| Komisyon Adı | : | (10/235, 837, 1601, 1602, 1800, 1801) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Sanatçı Alp Doğu Eser'in, sanat alanında NFT ve NFT'nin katkıları ile yapay zekânın sanat alanına olumlu/olumsuz etkileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .04.2025 |
BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Doğu Bey, çok teşekkür ediyoruz.
Bizim için ilginç bir konu oldu tabii. Şu ana kadarki sunumlar içerisinde böyle işin hukuki, etik, eğitim, sağlık birçok alanda etkilerini görmüştük ama duyuyorduk tabii hani sanat camiasına olan etkilerini. Zaman zaman böyle kısa film senaryosundan animasyonuna kadar olan örneklerini görüyorduk. Bugün biraz daha işte resim, müzik falan benim için en çarpıcı bu Beethoven'un 10'uncu Senfonisi'nin yarım kalmaması oldu. Şimdi arkadaşlarla aramızda konuştuk yani böyle işte "İşim yarım kaldı, gözlerim açık gidiyor." falan dediğimizde bir vasiyetname yazarak bu işi birilerine tamamlatabiliriz yapay zekâ geldi. Biraz böyle esprili yaklaşmak istedim.
Şimdi, Değerli Hocam, tabii, süre kısıtlı, konu geniş hiç şüphesiz. Siz de zaten biraz eleştirdiniz yani bu işin özgünlüğü konusunu. Şimdi, yapay zekâdan, işte belli formatlar vererek hani bir resim çizdirmek veya bir musiki alanında bir eser ortaya çıkarmayla ilgili taleplerimizi yerine getiriyor. Hani şu anda aman aman Beethoven'la efendim, bir Dede Efendi'yle musikide yarışacak kadar bir performans olmamakla birlikte.
Burada tabii, son dediğinizden hareketle şunu sormak istiyorum: Şimdi, telif konusu tabii, özellikle sanat camiasında önemli. Yıllarca çünkü bunun mücadelesini de verdiler yani hem ses sanatçılarımız hem de görsel sanatlarda çalışanlar. Burada şimdi, biz tabii, o eserin bir yapay zekâ tarafından yapıldığını nasıl anlayacağız yani bir insan olarak baktığımızda? Çünkü geçmişteki bazı sunumlarda işte "Bir damga vurulması, hani bu tip yapay zekâyla içerik üretildiyse buna erişenin bir güvenlik gereği veya şeffaflık gereği olmasını istememiz lazım, aramamız lazım." gibi öneriler de geldi burada çünkü. Biraz önce DeppSeek'i konuştuk; sahte içerik üretilmesi, oradan hareketle dijital dolandırıcılıkta buna aracılık etmesi gibi... Ama burada da işte o eser kime ait, hani benzerlerini göreceğiz. Telife takılır mı? Bu iş nereye gider? Sizin son dediğiniz "hibrit model" ne çağrıştırır? Sanatçının biz özgün tarafını tırnak içinde "yaratıcı" tarafını burada nasıl göreceğiz? Bunlar çünkü duygu yüklü makineler değil yani netice itibarıyla nasıl öğretirseniz öyle sonuç veriyor. Biraz uzun oldu konuyu belki toparlamak açısından.
SANATÇI ALP DOĞU ESER - Yo, estagfurullah.
BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Bu konudaki görüşleriniz, öngörünüz ya da geleceğe dönük nedir?
SANATÇI ALP DOĞU ESER - Öncelikle "Bu, yapay zekâyla mı yapıldı, yapılmadı mı?" konusu ya da "Bilgisayarla mı yapıldı, yapılmadı mı?" konusu aslında 1960'ların, 1950'lerin de bir konusudur. Alan Turing adlı bir bilgisayar bilimcisinin bir Turing testi vardır bu anlamda. Şöyle, sanat eseri üzerinden bakalım buna: 1960'lı yıllarda Michael Noll diye bir sanatçı Mondrian'ın bir eserini bir yana koyuyor ve o benzeri üslupta da bilgisayarla bir çalışma yapıyor. Bakılınca yani bu araştırmaya bakıldığında yüzde 70'i hangisi Mondrian tarafından yapılmış bilemiyor. Yani bilgisayar tarafından yapılan işi "Mondrian yapmıştır." şeklinde ifade ediyorlar; bu ta, 1960 yılı. Yani Turing testini bir şekilde geçiyor çünkü diyoruz ki: "Biz orada baktığımızda onu anlayamıyoruz." Yani makine yapmıştır.
BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - İnsanları kandırmasını becermiş.
SANATÇI ALP DOĞU ESER - Tabii ama bunun amacı tabii orada şey yani "Bilgisayarlar sanat yapabilir." demek, günümüzdeki gibi değil yani sanatçı onu araştırıyor. Bilgisayar sanatının en ilkel örnekleri bunlar, 1960. Bugün geldiğimiz noktada ben daha geçen gün bir kavgaya tutuştuğumu hatırlıyorum: "Bu yapay zekâyla yapıldı." "Hayır, bu yapay zekâyla yapılmadı." Ben mesela bu konuyla ilgileniyorum, doktora tezi yazıyorum, sanatçılarla bir araya geliyorum; benim söylediğim yanlış çıkıyor. Yani çünkü ben "Bu yapay zekâyla yapılmamış." diyorum. Hakikaten yani artık öyle bir seviyeye gelmiş ki onu bizim bakıp anlamamız gerçekten kolay olmuyor açıkçası. Hani şeyi de geçti iş, eskiden işte bu yapay zekâ modellerinin bir estetiği vardı, diyorduk ki: "Ya, bunu yaptıysa Midjourney'le yapmıştır." Ama öyle bir noktaya gelinmiş ki biz artık onun ayırdına varamayan bir noktaya geldik. Hâliyle şimdi "Neye bakacağız, burada özgünlüğü nereden arayacağız?" sorusu meydana geliyor. Ben de şunu söylüyorum bir sanat tarihçisi olarak: 20'nci yüzyıldan bugüne doğru baktığımız zaman "sanat" dediğimiz şeyde teknik önemli bir şey değil. Teknik zaten devreden çıkıyor yani ister bir sanatçı bugün bedenini kullanarak sanat yapabilir ister suları kullanıp sanat yapabilir, ister mikrofonlarla sanat yapabilir. Artık "malzeme" dediğimiz şey çok geniş skalada, disiplinler arası bir yerde. Hâliyle benim yapay zekâyla yapılan işlere bakışım tematik konular üzerinden ilerliyor. Bir duyguyu bir şekilde, yaratıcı bir şekilde hayal edip onu görünür kılma noktasında bakıyorum ben olaya. Şöyle bakmıyorum: "A, ne kadar güzel bir görüntü üretmiş?" Bu değil mevzu. O görüntüyle ne söylüyor sanatçı? Dünyaya dair, topluma dair, insanlığa dair, yaşadığımız bağlama, zamana dair bir şey söylüyor mu? Çünkü artık 1920'lerden sonra "sanat" dediğimiz şey estetik hazzın dışında zihinselliğin ön plana çıktığı bir yerde, 60'lardan sonra kavramsal eğilimlerle tamamen neredeyse zihinselliğe yürüyen bir yerde. O yüzden ben oradaki anlatıya, hikâyeye odaklanmaya çalışıyorum yani öneri olarak bunu söyleyebilirim. Evet, hepimiz üretebiliyoruz, bir şeyler yazıyoruz, çok güzel görüntüler çıkıyor, hakikaten öyle ama öyle bir çağda yaşamıyoruz artık yani o konular çok tartışıldı. Marcel Duchamp bir pisuvarı sanat mertebesine taşıdı 1917 yılında. Biz şu an 2025 yılındayız ve hâlâ aynı... Yani tamam, Türkiye için Altan Gürmanlarla 60'larda başlıyor hazır nesneler, kavramsal eğilimler ama biz hâlâ yüz yıl öncesini tartışıyoruz yani yüz yıl öncesi konuşuluyor. Çağdaş sanata gelen tepkiler ile yapay zekâya gelen tepkiler çok benzeşiyor: "Bu kadar basit sanat mı olur? Muzdan sanat mı olur?" gibi ama orada bir bağlamın olduğunu, orada bir anlatımın olduğunu gözden kaçırıyoruz. O yüzden yapmamız gereken bir ürün varsa "hibrit eser" derken onu söylemeye çalışıyor hukukçular da, ben de katılıyorum, hem toplumun beğenisini korumak hem de sanatçının; burada da bir emek var çünkü, burada Obvious kolektifini görüyoruz. İnsanlar bir konu belirliyorlar önce oturup, sonra o konuya dair verileri bir araya getiriyorlar, sonra ben sanat tarihçisi olarak belki anlayamıyorum bilgisayar işi bu, bir algoritma yazdıklarını söylüyorlar, sonra çıktılar elde ettiklerini söylüyorlar, sonra üç kişi bir araya gelip seçtiklerini söylüyorlar. Mesela "Bunu sunmak istiyorum, bunu sunmak istiyorum." Mario Clingman diye bir sanatçı 50 bin görsel içinden 6 tanesini seçip sergiliyor; bu ciddi bir süreçtir, ciddi bir emektir. Ya da bugün Midjourney'le ürettiğimiz, yazdığımız zaman çıkan görüntüyü, sanatçılar tekrar, tekrar, tekrar ürettiriyorlar, istediği sonucu alamadığı zaman da kalkıp gidip öbür gün geliyorlar başına yani burada da bir emek var, onu söylemeye çalışıyorum. Yani insan ile makine arasında bir melez, hibrit bir üretim var. Tamamen insanlara bırakılmış bir sanat yok, onun da olacağı söyleniyor ama araştırmacılara göre. Bu ne demektir? "Bizden öğrenen, bizden beslenen bir yapay zekâ olgusu günü geldiğinde kendini sanatla ifade edebilir." diyorlar. Bu ne demek? Kendisi "sanat" demeyecek buna, belki diyecek ki "algoritma" biz diyeceğiz yani bizim "sanat" dediğimiz örnekleri gösteriyor olacak mesela. Ama ben şunu da söylüyorum, onu da biz almalıyız kültür tarihine. Bugün "yapay zekâ" başlığını da atmalıyız, yarın "transhümanizm" başlığını da atmalıyız. Onları da reddetmeden anlamaya çalışmalıyız. Aslında bütün fikrim bu yönde ilerliyor benim.