KOMİSYON KONUŞMASI

CEVAHİR UZKURT (Niğde) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Kıymetli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tekrar ramazanın hayırlı olmasını diliyorum. Tabii, bizim kültürümüzde ramazan ayında yapılan toplantılarda ya da bu tür tansiyonu yüksek işlerde biraz daha sakin olmak gibi bir şeyimiz var. Tabii, arkadaşlarımızın tepkilerini, heyecanlarını ben anlayışla karşılıyorum. Yani özellikle, başlangıçta Ednan Bey, Rıdvan Bey ki ikisi de benim kişisel olarak çok sevdiğim, saygı duyduğum hem de dostluğumuz olan arkadaşlarımız.

BAŞKAN SELAMİ ALTINOK - Yok, bütün kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı seviyoruz.

CEVAHİR UZKURT (Niğde) - Estağfurullah.

BAŞKAN SELAMİ ALTINOK - Cevahir Bey, kusura bakma şimdi, Ednan'ı normalde hepinizden daha çok sevmem lazım, çok yakın, benim Tercanlı hemşehrim.

CAVİT ARI (Antalya) - Hemşehricilik yapmayın Sayın Başkanım.

BAŞKAN SELAMİ ALTINOK - Ya, yapıyorum, ne yapayım yani. Sen de hep Sururi Bey'den ayrılmıyorsun, yan yana oturuyorsunuz her gün.

CAVİT ARI (Antalya) - Birlikte görev yaptık.

BAŞKAN SELAMİ ALTINOK - Antalya'ya da ayrı bir sevgimiz var Allah için. Var ama tabii, Ednan daha bir yakın yani.

CEVAHİR UZKURT (Niğde) - Evet, sizi ayrı seviyoruz yani.

Tabii, ben, burada şahsım adına söylemek isterim, hiçbir arkadaşımızın ne konuşma üslubuna ne içeriğine müdahale etmek gibi bir nezaketsizlik içinde asla olmam. Ancak şunu da ifade etmek isterim: Ben geçen konuşurken keşke arkadaşlar burada olsaydı da onlar da duysaydı dediğim için, hani gıyabınızda konuşmuş gibi olmayayım... Tabii, burada geçen haftaya dönmek için değil ama konu açıldığı için ifade etmek isterim. Burada, açıkçası bir gerçeğin, bir doğrunun, bir sorumluluğun peşinde olan bir Komisyon olarak açıkçası konuyu sadece "Niye bir kişi, bir Bakan geldi ya da gelmedi." üzerine indirgeyerek toplantıyı terk edip orada gerçekten arzu ettiğimiz soruların cevabını alma yoluna gitmedik? Yani dolayısıyla burada ben şunu arzu ederdim: Gelen Bakanlık temsilcilerimize arkadaşlarımızın sorularını yöneltip eğer yönelttikleri soruların cevaplarını alamazlarsa "Kardeşim, burada demek ki siz mevki itibarıyla, konum itibarıyla, bilgi itibarıyla bunları cevaplayacak konumda değilsiniz, sizin yerinize daha üst düzey bir temsilcinizin gelmesini arzu ederdik." şeklinde bir tepkiyi daha anlamlı bulurdum ya da ondan sonra belki o tepki ortaya konulup toplantı terk edilseydi açıkçası ben onu daha anlamlı bulurdum. Açıkçası bu tür tepkiler de olacak, bunlar son derece demokratik tepkiler Türker Bey.

TÜRKER ATEŞ (Bolu) - İleriyi gördüğümüz için söylüyoruz.

CEVAHİR UZKURT (Niğde) - Eyvallah, o sizin ileri görüşlülüğünüz, ona bir şey diyemiyorum.

Şimdi, şunu söylemek isterim arkadaşlara: Şimdi, bir teftiş sürecinden bahsettiler. Ya bu süreci hepimiz biliyoruz; Bakanlıklarda bir planlı teftişler olur, bir de plan dışı teftişler olur. Planlı teftişlerde işte geçmiş yılın verilerine göre, efendim, birtakım kriterlere göre önceliklendirme yapılır ve yine, ilgili teftiş kurulunun insan kaynağı ve imkânları dahilinde bir önceliklendirme yapılarak makama arz edilir, "Biz şuraları teftiş edeceğiz, denetleyeceğiz." denilir. Şimdi, bu yapılmış bir kısmında ama bu ne kadar? Bunun sınırlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, burada, benim için asıl soru şu: Olay olduktan sonra, olay gerçekleştikten sonra bir teftiş yapılıyor, müfettiş görevlendiriliyor ve ortaya birtakım tespitler sunuluyor. Öyle tahmin ediyorum ki bu tespitler bu olay yaşanmadan önce yapılmış olsaydı, ilgililere, sorumlulara da ilgili görevler tevdi edilmiş olsaydı, belki bugün bu olayı hiç konuşmuyor ve hiç bu üzücü olayı yaşamamış olacaktık. Buradan şuna gelmek istiyorum: Evet, siz teftiş kurulu olarak diyebilirsiniz ki: "Ya, bizim teftiş sürecimiz böyle işliyor." Ama, burada, bakın, mevzuat olarak Bakanlığın dayanak aldığı mevzuatları da sıralamışsınız. Mesela, burada 4857 sayılı İş Kanunu'nun 91'inci maddesinden bahsediyorsunuz. "Devlet, çalışma hayatıyla ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır." Demek ki burada bir izleme ve denetleme mekanizması bu Bakanlığın görev ve sorumlulukları altında yer almakta. Yine, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda müstakilen ele alınan konu da diyor ki, kanunun 2'nci maddesinde: "İş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir kanunun amacı ve sürdürülebilir, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamını, iş sağlığı güvenliğine yönelik organizasyonu ve çalışanların aktif katılımını esas almaktır." diye birtakım aslında -sizin kendi ifadenizle de burada sunumda yer aldı- sizi de bağlayan, size de aslında bu konularda ne yapacağınızı söyleyen, ödev veren birtakım mevzuatlar var. Aslında biz bu tür konular olduğunda ya burada bir mevzuat eksikliğinden bahsederiz ama ben geçmiş bürokratik görevlerimde de şunu görmüşümdür: Aslında devletin geleneğinde çıkarılabilecek bütün mevzuatlar fazlasıyla, ayrıntılı bir şekilde çıkarılmıştır. Sadece sorun nedir? Sorun şudur: Güncellenmesi gerekiyordur, yeni şartlar gelişir, yeni teknolojiler gelişir, orada güncelleme gereği duyulur, o da zaten bu Meclisin görevidir.

Şimdi, burada, açıkçası biz hep Turizm Bakanlığı, belediye vesair gibi kurumlar üzerinden gittik ama burada ilgili Bakanlığımızın, bugün dinliyor olduğumuz Bakanlığımızın da gerçekten bu konuda yapması gereken ve eğer şu yaptıklarını, olay olduktan sonra yapmış olduklarını olay öncesinde yapmış olsalardı, belki bugün hiç bunları konuşmuyor olurduk. Ben şunu sormak istiyorum: Yani, burada klasik bir teftiş anlayışıyla değil de bütün sizin kontrolünüzde teftiş, denetim, izleme yetkinizde olan, iş yerlerinde -bugün oteli konuşuyoruz- acaba bu olayların olmasını önleyecek şekilde bir denetim mekanizmasını, bir izleme mekanizmasını yürürlüğe koyamaz mıydınız? Buna ilişkin bir gündeminiz oldu mu daha önce ya da bir uygulamanız var mı? Belki sunumun, daha sonrasında bunları anlatacaksınız, onu bilmediğim için söylüyorum ya da bundan sonra böyle bir şey düşünüyor musunuz? Bence düşünmelisiniz diyor, teşekkür ediyorum.