KOMİSYON KONUŞMASI

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, çok kıymetli bürokratlar, hocalarım; teşekkür ediyorum öncelikle güzel sunumunuz için.

Şimdi, ben de tabii, gelmeden önce, hazırlık kapsamında, 2023-2024 akademik yılı baz alınarak sizin kendi resmî internet sayfanızda yayınladığınız verileri baz alarak bir araştırma, inceleme yaptım ve 2024 yılında yükseköğretime kayıtlı kadın öğrenci sayısının oranının yüzde 51,7'ye yükseldiğini gördüm, çok mutlu oldum. Yalnız bizim lisans düzeyinde veya ön lisans düzeyinde yüzde 51,7'lere ulaştığımız kız öğrencilerin oranının, akademik kadrolar arttıkça, araştırma görevliliğinden başlamak suretiyle çok dramatik bir şekilde, hızlı bir şekilde düşüşe geçtiğini görmek bu arada bize sistemin işleyişini sorgulatan bir düşüş oluyor aslında. Burada ne yapıyoruz biz? Bu kadar başarılı olan öğrencilerin ilerlemesine engel olacak seviyeye getirecek acaba ne oluyor bu aralıkta? Şimdi, ben kendim uluslararası ilişkiler alanında doçentim ve ben kendim bizzat deneyimlerimden burada biraz sizlere bahsetmek istiyorum. Şöyle ki: "Pozitif ayrımcılık" ifadesine ben de şiddetle karşıyım fakat bu ayrımcılık yapılmaması gerektiği anlamında bir karşıtlık değil çünkü biz ilave olarak ne yaparsak yapalım sadece ve sadece eşit şartlara kadınları yaklaştırabilmek adına, bakın, eşit şartları sağlamak demiyorum, oraya yaklaştırabilmek adına atacağımız adımlar oluyor. Ben kendimi şu pozisyonda çok gördüm, hani pek çok akademisyeni buraya davet etsek, aynı şeyi yaşamıştır: Bir yandan kolumda kızımı uyutmaya çalışırken, bir yandan çorba karıştırırken -o dönemlerde tabii, bu ChatGPT veya AI, yapay zekâ çok gelişmiş değildi, her şeyi sesli olarak dinleyemiyordunuz- ben, doktora tezim için gerekli olan makaleleri öyle -altını çizerek- okuyabilecek alanım olmadığı için ücretli uygulamalar -devasa ücretliydi o zamanlar- satın almak suretiyle onları sese dönüştürüp kulaklığımla da bir yandan o makaleleri dinleyerek tezime hazırlanmak zorunda kaldığım zamanlardan geçtim. Dolayısıyla "pozitif ayrımcılık" ifadesine sonuna kadar karşıyım çünkü bu bir ayrımcılık değil. Çok fazla şey yapmalıyız fakat dediğim gibi, ne yaparsak yapalım, o arada kaybolan yüzdeler var ya, işte, rektörlüğe kadar uzanan süreç, bunun içerisinde dekanlık var, araştırma görevliliği dâhil olmak üzere kadınlarımızın o statüye gelene kadar... Çünkü akademik çalışma çok ciddi anlamda zaman isteyen bir iş, emek isteyen bir iş fakat bir gerçekliğimiz var ve maalesef bir türlü alışamadığımız -Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonunun kuruluş sebeplerinden bir tanesi zaten budur- ve kadını bu yönde biraz daha eşit seviyeye getirmek için biz neler yapmalıyızı konuşmalıyız ki bunun adı kesinlikle ve kesinlikle "pozitif ayırımcılık" değil. Bu bir ayrımcılık değil çünkü bu, karşılaşılmış olan haksız -biz geriden başlıyoruz yarışa- ve geriden başladığımız kısmın birazcık, minimum şekilde telafi edilebilmesi adına, sistemi düzenleyebilmek için atmamız gereken adımlar aslında. O nedenle, biz hani az önce dedik ya, bu oranları konuşurken kadınların sistemde öğütüldüğü bir ara var; işte, o tam mesleki kariyerin en zirvesine ulaşabilmek için adım atması gereken dönemde hızlı bir şekilde düşüşe geçiyor bu oranlar. O yüzden, bizim sistemi belki yeniden inşasını konuşmamız, bu sistemin yeniden kurgulamamız gerektiği bir dönemdeyiz. O aradaki kayıp yüzdeler... Kız çocuklarımız üniversiteye girişte çok başarılı. Bu başarıyı normal şartlar altında, eşit şartlar altında sürdürülebilir kılmamız gerekiyor ki kız çocuklarımız, kadınlarımız bunu sürdürülebilir kapasitede; çoğunu bizzat tanıyorum, hepimiz buradayız, konuşuyoruz, biliyoruz. O yüzden bizim sistemi belki bu anlamda gözden geçirmemiz gerekiyor.

Burada yine sizin "web" sitenizden aldığım, bu "kadın-erkek fırsat eşitliğine destek ve eşitlikçi bakış açısını geliştirme üzerine politika ilkeleri" diye YÖK'ün internet sayfası üzerinden erişim sağladığımız bir kısım var. Ben buradan yola çıkarak merak ettiğim birkaç şeyi sormak istiyorum. Ön lisans, lisans ve lisansüstü kademelerde yer alan derslerin içerik ve işleniş tarzları ki bizim buna da eğilmemiz gerekiyor; burada kadınlara yönelik olumsuz algılardan uzak durulması ve eğitim süreçlerinde kadın öğrencilerimizin kendilerini daha rahat ifade edebilmelerinin önündeki engellerin kaldırılabilmesi için YÖK tarafından ne gibi çalışmalar yürütülüyor? Tabii ki belli ilkeleri, çerçeveyi ortaya koyuyoruz, politika önerisi de sunuyoruz fakat bunların bir denetleme mekanizması var mı? Bunlar için oluşturulmuş, fiili olarak görev yapan kurullarımız var mı, varsa eğer neler yaptılar?

Yine, aynı şekilde, üniversitelerimizin kadın sorunlarını araştırma ve uygulama merkezlerinden YÖK'ün internet sayfasında bahsediliyor. Ben bu merkezlerin faaliyetlerinin kapsamını ve denetim mekanizmalarını... Ki asıl önemli olan kısım bu çünkü pek çok şey kuruyoruz, görünürde, kâğıt üzerinde çok güzel görünüyor fakat bunları denetlemediğimiz sürece, bunların işleyişini, yol haritasını belirlemeyip denetlenebilirliğini sağlayamadığımız sürece bunlar sadece birer eylem planı, çerçeve metin olarak kalmaya mahkûm olabiliyorlar. Dolayısıyla, bu merkezlerin, üniversiteler bünyesindeki bu merkezlerin faaliyetlerinin kapsamı ve denetim mekanizmaları konusunda bir veri bulunmuyor. Ben her tarafa baktım, kendi yerlerine de baktım, herhangi bir veriye de rastlamadım fakat sadece "YÖK tarafından teyit ve teşvik edileceği" ibaresi yer alıyor. Benim size sorum: Bu merkezler eliyle yürütülen kadın dostu kampüs uygulamalarının kapsamı, sürdürülebilirliği ve denetimleri nasıl sağlanıyor?

Bunun dışında da küçük bir öneride bulunmak istiyorum; yine "web" sitesinde epey bir incelediğimde karşıma çıkan: Yükseköğrenimde yer alan kadın öğrenci sayılarından bahsederken "kız" ibaresi kullanılıyor ama araştırma görevlisi kadrosundan bahsederken "kadın" ibaresi kullanılıyor. Normalde, biliyorsunuz, bu ibare sadece yaş endeksli bir kavramdır, 18 yaş altını ifade eder. Oysa yükseköğretimde öğrenim gören öğrencilerimiz 18 yaş üstü öğrencilerimiz ve bizim zaten mücadele ettiğimiz, farklı tür endekslere dayanan, toplumsal ön kabullere dayanan ayrımı YÖK'ün yapmaması gerektiği yönünde. "Kadın öğrencilerimiz" çünkü artık 18 yaşından büyük ve yükseköğrenim seviyesindeki kadın öğrenciler birer birey. Ailelerin -hani hep konuştuğumuz, bu normal, 18 yaşa kadar olan kısım- devlete emanet ettikleri çocuklar olmaktan çıktıklarını en başta YÖK olarak sizin ve bizlerin kabul etmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu gibi ayrımcı ifadelerini resmî sitede görmek açıkçası beni biraz üzdü çünkü öğrenci olarak yüksek lisans ve doktora seviyesindeki öğrenciden bile bahsederken "kız öğrenci" diyoruz fakat 21 yaşındaki asistandan bahsederken "kadın çalışanlarımız" diyoruz. O zaman buradaki ayrımcılık şeye mi dayanıyor, sizdeki ayrım... Normal yaş endeksleri, dediğim gibi, 18 yaş altı ve üstüdür, bunun dışında da dünyada bir kabul yoktur fakat çok iyimser yaklaşacağım, toplumsal algının çok ötesinde iyimser yaklaşarak, acaba kendi maaşını kazananlara "kadın" diyoruz, henüz öğrenci statüsünde devam edenlere "kız çocuğu" mu diyoruz? Ben YÖK'ün buna bir açıklık getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Kırmaya çalıştığımız diğer toplumsal endekslere girmiyorum bile.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler Sayın Dora.

Hocam, buyurun.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Yani o kadar derin, entelektüel bir açıklama yapamam bu söylediğinize. Bu çok basit bir düzeltme yani tashih meselesidir, yoksa bunun sözünü ettiğiniz ayırımcılık çeşitleriyle bir alakası olmadığını herhâlde sizler takdir edersiniz.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Dikkat çekmek istedim ben zaten.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Burada Yükseköğretim Kurulunun bir sefer böyle bir ayrımcılığı olmadığını, zaten kanunlar ve mevzuat çerçevesinde olamayacağını herhâlde hazırun, herkes burada bilir. Dolayısıyla buradaki sözünü ettiğiniz husus sadece tashihten kaynaklanan bir husustur, arkadaşlara söyleriz, onu düzeltirler. Dolayısıyla bu ayrımcılıkla alakalı benim uzun uzadıya açıklama, hukuki, felsefi, entelektüel bir açıklama yapmama gerek yok, sizin vaktinizi fazla da işgal etmemek adına. Tashihi arkadaşlar yaparlar, bütün bu sözünü ettiğiniz hususlar hemen kısa zamanda ortadan kalkmış olur.

Şimdi, bizim sunumumuzda -sağ olsun, Naci Bey de dile getirdi ama- belki altını çizmek lazım bazı hususların vuzuha kavuşması için: Bugün, şu anda araştırma görevlisi seviyesinde kadınların oranı yüzde 55. Bu oran üniversite sınavına girip üniversiteyi kazanan kadınların sayısından yüksek. Dolayısıyla araştırma görevlisi seviyesine gelmiş kadınların başarısı sanılanın aksine, lisans eğitiminde bir boşluk... Hani, o alanda, belirsiz alanda bir kayıptan söz edemeyiz.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Ben rektörlüğe kadar çıkan sürece dedim.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Araştırma görevlisi düzeyi ki bu alan yüksek lisans ve doktora çalışmalarının yapıldığı alandır. Dolayısıyla lisanstan yüksek lisans ve doktoraya geçerken şu an itibarıyla kadınlar erkeklerden daha başarılıdır.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Ama yönetim düzeyinde göremiyoruz Sayın Başkanım bunun karşılığını.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Ben size çok net olarak rakamları söylüyorum, yüzde 55 diyorum size yani yüzde 50-51 lisansa giriş başarısı, araştırma görevlisi olduğunda yüzde 55 diyorum. Bunu bir sefer tespit etmek ve kabul etmek lazım.

Sonrasına gelince, bu, şu demek oluyor aslında, siz de doçent olduğunuz için gayet iyi bilirsiniz: Eğer buradaki popülasyon bu başarısını devam ettirirse... Ki yine biz onu biraz önce sizlerle paylaşmış idik, 2004-2014 ve 2024 rakamlarına baktığınız zaman, bakın, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, doktor öğretim üyesi, doçent, doktor ve profesörlük düzeyinde kadın popülasyonunda ciddi bir artış yaşanıyor. Yani bu şu demek: On seneye kalmaz -bakın, ben size bir projeksiyon yapıyorum- şu araştırma görevliliğinde gördüğümüz kompozisyon doçentlikte de profesörlükte de diğer alanlarda da çok rahat bir şekilde görünecek. Bu Cumhuriyet tarihinde gördüğümüz, ilk kez deneyimlediğimiz, ilk defa tecrübe ettiğimiz bir gelişmedir. Cumhuriyet tarihinde böyle bir kompozisyon yok Sayın Vekilim. Dolayısıyla ilk defa bunu gördüğümüzden dolayı ben size projeksiyonu sunuyorum: On sene içerisinde, göreceksiniz, doçentlikte de profesörlükte de eğer -ceteris paribus- olağanüstü bir şey olmaz ve kadınların bu akademik yürüyüşü devam edecek olursa bu kompozisyon oralarda da kendini gösterecektir. Bunları ifade etmek isterim.

Dersler konusu önemli bir konu. Biz Yükseköğretim Kurulu olarak derslerin içeriğini, daha ziyade programların içinde yer alan derslere ilişkin çıktıları YÖKAK yani Yükseköğretim Kalite Kurulu ve onunla beraber çalışan kalite ajansları, dernekleri ve vakıfları üzerinden takip ederiz yani acaba derslerin verilmesi neticesinde öğrenciler hangi müktesebatla programın çıktılarını elde ediyorlar, biz ancak işin bu tarafında bilhassa yer alırız. Ayrıca, herhangi bir şikâyet geldiği, herhangi bir dersle alakalı dersin olağan unsurlarının dışında kanuna, yönetmeliğe veya diğer mevzuata aykırı birtakım şeylerin işlendiği bilgisi ulaştığı takdirde o vakit, denetleme yoluyla veya üniversitelere bu konuda veri sunmak suretiyle üniversitelerden konuyu araştırmalarını, incelemelerini isteriz; bu bizim açımızdan takip edilmesi gereken bir husus.

Araştırma merkezlerinden söz ettiniz, biraz onunla da alakalı bir konu. Biraz önce sayın vekilim de ifade etmişti, bizim burada yapmaya çalıştığımız, aslında büyük ölçüde üniversiteler üzerinden bütün bunları takip etmeyi fevkalade önemli buluyoruz. Yükseköğretim Kurulu esas itibarıyla kalite standartlarını koyar ve o kalite standartlarını, üniversitelerin ne ölçüde faaliyet gösterdiğini denetler ve izler. Bunun ötesinde, Yükseköğretim Kurulunun rol kaparak üniversiteleri yönetmesini veya ona kalkışmasını biz çok doğru bulmayız Sayın Vekilim, zaten mevzuat buna elvermez.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Çok pardon, bir sorum kaldı Sayın Başkanım: Bir de özellikle tıp ve mühendislik alanlarında, biliyorsunuz, bu erkek hocaların kadın asistanları çok fazla istemediğine yönelik çok fazla şikâyet alıyoruz, özellikle tıp alanında. Nedeni de şu: "İşte, doğum yapacak, izne çıkacak, sonrasında ne olacağı belli değil; ben burada elemansız kalacağım." şeklinde. Biz aynı zamanda bir yandan da doğum oranındaki artışı teşvik eden bir ülkeyiz oysa. Şimdi, bir yandan bunu teşvik etmeye çalışırken bir yandan "Şimdi doğum iznine çıkar." kaygısıyla onları orada elimine ettirirsek eğer bu bizim genel üst politikamızla çok fazla çelişir. Belki bu gibi durumlarda şöyle bir önlem alınabilir mi acaba, mesela, YÖK eliyle "Doğum izni alan asistan ve onun üstündeki personel için bölüme maddi ve personel bakımından ilave destek sağlanacaktır."ın garantisi verilebilir mi? Çünkü bu çok kıymetli bir adım olur. Neden? Çünkü hekim arkadaşlarım var, çok net biliyorum, ağlaya ağlaya çocuk yapmadılar. "Yapamam, hocaya sözüm var, buraya girmek karşılığında çocuk yapmayacağıma söz verdim." deyip 40'ından sonra anne olmak için çeşitli tedaviler uygulamaya başlıyorlar. Maalesef bununla çok fazla karşılaşıyoruz, hocalar söylüyorlar "Eğer seni alırsam doğum iznine falan çıkmayacaksın, istemiyorum." diyorlar. Yani evliliğini bile öteleten hocalar var, bunları biliyoruz.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Sadece kadınlara mı?

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Ama şunu söylüyorum: Doğum iznine çıkar, hani o doğum izni... Çünkü biliyorsunuz, iki yıla kadar hakkı var ya. Bu gibi durumlarda burada bizim önleyici bir tedbir olarak buna... Çünkü dediğim gibi, biz bir yandan da doğumu teşvik etmek istiyoruz. O yüzden, doğum izni alan her personel için karşılığında bölüme o süre boyunca -ne kadar olursa olsun- personel desteği ya da maddi destek şeklinde bir çalışma yapılabilir diye düşünüyorum.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Yani maddi destek tarafı, biliyorsunuz, bazı bakanlıkları ilgilendiren bir konu.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Bu aynı zamanda doğum teşviki olacağı için üst politika çerçevesinde ele alınabilir bir yaklaşım.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Yani işin o tarafı bazı bakanlıkları ilgilendirir.

Personele gelince, personel açığı konusunda elbette üniversitelerimiz ilgili programlarda... Personel açığıyla ilgili olmak üzere -ki bu, doğumdan kaynaklanabilir, çocuk bakımı olabilir veya ayrılabilir de- bunun planlanması yükseköğretim kurumlarının yönetimine bakar, onu söyleyebilirim. Yükseköğretim Kurulu olarak eğer üniversitelerden bize kadro desteği talebi gelirse yine söylediğim çerçevede biz mutlaka destek oluyoruz; zannediyorum bütün vekillerimiz, sizler de herhâlde bunu teslim edeceksiniz. Üniversitelerimizde bugün, çok şükür, kadro sıkıntısı çekilmemektedir yani biz bu konuda her türlü desteği veriyoruz ama diğer maddi destekler konusunun bizim biraz yetkilerimizi de aşan bir tarafı var.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Ama işte doğum iznine çıkacak, dolayısıyla "Kadın personel istemiyorum." algısını yıkabilmemiz için bizim bir tedbir almamız lazım.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Biz not aldık, haklısınız, yüzde yüz haklısınız. Eskiden beri... Benim ilk araştırma görevlisi olduğum vakit bu sorunla karşı karşıya olan arkadaşlarım oldu. Ama sadece kadınlar değil, onu da söyleyeyim, bazı erkek arkadaşlarımızın da evliliklerini hocalarımızın bu talepleri doğrultusunda geciktirdiğini biliyorum.