KOMİSYON KONUŞMASI

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Bu arada bir arkadaşımızın sırasına girdik. Çok teşekkür ediyoruz öncelikle bu nezaketinizden dolayı.

Geneli üzerinde YENİ YOL Grubu adına düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli Başkanım, öncelikle emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Tabii ki kanun teklifinin birinci, ikinci imza sahipleri başta olmak kaydıyla, bürokrasiden destek sunan tüm arkadaşlarımıza emekleri, gayretleri için teşekkürler.

Şimdi, geneli üzerindeki görüşlerimde, öncelikle teklifin içeriğine bakıldığında, esas olarak trafik denetimi, trafik zabıtasının yetkileri, idari para cezaları gibi İçişleri Bakanlığını doğrudan ilgilendiren düzenlemeler içerdiğini görüyoruz. Yine, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile İçişleri Komisyonuna havale yapılmış olmasına rağmen buralardan bu kanun teklifine dair sağlıklı bir tali komisyon raporunun sunulmadığını da üzülerek ifade ediyorum ki müşahede ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bütün amacımız, ülkemize de bir kanun teklifini sağlıklı bir şekilde vücuda getirmek, bu konuda da kanun teklifinin paydaşlarının maksimum düzeyde bu işe katkı sağlamasını beklemek. Tabii ki burada pek fazla idari para cezaları var, mali konuları ihtiva eden pek çok düzenleme var. Bu konuda da Plan ve Bütçe Komisyonunun en çalışkan milletvekillerinden birisi yanımda oturuyor, dedim ki: "Başkanım, siz bunu görüştünüz mü?" Zaten oraya tali komisyon olarak gönderilmediği gibi Plan ve Bütçe Komisyonuna da havale edilmemiş bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Bu yönüyle teklifin İçişleri Bakanlığının görev alanına girdiği açıktır, komisyon olarak da İçişleri Komisyonu bakmalıdır. Esas komisyon İçişleri Komisyonu. Konunun uzmanlık alanı ve yerinde ele alınabilmesi açısından usul ve teknik gereklilikleri ihtiva eden bir düzenleme söz konusu. Zaten salonda da görüyoruz ki Adalet Bakanlığından sadece bir arkadaşımız, onun dışında tüm yetkililer İçişleri Bakanlığının personeli. Ancak teklif gerekçelendirilmeden ve kanun yapım tekniğiyle bağdaşmayan bir biçimde biz bugün Adalet Komisyonunda, esas komisyon olarak sevk edildi ve görüşüyoruz. Bu nedenle, kamuoyunda doğrudan etki yaratacak idari yaptırımlar içeren bu düzenlemenin teknik yetkinliğe sahip İçişleri Komisyonunda görüşünün geçmeden yasallaştırılması hem usul hem de içerik bakımından eleştiriye açık olacaktır. Emin olun, bu konu sürekli olarak da gündemde tutulacaktır.

Öte yandan, Karayolları Trafik Kanunu'nda değişiklik öngörülen kanun teklifinde özellikle belirli trafik ihlalleri için öngörülen idari para cezalarının artırılması ve belirli trafik ihlal türlerinin kademelendirilmesi yönünde düzenlemeler önerilmektedir. Anayasa’nın 2'nci maddesinde öngörülen hukuk devletinin temel unsurlarından biri olan belirlilik ilkesi bu tür düzenlemelerde büyük önem arz etmektedir. Zira belirlilik ilkesi kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açık, net, anlaşılır ve öngörülebilir olmasını, ayrıca keyfîliğe yol açmayacak bir içeriğe sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. Öngörülen maddi cezaların hangi kritere göre belirlendiği teklifte belli değildir, bu husus ciddi tartışmaların konusu olacaktır. Özellikle teklifin 33'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılması gerektiğini, hem de Anayasa'ya aykırılık teşkil ettiğini ifade etmiştik. Zira "övme" ve "özendirme" gibi ifadeler uygulayıcı açısından subjektif değerlendirmelere açık hâle gelmekte ve normun sınırlarının muğlak kalmasına sebep olacaktır. Öte yandan, idari yaptırımlar açısından ölçülü olmak koşuluyla hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerinin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır ancak bu yetki, kabahat ile yaptırım arasında adil dengenin korunması sorumluluğunu da beraberinde getirir.

Teklifte bazı fiiller için öngörülen idari para cezalarının önceki düzenlemelere kıyasla önemli ölçüde artırıldığı görülmektedir. Bu yaptırımların ölçülü ve makul olması gerekir. Zira son yıllarda artan denetimlerde cezaların caydırıcılığı tartışma yaratırken trafik cezaları hazine için önemli bir kaynak hâline gelmiş durumdadır. "Şüyuu vukuundan beterdir." sözünü biraz önce Hakan Şeref Olgun Bey ifade etti. Yani siz ne yaparsanız yapın, istediğiniz kadar "Dengeli, orantılı bir ceza yaptırımında bulunuyoruz, hazine için bu tahsilatların hiçbir önemi yok." deseniz de vatandaş, şoför esnafı ve özellikle direksiyona geçen her bir vatandaş trafik cezalarını hazine için önemli bir kaynak olarak görüyor ve her seferinde de belki haklı belki haksız bir şekilde eleştirilerine devam ediyor. Bu nedenle 2024 yılının ilk dört ayında 10 milyar 511 milyon 970 bin liralık trafik cezası tahsilatı ve bu yıl 21 milyar 216 milyon 831 bin TL'ye ulaşmış cezalar sene başında yeniden değerleme oranı olan yüzde 43,9 oranında artırılırken kesilen cezalardan hazineye sağlanan kaynak geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 102 oranında artmıştır.

Değerli Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarımız; şimdi, hepimizin devletin kurumlarına güvenmesi gerekiyor. İşte burada 43,9 oranındaki artırım yapılırken TÜİK'in verilerine göre enflasyon oranları üzerinden bir değerleme yapıldığından bahsediyoruz. Oysa enflasyon oranında düzenleme yapılmış iken yeniden bir değerlendirme yapılması da işin açıkçası hem kanunu teklif eden arkadaşların hem de kamu bürokrasisinin devletin belirlemiş olduğu enflasyon oranlarına inanmadığını bize göstermektedir. Yani TÜİK'in makyajlı rakamlarıyla milletimizi aldattığının çok net bir göstergesidir buradaki düzenleme. Bize göre teklifin amacı trafik güvenliği değil. Elbette ki trafik güvenliğiyle alakalı atılmış olan adımlar, öneriler de var, bunu da son derece kıymetli ve değerli buluyoruz. Ancak öne çıkan amacın hazineye gelir sağlamak olduğu noktasında bir kanaat de henüz daha kanun teklifinin görüşmeleri Komisyonda devam ederken kamuoyu tarafından satın alınmış durumda. Teklifte bazı fiiller için öngörülen idari para cezalarının önceki düzenlemelere kıyasla önemli ölçüde artırıldığını görüyoruz. Evet, bizler yıllara sâri olarak verilere güvenmediğimizi ya da bu tarihten sonra ekonomide öngörülemez bir değişim olacağının delaletidir bu yüksek oranda artışların sebebi. Çünkü ortada 43,9 oranında bir değerlendirme var iken bunun katbekat daha fazlasının idari para cezalarına hükmedilmiş olması ekonomide iktidarın nereye savrulduğunu, nereye gideceğini öngörememesinden kaynaklı olarak bir ön alma olarak görüyoruz.

Sunulan kanun teklifi, ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan cezaların bireyselleştirilmesi ilkesine de açıkça aykırıdır. Teklifte cezalar sabit miktarlarla belirlenmekte, failin gelir durumu, yaşam koşulları veya ekonomik kırılganlığı hiçbir biçimde dikkate alınmamaktadır. Bu yaklaşım, adaleti sağlamak bir yana, sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Zengin için sabit ceza yalnızca ödenilebilir bir bedel yani ek maliyet niteliğindedir, yoksul için ise aynı ceza yaşam krizine, borç sarmalına veya hukuki güvencesizliğe dönüşmektedir. Değerli Başkanım, ben Ankara'da her türlü otomobil, otobüs, taksi, minibüs esnafıyla sürekli iç içe olan bir kardeşinizim Ankara Milletvekili olarak. Burada da işte Şoförler Odasının temsilcisi arkadaşımız var -bizi de sanki onun memleketi tam karşılık bulsun diye 29 plakaya oturtturmuşlar- dolayısıyla Ercan Bey burada. Şimdi Allah için söylüyorum, yani buradaki değerlendirmeleri yaparken o şoför esnafının ne tür bir sıkıntı içerisinde olduğunu hiç düşünerek bu arkadaşlarımız bu idari para cezalarını acaba öngördü mü? Minibüsçü esnafının nasıl bir perişanlık içerisinde olduğunu, taksici esnafının nasıl bir perişanlık içerisinde olduğunu, hele hele özel halk otobüsleri ve servisçi esnafının devletin denetimleri altında nasıl bir sıkıyla evine ekmek götürmekte çok büyük zorluk yaşadığını acaba biliyor muyuz? İşte, keşke onları dinleyerek bu idari para cezalarını ve yaptırımları onlardan da alınacak bir görüş doğrultusunda düzenlemiş olsaydık hakkaniyetli bir yaklaşım olurdu. Çünkü bu kanuni düzenleme sadece direksiyona keyfî oturanlar için değil, aynı zamanda geçimini şoförlük mesleğinden sağlayanlar için de yapılıyor. Oysa cezaların caydırıcılığı yalnızca miktarına değil, kişide yarattığı etkiye bağlıdır. Örneğin, Almanya'da trafik cezaları genellikle sabit tarifelidir ancak tekrarlanan ihlaller ve tehlikeli durumlar söz konusuysa failin ekonomik ve sosyal durumu değerlendirilerek ceza artırılabilir. Bu uygulama sistemin esnekliğini ve adalet boyutunu güçlendirmektedir. Bu nedenle, adil bir ceza politikası için en azından cezaların alt sınırlarının asgari ücrete oranlı olarak belirlenmesi ve bu sınırların kademeli bir sistemle artırılması gerekmektedir; aksi takdirde hukuk, adaleti sağlamak yerine, güçlü olanın kuralları aşabileceği, zayıf olanın ise kurallarla ezileceği bir düzene dönüşecektir. Kaldı ki ceza artışlarının ardından trafik kazalarının azaldığına dair net bir korelasyon verisi sunulmamaktadır. Değerli Bakan Yardımcımız burada yasa dışı çakar örneğini verdi doğal olarak ama yasa dışı çakar örneği emsal teşkil etmez arkadaşlar. Yasa dışı çakarı kullananlara bir baktığınız zaman, arkası sıvazlanan insanlar olduğunu gayet iyi biliyoruz, Bakanlıktaki bir yönetim değişikliği nedeniyle biraz daha bu işin üzerine gidilmesinden kaynaklı olarak buradaki oranın çok yükseldiğinin de farkındayız. Son dönemdeki İçişleri Bakanlığının çakarla mücadeleye yönelik vermiş olduğu mücadeleyi de takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Ben yıllara sâri olarak Parlamentoda bulunan bir milletvekili olarak hiçbir şekilde ne iktidar vekili iken ne de muhalefetteyken çakar kullanmadım, buna da ihtiyaç duymadım. Çakar bir zafiyet göstergesidir. Belki İstanbul'daki yoğun trafik açısından değerlendirilebilir ama baktığınız zaman bunu hak edenin değil, hak etmeyen insanların kullandığını fazlasıyla görüyoruz, geçmiş dönemde de iktidarın bu tip isimleri kolladığının, gözettiğinin gayet iyi farkındayız. O nedenle, sadece çakarla kıyasın doğru olmadığı kanaatindeyim, bunu çok daha çeşitlendirebiliriz. "Ceza artışlarının ardından trafik kazalarının azaldığına dair net bir korelasyon..." dedik. Aksine, hız ihlallerine yönelik milyonlarca cezai işlem yapılmasına rağmen hız kaynaklı ölümler 2024'te hâlâ yüksek seyretmektedir. Bu da gösteriyor ki cezaların artışı tek başına çözüm değildir. Yapısal sorunlara, denetim zafiyetine ve eğitim eksikliğine çözüm üretilmediği sürece caydırıcılığın sınırlı kalacağı unutulmamalıdır.

Son olarak, idari denetim mekanizmalarında ciddi boşluklar bulunmaktadır. Radar kontrolleri ve alkol testleri hem sıklık hem de kapsam açısından yetersiz kalmaktadır. Kentsel alanlarda dahi denetim yoğunluğu düşükken kırsal bölgelerde bu uygulamalar neredeyse yok denecek düzeydedir. Bu durum, trafik kurallarının ihlal edilmesini kolaylaştırmakta ve caydırıcılığı azaltmaktadır. Bu bağlamda, ceza artışlarının ardından trafik kazalarının azaldığına dair net bir korelasyon verisi sunulmadı, aksine hız ihlallerine yönelik milyonlarca cezai işlem yapılmasına rağmen hız kaynaklı ölümler 2024'te hâlâ yüksek seyretmektedir. Dün Bakanlığın vermiş olduğu veri son derece kıymetlidir. Bölünmüş yollarla trafik kazalarındaki ölüm oranının nasıl düştüğü çok net bir şekilde görülmüştür. Bu, iktidarın yaptığı olumlu hizmetlerden biridir. Bu da gösteriyor ki cezaların artışı tek başına çözüm değil. Yapısal sorunlara, denetim zafiyetine ve eğitim eksikliğine çözüm üretilmediği sürece caydırıcılığın sınırlı kalacağı unutulmamalıdır.

Son olarak, Değerli Başkanım, OECD'nin yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün Bir Bakışta Hükûmet-2023 Raporu'na göre yargıya güvende Türkiye 38 ülke arasından 36'ncı. 2010'da yüzde 59 olan yargıya güven 2020'de yüzde 37'ye inmiş, 2022'de yüzde 33'e. Şimdi de 36'ncı ülke olmuşuz. Bunu niçin söyledim, biliyor musunuz? Dört aydır milletin aklıyla dalga geçen bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız. Adalet Bakanlığı ve iktidar ortaklarının bir kısım açıklamalarıyla beklentiye düşen vatandaşların talepleri: "Kanun teklifi Meclise gitti mi, gitmedi mi?" "İmzaya açıldı mı, açılmadı mı?" "Bu var mı, yok mu?" Milletin aklıyla dalga geçmeyi bırakın, devlet işi ciddiyet ister ve devlet adamlarının ağzından çıkan bir söz de mutlaka yerine getirilmelidir. Aynen macunun tüpten çıkması gibi bir şeydir, asla geri dönüş olmaz. O nedenle iktidar sahiplerini sorumluluğa ve verdikleri sözlerin arkasında durmaya davet ediyoruz. Hükümlü, tutuklu, içeridekiler ve dışarıdaki yakınları büyük bir beklenti içerisinde beklemektedir, Adalet Komisyonumuzun, Parlamentonun adım atması arzu edilmektedir. Bu adımı atacak olan hiç şüphesiz ki iktidar ortaklarıdır. Biz de -elçiye zeval olmaz- vatandaşın bu taleplerini bir kez daha dillendiriyoruz ve diyoruz ki: Vatandaşımızın aklıyla dalga geçmeyin, onların umutlarını törpülemeyin, onları kandırmayın.

Şu an itibarıyla üzülerek ifade ediyorum ki infaz yasasıyla alakalı beklenti içerisinde olan vatandaşlarımız iktidar ortakları tarafından kandırılmaktadır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arada söz verdiğiniz için Değerli Başkanıma ve fedakârlık yapan arkadaşıma da tekrardan şükranlarımı sunuyorum.