KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, İngiliz devlet adamı Churchill'in deyişiyle sabah erken saatte, beşte, altıda kapı çalınıyorsa sütçü gelmişse o ülkede demokrasi vardır ama sabah beşte, altıda güvenlik mensubu, polis ya da jandarma gelmişse o memlekette demokrasi yoktur. Yani şafak vakti operasyonları, yetmedi mi? Bugün yaptınız, bugün dahi yaptınız. Saat altıya on varken, sabah altıya on varken bakıyorsunuz, davetiyeyle bile gelecek, Ceza Muhakeme Usulü Kanunu'ndaki tüm unsurları kenara itiyorsunuz, ihlal ediyorsunuz, Anayasa'yı ihlal ediyorsunuz, CMK'yi ihlal ediyorsunuz ve yine kaptıkaçtı olarak gidiyorsunuz, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini bir kenara itip, gözaltına alıp Vatan Emniyetine götürüp orada, o katlarda -giden bilir, yaşayan bilir, izleyen bilir- bir temiz havanın olmadığı yerlerde dört gün tutsak olarak tutuyorsunuz. Yani anayasal hak ve özgürlüklerini TCK, CMK ve Anayasa'da bulunan hak ve özgürlüklerini bir kenara itiyorsunuz, Anayasa’nın 13'üncü maddesindeki bilinen, açıklanan güvenlik hakkını, yaşam hakkını bir kenara itiyorsunuz yani böyle bir şey olamaz arkadaşlar. Böyle bir ülkede demokrasi olamaz, böyle bir ülkede hukuk devleti olamaz, böyle bir ülkede özgürlükler olamaz yani her şeyin iki dudak arasında olduğu, yargının bağımsız olmadığı ve tarafsız olmadığı, talimatlı, saray talimatlarıyla, yargı aparatlarıyla rakibin bir kenara itildiği bir yapı yani kişilere özel yargı kararlarının olduğu bir yapı, hukuk devleti olamaz. Her zaman şunu söylüyorum: Demokrasi ve özgürlüklerin ve hukuk devletinin her birimize yönelik kurallarına hepimizin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. O nedenle, bugüne kadar yapılan bu tür haksız, hukuksuz, demokrasi ve özgürlüklere aykırı, Anayasa ve CMK'ye aykırı yapılan tüm hukuksuz işlerin hesabı sorulacaktır bakın; bunlar burada kalmayacaktır. CMK'ye ve TCK'ye ve Anayasa'ya aykırı yapılan bütün... Anayasa 137 gereği kanunsuz emre uyanlardan, hukuka aykırı davrananlardan ve Türk Ceza Kanunu 24'e göre suç teşkil eden işlemleri yapanlardan hangi makamda olursa olsun, hangi yetkili olursa olsun hesap sorulacaktır. Bugünler geçecektir, ülkeye demokrasi gelecektir, ülkeye hukuk devleti gelecektir. Kimse Türkiye'nin 250 yıllık demokrasi geleneğini bir kenara itemez, bu hesaplar bir gün sorulur. Sorulduğu zaman da soranlar, hukuk devleti içerisinde sorulanlara da gerekli savunma hakkı verir; bunu, Adalet Komisyonu Grup Sözcüsü olarak tarihe bir not olarak koymak istiyorum. Yok öyle bir şey, siyasi argümanlarla yargıya talimat verip de yargıda belirli yapılarla çıkıp da rakibini bir kenara itip de "millî irade, millî irade" deyip de belediye başkanlarını gözaltına almak, yakınlarını gözaltına almak, sabah şafak vakti operasyonlarıyla vatandaşın hak ve hukukunu bir kenara itmek diye bir şey yok; bunun hesabı sorulacaktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, önümüze infazla ilgili bir yasa teklifi geldi. Bakıyorum bu yasa teklifinde ne var ne yok? Umut hakkı, Sayın Bahçeli'nin söylemiş olduğu bir umut hakkı meselesi var. Ya, cezaevine giren vatandaşın da umut hakkı olmalı arkadaşlar, olmalı; umut hakkı çok önemli bir nokta. Yani bunu yaparken de infazı adil, infazı eşit bir şekilde ortaya koyacaksınız ama cezaevine giren vatandaşlar cezaevine nasıl giriyor? Yani yargı, soruşturma evresi, kovuşturma evresi, karar evresi, kesinleşme evresi, ondan sonra cezaevi infaz evresi. Cezaevi evresinde ne var? Özel usuller var; kapalı cezaevi, yarı açık cezaevi, geceleyin infaz, hafta sonu infaz ve konutta infaz var. E, bu usulleri yaparken ne yapmak lazım? Anayasa'ya uyacaksınız arkadaşlar, Anayasa’nın 13'üncü maddesinden başlayıp Anayasa'daki hak ve özgürlüklerin sınırlanmasıyla ilgili birçok maddeye uyacaksınız, Anayasa'dan sonra yasalara uyacaksınız ama ne yapıyorsunuz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde şu anda ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, güvenlik hakkı, özgürlük hakkında birinci sırada Türkiye, adil yargılama hakkı ihlallerinde en fazla aleyhine karar verilen Türkiye ama hesap soramıyoruz. Nereye soramıyoruz? Hâkim ve savcıların verdikleri kararın hakkında hesap soramıyorsunuz. Eskiden sorabiliyorduk hesabı; hâkim, savcı tutuklama kararından sonra, haksız bir karar verdiği zaman onlardan hesap soruluyordu. Nereden nereye geldik, nereden nereye geldik? Hesap sorulamayan, şeffaf olmayan, bağımsız olmayan, tarafsız olmayan ve... Türkiye'nin hakkında en fazla davaları olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar sayılarına bakın. AYM, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkı... Bireysel başvuru hakkı kadar güzel bir şey var mı? Bakın, bireysel başvuru hakkı Türkiye Büyük Millet Meclisinin getirdiği en büyük haklardan biri. Yani bu konuda eleştiri de yapacağız, destek de vereceğiz arkadaşlar, hep birlikte yaptık; bu konu da AK PARTİ iktidarının getirdiği en önemli haklardan biriydi. Ama ne oldu? Bireysel başvuru hakkı konusunda adalete erişim ve Sayın Başkanın belirttiği yargıya erişim noktasında vatandaş ne düşünüyor, ona bakmak lazım. Vatandaşın düşüncesini ortadan kaldıramazsınız, yargıya güven yok. Neden yok? Adalete erişemiyor vatandaş, bireysel başvuru hakları 100 bine ulaşmış durumda. Bireysel başvuru hakkı niçin yapılır? Mahkemeye gidersin, hakkını alamazsın; mahkemeye gidip hakkını alamayınca iç hukuk yollarını tüketirsin, ondan sonra "Ya, benim haklarım ihlal edildi, adil yargılanma hakkım ihlal edildi, şu oldu bu oldu." diye gidersin Anayasa Mahkemesine. Neden çoğaldı arkadaşlar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine verilen kararlar neden birinci sırada? AYM'de bireysel başvuru hakları neden yılda 100 bine ulaştı? Nedeni ne bunun? Nedeni şu: Demek ki Türkiye'de adalet yok, demek ki Türkiye'de yargı vermiş olduğu kararlarla vatandaşın adalet anlayışını sağlayamıyor. Yargıya güven... Her zaman şunu söylüyorum: OECD ülkelerinin enflasyon rakamlarını ortaya koyuyoruz da OECD ülkeleri arasında 2024'te 38 ülkeden 36'ncı durumda olduğumuzu... Niçin yargıya güven endeksine bir ses etmiyorsunuz? Sondan ikinciyiz arkadaşlar, yargıya güvende sondan ikinciyiz. Bakıyorum şuraya, Adalet Komisyonu üyeleri avukat, ağırlıklı avukat, hepsi avukat; bakıyorum şuraya, Adalet Bakanlığının birçok bürokratı, bakıyorum şuraya yani... Ama ne oluyor? Yargıya güven yüzde 30'lara düşmüş arkadaşlar, yargıya güven yüzde 30'lara düşmüş. Bu kaçıncı paket? Onuncu paket. Kaçıncı yargı strateji belgesi? Dördüncü Yargı Strateji Belgesi, 23 Ocak 2025. 2025 ile 2024 arasındaki neye bakıyoruz biz, neye bakacağız? Yargı Reformu Strateji Belgesi'ne. Birçok madde var; tutuklamayla ilgili, kovuşturmayla ilgili, infazla ilgili. E, geldiğimiz nokta ne? Geldiğimiz nokta şu: Eskileri çıkarın, yenileri alın, muhalifleri içeri tıkın, ifade özgürlüğünü kullananları, saraya karşı görüşünü ortaya koyanları içeri sokun. Bakıyoruz, belediyeler, belediyeler... Ya, arkadaş, kim hata yapmışsa, kim suç işlemişse hakkında gereği yapılır. Ya, bu suçu, bu hataları hep Cumhuriyet Halk Partili belediyeler mi yapıyor, hep muhalefet belediyeleri mi yapıyor?

Şimdi, örnek veriyorum: Bugün, biraz önce geldi bana, ya, Kırıkkale'nin Yahşihan ilçesinin Belediye Başkanının oğlu bir suça karışmış. Ya, adamı çıkarmak için her türlü çalışmayı yaptılar ama yargı "Hayır." demiş. Vallahi bravo bak, doğru yapan yargıya doğru diyoruz ama haksız ithamlarla, delilden şüpheliye gidilmesi gereken Türk Ceza Kanunu uygulamasında şüpheliyi getir, tutukla, git de ki: "Kardeşim, senin ailen var, senin mal varlığın var, o var, bu var; sen buradan çıkamazsın, sen bize itiraf et, iftira et." Önüne koy avukatı, arama. Ondan sonra vatandaş itirafını hazırlasın. Oradan sen nereye git? Şüpheliden delile git. Yok öyle bir şey ya, yok öyle bir şey! Bu sistemle burada bulunan 70 kişilik biz hukukçuların hiçbir güvenliği yok arkadaşlar, hiçbir hukuki güvenliği yok ya. Yarın saraya karşı, yarın bu iktidara karşı sen muhalif olduğun zaman senin bile güvenliğin yok ya, bugün AK PARTİ'de olabilirsin; yok, güvenliğin yok, bu bir gerçek. Bir milletvekilinin, bir bürokratın güvenliği olmayan, sabah kalktığı zaman Twitter açıp da ya da X'i açıp da acaba bugün nerede operasyon olmuş; ya, kızım, eve gelirlerse kapıyı açtığın zaman "Milletvekili kızıyım, oğluyum." de denilebilecek; "Ya, oğlum, pankartı açarken yasal, yapıyorsun ama gözaltına alınabilirsin, aman gitme, salona gitme, meydana gitme." diye kaygıları olacak babaların, annelerin olduğu bir dönem demokrasi olabilir mi? Hanginizin kaygısı yok? Saraçhane diyeceğim, Şengül Vekilim "Aman" diyecek. Ya, Saraçhane'deki eylemlerde, özgürlük için gelen, Ekrem İmamoğlu'nun, haksız hukuksuz şekilde gözaltına alınmasını reddeden insanlar içinde AK PARTİ milletvekillerinin çocukları vardı arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerinin yakınları vardı. Neden geliyor bu insanlar, neden geliyor? İnanmıyorlar yapılan hukuksuzluğa, 16 milyonluk bir şehrin Şehrü'l-Eminine yönelik yargı aparatıyla yapılan haksızlığa inanmıyorlar, ondan geliyorlar buraya. Saraçhane'de yanı başımda 24 yaşlarında bir kız çocuğu bağırıyordu, dedim ki: Ya, bu kadar sert ne bağırıyorsun, Cumhuriyet Halk Partisi üyesi misin? "Hayır, değilim, ben partili değilim." dedi. Neden, derdin ne dedim. Şunu söyledi: "Ben yirmi dört yıllık emeğimi alamadım, gelecek kaygım var, işe başvurdum, reddettiler, mülakatta reddettiler, benim yirmi dört yıllık geleceğimi çaldı bu iktidar. Yurt dışına gitmek istiyorum, gidemiyorum; burada kalmak istiyorum, kalamıyorum." dedi. Yani bunu yaşamıyor musunuz, sizi arayanlar yok mu, size soranlar yok mu? Bu ülkede demokrasi olabilir mi, bu ülkede hak, hukuk, adalet olabilir mi?

Şimdi, infaz yasası teklifi geldi, geldi, geldi, her zaman alışkanlık var ya. Sekiz yıllık milletvekiliyim, temmuz ayında tatil başlayacak, aynı adliyeler gibi, adli tatil başlamadan önce duruşma hurra, son hafta, son on beş gün bütün duruşmalar orada. "Yahu, o güne kadar niye bekledin Hâkim Bey?" "Niye bekledin Savcı Bey"? diye sorardık. Şimdi, en önemli, Türkiye'de milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir infaz düzenlemesi; bugüne kadar niye beklediniz arkadaş ya? Niye beklediniz, kimi beklediniz? Getirdiğiniz şey ne? Diyorlar ya "Dağ fare bile doğurmadı." filan diye; yahu, arkadaş, bir şey yok burada, bir şey yok getirdiğinizde; eşitlik yok, adalet yok, adillik yok ama neler var biliyor musunuz, neler var? Anayasa'ya aykırı birçok madde var. Anayasa'ya aykırılık o kadar içinize sinmiş ki orman alanlarında adliye yapılmamasına ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını deldiniz, Anayasa Mahkemesi iptal ettiği hâlde yasa teklifini 2'nci defa getirdiniz, gene kanunlaştırdınız. Gene, biz Anayasa Mahkemesine gittik. Kadının soy ismi konusunda Anayasa Mahkemesi kararını daha hâlâ getirmiyorsunuz. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına eylem yapmayla ilgili Anayasa Mahkemesinin 2 defa iptaline ilişkin kararı getirmiyorsunuz. Yahu, burası Adalet Komisyonu artık, Anayasa Mahkemesinin ve Cumhurbaşkanı kararnamelerinin iptalini yasaya dönüştürme yeri hâline mi geldi?

Şimdi, bakıyorum, bu infaz yasasıyla ilgili... Ama şunu çok iyi biliyorsunuz, şu BTK'yi çok iyi biliyorsunuz, şu özgürlüklerle ilgili, basınla ilgili sansürü çok iyi biliyorsunuz; dönüp dolaştırıp getiriyorsunuz. Yine getirdiniz; ya, BTK Başkanı kim ya? BTK Başkanı bir bürokrat, sen bürokrata nasıl içerik kaldırma, nasıl erişimin engellenmesi yetkisi verirsin ya? Verdikten sonra da itirazı koymuş, itirazı suç ceza yapıyor, sulh ceza hâkimi de -süre vermemiş- istediği zaman da karar verecek. Hangi hâkim verecek o kararı, BTK Başkanının vermiş olduğu erişimin engellemesi, içerik kaldırmasına... Hangi sulh ceza hakimi? Şu anda iktidarın sopası olan sulh ceza hâkimliklerinin hangisi verecek? Ama lekelenmeme hakkından bahsediyorsunuz ama masumiyet hakkından bahsediyorsunuz. Lekelenmeme hakkını getirdiniz, "bravo" dedik ama milletin, vatandaşın hakkını, hukukunu bir kenara itip lekeliyorsunuz, lekeliyorsunuz; bu kadar açık.

Sonra, bir madde daha var: Çocuk, çocuk cezaevleri, çocuklar. Yahu, şu andaki mevzuatta bir çocuk tutuklandığı zaman nereye gidiyor? Kapalı cezaevine gidiyor. Kararı kesinleştiği zaman nereye gidiyor? Açık cezaevlerine denk olan çocuk eğitim merkezlerine gidiyor. Şimdi onu attınız, ne getirdiniz? Kasti suçlarda üç sene, diğer suçlarda ise beş sene cezası varsa eğitim yerine gidecek diye... Ama neydi şu andaki mevzuat? Çocuk bir suçtan kaç yıl ceza almış olursa olsun, hangi suçu işlemiş olursa olsun mutlaka çocuk eğitimevine gidecekti. Niye kaldırıyorsunuz? Anayasa’nın 41'inci maddesini bilmiyor musunuz? Anayasa’nın 10'uncu maddesini, çocuğun korunmasıyla ilgili maddeyi bilmiyor musunuz? Çocukların korunmasıyla ilgili insan hakları sözleşmesini bilmiyor musunuz? Korkunuz ne? Nerede etki analizi? O da yok.

Devam ediyoruz, devam ediyoruz. Denetimli serbestlikle ilgili, ayırmada... Yahu, arkadaşlar, cezasızlık ya, cezasızlık, cezasızlık; sizin cezasızlığınızı seveyim ben! Açık ve net söylüyorum. Çıkıp "Koşullu salıverme süresinin onda 1'ini yatacak." diyorsunuz ama kimse laf etmesin, bakın, iki yıllık ceza alan bile içeride beş gün kalacak, en az koşullu salıverilme süresi kaçsa, örneğin, almış olduğu ceza neyse onun onda 1'ini yatacak "Kimseye ettiğiyle kalmayacak." diyorsunuz, değil mi? Diyorsunuz. Bu küçük suçlarda -küçük suç dediğim iki yıla kadar- kimler ceza alıyor, biliyor musunuz? İfade özgürlüğüne ilişkin suçlar, hakaretle ilgili suçlar yani mutlaka içeri atacaksınız, mutlaka içeri atacaksınız ama aklıma şu geliyor: Cezasızlık ne demektir, biliyor musunuz arkadaşlar? Cezasızlık, bir, kamu görevlilerinin yargılanması demek. Nerede yargılanması demek? Madımak katillerinin Madımak davasında zaman aşımına uğramaması demek. Bununla ilişkin kamu görevlilerinin yargılanması demek. Ne demek? 10 Ekimdeki Gar katliamı davasında savunma avukatları bas bas söyledikleri hâlde kamu görevlileri hakkında suç duyurusunu reddetmek demek. Güvenpark davasında kamu görevlilerinin yargılanmasına izin vermemek demek. Suruç davasında bir tek kamu görevlisinin yargılanmaması demek. İşte, bunu demek, cezasızlık bu; milletin, toplumun vicdanını, yarasını koyan işler bu. Yoksa iki yıl almış, en az beş gün yatacak değil cezasızlık. Siz toplum vicdanını yaralayan en önemli konularda "hayır" diyorsanız bu iş yürümez. Hrant Dink davasında kamu görevlilerinin yargılanmasına "hayır" demek toplum vicdanını yaralamadı mı? Hrant Dink bu memleketin, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı değil miydi? Yani cezasızlığı siz iki yıl ceza alıp da en az beş günlük şartlı salıverme koşullarının onda 1'ini yatmakla aramayın, başka şeylerde arayın arkadaşlar, başka şeylerde arayın.

Sonra devam ediyoruz, özel infaz usulleri... Şimdi, özel infaz usulleri, hasta mahkûmlar. Şimdi, hasta mahkûmlar konusunda, ağırlaştırılmış müebbedin altında olan mahkûmlar hakkında adli tıp raporundan sonra ne arıyorsunuz arkadaşlar? Orada özellikle bir şey var, kanunun içine dercedilmiş toplumsal... Yani adli tıp raporundan sonra diyorsun ki hâkime: Hâkim ne yapacak? Karar verecek. Kararında toplumsal açıdan...

FETİ YILDIZ (İstanbul) - Tehlike doğurmayacak..

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - ...yani tehlike arz etmeyecek bir kanaat hasıl olacak.

GİZEM ÖZCAN (Muğla) - "Toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike."

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağını değerlendirecek. Kim değerlendirecek? Hâkim değerlendirecek. Bu ne biçim keyfîliktir? Bu nedir? Siz diyorsunuz ki: "Ben 'evet' demezsem hiçbirinizi dışarı çıkarmam." İşte, burada, madde açık.

Değerli arkadaşlar, bir de en önemlisi şu var: Şimdi, bazı cezaları artırdınız, yaralama, tehdit ve birkaç cezanın ceza alt sınırı ve üst sınırını artırdınız. Yahu, sınırlı suçlarda çok sınırlı miktarda ceza artırımına niçin ihtiyaç duyuluyor? Sayın Genel Müdürüm, yani bu sınırlı sayıda suçlarda ceza artırımına niye ihtiyaç duydunuz yaralamada, basit tehditte niye ihtiyaç duydunuz? Bakın, bunu istediğimiz zaman diyeceksiniz ki: "Buradan giriyorsunuz." Söz gelimi, alkollü araç kullanmak eylemine ceza artırımı yapılırken yağma, şantaj, şiddete meyyal diğer suçlarda ceza artırımı yapılmamasını neye göre değerlendiriyorsunuz? Yaşam hakkına müdahale olarak mı? Yağma, alkollü araç kullanmaktan daha mı şey? Şantaj daha mı az? Şiddete meyyal olan suçlarda niçin bu konuda artırıma girmediniz yani bu farklılık ne? Zaman bakımından uygulama ilkesi var, zaman bakımından. Yani burada hiçbir toplumsal ihtiyaç ve gereklilik olmamasına rağmen meydana getirilmek istenen düzenlemeler ceza adaletinin terazisini bozmuyor mu sayın Adalet Bakanlığı temsilcileri? Bozuyor. Ulaşımda aracın hareketini engelleyene ceza getiriyorsunuz, ondan sonra, cebir, şiddeti kaldırıyorsunuz, diyorsunuz ki: "Sen duran adamsan, oradan araç geçecekse seni gözaltına alıyorum, aracın ulaşımda hareketini engelliyorsun araç kaçırmasan dahi; cebir, şiddete gerek yok." Ayrıca cebir, şiddet olursa ayrıca cebir, şiddetten yargılıyorsun, ayrı suç ceza veriyorsun. Adam durmuş burada, adama hem ulaşım araçlarını engellerken ceza veriyorsun hem de cebir, şiddet varsa cebir, şiddetten ceza veriyorsun; böyle bir mantık olabilir mi ya? Böyle bir ceza adaleti olabilir mi? Neden? Toplumsal muhalefete karşı sokağa çıkan gençlere, "hayır" diyen muhalif olanlara "Evinizde oturun, hiçbir yere kalkmayın." diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Yani bakıyorum, nereden tutarsak elimizde kalıyor, elimizde, elimizde kalıyor. Daha çok söyleyeceğimiz şeyler var ama... Daha çok söyleyeceğimiz şeyler var, söylemeye devam edeceğiz ve demokrasi ve hukuk devleti -inşası- kuruluncaya kadar Adalet Komisyonlarında, Mecliste ve sokaklarda direnmeye devam edeceğiz ama ilk söylediğimi de yeniden söylüyorum: Hukuksuzluğu yapan, Anayasa 137'ye göre kanunsuz suç teşkil eden emri veren, uygulayan ve TCK 24'ü uygulayanlar hesabını verecek.

Teşekkür ederim.