KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Şimdi, şöyle: Aslında töre cinayetleri meselesinde tam da sizin belirttiğiniz gibi, aile meclisinin almış olduğu bir kararın ispatı gerekiyor ama ne yazık ki... Mesela, Diyarbakır Milletvekiliyim ve pek çok kadın cinayeti davasını takip ettim mahkeme salonunda. Mesela "Pelda Karaduman" diye bir genç kadının katledilmesi aile meclisi kararı olmasına rağmen töre cinayeti olarak sayılmadı ve aile meclisinden hiç kimse işlenen bu cinayetten ceza almadı; sadece eşi ve kaynı birlikte yapmışlardı, cinayeti birlikte işlemişlerdi. İstinaftan daha sonra Yargıtaydan da defalarca geri dönmesine rağmen aile meclisi tarafından bu kararın alınmış olduğu mahkeme, yerel mahkeme tarafından tespit edilemediği yönünde bir kararla onandı. Yani şunu demek istiyorum: Yerel mahkemeler ne yazık ki işte o ağırlaştırılmış müebbeti vermemek için pek çok isme birazcık da farklı -yani nasıl diyeyim- yaklaşımlarla aslında yine de adaleti tam olarak sağlamıyorlar. Yani, evet, kanununda bir değişiklik var, ağırlaştırılmış müebbet olması gerekiyor; namus meselesinden yani normal kadın cinayeti meselesinden ve sadece namus saikiyle işlenmiş olmasından daha farklı ama ne yazık ki uygulamada bu tam anlamıyla... Yine yani "aile meclisi" denilen şey "töre cinayeti" kavramı cezasızlıkla sonuçlanıyor. Mesela Pelda Karaduman dosyasını inceleyebilirsiniz; kadın cinayeti dosyaları açısından oldukça önemli bir dosya.

PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - İşte "töre saiki" ibaresinin bir problemi de bu zaten. Aile meclisi kararını başta arıyordu Yargıtay, sonra aramadığı kararları da oldu. Hâlbuki töre saiki konusunda aile meclisi toplanıp "Oğlum, sen bunu öldür." diye karar verebilirken vermeyebilir de. Yani o yörede, o töre kurallarının geçerli olduğu çevrede yaşayan bir kimse durumdan kendisi de vazife çıkararak o töreyi yerine getirme bilinciyle ve gerçekten hiçbir aile meclisinin toplanması, üyesinin kendisine bu görevi tevdi etmesi söz konusu olmadan da harekete geçmiş olabilir ve yine töre vardır. Töre, zaten sosyolojik ve belirsiz, ispatlanması da daha zor bir kavram olduğu için ve ülkenin belli yörelerinde bulunup belli yörelerinde bulunmadığı için "namus saikiyle" demek daha doğru olabilir; kadının korunması bakımından da daha yerindedir. Törenin getirilmiş olması bence olumlu bir gelişme çünkü bunun geldiği dönemlerde hatırlıyorum, sıklıkla töre saikiyle işlenen kadın öldürmeleri söz konusuydu. Tıpkı işte, kan davası, kan gütme saikiyle mücadele etmek gibi yasa koyucunun töreyle mücadele etme iradesinin... İşte, ceza hukuku yalnızca cezalandırmak ve jandarma görevi görmek durumunda değildir, aynı zamanda belirli mesajlar vererek toplumu eğitme işlevi de vardır; bu da toplumu eğitme işlevinin bir parçası. Ben de buradan başka türlü sesleniyorum ve bunun yanına "namus" kavramını da koyarsak daha geniş kapsamlı ve daha sağlıklı bir koruma sağlamış oluruz. Hem "namus" kavramı sınırları, belirlenebilmesi ve ispatı daha kolay bir kavramdır diyorum. Dediğim gibi, o işte "şeref kurtarma saikiyle insan öldürme" haksız tahrikin bir türü olarak görülmekteydi ve bir hafifletici neden sayılıyordu 765 sayılı TCK'de ama o da töre değildi yani töre hafifletici nedendi. Yani bunlar kesişim alanları olan, yer yer örtüşen ancak birbirinden ayrı kavramlar.