KOMİSYON KONUŞMASI

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, az önce de söz almıştım, yine, çok önemli bulduğum hususları tekraren sunmak istiyorum. Sayın Başkan, Adalet Bakanının cezaevinde hayatını kaybetmemeyle ilgili söylediği bir söz vardı. Evet, bizler de cezaevinde kimse hayatını kaybetmesin, cezaevleri cenaze evlerine dönüşmesin diye bütün çabamızı, mücadelemizi büyütüyoruz. Bu yasada da buna ilişkin olumlu denilebilecek bir düzenleme var ama eksik bir düzenleme var. Bu düzenlemeye ilişkin eleştirilerimizi arkadaşlar da dile getirdi, önemli bulduğumuz için belki tekrara da girmiş olacağız ama söylemek zorundayız.

Sayın Başkan, cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olanlar, biliyorsunuz bu maddeden ayrık tutulmakta toplum güvenliği tehlikesi durumu ortaya atılarak. Bu, madde 110'daki infaz eşitsizliğinin bir an önce giderilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, burada getirilmiş olan yasa teklifinin doğru, olumlu bir katkısı olacak ama gerçekten bu yönüyle de eksik olacağı inancındayız. Bu yönüyle, Sayın Komisyon üyelerinin de bunun genişletilmesi için bir çaba içerisinde olması gerektiğini, en azından bütün toplumun beklentilerini karşılayabilecek Anayasa'ya uygun bir düzenleme şeklinde geçirmemiz gerektiğini tekraren belirtmiş olalım.

Sayın Başkan, biliyorsunuz, bu yasa teklifi Meclise gelmeden önce Adalet Bakanı her platformda "Biz çalışmamızı tamamladık, Meclise gönderdik, bekliyoruz." şeklinde defaaten açıklamalarda bulundu. Ama biliyoruz ki yasa yapma yetkisi sayın milletvekillerine ait, Sayın Adalet Bakanı sadece önerileri sunabilir. Ama görmekteyiz ki bu yasa teklifi Adalet Bakanlığının düzenlediği bir yasa teklifiydi ve milletvekilleri sadece imza boyutuyla destek sundular. Biz bu yasa yapma tekniğine de karşı olduğumuzu her platformda dile getirdik. Komisyon tutanaklarına da geçsin diye Komisyonda da bu itirazımızı tekrarlıyoruz.

Evet, oradaki gecikmenin sebebi, belki bu maddelerin bugün tartışılıyor olmasının temel sebebi eksik gelen yasa teklifi yani hepimizin beklediği 31 Temmuz Covid yasası. Toplum Covid yasasındaki eşitsizliklerin giderilmesini bekliyorken maalesef ki Covid yasasının çekilmesiyle karşı karşıya kaldı. Biz bunu defaaten dile getirdik, diğer muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız da defaaten dile getirdi, belki sıkılmış olabilirsiniz ama bunu geçirene kadar biz her platformda dile getireceğiz. Burada bir eşitsizlik var ve bu eşitsizliği gidermemiz gerekiyorken biz, bütün mahkumların, yine, bayram sevinçlerini kursaklarında bırakacak şekilde bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, 31 Temmuz yasasındaki eksiklikleri örneklerle defaaten açıkladık. Bir örnek daha verelim. Açık ceza infaz kurumunda bulunan kişiler bu yasadan beş yıl boyunca faydalanmışken, maalesef, kapalıda olanlar üç yıl faydalandı, sonraki uzatmayla 5+3 şeklinde sekiz yıl faydalanmışken açık cezaevinde olan arkadaşlar, kapalıda olanlar 3+3 şeklinde altı yıl boyunca faydalandı. Dolayısıyla, geriye iki yıllık bir eksiklik söz konusu oldu. Bu çekincemiz, mevcut hâline ilişkin olan eşitsizlik üzerine söylediğimiz söz ama bizim talep ettiğimiz, bütün eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik olan önerimiz de şu yönde: Sayın Başkan, eğer Sayın Abdullah Güler'in dediği şekilde bu bir idari tedbirse, idari tedbir olarak getirilmiş bir düzenleme idiyse o dönem için hastalığın daha fazla bulaşmaması, daha fazla ölümler meydana gelmemesi için bir tedbir şekilde düzenlenmiş idiyse siz idari tedbirden nasıl bazılarını vareste tutabiliyorsunuz? Bu soruyu sormak istiyoruz. Çünkü biliyorsunuz ki idari tedbirler en kısa hâliyle idarenin önleme yükümlülüğünü yerine getirmesi gereken tedbirlerdir. Örneğin, bir belediye halka ekmek dağıtacak ve bu ekmek bir şekilde zehre bulanmış ve insanların hayatını tehlikeye atacak. Belediye orada önleyici bir önlem olarak diyor ki: "Bugün hiçbiriniz halk ekmekten ekmek almayın çünkü zehir bulaştı, kontrol edemiyoruz ya da aldığınız ekmekleri yemeyin." Ama siz yaptığınız bu düzenlemeyle şunu diyorsunuz: "A mahallesi, B mahallesi yemesin, C mahallesi yiyorsa da yesin." Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Biz, baştan, idari tedbir mantığıysa bu yöndeki çekincemizi tekrarlayalım diyoruz. Yok, eğer bir kanuni düzenleme ise, eğer kanuni düzenleme olarak getirdiyseniz de başta belirttiğim gibi, kapalı ceza infaz kurumunda kalanlar 3+3 yıl faydalanmışken açık cezaevinde bulunanlar 5+3 yıl şeklinde faydalandı geçici 9'uncu maddeden sonra geçici 10'uncu maddeden. Bu, kanuna yönelik olan eleştirilerimizdir. Bunların da, bu eşitsizliğin de giderilmesi için mutlak suretle bir düzenlemeye ihtiyacımız vardır. Eğer kanuni düzenleme olarak getirdiyseniz, siyasi tutsakları vareste tutmanız demek, Anayasa’nın eşitlikçi maddelerine de Anayasa’nın ruhuna da tamamen aykırı bir kanuni düzenleme yaptınız anlamını taşıyor ve biz bunu da kabul edemeyiz. Dolayısıyla, toplumun da, bizlerin de beklentisi Covid yasasının gelmesi, mevcut hâliyle eşitsizliklerin giderilmesi ve daha ötesi de bütün toplumu kapsayacak, kucaklayıcı bir düzenlemenin, Anayasa’nın ruhuna uygun bir düzenlemenin bu Komisyondan geçirilip, Genel Kurul eliyle geçirilip bayramda herkese bir bayram sevinci olmasıdır. Bu yöndeki çabamız hem Komisyonda hem Genel Kurulda devam edecektir.

Şimdi, Sayın Başkan, toplumda dünden bu yana sürekli "AKP ve DEM uzlaşamadı, onun için Covid yasası çekildi." şeklinde yalan yanlış bilgiler dönmektedir. Ben az önce, Adalet Bakanının Meclise sunmasıyla ve Meclisteki arkadaşların imzasıyla kanunun önümüze geldiğini ve daha önceki 9 yargı paketinde de hiçbir şekilde noktasını, virgülünü dahi değiştiremediğimiz yasaların bugün bu şekilde tartışılmaya açılıyor olmasının doğru olmadığını; kanun sunmanın herhangi bir uzlaşma sonucu değil AK PARTİ'nin yetkisinde olduğunu, Cumhur İttifakı'nın yetkisinde olduğunu ve bu yönüyle Komisyon görüşmelerine başlandığını... AK PARTİ bu yasayı, kendi, bu Komisyon görüşmesinde bu pakete dâhil etmemiştir. Dolayısıyla, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımızın başka yerlere topu atmasının hiçbir geçerli nedeni de söz konusu değildir. Covid yasasına ilişkin arkadaşlarımın da bizim de partimiz adına söylediğimiz sözler geçerlidir. Covid yasası Komisyon tartışmalarına dâhil edilmelidir, ihdas maddemiz kabul edilmelidir, eşitlikçi olmayan düzenleme de ortadan kaldırılmalıdır.

Yine, Sayın Başkan, bu pakette cezaların artırılması yoluna gidilip ceza adaletinin sağlanması ve caydırıcılığın ortaya çıkarılması için birkaç düzenlemeyi görmekteyiz. Arkadaşlarımız da çok güzel dile getirdiler; cezanın artırılması suçun caydırıcılığına hiçbir etki doğurmamaktadır aksine, beklenen, toplumun zihinsel dönüşümünün sağlanmasıdır; ahlaki ve politik bir toplum yaratmaktır ve artık, bu insanların otokontrol şeklinde bazı suçlara mahal vermeyecek otokontrolü kendilerinde bulabilmeleri için zihniyet dönüşümünün sağlanması gerekmektedir. Bu da hem adil yargılamayla hem adil, eşitlikçi yasaların çıkarılmasıyla; Anayasa’nın ruhuna uygun, süreçlerin ruhuna uygun kanunların burada tartışılmasıyla ve cezasızlık algısının bütünüyle ortadan kaldırılmasıyla mümkündür.

Evet, bu pakette cezasızlık algısının kaldırılmasına ilişkin birkaç düzenleme de görmekteyiz ama toplumun beklediği cezasızlık algısı, tam olarak, iki yıllık suçları beş gün cezaevinde geçirmek ya da üç yıllık suçları on gün cezaevinde geçirmekle cezasızlık algısı son bulmaz. Cezasızlık algısı şudur Sayın Başkan: Hepimizin backgroundunda yani geri planında zihnine kazınan bir görüntü vardır. Bir AKP'li Milletvekilinin oğlu bir karakolda bütün polisleri hizaya dizip hangisinin kendisine işlem uyguladığını, kameraların gözü önünde, bütün topluma göstererek "Evet, buydu." dedi ve o günden itibaren bazı algılar değişti. Sayın Başkan, "cezasızlık" dediğimiz uygulama, eğer bir kolluk görevlisi bir suça bulaşmışsa kendisini suçtan vareste, cezalandırılabilirlikten vareste tutmamaktır cezasızlık algısı. Örneğin, zırhlı araçların çocukları katletmesini defalarca biz hem Meclis Komisyonunda hem Genel Kurulda hem de diğer platformlarda dile getirdik. Hakkâri'de Sertip Şen isimli bir çoban öldürüldü, babası çıkıp dedi ki: "Hakkâri'de bir çobanın öldürüldüğü kimin umurunda!" Cezasızlık aslında tam da budur, Sertip Şen'in katlinin, katilinin cezasız bırakılmamasıdır cezasızlık algısını yok edecek olan. Yoksa biz Hakkâri'deki bir çobanın katilini yargılayamıyorsak ya da Derecik'te suya gitmeye çalışan, hayvanlarını susuz bırakmamak için mücadele eden Özcan Erbaş'ın öldürülmesi olayında Adli Tıp Kurumunda mermi çekirdeğinin kaybedilmesi durumu söz konusu iken, iki yıl hakaretten ya da diğer suçlardan hüküm giymiş birilerinin beş gün cezaevinde kalmasıyla sona erdirilecek bir algı değildir cezasızlık algısı. Biz, Türkiye'nin bütün topraklarında aynı ceza yargılamasının bütün halka ve kolluk görevlilerine suçta ve cezada eşitlik olması hasebiyle her yerde eşit uygulanmasını talep eden bir görüş, bakış açısına sahibiz. Cezasızlık algısını bu 2 örnekle örnekledim ama bunun binlerce örneği vardır. Örneğin, buraya cezaevlerinde infaz koruma memurlarının yaptığı işkencelere ilişkin cezasızlık zırhını da ekleyebiliriz. Biliyorsunuz, çıplak arama suç, ağız içi arama suç, kelepçeyle muayeneye götürmek suç, insanlara kötü muamele, eziyet etmek suç ama maalesef ki Türkiye'de bunlara ilişkin bir örneği, cezalandırıldığı bir örneği bile göremiyoruz. Örneğin, kanunumuzda en büyük suçlardan biri kolluk eliyle yapılan işkence, işkenceden hüküm giyen neredeyse hiçbir kolluk görevlisi söz konusu değil ama bu arada, bize hukuk fakültelerinde zamana göre de ötelenemeyen yani hiçbir şekilde geriye bırakılmayan bir suç olarak bize öğretildi işkence, hukuk fakültelerinde bu kadar üzerinde durduğumuz işkence ve kötü muamelenin örneğini yaşamda görememek cezasızlık algısının tam da merkezinde olduğunu, Türkiye'de bir cezasızlık politikasının yürüdüğünü hepimize öğretmektedir. Biz bundan sonra işkencenin yapılmadığı, kötü muamelenin, eziyetin çektirilmediği bir Türkiye düzlemini tartışmalıyız. Cezasızlık dediğimiz tam da budur. Türkiye'nin daha adil, daha demokratik, daha hukuki bir ülke olması için bu tedbirleri almak zorundayız.

Yine, Sayın Başkan, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden bürokrat arkadaşlarımız burada, ben burada eşitliksiz infaz durumuna bir iki örnek vermek istiyorum. Örneğin "Seher Orçu" adlı bir mahpus şu an, bomba yapmayı bildiği gerekçesiyle ayrı bir infaz kanununa tabi tutulmakta, ayrı bir infaz çektirilmekte cezaevinde kendisine ve bu ve benzeri durumlardan infazını farklı çeken bir sürü arkadaşımız var. Kendileri bunu bombacı statüsü olarak değerlendiriyor ama yasamızda böyle bir statü mevcut değil. Yasada olmayan bir statüyü uygulamada sizin yapmanız demek, tam da bizim anlatmak istediğimiz, Türkiye'nin hukuk devleti olma ilkesiyle bağdaşmayan bir durum demektir.

Yine, Sayın Başkan, Şakran Cezaevinden örnek vermek istiyorum. Orada kadın mahpuslar başkalarının ziyaretçisine sarıldı diye disiplin soruşturması geçiriyor ve disiplin soruşturması geçirdikleri içinde idari gözlem kurulları eliyle, infazlarını bitirmiş olmalarına rağmen, tahliyelerinin önüne set çekiliyor. Buradan sormak istiyorum: Birinin kendi arkadaşının, yoldaşının ailesine sarılması ya da birine selam vermesi Türkiye'de nasıl bir suç olarak ihdas edilebilir? Hangi yasaya dayanılıyor? Bu hangi vicdana sığıyor? Bunu burada Adalet Komisyonunda tekraren söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, yine, Adli Tıp Kurumuna ilişkin birkaç eleştiride bulunmak istiyoruz. Biliyorsunuz, ATK, cezaevindeki hasta tutsaklara ilişkin raporları ancak kesin ölecekse uygulamaya koyuyor ve sonucunda tahliye olan mahpuslar da ya bir gün ya iki gün geçince, en fazla üç ay içerisinde hayatını kaybediyor. Başta söylediğim eleştiriyi yine yapayım, ATK eliyle cezaevleri cenaze evlerine dönüştürülüyor. Bunun önüne bir an önce geçmeliyiz. Herhangi bir sağlık kuruluşundan alınan bir raporun neden geçerli sayılmadığını hangi vicdan bize burada açıklamaya çalışacak? O doktorlar ki Hipokrat Yemini'ne bağlı olarak kendi mesleklerini icra etmiyorlar mı? Eğer böyle bir düşünce, böyle bir uygulama, böyle bir algı varsa biz niye bütün hayatımızı o doktorlara teslim ediyoruz da hepimiz ATK muayenesine girmiyoruz, hepimizi niye ATK muayene etmiyor, tedavi etmiyor? Dolayısıyla, bizim Hipokrat Yemini'ne bağlı sağlık çalışanlarının verdiği raporlara kanaat getirmemiz gerekmektedir. Bütün sağlık kuruluşlarından alınan raporların doğru kabul edilmesi ve bu yönüyle bir düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir.

Yine, Sayın Başkan, biz burada bir yasa yapıyoruz, toplumun beklentilerini içeren yasaları konuşuyoruz, tartışıyoruz, içeriğinde uzlaştığımız yasalar da oluyor, çok doğru, kanunun ruhuna uygun yasalar da çıkıyor hem buradan hem Genel Kuruldan ama maalesef ki uygulayıcılar arasında bir eşitliksizlik söz konusu. Biz toplumun tamamını sarmış olan, adalet olmadığı duygusunu yeniden yeşertmek zorundayız. Dolayısıyla, bizim hukuka uygun davranan yürütücülere, uygulayıcılara ihtiyacımız vardır. Siyasi baskıyla, başka saiklerle herhangi bir durumda kanunu esneten ya da eşitlikçi olmayan uygulamalara mahal veren hâkim ve savcıların, uygulayıcıların bu yönlü daha özenli, daha dikkatli bir şekilde karar almasını gözetecek mekanizmaları hayata geçirmemiz lazım. Bu konuda da Meclisin acilen rol ve misyon kullanması gerektiği eleştirimizi tekraren söylüyorum.

Sayın Başkan, son olarak, çıkan torba yasada bizim desteklediğimiz, uygun bulduğumuz ama eksik gördüğümüz düzenlemeler var. Bunu tekrar söylemek gerekiyor. Gelin, bayram arifesinde bütün halkı kucaklayacak, Türkiye'nin hukuk devleti olma yolunda emin adımlarla yürüyeceğini gösterecek ilk adımı bu Komisyonda atalım, Covid mağduriyetini giderelim, hasta tutsaklar mağduriyetini giderelim ve bu yönlü uygulamalar, bu yönlü kanunlar yapalım diyorum.

Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum.