, mahpusların bulunduğu yerdeki en insani iletişimi dahi engellemeye çalışan, ideolojik sadakat testini de aşan, tamamen insani değerleri bile yok sayan bir sisteme doğru giden bir nokta var. 2021 itibarıyla geldi idare ve gözlem kurulu. Biz umuyorduk ki bu gelen pakette idare ve gözlem kurullarıyla ilgili bir düzenleme yer alsın. Bizim DEM PARTİ olarak bu kurulların kaldırılması konusunda genel bir tutumumuz, tavrımız var ancak bu İdari Gözlem Kuruluna Sayın Feti Yıldız dedi ki: Eğer, iyi çalışırsa yaratacağı sonuçların çok iyi olacağı yönünde... Ancak bu kurulların bir sorgulama mekanizmasına dönüştüğü, paralel yargılamaya dönüştüğü, objektif ölçüleri geçen farazi bir kurgu üzerinden mahpuslara sorular sorarak iyi hâl değerlendirmesi yaptığı açık.
(Uğultular)
BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Değerli arkadaşlar, hatibi dinleyelim lütfen.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Bununla ilgili tek hukuki güvence ise infaz hâkimliğine itiraz yapılması ancak infaz hâkimliklerinin de maalesef Türkiye'deki yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını gözettiğimizde verilen kararlardaki yüzdelik oranını önceki toplantılarda Adalet Bakanlığı burada sunmuştu. Verilen kararlarla infaz hâkimliğinin bozma ve onama yani kabul kararları arasındaki oran farklılığı bile yaratan bu hukuksuzluğu giderebilecek yeterli bir güvence olmadığını bizlere gösteriyor. O nedenle, idari gözlem kurullarının keyfî yetkileri, infaz rejimine dönüştürülmesi, özgürlüğü gasbetmesi... Daha çok otuz yıllık mahpuslar üzerinden dile getirdik ama süreli hapislerde de durum bu iken üstüne bir de getirip çocukların kapalıdan eğitimevine, eğitimevinden kapalıya geçişini bile bu idari gözlem kurullarına bağlamış olmanız kabul edilebilir bir mesele değil. Bakınız, ismine "kardeşlik süreci" deyin, biz ismine "demokratik toplum, barış süreci" diyoruz, bir değişim, dönüşüm sürecinden geçiyorken ne Kürt sorunu bir paketle çözülür, doğru ama gelecek olan bir pakette bir Kürt sorunu yokmuş, bu süreç yokmuş gibi davranmak da en az bu paketi hiç getirmemek kadar tehlikeli, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve o toplumsal barışı zedeleyici bir tutumdur.
Hapishanelerdeki durum kurullarla, hak gasplarıyla, sevklerle, nakillerle ilgili meseleyi de aşan, özellikle bu süreçte hasta mahpuslarla ilgili, kelepçe, muayenelerden diğer meselelerle ilgili; bakın, bize yakın zamanda gelen bir örnek üzerinden anlatacağım: Tekirdağ Hapishanesinden Çetin Tutkun kendisine infaz kurulu görevlileri tarafından "Süreç olduğuna inanma, buna güvenme, ne senin dışarıya çıkma ihtimalin olacak ne de ailenin seni görmesine." deniliyor. Kendisi buna diyor ki: "Dışarıda 'barış' diyorsunuz, 'eşitlik' diyorsunuz, kardeşlik eşitliği gerektirir. Hasta tutukluyuz, paketten bahsediliyor ancak eşitlik böyle mi sağlanır? Hak ihlalleri giderek arttı, nerede kaldı değişim, dönüşüm?" diye aslında soruyor. Yine, Bolu hapishanesindeki infaz kurulu meselesi; Nedim Yılmaz 8'inci kere üç yıla yakındır otuz yılın üzerinde bu kurul kararlarıyla beraber içeride tutuyor.
Ezcümle, söyleyecek birçok mesele tabii ki var. Biz bu onuncu yargı paketinin ne halkın, toplumun beklentilerine cevap ne mahpusların beklentilerine cevap ne de anayasal ve uluslararası sözleşmelerde bağıtlanmış evrensel ilkelere... Ne ceza adaletsizliğini ne de infaz eşitsizliğini giderecek bir infaz paketi olmadığını; ileriyi görebilecek değişiklikler, pozitif yükümlülükler olsa bile böylesi bir süreçte 30 maddeden oluşan, birçok meseleyi gündeme alan yönüyle hâlâ eşitsiz olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, eşitlik ilkesi ve hukuk devleti anlayışı temel alınarak vereceğimiz önergelerin kabul edilmesini; Covid-19 mağduriyetlerini giderebilecek eşitlikçi düzenlemelerin buradan, Komisyondan çıkabilmesini; idari gözlem kurullarının keyfî karar yetkileri daha çözümlenememişken var olan kurul yetkilerinin genişletilmesi düzenlemesinin değiştirilmesini; tüm mahpuslar için insan onuruna uygun, bilhassa hasta mahpuslarda ayrımcısız, şartsız, gerçek anlamda tedaviye erişebilecek tarafsız, objektif bir değerlendirmenin yapılmasını; suç türüne göre ve ceza miktarına göre farklılıkların oluşmamasını; kapsayıcı, dönemin barış ruhuna uygun, kardeşlik ruhunun gereği düzenlemelerin yapılarak eşit, adil, bütünlükçü bir infaz düzenlemesinin ayrımcı kodlarla değil, eşitlikçi, adil kodlarla yapılabileceğini ifade ediyorum.