| Komisyon Adı | : | (10/1899,1900,1901,1902,1903,1904) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Profesör Sabahattin Ertuğrul, Doktor Öğretim Üyesi Ebru Yücesoy Bağdiken ve Profesör Doktor Yusuf Ünal Sarıkabadayı tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .03.2025 |
AYLİN YAMAN (Ankara) - Ben de hocalarıma teşekkür ederek başlamak istiyorum özellikle Gaziantep, Diyarbakır ve Şanlıurfa bölgesine ait sağlık sistemini bize böyle genel olarak açıkladıkları için; çok değerli oldu bizim için.
Ben de arkadaşım gibi adölesan gebeliklerle ilgili soru sormak istedim ve bunun çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Sanırım Yusuf Hocamdı, adölesan gebeliklerin özellikle tıp merkezlerinde ağırlıkla yapıldığı ve saklanmaya meyil olduğuyla ilgili bir sorun ve çözüm önerisi sundu; bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü hakikaten saklamak artık çok zor yani kayıtların bu kadar merkezî sisteme girdiği bir durumda bunun gerçekten altının çizilmesi ve detaylı olarak araştırılması gerektiğini düşünüyorum çünkü adölesan gebelikler başlı başına bir sorun.
Bir diğer sorum Sabahattin Hocama olacak. Baktığımız zaman, Diyarbakır'da aile hekimliği birimi başına düşen nüfus yaklaşık Türkiye ortalaması kadar, 3 binlerde gibi gördüm sunumunuzda. Oysa Türkiye ortalamasından farklı bir durum var. Gezici sağlık hizmeti olarak verilmiş, yüzde 14,7 oranında bir gezici sağlık hizmeti oranı var, Türkiye ortalaması yüzde 7 civarında. Birinci basamakta bu gezici sağlık hizmeti muhtemelen köylere, belki daha uç kırsal alana verilen bir şey. Bu, koruyucu hekimlik anlamında bir zafiyet yaratıyor mu acaba sizce; bunu merak ettim yani Türkiye ortalamasının 2 katı olunca, o bölgedeki doğurganlık hızının yüksek olması ve tabii buralarda aile planlamasına dair birtakım eğitimlerin verildiği de düşünülecek olursa acaba bir zafiyet yaratıyor mu, bu konuda bir bilginiz var mı; onu sorayım istedim.
Bir de güzel bir şey dikkatimi çekti burada. Diyarbakır'daki aile sağlığı merkezleri binalarının yaklaşık yarısı kamuya ait, yüzde 50-yüzde 50; çok değerli bir şey olarak gördüm bunu çünkü Türkiye'de şu anda -ciddi bir sorun biliyorsunuz- kiralarını ödeyemeyen aile sağlığı merkezleri var, bu nedenle kapanma noktasına gelmiş durumda. Bence böyle yüzde 50'sinde kamuya ait binalarda hizmetin sunuluyor olması çok değerli; bunu kayda geçirilmesi açısından söylüyorum çünkü -üstünü hep vurguluyoruz, altını çiziyoruz sürekli- aile hekimliğinin yani koruyucu hekimliğin zayıflamasındaki bir neden de birtakım finansman modellerinin ticarileşmesi ve aile hekimlerinin âdeta ticari kaygılarla koruyucu hekimliği verme noktasına gelmesi buradaki koruyucu hekimlik uygulamalarını zayıflatıyor. Diyarbakır'da böyle bir şey gördüğüm için hoşuma gitti, onu da vurgulamak için söyledim.
Son olarak, mesela, Diyarbakır'da 16 devlet hastanesi, 9 özel hastane var gibi, aynı şekilde Antep'te de öyle yani oldukça yüksek sayıda özel hastane; tabii, beraberinde yenidoğan yatak sayılarında da yükseklik var ama biliyoruz ki neanotolog sayısı doğu bölgesinde oldukça az. Tabii, bu, yine özel sektörde, yenidoğan çetesi soruşturmasında karşımıza çıkan taşeronlaşma, kliniklerin, işin taşere sistemlere verilmesi gibi bu bölgelerle de olabileceğini hatırlatıyor bize çünkü yenidoğancı çok az, birçoğu üniversite hastanesinde, devlet hastanesinde. Dolayısıyla özeldeki yatak sayısına yetecek kadar yenidoğancı yok, ya çocuk hastalıkları uzmanları tarafından yönetiliyor... Acaba siz o bölgede de böyle bir tehlike görüyor musunuz? Birkaç hekimin farklı hastanelerin kliniklerini çalıştırması şeklinde bir tehlike görüyor musunuz acaba; bir de onu sormak istedim.
Çok teşekkürler.
DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. SABAHATTİN ERTUĞRUL - Teşekkür ederim.
Sondan başlayacak olursak şu anda böyle bir tehlike yok gibi gözüküyor, o söylediğiniz son tehlikeyi ben göremiyorum; orada çalışan arkadaşlarla iletişim hâlindeyiz bir şekilde çünkü bize hasta sevk ediyorlar, görüşüyoruz, biz katkı sunmaya çalışıyoruz sonuçta. Böyle bir tehlike yok ama olmayacağı anlamına da gelmiyor, onu da söyleyeyim.
Ben şuna katılmıyorum: "Özel hastaneyi hep yenidoğancı yönetsin." Yani insanlar çiğ süt emmiş, yenidoğancılar da böyle kötü şeyler yapabilirdi, ben endişe duyuyorum. Öncelikle, bu kanalların kapatılması gerektiğini düşünüyorum, fırsat vermememiz gerekiyor.
Halk sağlığı konusunda da -daha önce katıldığım toplantılardan da söyleyebilirim- o zaman "Onlar gelmiyorsa biz gidelim onlara." denilmişti. O nedenle, bu gezici ekiplerin artırılması... Çünkü "Bu açıdan iyi olur." denilmişti, ben hatırlıyorum. O sayede arttı, bence iyi oldu bu. "Onlar gelmiyorsa biz gidelim." diye konuşulan buydu o zaman; bu, bence iyi oldu kırsal alan açısından.
AYLİN YAMAN (Ankara) - Yani dikkatimi çekti çünkü ülke ortalamasından bayağı farklı.
DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANI PROF. DR. SABAHATTİN ERTUĞRUL - Evet, daha önceden konuşulmuş bir konuydu, sağlık müdürlüğünde de konuşmuştuk bu şekilde olması gerektiğiyle ilgili; bence doğru oldu.
Ben bir şey daha söylemek istiyorum: Sağlık müdürlüklerinde mutlaka il sağlık müdürünün bu konularla ilgili bir danışmanının olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela, bebek ölümüyle ilgili bölgede güvendiği bir yenidoğan uzmanının danışman olması gerekiyor -para verir, vermez, bilmiyorum- veyahut anne ölümüyle ilgili mutlaka danışmanın olması gerekiyor yani o sağlık müdürünün her şeyi bilmesi mümkün değil veya genel sekreterinin bilmesi mümkün değil. Bu konularla ilgili nasıl sizin danışmanlarınız var ise mutlaka sağlık il müdürünün de danışmanlarının olması, ona yol göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
OTURUM BAŞKANI İSMAİL GÜNEŞ - Hocam, sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı?
GAZİANTEP SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. YUSUF ÜNAL SARIKABADAYI - Ben...
AYLİN YAMAN (Ankara) - Bu adölesan gebeliklerle ilgili bizim bunu biraz detaylandırmamız lazım.
GAZİANTEP SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. YUSUF ÜNAL SARIKABADAYI - Yani adölesan gebeliklerle beraber şu da çok önemli: Özellikle iki yıldan daha kısa sürede tekrarlayan gebelik sahibi olmak mortaliteyi yaklaşık olarak 7 kat artırıyor. Tamam, Antep'teki adölesan gebelik sayısı önemli ama ben mortaliteyi ne kadar etkiliyor, ondan emin değilim ama sık gebeliklerin mortaliteyi daha fazla etkilediğini söyleyebilirim; öyle bir handikap var.
Dedik ki: "Yenidoğan yoğun bakımlar zaten bir gerileme aşamasındaydı." Yani dibi gördük mü? İnşallah, dip budur yani mesleki olarak söylüyorum bunu. Buradan bir şekilde yenidoğanın tercih edilebildiği, yenidoğan yoğun bakımlarının hizmet kalitesinin artabildiği bir ortam yaratmak gerekiyor diye düşünüyorum. "Türkiye'de bütün üçüncü basamakların hepsine yenidoğancı baksın." diyemezsiniz, böyle bir şansınız olmayabilir ama yenidoğancı baktığı zaman ödemiş olduğunuz rakamı artırırsanız hem hastaneyi hem hekimi hem de alttan yetişeni motive edebileceğiniz bir ortam yaratabilirsiniz yani burada cezalandırmak yerine pozitif motivasyon yoluna gitmek bence daha uygun olur gibi geliyor bana, yenidoğancı baktığı zaman...
AYLİN YAMAN (Ankara) - Üçüncü basamakta var çünkü özelde yani üçüncü basamakta bayağı var.
GAZİANTEP SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. YUSUF ÜNAL SARIKABADAYI - Evet, var ama yenidoğancı olmayan iller olacak, belki yenidoğancıya ulaşamayacak iller olacak. Yani mesela, şu an örnek veriyorum, 5 lira veriyorsa üçüncü basamağa, yenidoğancı baktığı zaman 7 lira vermek; 6,5 lira vermek, neyse artık bu. Yani orada mesleki anlamda da bir farklılığı yaratmak gerekir, öyle olduğu zaman meslek de tercih edilebilir olur. Amerika'daki pediatristlerin dörtte 1'i yenidoğancı yani biz yeni doğancılığa sanki böyle bir "Az bulunsun, az olsun." diye gibi yaklaşıyoruz, değil. Yani bizim pediatri eğitimimizin zaten dörtte 1'i de yenidoğan, beşte 1'i de yenidoğan, olmak zorunda çünkü, olmazsa olmaz bir şey yani yenidoğan sağlığına bakamayan bir çocuk hekimi olamaz ama tabii "yenidoğan" dediğiniz şey... Yenidoğancılığa başladığımız zaman ben Türkiye'nin en iyi okulunu bitirdim diye düşündüm -şurada hocam da var, Suna Abla sağ olsun, Gaziden ondan aldık, Ömer Ağabeyden Ankara üniversitesinden aldık, ne bileyim farklı farklı- ama altı ay geçti "Ya, ben yenidoğanı bilmiyormuşum." dedim çünkü o tecrübe de farklı bir şey, yenidoğancıda o tecrübe oluşuyor, o zaman onun karşılığını vermek lazım, niteliği ödüllendirmediğimiz sürece ne yazık ki nitelikli adam yetiştiremeyiz, mümkün değil. Hocam, aynı şey erişkin yoğun bakım için de geçerli ben...