KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkanım, öncelikle, ben de Komisyonumuzu ve kıymetli bürokratları saygıyla selamlıyorum.

Ben de bu kanun teklifiyle ilgili olarak geneli üzerinde şunu söylemek -tabii ki defalarca da söylendi- tekrar etmek istiyorum: Getirilen cezaların miktarı gerçekten çok yüksek yani bu, cezanın ölçülülüğü kriterine, orantılı olacağı kriterine, fiille orantılılık prensibine aykırı olacak; aynı zamanda, insafsız olduğunu da düşünüyorum.

Süleyman Bülbül Vekilimiz de konuşmasında ifade etti, ülkemizde -elimde bu noktada bir veri yok ama İçişleri Bakanlığında mutlaka vardır- trafikte olan araçların büyük çoğunluğunun beş yaş üzeri olduğu noktasında bir bilgi hatırlıyorum. Yani ülkemizin ekonomik koşullar nedeniyle beş yıldan daha yaşlı araçlar trafikte yoğun bir şekilde dolaşıyor. Şimdi, bu araçların da hâliyle ederleri, bedelleri de düşük yani birçok aracın, belki de yarıdan fazlasının, belki yüzde 70'inin-80'inin 1 milyonun altında araç olduğu noktasında bir tahminim var. Bu konuda İçişleri Bakanlığımızın elinde daha kesin rakamlı bir bilgi varsa paylaşırsa memnun oluruz. Şimdi, bu noktada 500 bin, 600 bin, 400 bin, 800 bin ederindeki araçlarla ilgili olarak ve bunların sürücüleriyle ilgili olarak 141 bin, 150 bin, 370 bin gibi neredeyse araçların yarı fiyatını aşan oranlarda ceza öngörülmesi, cezaların ölçülülüğü prensibine bence aykırı. Bu konuda bu ceza miktarlarını gözden geçirmenin faydalı olacağını ifade etmek istiyorum. Yani bu cezaları uygularsak, aynı zamanda vatandaşın gelir düzeyini de dikkate aldığımızda 14.500 lira emekli maaşı alan bir vatandaş, 22 bin lira asgari ücret alan bir işçi, 50 bin lira, 55 bin lira, 60 bin lira düzeyinde maaş alan memurları düşündüğümüz zaman gerçekten böyle bir cezaya veya benzeri cezalara muhatap olması ailelerin yıkımına sebep olacak. Tabii, burada, bu teknik işin bu yönünün yanı sıra bir siyasi eleştiriyi yapmak da bizim hakkımız. AKP yarattığı ekonomik kriz ve buhranla insanların ev ve araba edinme hayallerine son verdi. Son iki yıllık krizin artan şiddeti, insanlara artık ev ve araba hayali kurdurmuyor. Bu sebeple, şimdi, bu fahiş cezalarla da elinde olan aracını da herkes satıp kurtulacak; artık ulaşımını neyle sağlayacağız, onu hep beraber göreceğiz.

Şimdi, bunun yanı sıra, bu kanunda -tabii, maddeleri ayrı ayrı değerlendiririz ama- dikkatimi çeken bir madde var, taslak metnin ek 20'nci maddesi: "Bu Kanunun idari yaptırıma bağlayarak yasakladığı bir eylemi basın, yayın, internet, sosyal ve dijital medya veya diğer elektronik cihazlar yoluyla paylaşarak trafik kural ihlali yapmaya özendiren görüntüleri alenen yaymak ve övmek yasaktır. Bu madde hükümlerine uymayanlara 25.000 Türk lirası idari para cezası verilir."

Şimdi, bu kanunun görüşmeleri başladığından beri -veya kanunun bakanlık temsilcileri ve kanununun ilk imzacıları- ne diyoruz: Trafik kazalarını önlemek, can kayıplarını önlemek için biz bu düzenlemeyi getirdik diyoruz. Bu düzenlemeyle, bu ek maddeyle, sebep olan hangi can kaybı, hangi kaza veya bu noktadaki istatistiki bilgiyi de bizimle paylaşırsanız memnun oluruz; bu maddenin sevk ediliş sebebi olarak.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Hangi madde Sayın Ünver?

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ek 20'nci madde Sayın Başkanım.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Sosyal medya gibi yerlerde paylaşmak, övmek.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Evet, övmeyle ilgili.

Şimdi, tabii, biz beyanları esas almak durumundayız ama kanun düzenlenirken yapılan bazı -ne diyelim- hinlikleri de yakalamak bizim görevimiz. Burada bir milletvekili olarak bunu da dile getirmek istiyorum. En azından ben kendi adıma bu kanunun uygulaması noktasındaki şüpheyi dile getireyim.

Teklifin ek 10'uncu maddesinde, bu konvoylar, kol hâlinde araç sürmeler falan, bunlarla ilgili bir düzenleme var. Şimdi, bu ek 20'nci maddeden hareketle, konvoyu yaptılar; kim yaptı; mesela Yozgat'taki çiftçiler yaptı.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Düğünlerde yapılıyor.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Düğünlerde yaptı ama bu düğünleri dikkate alacaklarını çok düşünmüyorum.

Yozgat'taki çiftçiler yaptı, traktörleriyle çıktılar yola; "Dur!" dediniz, 90'ar bin lira ceza yazdınız, ondan sonra çıktı internette, sosyal medyada, televizyonda bazı siyasiler, mesela CHP'li siyasetçiler bunu övdü, bazı gazeteciler övdü, ne olacak? Ek 20'nci maddeyle 25 bin daha; öyle mi, değil mi? Değilse "değil" deyin. ("Öyle, öyle!" sesleri) Öyle mi? Bence öyle.

Şimdi, işte, sabahtan beri konuşuyoruz; o muydu, bu muydu, adalet nereye gitti, hukuk nereye geldi, yargı nasıl işliyor diye konuşuyoruz. Şimdi, böyle yasa yaparsak yargı böyle işler. AKP'nin yasa yaparken bile özgürlüklere, hukuka, demokrasiye saygısı olmadığını burada görüyoruz. Eğer bunu imzacı milletvekili arkadaşlarımız önerdilerse bu ithamım onlara; Bakanlık temsilcileri önerdiyse ithamım Bakanlığa. Demokrasiye saygı duyun, insanların Anayasa'ya uygun protesto hakkını kullanmasından rahatsız olmayın. Bu noktada, bu düzenlemenin mutlaka bu kanundan çıkarılması gerekmektedir; bunu ben ifade edeyim.

Şimdi, elimde, 2025-2029 yıllarını kapsayan "Yargı Reformu Stratejisi Belgesi var Adalet Bakanlığının. Burada diyor ki Adalet Bakanlığı: Tutuklamanın, istisnai bir koruma tedbiri olduğunu ortaya koyan bir dizi mevzuat düzenlemesi, bunların en önemlilerindendir." Tutuklama istisnadır. Öyle mi?

İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Normalde öyle.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - "Reform sürecinin önemli bir amacı da yatırım ortamının daha da iyileştirilmesi olacaktır. Bu çerçevede hukuki güvenlik ve öngörülebilirliğin güçlendirilmesi hedeflenmektedir." Yargı Stratejisi Belgesi'nde "işte, bugüne kadar yaptıklarımız" diye ifade ediliyor, madde 25. Hukuk güvenliği varmış Türkiye'de, öngörülebilirliğin güçlendirilmesi, yatırımları artırması hedefleniyormuş. Öyle mi? 55 milyar doları niye yaktınız o zamanın 19 Martta?

"Soruşturma aşaması için ayrı bir azami tutukluluk süresi belirlenerek bu sürelerin aşılması hâlinde tutukluluğun yasa gereğince sona ermesi sağlanmıştır." Kavala; tahliyesine karar verildi, başka bir suçtan tutuklandı. Bu sürenin, burada yazan ilkenin uygulaması var mı? Ahmet Özer; terör suçundan tutuklandı, arkasından yedek suçlama, yolsuzlukla ilgili bir iddiadan dolayı tekrar tutuklandı. Yazmak kolay ama uygulamak...

"Tutuklama nedeninin var sayılabilmesi için somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı şart koşulmuştur.

"Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek kararda gösterilmesi zorunluluğu getirilmiştir." Yani tutuklamanın şartlarının zorunlu olarak kararda gösterilmesi gerekir diyor.

Ayrıca şunu da söyleyeyim: Adli kontrol verilebilmesi için tutuklamanın şartlarının gerçekleşmesi gerekir. Bugünkü uygulamada biz "Adli kontrol verildi." diye seviniyoruz bazı işlerde. Hakaret suçunda o noktaya gelmiş ki yargı uygulaması, hakaret suçunda, yatarı olmayan bir suçta "Adli kontrol verildi." diye sevinir noktaya getirmiş AKP yargısı Türkiye'yi, bizleri. Tutuklamanın şartlarının somut olması gerektiği yerde adli kontrolün şartlarının da somut olması gerektiğini ifade ediyor. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Adalet Bakanlığının Yargı Reformu Strateji Belgesi, bugüne kadar yaptıklarını anlatıyor.

Yine o kadar güzel şey yapılmış ki bu belgelerde yazılan; 2002'de 100 bin kişi başına 85 kişi cezaevindeyken, bugün 100 bin kişi başına cezaevindeki kişi sayısı 443'e yükselmiş yani yüzde 420 artmış. Bu tabloya göre Türkiye, Avrupa'nın en önemli suç ülkesi hâline gelmiş. Ne diyoruz? Sizin sloganınız var, meşhur, ben söylemeyeyim, zaten aklınızdadır.

Şimdi, aylardır "Cezaevlerini boşaltacağız, cezaevlerinde doluluk oranı çok yükseldi." diyor Adalet Bakanlığı ve AK PARTİ'li temsilciler ama bugün geldiğimiz noktada onu da beceremiyor. Beklenen İnfaz Yasası düzenlemesini de maalesef görüyoruz ki getiremeyecek gibi duruyor.

Şimdi, evrensel hukuktan kopmuş, demokrasi iddiasından vazgeçmiş, bir dönem demokrasiyi sadece seçimlerde az ya da çok oy almaya indirgemiş, şimdi ise son yerel seçimde ikinci parti olunca ondan da vazgeçmiş "Demokrasi bizim için amaç değil araçtır. Demokrasi bizim için bir tramvaydır, istediğimiz durağa gelince ineriz." diyen bir anlayışın tahakkümündeki yargı eliyle askıya alınmış özgürlüklerin yeniden kazanılmasının mücadelesini veriyoruz. Siyasallaşan, iktidarın aparatı hâline getirilen, yapılacak siyasi operasyonlara maşa olan yargı mekanizması karşısında siyaset yapmaya, memleketin sorunlarına kendi penceremizden çözümler üretmeye, önermeye çalışıyoruz ama ne yazık ki karşımızdaki siyasi muhataplarımız demokrasiden nasibini almamış -üzülerek söylüyorum- ne yazık ki demokrasiyi içselleştirememiş, sandığa saygı duymayan bir anlayışa sahip. "Millet ne derse o olur." diyenler, seçim kaybedince sandığı kaldırmaya niyetleniyor, kaldıramasa bile elindeki yönetme ve yargıya hükmetme gücüyle kendi rakibini kendisi belirlemeye çalışıyor, buna haddi olduğuna inanıyor. Bu neyin demokrasi, kaçıncı sınıf demokrasi? Putin demokrasisi, Esad demokrasisi, Orta Doğu, Latin Amerika, Afrika demokrasisi Türkiye'ye yakışıyor mu? Bunu mu kendinize reva görüyorsunuz? Eğer sizden önce ülkeyi yönetenler bunu Türkiye'ye ve kendilerine reva görseydi AK PARTİ iktidar olamazdı. AK PARTİ serbest seçimler sayesinde iktidar oldu. Şimdi serbest seçimleri yok etmeye öykünüyor, bindiği dalı kesiyor, kendi meşruiyetini yine kendisi ortadan kaldırıyor, tartıştırıyor. Kime karşı yapıyor? Zamanında siyasi yasakla siyaset yapması yasaklanan Sayın Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılmasına katkı veren partiye karşı yapıyor. Bilmeyenler olabilir, unutanlar da olabilir ama o günleri hatırlamak lazım. Sayın Erdoğan siyasi yasak alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından uzaklaştıktan sonra AK PARTİ'yi kurdu. 2002 seçimlerinde önce İstanbul'dan milletvekili adayı oldu; Seçim Kurulu siyasi yasağı nedeniyle adaylığına onay vermedi, listeden çıkarıldı. 2002'de yerine Kemal Unakıtan aday oldu ve seçimler gerçekleştirildi. AK PARTİ, 1'inci parti oldu ve iktidar oldu. Meclise giren diğer parti de Cumhuriyet Halk Partisiydi. O günkü Genel Başkanımız Sayın Baykal "Seçime Genel Başkan olarak girmiş, seçim pusulasında adı yazan bir siyasetçi partisinin başındaysa milletvekili de olmalıdır, hatta Başbakan da olmalıdır." diyerek bir çıkış yaptı ve Anayasa'daki yasak hükmünün kaldırılmasının önünü açtı. Ardından, Siirt'te Fadıl Akgündüz'ün seçilme yeterliliğini taşımadığı için milletvekilliği düşürüldü, AK PARTİ kendi milletvekilini istifa ettirdi ve Cumhuriyet Halk Partisinin de Siirt'te bir milletvekili vardı.

İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Ekrem Bilek.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Evet, Ekrem Bilek.

Ekrem Bilek istifa ettirildi Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ve Siirt'teki milletvekili sayısı boşaldı, tamamen boşaldı ve Anayasa gereğince Siirt seçimleri tekrarlandı, Sayın Erdoğan Siirt'ten milletvekili seçildi, Parlamentoya girdi ve Başbakan oldu.

Bugün geldiğimiz noktada Cumhuriyet Halk Partisi kendine göre, kendi siyasi anlayışıyla bir siyaset yürütüyor, ülkenin geleceği noktasında siyasi programına göre bazı öneriler getiriyor ama karşımızdaki muhatabımız olan iktidar partisi "İktidarda ben varsam her şey serbest, iktidar da ben yoksam her şey bitsin." anlayışıyla yürüyor. AKP iktidarı bu meyanda kaybettiği seçimi iptal ettiren bir iktidardır. AKP iktidarı açık kanun hükmüne rağmen mühürsüz oylarla referandumu yapan, kazanan bir iktidardır. O zaman YSK: "Oy zarflarında mühre gerek yok." derken referandum bitti, seçim kanunu değiştirildi, mühür şartı kaldırıldı. Madem öyleydi niye kanun değişti? AKP iktidarı, devleti ve devlet olanaklarını seçim propagandasında acımasızca ve sonuna kadar kullanan bir iktidardır. TRT, hepimizin vergisiyle varlığını sürdüren bir yayın kuruluşu. Seçimlerde, seçim sonrasında, şimdi; TRT'yi yönetenler, TRT'ye bu talimatı verenler hiçbir muhalefet partisine, ana muhalefet partisine yirmi saniye, beş saniye, üç saniye yer vermiyor. Bunlar belki seçim kazandırır, belki koltukları korur ama inançlı insanlarız, bunların hepsinin vebali var. Bu vebali, bu işlere göz yumanlar, görmezden gelenler, susanlar, destekleyenler hep beraber çekecektir. AKP iktidarı maalesef bu yaptıklarıyla hakkı, hukuku, adaleti gözetmeyen bir iktidardır.

Şimdi, yargıdan bahsediyoruz, güncel yargı uygulamalarından bahsediyoruz, Adalet Komisyonundayız; işte, bir sürü beklenti varken Karayolları Trafik Kanunu'nu görüşüyoruz. Elbette önemli bir kanun ama görüşülmesi gereken yer İçişleri Komisyonu. Adalet Komisyonunda bunu görüşüyorsak adalete ilişkin de söz söyleme hakkımızı kullanacağız.

Şimdi "FETÖ yargısı" "AKP yargısı" diye iki kavram var. Bugün geldiğimiz noktada ne farkı var? İddiada ve iftirada bulun, itibarsızlaştır, düzmece delil icat et, gizli tanık bul, yalan söylet, hukuku çiğne, tutukla, iddianame değil iftiraname düzenle, dava aç; sonrası, ceza almış mı almamış bir önemli değil, itibarsızlaşsın yeter. FETÖ gitti, onun mağdur ettikleri gitti, yeni mağdurlar geldi ama değişmeyen tek aktör var: AK PARTİ. O zaman cevabını aradığımız soru şu: Bu yöntemleri siz mi FETÖ'den öğrendiniz yoksa zaten bu yöntemler AKP'nin yöntemiydi de FETÖ'yü taşeron olarak mı kullandı? Aradaki ilişkinin aslı fail-azmettiren ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Öyleyse AKP aldatılmamış "Aldatıldık." diyerek herkesi aldatmıştır. Sakıncalı görülen kişi önce iktidar aklı -kimse o akıl- tarafından mahkûm ediliyor, siyaseten temizlenmesine karar veriliyor, sonra düğmeye basılıyor. Sonra, türlü türlü hukuksuzlukla...

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Başkanım, konumuzla, çalışanlarla, Karayollarıyla ne alakası var bu anlattıklarının?

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ee, Adalet Komisyonundayız yani bunları konuşmayalım mı?

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ya, Genel Başkanınız Zaman gazetesi önünde basın açıklaması yapmadı mı?

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ya, sizinkileri sayarsak sonu gelmez. Sizinkileri sayarsak sonu gelmez ya.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Ünver, toparlayayım.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ya, ne konuşacağını size mi soracak?

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - İtham yapıyorsunuz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Tuğrul...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Verin, istediğinizi konuşalım o zaman.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sizin FETÖ'yle ilişkilerinizi sayarsak bu işin sonu gelmez Sayın Vekilim.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Ünver, toparlayalım lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Özgürce konuşacak milletvekili burada.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Fahrettin Bey...

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ya, dersiniz ki "Bunlar olmadı."

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Karayolları Trafik Kanunu'yla ne alakası var bu anlattıklarınızın?

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - İşte, Karayolları Trafik Kanunu'nun Adalet Komisyonuyla ne alakası var, İçişleri Komisyonunda görüşülsün.

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Dört saattir konuşuyorsunuz.

İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Adalet Komisyonunda adalet konuşulmasın mı sizin fikrinize göre?

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Adalet Komisyonunda konuşmayın, Mecliste konuşmayın, televizyonda konuşmayın, meydana çıkmayın, sokakta konuşmayın; nerede konuşacak bu millet ya? Nerede konuşacak bu millet?

ÖMER ÖZMEN (Aydın) - Her yerde konuşuyorsunuz ya, her yerde.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Ünver, toparlayalım lütfen.

Buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Daha durun, daha sabaha kadar konuşacağız, daha durun bakalım.

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ya, biz sabaha kadar konuşuruz, ondan da korkmayız Süleyman Vekilim, sabahtan akşama kadar da konuşuruz ama FETÖ'yle omuz omuza dün basın açıklaması yapanlar burada kalkıp bizi FETÖ'yle irtibatlandıramazlar yani.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Biz sizi FETÖ'yle irtibatlandırmıyoruz, biz sizin FETÖ'yle iş birliğinizi anlatıyoruz.

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Zaman gazetesinde basın açıklaması...

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Başkalarını anlat, bir tek onu mu gördün? Ya, bu kadar siyaset yapmışsın, siyasetin içindesin, milletvekilisin, bir tek onu mu gördün?

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Hepsini, hepsini.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Bir tek onu mu gördün? Bir tek onu mu gördün?

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Kimin neyle ilişkisini, hepsini biliyoruz yani.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ağlayanları görmedin mi?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Buyurun.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Gördün mü ağlayanları da?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Tamamlayalım, toparlayalım lütfen.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, başlangıcında hukuksal icap olmayan işlerde devamında da hukuksal icaplar aranmaz. Burada siyasi icaplar var, yolu temizleme ihtiyacı var; göreceğiz.

Şimdi, hukukçu Sayın Başkan da ifade etti, "Biz hukukçuyuz." dedi, diğer konuşmacılar da ifade etti, "Kıymetli hukukçular bu Komisyonda var." dedi; ben de katılıyorum, evet. Bir savcı çıkacak, siyasi kimlikle oturduğu Adalet Bakanı Yardımcılığından gelecek, başsavcı yapılacak, sonra ne hukuku ne yargıyı ne adaleti bırakacak, buna da yirmi üç yıllık iktidar sessiz kalacak. Bugün yaşananların Ergenekon davalarından farkı yok; bu savcının yaptığı işlerin hukuksal izahı da yok, hukukta yeri de yok. Bir savcı, başsavcı, Türkiye başsavcısı gibi davranıyor, her konuda kendini yetkili görüyor. "Yetki" dendiği zaman hukukçular anlar yetkinin ne anlama geldiğini.

Şimdi, Ümit Özdağ'ı Antalya'da yaptığı bir konuşmadan sonra Ankara'da gözaltına alıyorlar o iddiayla, sonra yolda iddia değişiyor, Cumhurbaşkanına hakarete dönüşüyor, bakıyorlar, oradan da bir şey çıkmayacak, sonunda Kayseri'de yaptığı bir konuşmada halkı tahrik ve düşmanlığa sevk etmek suçlamasıyla tutuklanıyor. Yahu, Kayseri savcısı yok mu, Antalya savcısı yok mu, Ankara savcısı yok mu? İstanbul'daki başsavcı yani bu iş... Hukuksal anlamda arkadaşlar -hepimiz "hukukçu" diyoruz- bu CMK'nin hangi yetki kuralına uygun bir tutum, işlem? Şimdi "Bu, hukuksal." mı diyeceğiz?

Şimdi, Kent Uzlaşısı diye bir şey var, bir iddia var. Ya, buradaki iddia şu, iddianın özü şu: Sen İstanbul'da AK PARTİ'yi yenecek yöntemi nasıl buldun, niye buldun? Suçlamanın özü bu, sonra kılıf uyduruyorlar. İBB soruşturmasında yapılan yanlışlıkları zaten arkadaşlar ifade etti; hükmü baştan verilmiş, şimdi kılıf aranıyor ama bulunamıyor. Eğer Ergenekon döneminde -dikkatinizi çekiyorum- idam cezası olsa idi, sonradan suçsuz olduğu ortaya çıkan pek çok komutan artık yaşamıyordu, asılarak idam edilecekti, aralarında 26'ncı Genelkurmay Başkanı da olacaktı. Sonra, bu davaların savcısı olanlar "Aldatıldık." dediler, şimdi yine televizyonlarda, orada burada, salonlarda türlü türlü iddiaları dile getiriyorlar; göreceğiz.

Yürütme yargıyı tahakküm altına almış, savcı da durumdan vazife çıkarıyor. Savcı diploma iptalini isteyebilir mi arkadaşlar, soruşturma aşamasında? "Diplomayı iptal et." diye yazı yazıyor, üniversiteye yazı gönderiyor. Savcı "Ekrem İmamoğlu'nun resimlerini asmayın, indirin." diyebilir mi? Masumiyet karinesine ne oldu, lekelenmeme hakkına ne oldu? Sayıştayın yerine geçmiş, dosya dosya inceleme yapıyor; suç ihbarı, suç şüphesi yok, suç icat etme isteği var, öyle talimat almış, "Bir suç bul, İmamoğlu'nu önümden çek." demişler, kim dediyse.

Şimdi deniyor ki: "Anayasa yapalım, demokratik anayasa olsun." Sivil olacakmış; komik ama espri değil trajikomik. Son seçimin 1'inci partisi kim? Cumhuriyet Halk Partisi. O, bu Anayasa sürecinin neresinde? Yok. Partisinin Cumhurbaşkanı adayına yönelik talimatlı, hukuksuz, yargı aracı kılınarak yapılan siyasi darbeyi soruşturmakla meşgul; partisinin yüz akı, demokratik delege tercihiyle Genel Başkanını değiştirebildiği kurultayına yönelik iptal davasıyla, soruşturma dosyalarıyla meşgul. AK PARTİ değil miydi "İktidar partisi olarak kapatma davasına muhatap olduk." diyerek yakınan? Şimdi, bizim, son seçimin 1'inci partisi Cumhuriyet Halk Partisinin durumu ne? AK PARTİ'nin başına öyle bir şey geldiğinde biz iktidar değildik ama şimdi AK PARTİ iktidar, dolayısıyla bu yapılanların sorumluluğu da Ak PARTİ'de. "Konuşmayın." diyerek de bunlardan, bu sorumluluklardan kimse kurtulamaz. Anayasa yapılacakmış; ülke batmış, emekli, işçi, memur, emekçi, esnaf, çiftçi, sanayici batmış, ekonomik anlamda herkes tükenmiş ama Sayın Erdoğan'ın dile getirdiği bir anayasa ihtiyacı var.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Ünver, sözünüzü kesmek istemiyorum ama toparlayalım.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Toparlıyorum Sayın Başkan, toparlıyorum. Az kaldı, şurada, az kaldı, toparlıyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Buyurun.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Anayasa yapma isteği karşısında soru şu: Mevcut Anayasa’nın engel olduğu şey ne? Onu bilsek belki bu konuda da bir fikir dile getirebiliriz. Zaten ülke ne zaman ekonomik veya siyasi çalkantıya düşsün, Sayın Erdoğan'ın aklına anayasa yapmak geliyor. "Uyulmayan Anayasa'yı yapmaya da gerek var mı?" diye bir soru herkesin aklında. Nasıl olsa ülkeyi yöneten kafasına göre yönetmiyor mu? "Anayasa'da şu yasaklanmış, iktidar yapmaz." diyeceğimiz bir şey yok.

Bakın, daha geçen hafta, Anayasa-Adalet Karma Komisyonunda HSK üyeliğine aday seçimi yaptık. Bırakın Sayın Cumhurbaşkanını, Komisyon çoğunluğunu, hukukçu olan Komisyon milletvekillerini Anayasa bağladı mı? Anayasa'da olmayan bir 3'üncü tur oylama icat edildi ve HSK üyelikleri o şekilde önerildi; şimdi, hepimiz oradaydık. Dolayısıyla iktidar samimiyse önce bu konularda samimiyetini göstermeli, zira bu yönde geçmiş sicili çok bozuk.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.