KOMİSYON KONUŞMASI

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Hocam, ben de öncelikle çok teşekkür ediyorum.

Ben psikolojiye çok ilgilisi olan bir insan olarak çok iştahla dinledim ve aslında ne kadar önemli olduğunu, kadına yönelik şiddette bizim bazı sorulara cevap veremediğimiz alanların aslında buralarda olduğunu keşfetmemize de yol açtı.

Şimdi, siz dediniz ki Hocam: "Kültürel farklar ve kültürel farklardan kaynaklı aslında farklı uygulamalar gerekiyor ve bazen bir kültür uygulanan uygulama diğer kültürde etkili olmuyor ya da yanlış olabiliyor." Mesela, bu kadına şiddette de, eminim, dünyada yapılan uygulamaları siz takip ediyorsunuzdur, en azından klinik psikoloji alanında yapılanları takip ediyorsunuzdur. Bu anlamda biz genelde gördüğümüz kadarıyla, okuduğumuz kadarıyla kurumlarımız iyi uygulamaları örnek alıyorlar. Yani hangi ülkede, hangi uygulama gerçekten etkin olduysa bu anlamda çalışmalar yapıyorlar. Peki, biz buradan yola çıkarak acaba kendi kültürel kodlarımız ya da geçmişten bugüne kadar getirdiğimiz alışkanlıklar, psikolojik altyapımız, sosyolojik altyapımız, bunlardan yola çıkarak farklı çalışmalar yapılamaz mı? Mesela bu anlamda bir ilgi var mı akademisyenler arasında olsun ya da başka alanlarda? Yani burada tabii çok büyük mucizeler ya da yeniden bir şeyleri keşfetmeyi kastetmiyorum ama sanki bu tür şeylere de ihtiyacımız var gibi geliyor bana çünkü dediğim gibi, uygulamaların büyük çoğunluğu belli ülkelerden alınmış uygulamalar; mesela İçişleri Bakanlığımızın, baktığım zaman İngiltere'den alınmış, gibi gibi.

Bir de Hocam, şey çok ilginçti, açıkçası hemen gözümün önüne geldi, bilmiyorum, bu konuyu hiç konuşmadık aslında Başkanım. "Şiddete maruz kalmak." dediniz ya yani bir çocuğun şiddeti izlemesi yani iki kişi arasında olan şiddeti birinin diğerine uygulamasını izlemesi. Aslında gözden kaçan bir şey var; mesela, duygusal şiddet olsun, inşallah fiziksel şiddet bence büyük oranda azaltıldı, okullarda da çocuklarımız aslında bu tarz şiddete maruz kalıyorlar; akran zorbalığı olabilir, öğretmenlerimizin bazen yani ben kendi çocukluğumdan hatırlıyorum ilkokul öğretmenim, ben çok çalışkan bir çocuktum ama diğer öğrencilere yaptığı sıra dayağı olsun, başka şeyler, kötü uygulamalar, hepsi gözümün önünden geçiyor. Mesela, bu tarz şeylere de maruz kalan çocukluklar yaşadığımız oldu ya da çocukluk yaşayanlar oldu. Mesela bununla ilgili acaba okullarda başka ne yapılabilir psikolojik alanda? Bunlara değinmek istedim.

Bir de Hocam, gerçekten ben çok ilgiliyim bu anlamda da. Şimdi, siz şurada kendiniz de bahsettiniz yani "Multidisipliner bir yaklaşım gerekiyor." dediniz. Mesela, siniz alanınız da bile bahsettiğiniz alanlar var. Mesela, ne demişsiniz burada? "Çok disiplinli bir yaklaşım; psikiyatrlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, avukatlar." Şimdi, bu, gerçekten Komisyon olarak benim fark ettiğim bir konu. Acaba bütün kurumlar ellerinden geldiğince iyi niyetle bir şeyler yapıyorlar, gerçekten büyük çalışmalar yürütüyorlar. Farklı, bağımsız, böyle bir şemsiye kuruluş oluşturulsa; mesela bunlar orada toplansa, tabii, bu çok büyük bir büyük bir şey, farklı bir şey ama en azından psikoloji alanında ya da bu psikolojik temelli kısmıyla ilgili şiddetin; böyle bir şey oluşturulabilse daha mı etkin çalışır acaba bu uzman kişiler, psikologlar, sosyologlar? Buna nasıl bakarsınız? Bu anlamda bir fikriniz var mıdır? Diyelim ki şiddet vuku buldu ve devlet ya da ilgili tüm kurumlar harekete geçti. Sizce psikolojik açıdan baktığımızda ya da şöyle diyelim: Belli kesimlerin, siz de söylediniz, işte, burada mesela "Ekonomik anlamda ve eğitim düzeyleriyle ilgili risk grupları var." dediniz sanki ben öyle anladım yani bunların çoğunluğunun olma kısımları var. Bu anlamda, acaba psikolojik anlamda bu gruplara yöneltilecek mucizevi demeyeyim de yani böyle çok anahtar bir psikolojik yaklaşım ya da bir tedavide diyemeyeceğim ama uygulama var mıdır? Yani "Şunu yapsak aslında önleyici olarak temelden önemli bir adım atmış olabiliriz." diyeceğiniz bir yaklaşım var mıdır? Yani bu çok şey olabilir belki ama yani keşke olsa ve keşke biz de mesela bunu her yerde dile getirsek; mesela belediyelerde, işte, okullarda. Ve psikologların şiddete eğilimi önleme anlamında nerelerde olmaları, nerelerde çalışmaları, işte sayıları ne kadar olmalı? Tabii, yeterli mi, yetersiz mi bilmiyorum ama neler yapılabilir?

Son olarak, çok özür diliyorum, çok fazla soru sordum. Şiddetin en çok bir de boşanma aşamasında görüldüğünü biz gözlemliyoruz çünkü "boşanma" kavramı yani reddedilme ya da bir şeyin devam etmeyeceğini, istemediğini söylemek erkek ya da faillere bazen kabul edilebilir gelmiyor. Mesela, bu anlamda da acaba psikolojik olarak bir eğitim ya da bir çalışma yapılabilir mi? Yani reddedilmek, işte, hayatta her şey istediğin gibi olmayabilir, bazen istemediğin şeyler de olabilir, vekilimle konuşmuştuk biz, Serap Vekilimle de, mesela bu anlamda bence belki de temeline inerek bir şeyler yapılabilir mi?

Çok teşekkür ederim, kusura bakmayın çok uzun oldu.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Estağfurullah. Asuman Erdoğan Vekilimiz 5 sayfa not aldı, yakında onları kitap yapar diye bekliyoruz, bir de master, doktoraya başlarsanız...

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - İnşallah.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Evet, buyurun Hocam.

PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Teşekkür ediyorum, çok güzel katkılardı, mümkün olduğu kadar değinmeye çalışacağım.

Kültürel farklara değinmiştim ama genellikle yurt dışındaki çalışmaları bize adapte ediyoruz, kullanıyoruz. Bu benim de ve birçok psikoloğun da kendimizi eleştirdiğimiz bir yer aslında. Kültür, ayakta durduğumuz köklerimiz. Dolayısıyla o kökleri hiçe sayarak ya da değersizleştirerek ayakta durmamız çok zor. Geleneklerimiz, göreneklerimiz, ananevi değerlerimiz bunlar bizim ve bunlarla büyüdük, bunları korumamız gerekiyor ama bunların yanlış anlaşılmasına neden olmadan çünkü burada yanlış anlaşılacak şeyler yok aslında, yeter ki o değer... Orada sevgi var, şefkat var, düşünce var yani çok değerli kültürel bir altyapımız var, bunu dikkate almamız çok önemli.

Taleplerde, tabii, bunun öneminin yanı sıra demin verdiğim örnek gibi yani her kültürde her mesafenin kendi boyutu vardır yani bir çocuk daha sosyoekonomik düzeyi düşük bir yerde kendini daha az ifade ederken -hiç değil ama- eğitim düzeyi çok yüksek, anne-babasının çalıştığı, kendini idame etmeyi zaten en baştan öğrenmiş bir çocuğun kendini evde ya da ortamlarda ifade etmesi çok daha fazladır. Dolayısıyla, bizim kültüre has tek bir şey çıkarmak değil de kiminle ne çalışıyoruz, o çalıştığımız kişi nereden geliyor ve onun bulunduğu ortamda ne kadar bu mümkün? Bunun muhakkak... Ben daha çok alan uygulamalarına zaten vurgu yaparak konuşuyorum. Konuştuğumuz kişinin bulunduğu ortamı dikkate almak, onun kültürüne -bizim kafamıza yatsın yatmazsın- saygı duyarak o süreci yürütmemiz çok değerli.

Eğitim; çocuklar için akran zorbalığı oluyor, işte sıra dayağından bahsettiniz. İşte, bazen çok işlevsel olmayabiliyor eğitim süreci. Nerede eğitim alıyor, hangi ortamda eğitim alıyor? Çok iyi bir örnekti bence bu fakat günümüzde çok azaldı yani bizim dönemlerimizde biraz daha fazlaydı bu ama bizim dönemimizde anne-babanın, velinin gelip "Sen çocuğuma bunu nasıl yaptın?" deme hakkı yoktu. Bugün veliler diyor, bazen de fazla diyor yalnız, onun da derecesinin ayarı çok önemli. Sonuçta bir eğitim yeri, o çocuk tabii ki bazı kurallarla karşı karşıya kalacak ama şiddete maruz kalmayacak; bu çok net.

Çok disiplinli yaklaşım; her türlü yani zaten bilimsel bir şeyden bahsediyorsak yelpazemizin çok geniş olması gerekir. Mesela ben hep psikolojiye vurgu yapıyorum çünkü alanım psikoloji ama daha geniş mesleki alanların da temsil edildiği bir yerde o katkılar beni çok besler, besliyor da. O nedenle konulara çok disiplinli yaklaşmamız gerekir yani bu konunun çözümü şu alandan geçer değil, her alanın, her... Yani teknoloji dâhil, her bilimin, her yere katkı sunacağı muhakkak boyutlar oluyor.

"Ne gibi iş imkânları olabilir?" gibi bir soruydu. Kadınlarımız becerikli ama becerilerinin farkında değiller. Bu sanatsal faaliyetler olabilir, gayet teknolojik faaliyetler de olabilir yani hep sanata doğru itmeyelim kadını. Kadın teknolojide de bilimde de ciddi derecede ileriye gidiyor. Bunun somut verisini ben bizim ODTÜ'den vereyim: Profesörlerimiz arasında erkek oranı -yüzdesini bilemeyeceğim ama bakarsam bulurum- kadınlardan daha fazla profesörlerimiz arasında, doktora öğretim üyelerimiz arasında eşit düzeyde, kadına doğru giden bir eğilim var ama eşit düzeyde yani kadın güçleniyor.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Sadece ODTÜ'de değil Hocam, affedersiniz, TÜİK'in yaptığı rakamlar da bütün akademi dünyasında aynı rakamlar çıkıyordu; doçentlikte daha yakın ama giderek artıyor. Doktora düzeyinde galiba kadınlar daha fazlaydı TÜİK'in raporlarında değil mi?

ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Doktora düzeyinde daha yüksekti kadın oranı.

PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Şunu ama vurgulamak isterim: Bu mühendislik fakülteleri için de geçerli. Yani daha teknolojik, mühendislik, temel bilimler, hepsinde kadın güçleniyor.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler.

Yanıtlar oldu mu?

PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Yok, boşanma var bir de.

O çok güzel bir şeydi, şimdi, her insan için istenmemek çok önemli bir tehdit. "Ya, beni istemezse." ve birçok kişinin bu tehditle baş etme tarzı, bu çocuklarımız için de geçerli, "O beni istemeden ben onu istemeyeyim."

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Dışlanma korkusu.

PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Evet. Kabul görmeme, dışlanma, değer görmeme...

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Onaylanma ihtiyacı.

PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Tabii ki, bunların hepsi onun içinde kesinlikle. Peki, boşanmayı duyan erkek neden agresifleşiyor? İşte, buralardan yani... Tabii, bir de kadını küçümseyen bir bakış var ama orada. "Sen nasıl olur da bir kadın olarak benim gibi bir erkeği istemiyor olabilirsin? Yani böyle bir şey mümkün mü?" Cinayetlere kadar giden bir tehdit bu.

Çok önemli kavramlardı, çok teşekkür ediyorum sorular için.