KOMİSYON KONUŞMASI

NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli bürokratlar ve Komisyon üyesi arkadaşlar; çok fazla hazırlanabildiğimi söyleyemem çünkü çok alelacele olmuş bir şey. Dolayısıyla önemli olan birkaç maddeye bakmak istedim, yutak alanlarla ilgili bazı ifadeler var. Karbon emisyonlarının azaltılmasının en önemli unsurlarından biri olan atmosferdeki sera gazı emilimlerini de azaltacak olan bu yutak alanlarını koruma gibi bir ön tedbir burada kullanılmış fakat yangınlar sonucunda orman arazilerine, orman vasfından çıkarılan, çıkmış olan birçok ormanlık alana baktığımızda, bunların büyüklüğüne esasında baktığımızda, burada ciddi anlamda bir politika eksikliğini ortaya koyduğumuzu görebiliriz.

2003-2021 yılları arasında 609 bin hektar alanın ağaçlandırıldığı doğru fakat 1984 ila 2002 yıllarına baktığımızda bu oran 1 milyon 115 bin hektar alana ulaşmış. Demek ki son yirmi yılda biraz iş yapmamışız. 2B arazileri 620 bin hektar orman alan sınırı dışına çıkarılmış, 2023 yılından bu yana 45 bin hektar alan yangınlar sonucunda zarar görmüş, 2012-2020 yılları arasında ormancılık dışı uygulamalara tahsis edilen ormanlık alanların büyüklüğü de 342 bin hektar alan yani diyorum ki bunların da yüzde 37'si enerji, yüzde 25'i de madencilik sektörüne tahsis edilmiş. Demek istiyorum ki biz yutak alanlarımızı koruyamamışız. Bugün de bunu önceleyen, en önemli önceleyen kriterlerden birinin de bu kanun teklifinde bu olması hayatın olağan akışıyla da yapmak istediğimiz şeyle de çok fazla ilintili görünmüyor. Dolayısıyla benim önerim, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun ek 16'ncı maddesine ilişkin bir düzenlemenin yeniden ihdası konusunda çaba göstermenizdir. İlgili kurum ve kuruluşlarla bir paydaşlık yani diğer bakanlıklarla bir eş güdümden bahsedilmiş. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan planlarda görebiliyoruz, baktığımız kadarıyla 2022 yılının Ulusal Enerji Planı'nda 2030 yılına kadar 1,7 gigavat kapasiteye sahip yerli kömür santrallerinin, 2035 yılına kadar 10 gigavat yeni doğal gaz çevrim santrallerinin devreye alınacağı ifade ediliyor. Yani Bakanlık, kurulu gücün 95 gigavat düzeyinden 189 gigavat düzeyine çıkarılacağını, bunu da yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılayacağını söyleyerek fosil yakıtları oransal oranda bir azaltma eğiliminde olduğunu söylemiş. Doğal gazda yüzde 25 gigavattan 35'e, kömürde ise kurulu gücü 20 gigavattan 24 gigavata çıkarmış. Kömür kurulu gücündeki sera gazı salınımına sebep olacak artış yenilenebilir enerji kaynaklarındaki artışla aslında bir şekilde maskelenmeye çalışılmış.

Şimdi, biz biliyoruz ki Dünya Sağlık Örgütü kömürü yani fosil yakıtları "görünmez katil" olarak ilan ediyor. Pandemi sürecinde özellikle sanayinin ve endüstrinin yoğun olduğu bölgelerde yaşanan ölümlerdeki ölüm datalarına baktığınızda en önemli problemin hava kirliliği ve buna bağlı olarak yaşanan ölümler, astım, KOAH gibi birtakım solunum yolu, alt ve üst solunum yolu hastalıkları olduğunu bilim insanları -bunları- ifade etmişti. Biz, bu ülkede hava kalitesi izleme istasyonları veya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının ilgili birimleri tarafından ülkedeki hava kirliliğini önleyemezsek, yutak alanların artırılmasına ilişkin önleyici ve yaptırımları yüksek olan projeleri veya etkinlikleri hayata geçiremezsek bu işler boş, bunlar hayata geçmez. Niye böyle söylüyorum? Ülkenin belki de üçte 2'si şu an madenciler, efendim, taş ocakları ile beton santralcileriyle talan edilmiş durumda. Kendi bölgem Amanos Dağları'nda herhâlde ruhsatlandırılmamış alan yoktur. Ülkenin birçok kenti maalesef -İç Ege, Karadeniz ve Doğu Akdeniz- ciddi manada taş ocakları ve maden ocaklarıyla tahrip ediliyor. Elbette ulusal anlamda, ekonomik anlamda katkı koyan madenin de enerjinin de bu ülkede faydası olduğu bilinen bir gerçek, zaten bunu söylemezsek çok da anlamlı şeyler konuşuyor olmayız. Fakat her planlamanın yeri ve kümülatif olarak ekonomiye koyacağı katkı da bir gerçeklik; bunlar göz önüne konulmalı.

Şimdi, biraz evvel dedim ki kömür önemli bir görünmez katil, bunu Dünya Sağlık Örgütü ifade ediyor. Biz bakıyoruz ki bu santrallerin, kömürün, termik santrallerin, taş ve maden ocaklarının bu kanun teklifinde neden sağlık etki maliyetleri hesaplanmamış? Şimdi bir işletme düşünün ki kuruluş giderleri var, genel giderleri var, efendim, birtakım faaliyetlerden kaynaklı maliyet unsurları varken bu işletmeler -neden sağlık etki maliyetlerini yani- toprak, hava, su ve insan hayatına sebep olacak hastalıklar ve ölüm riski sebebiyle sebep olacak bu sağlık etki maliyetlerini niye maliyet kalemlerinin içerisine koymuyorlar ve siz de bunu neden bu İklim Kanunu Teklifi'nin -bunun- içine koymuyorsunuz, bunu bilmek istiyorum. Kanun teklifinizde tüm arkadaşların da ifade ettiği üzere, emisyon azaltımına ilişkin bir hedef yok; ne 2030 ne 2053'e ilişkin bir şey yok.

Kırılgan gruplardan bahsedilmiş; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, vesaire amma velakin gerçekten 11 ili etkileyen deprem felaketinde binlerce insanımızın şu anda hava kirliliği ve inanılmaz bir partikül madde kirliliğinden dolayı önümüzdeki beş yıl içinde, üç yıl içinde veya on yıl içinde ölüm riskiyle karşılaşacak olması dolayısıyla bu kırılgan grupların içerisine niye depremzede yurttaşların, deprem illerinin alınmadığını da gerçekten bilmek istiyorum. Özellikle kömür kuşağındaki Karadeniz, Ege ve Akdeniz'in de bu kanun teklifi içerisinde, özellikle karbon salımı ve emisyonların sağlık etki maliyetlerini bir daha yinelemek istiyorum. Daha sürdürülebilir, daha sağlıklı bir kanun teklifini daha fazlaca tartışabileceğimiz ve konuşabileceğimiz bir zaman diliminin de olmasını isterdim. Dolayısıyla arkadaşlarımızın, bizlerin vermiş olduğu önergelerin tarafınızca ve ilgili Komisyon tarafından yeniden gözden geçirilmesini buradan talep ederim.

Teşekkür ediyorum.

Emeği olan herkese de ayrıca elinize sağlık demek istiyorum.