KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkanım, kıymetli Komisyon üyelerimiz, milletvekillerimiz, kıymetli bürokratlar; herkesi saygıyla selamlıyorum.

"Adalet" 6 harfin bir araya gelmesiyle oluşmuş alelade bir sözcük değildir, "adalet" sözlüklerde yer alan milyonlarca alelade sözcükten biri de değildir, "adalet" saraylarla ve saraylarda mana kazanmış bir sözcük de değildir; "adalet" anlamını vicdanlarda bulur, vicdanı olmayanın adaleti de olmaz ya da kim ki adaletsizlik yapıyor, bilin ki onda vicdan da yoktur.

Bu anlamda, ülkeyi yönetenler şu soruya cevap vermeliler: "Biz bunca yıllık yönetim anlayışımızda hiç adaletsizlik yaptık mı?" diye kendilerine soracakları soruya cevap vermeliler. "Yapmadık." diyebilecekler mi? Bence diyemezler.

Kamu personel alımında, mesela mülakatlarda "Adaletsizlik yapmadık." diyebilirler mi? Mesela kamu çalışanlarına, emeklilere ücret ve aylık verirken, yokluğa, yoksulluğa sürüklerken "Adaletsizlik yapmadık, tamı tamına haklarını teslim ettik." diyebilirler mi? Çiftçinin mahsulüne fiyat verirken "Adaletsizlik yapmadık." diyebilirler mi? Kamu kaynaklarını yandaşa, yalakaya kullandırırken "Adaletsizlik yapmadık." diyebilirler mi? Örnek çok da -geçtiğimiz toplantıda da söyledim, bir kez daha söyleyeceğim- kamuya ait olan herkesin ödediği vergiden var ettiğimiz ve yaşattığımız TRT'nin seçim dönemleri ve sonrasında muhalefete karşı, ana muhalefete karşı tutumu adaletli diyen çıkabilir mi? Yargı mekanizması işlerken gözaltı, tutuklama, ceza tayini aşamalarında "Hiç adaletsizlik olmadı, olmaz." diyen çıkabilir mi? Çıkmaz.

Buradaki adaletsizliklerde hâkim hatası veya yorum hatası değil, bile isteye yapılan adaletsizlikler söz konusu. Bu adaletsizlikleri söyleyebilen çıkar mı? O da çıkmaz, o zaman vicdan da yok demektir. Vicdanı olan söyler, söyleyemeyen vicdansızdır. İnsan ahlaklı olmak durumundadır, devlet ise adaletli. Ahlak insanın idealidir, adalet devletin fakat bir başına ne devlet adil olabilir ne de insan ahlaklı davranabilir. Eğer gelişmiş bir kamu düzeni ve kurumsallaşmış bir hukuk sistemi yoksa, birey olarak insan da devlet de bu ideale yani ahlaka ve adalete ulaşamaz.

Milletimiz, bu adaletsizlikler karşısında, uğradığı vicdansızlıklar karşısında 31 Mart 2024'te, yirmi iki yıldır iktidarda tuttuğu AKP'yi ilk defa 2'nci parti yaptı, CHP'yi de 1'inci parti yaptı. Şimdi ise kamuoyuna yansıyan anketlere göre bu durum aynı şekilde devam ediyor yani CHP 1'inci parti, AKP 2'nci parti; iktidar muhalefet karşısında azınlığa düşmüş durumda.

Siyasette normal olan, bu duruma düşen siyasi partinin bu durumun sebeplerini bulup bu noktalardaki eksikliklerini tamamlamaya çalışmasıdır ama AKP ve iktidarı paylaştıkları öyle yapmıyor, muhalefeti yok etmeye çalışıyor. Ülke ekonomik krizde, en ufak siyasi bir hareketlenme olunca döviz de hareketleniyor; siyasi hareketlenmenin şiddeti de büyük olunca dövizdeki yansıması da büyük oluyor.

19 Martta 4 defa AKP'ye karşı seçim kazanmış, hatta hukuksuz şekilde iptal edilen seçimi bir kez daha kazanmış Cumhuriyet Halk Partisinin ve en az 15,5 milyon vatandaşın Cumhurbaşkanı adayı Sayın Ekrem İmamoğlu'na gözaltı yapılınca, dolar yarım saatte yüzde 10-15 değer kazanabiliyor yani Türk lirası otuz dakikada yüzde 10-15 değer kaybediyor. İzleyen günlerde yalvar yakar getirilen 35 milyar dolarlık yabancı sermaye de borsadan, tahvilden, para piyasalarından çıkıp gidiyor. Bu neden? Vicdansızlıktan ve hâliyle adaletsizlikten.

Sadece bundan mı? Hayır, yanı sıra beceriksizlikten. Ekonomik, siyasi, dış politik, iç politik, sosyal, kültürel, sanatsal beceriksizlikler AKP iktidarının karakteristiği olmuştur. Bu anlamda, elbette adalete, evrensel hukuka, demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere aykırı birçok yönü, uygulaması, tutumu olan AKP'nin ve Adalet Bakanlığının tüm bunlar yanında beceriksizliği de herkesin gözünün önünde tekrar tekrar tezahür etmektedir.

Başta Adalet Bakanı olmak üzere AKP yetkilileri onuncu yargı paketi ve infaz düzenlemesinden aylardır bahsetmektedirler. Ha bugün ha yarın diyerek günleri, haftaları, aylar geçirdiler, aylarca ağustos böceği misali saz çaldılar. Şimdi, önümüz bayram, bir cumartesi günü aylardır anlatılan onuncu yargı paketini görüşüyoruz. Bu teklif Genel Kurula en erken salı günü indirilebilir. 30 madde nasıl kaliteli bir şekilde görüşülüp yasalaştırılacak? Aylardır konuşulup günlere, saatlere, hatta dakikalara sığdırılacak bir yasama faaliyeti olur mu? Adalet Bakanlığının aylardır yapamadığını bizim iki günde yapmamız bekleniyor. Zorlamayla, bayram tatili şantajıyla yasama yapılmaz. Bu şekilde yapılacak yasama faaliyeti nitelikli olabilir mi?

Ayrıca, bizzat Adalet Bakanı tarafından defalarca telaffuz edilen ve beklenti yaratılan "Covid yasası" diye tabir edilen düzenleme de pakette yok. O zaman bu paketi niye son güne kadar beklettiniz? Yine içine ne saklandı? Bayramı öne sürerek muhalefeti sıkıştırıp gözden kaçırılacak ne var bu düzenlemenin içinde? Bakacağız, maddelere geçince göreceğiz.

Biz de toplumumuz da artık alıştı bu ikircikli tutuma, bu yüzden ülkedeki adalete inanç ve güven yerlerde sürünüyor. Ülke içinde yapılan anketlerde adalete güvenen neredeyse yok gibi, uluslararası istatistiklerde ise en gerilerde yer alıyoruz. Bu nedenle de zamanında yüzde 49,5 düzeyindeki oy oranlarına ulaşan AKP, şimdi yüzde 30'ların altında, yüzde 20'lik oy oranlarına düşmüş durumda. AK PARTİ'yi yönetenler suçu başkasında değil, kendilerinde aramalı, önce adaleti sağlamalı, sonra vicdanlarda açtığı yaraları tedavi etmeli, sonra seçim kazanmayı hedeflemelidir. Bu ülkede konuşmamın başından beri söylediğim adaletsizlikler, vicdansızlıklar sürerken tekrar seçim kazanmayı ve iktidarda kalmayı başaramayacağınızı anlamalısınız. Abbas'ın yolculuğunun bağlamakla önlenemeyeceğini bilmek ve anlamak hem ülkeyi hem de sizler rahatlatacak.

Toplumun hukuksal düzenlemelerden genel beklentisi kanun önünde eşitliğin sağlanması, adalet beklentisinin tatmin edilmesi, hakkı zelil olduğu iddiasındaki bireyin hakkına hukuk yoluyla kavuşabileceğine inanması, günü geldiğinde kendisinden güçlü olana, mesela devlete karşı kendisinin hukuki güvencede olduğunu hissetmesidir. Hukuk, devleti vatandaşa karşı korumaz, vatandaşı devletten, devlet adına yetki kullananların haksızlıklarından korur.

Bu kadar paket, 10 tane paket getirdiniz, bu noktada vatandaş hukuki emniyettedir denilebilir mi? Elbette denilemez, aksine toplum, vatandaş, siyaset yargı eliyle sindirilmeye çalışılıyor ama bunu yapanlar bilsinler ki karşılarında sinecek bir topluluk yok, hele hele fakruzaruret içindeki bir halkla yedi düvele kafa tutmuş bir önderin mirası olan, savaş meydanlarında kurulmuş, kökü Kuvayımilliyeye, Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetlerine dayanan CHP'yi sindirebilecek bir gücü daha tarih yazmadı, bu sefer de yazmayacak. Seçimde yenilebiliriz ama korkmayız, sinmeyiz.

Az önce bahsettim, vatandaş kendisini hukuki anlamda güvende hissetmiyor dedim. İktidarın hoşuna gitmeyen bir karar veren ya da iktidarın beklediği yönde karar vermeyeceği anlaşılan hâkimin ya mahkemesi ya da yeri değiştiriliyor. Ahmak davasının hâkimi Samsun'a, Ayşe Barım davasında tahliye veren sulh ceza hâkimi icra mahkemesi hâkimi yapılıyor. O zaman o hâkimden adalet beklenebilir mi? Sonra Adalet Bakanı çıkıyor, zaten sanık avukatlarının önceden reddihâkim talebi olduğunu söyleyebiliyor; buna "arsızca" denir. Her reddihâkim talebi yapılan hâkimin yeri mi değiştiriliyor?

Tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanımızla Sayın Genel Başkanımızın görüşme talebinin karşılanmadığı kamuoyuna yansıyınca Adalet Bakanı "İzin isteyeceksiniz, adam gibi isteyeceksiniz." diyebiliyor; adam gibi izin istemek hangi kanunda yazıyor?

Bir de Adalet Bakanı çıkıp -eskiden daha sık yapıyordu, şimdi daha az yapıyor- günde üç öğün "Türkiye bir hukuk devletidir, yargılama sonucunu bekleyelim." diyor. Bir şey sizin söylediğiniz gibiyse zaten bakınca görülür, eğer görülmüyorsa o şey sizin anlattığınız şey değildir yani olmayan hukuk devleti Adalet Bakanı öyle dedi diye var olmuyor.

Mesela yolda yürüyeni tutuklamakla ya da duran vatandaşını gözaltına almakla hukuk devleti var olmuş mu oluyor? Mesela gizli soruşturmada heybedeki turpları sayanlar oluyorsa hukuk devleti mi olmuş oluyoruz? Bazı sözler size ters gelebilir, yaşam tarzınıza, sosyal çevrenize ve sizin anlayışınıza ters gelebilir ama suç değildir. İktidar, anlayışına ters gelen her şeyi soruşturma konusu yaptırıyor. Kanunsuz suç ve cezanın olmayacağı ilkesinin yok sayıldığı bir yerde hukuk devletinden bahsedilebilir mi?

Halk TV davası yani bilirkişinin telefon görüşmesinin yayınlanması davası. Savcı, Türk Ceza Kanunu'nun 27'nci maddesinde kaldırılan suçtan soruşturma yürüttü, dava açtı; Suat Toktaş otuz dört gün tutuklu kaldı, ilk celsede tüm sanıklar beraat etti. Savcı, suçun kanundan kaldırıldığını, çıkarıldığını bilmiyor mu? Halk TV davasında tutuklama kararı veren hâkim ile davayı açan savcıya ne yapıldı? Biz bir şey duymadık. Kanun önünde eşitlik, kanunların herkese eşit uygulanacağı, kanunsuz suç ve ceza olmayacağı ilkesi ne oldu? Buharlaştı.

Şimdi, geçen gün de gösterdim, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi var. Burada, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'nde hak ve özgürlükler konusunda yapılanlara yer verilmiş. Bunların başında tutuklamaların istisna olduğu, şarta bağlı olduğu, şartlarının, delillerinin, sebeplerinin somut olarak gösterilmesi gerektiği, kararlarda gösterilmesi gerektiği düzenlemelerle zorunlu kılındı diye belgede yer almış. Bireysel hak ihlallerine karşı yapılan müracaatlarda, hak ihlali kararından sonra ihlal edilen bireysel hakkına kavuşması noktasında yapılan düzenlemeler ifade edilmiş ama hak ihlali kararı verilenler bireysel hakkına kavuşamıyor. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının meslekte yükselme ve değerlendirmede ele alınması, dikkate alınması konusunda düzenlemeler yapıldığı ifade edilmiş ama günümüzde herkesin muzdarip olduğu sorun yani tedbir hükümlerinin bir cezalandırma aracına dönüşmüş olması, başta tutuklama olmak üzere, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'nde bu konuda ne bir amaç ne de bir hedef öngörülmemiş. Yani bizim bugüne kadar yaptıklarımız bu konularda yeterli diyerek herhangi bir adım atma düşüncesi olmadığını Strateji Belgesi'nde ifade etmişler, daha doğrusu yer vermeyerek göstermişler. Bunlarla ilgili bir farkındalık olmadığı sürece bu sorunların çözülmesi maalesef ki mümkün değil. Bu sorunun yani başta tutuklama olmak üzere tedbir hükümlerinin yarattığı cezalandırma görüntüsünün ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle bu konuda bir sorun olduğunu Adalet Bakanlığının fark etmesi ve kabul etmesi lazım.

Bu noktada yapılan düzenlemeler, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'nde anlatılanlar âdeta aklımızla alay eder gibi. Türkiye'de hukuk devleti, iktidara ve Cumhurbaşkanına dokununcaya kadar var. Seçimler, AK PARTİ kazanırsa makbul. Millî irade, AK PARTİ'ye yönelirse millî egemenliğin bir unsuru. Siyaset, Cumhurbaşkanının koltuğunu sallayıncaya kadar serbest. Ne kadar trajikomik bir durum, İmamoğlu'nun otuz beş yıllık diplomasına "sahte" diyenler, iptal edenler, devlete sızan FETÖ'cülerden haberdar değilmiş! Geçmişte devlet Erdoğan'ı engellemeye çalıştı, siyaseten yasak getirdi, engelleyemedi, şimdi Erdoğan devlet oldu, İmamoğlu'nu engellemeye çalışıyor. "Tarih tekerrürden ibarettir." diye söylenir ama doğrusu "Tarih birbirine benzer olaylardan ibarettir." sözüdür.

Bu itibarla, benzer olaylardan ders çıkarmak lazım, olmayacak işlerle uğraşıp toplumu, ülkeyi, insanımızı daha fazla zorlamamak, yormamak gerekir, demokrasiye, millet iradesine inanmak gerekir; ne yapılırsa yapılsın bu gidişat değişmeyecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.