KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Hem fikrimi söyleyip hem de sorumu sorup aslında arkadaşlarıma bırakmak istiyorum.

Ben çok teşekkür ederim, sunumunuzu çok beğendim -hem sorunların tespit edilmesi açısından- çünkü bütün sorun alanlarını aslında tek tek altını çizerek anlattınız ve en son cezasızlık algısı neden oluştu erkeklerde meselesinde biraz eksik kaldığını düşünüyorum. Çünkü aslında az önce girdiniz, belki biz sizi kestik, bilemiyorum. Şimdi, şiddetin bir öyküsü oluyor, yapmış olduğunuz görüşmelerde mutlaka fark etmişsinizdir, kadınlar için o döngüselliğin içerisinden kırıp çıkmak çok zor ve ne yazık ki öldürülmeyle sonuçlanıyor pek çok şiddet hikâyesi. Fiziksel olarak şiddete maruz kalmış, yaşamını kaybetmiş veya yaralanmayla sonuçlanmış dosyaları incelemişsiniz veya o faillerle görüşmüşsünüz ama aslında baktığımız zaman her biri bir yandan da psikolojik, ekonomik, cinsel ve diğer şiddet türlerini içeriyor değil mi? Yani o iç içe geçme hâli var, bir de sürekliliği var yani orada da bitmiyor, ne yazık ki devam ediyor ve farklı hayatlara da etki ediyor. Bu da bize şeyi gösteriyor, diğer yandan, her bir hikâyeye baktığımız zaman o şiddetin aslında planlayarak, tasarlanarak fail tarafından... Hani bir hikâyesi var ve en sonunda öldürülmeye gidiyor. Yani bütün bunların hepsini politik olarak ifade ediyoruz, işte bu nedenle, tam da sizin ifade ettiğiniz gibi yani bir algı var. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden, ataerkil kodlardan veya inanç sisteminden veya başka diğer düşünce yapısından kaynaklı faillerin hepsi kadının kendisine ait bir eşya olduğunu ya da bir şey olduğunu düşünüyorlar ve bunu sistematik bir şekilde planlayarak, tasarlayarak işliyorlar. Hani, bunun sonucunda yani ben şuraya getirmek istiyorum... Bunların hepsini aslında siz bize anlattınız, üzerinden geçtim. Yani, evet, yasalar var ve aslında oldukça da yeterli yasalarımız var ama ne yazık ki hâlâ bir cezasızlık pratiği ve cezasızlık algısı var. Tam da bu nedenle, bütün o yasa yapıcılardan yasayı uygulayıcılara kadar aslında orada tam da belirttiğiniz gibi, bu zihniyetin inşası veya sürekliliği devam ettiği için bu algı devam etmiyor mu? Yani mesela infaz sistemine güveniyor, diyor ki: "Üç beş yıl yatarım çıkarım, nasılsa bir şey olmaz bana." Bu bile zaten aslında yargıyı da kendisi gibi konumlandırdığını gösteriyor çünkü zaten görüyoruz ki pek çok davada... Mesela, töre cinayetleriyle ilgili olarak da ben o nedenle araya girdim. Yani, evet, ağırlaştırılmış müebbet denen bir durum var, yasanın içerisinde var ama uygulamada yok yani önleyici ve koruyucu tedbirler açısından da öyle; 6284 sayılı Yasa var ama uygulamada ne yazık ki yeterince çalışmıyor, mekanizmalar işler hâlde değil, ceza yasaları da öyle. Yani, bütün bunların hepsi aslında bize bir zihniyeti işaret ediyor. Dolayısıyla, bizim mücadele etmemiz gereken bu zihniyet ve tabii ki nasıl bir eğitim sistemi olması gerektiği bütün bunların karşısında yani konuşmamız gereken bu, psikolojik sorunlar... Elbette başka disiplinlerin, sosyal psikolojinin çok büyük bir önemi var burada ama asıl mesele, biz bu zihniyet değişimini nasıl gerçekleştireceğiz? Bu, aileyi güçlendirmekle olmaz. Yani gerçekten eşitlik meselesi, demokrasi meselesi, aile içerisinde kadın ve erkeğin eşit olması ve çocuğun haklarının olduğunu kabul etme kültürünü, demokrasi kültürünü yaygınlaştırmamız gerekiyor.

Ben böyle bir katkı sunmuş olayım. Ben bir de son olarak cezasızlığı değiştirmekle ilgili sizin... Nasıl bir eğitim sistemiyle ve toplumu nasıl değiştirip dönüştürerek bunu gerçekleştirebiliriz? Yani faillerdeki, yargıdaki kolluktaki ve diğer bütün o hiç çalışmayan mekanizmalardaki algıyı...

Teşekkür ederim.