KOMİSYON KONUŞMASI

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Teşekkür ediyorum.

Öncelikle, hoş geldiniz, güzel sunumlarınız için de çok teşekkür ediyorum.

Benim dikkatimi çeken ya da belki gözümden kaçan -ben Genel Kurulda olduğum için biraz geç geldim- hiç kadın programlarından bahsetmemiş olmamız. Evet, dizilerden bahsediyoruz, ben de birazdan onlardan bahsedeceğim, onların içeriklerinden bahsedeceğim fakat sizin kendi yaptığınız araştırmalar dâhil olmak üzere, izleme oranlarına göre yapılmış Türkiye'deki diğer bütün çalışmalara baktığımızda kadın programları 1'inci sırada aslında, başı çekiyor bu anlamda ve enteresan bir şekilde şunu görüyoruz bu programlarda: Âdeta -özendirici dili ben artık gerçekten geçiyorum, o seviye çoktan atlanmış görünüyor maalesef bunlarda- bir cinayetin nasıl örtbas edileceğine dair bütün detaylar, böyle bir niyeti olan insanın önüne altın tepsiyle sunuluyor. Şimdi, ben kendi yakınlarım dâhil olmak üzere çevreme baktığım zaman -ki sosyal medyada da sıkça görüyoruz- artık, fenomenleşmiş katiller görüyoruz; çok sevilen, herkes tarafından bilinen hatta, hatta lakaplarla anılan olaylar var, işler esprilere, karikatürlere kadar gitmiş, o kadar içselleştirmişiz, o kadar normalleştirmiş ki maalesef, "caps"i falan geçtim ciddi anlamda...

SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) - Palu ailesi gibi...

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Evet, evet, bir dönemin Palu ailesi gibi şimdi de var enteresan bir şekilde. İşte bilmem kaç tane eşini öldürmüş olan, meşhur bir Satılmış amca var ama çok enteresan bir şekilde bizim burada...

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Bakın, o kadar sizi etkilemiş ki "Satılmış amca" diyorsunuz.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - İşte bakın, insanlar o kadar sempatikleştirdi ki bunu çünkü programı sunan kişi böyle hitap ediyor, adamın soyadını bilmiyoruz, o "Satılmış amca."

Şimdi, bakın, az önce bahsettiniz, aldığınız önlemlerden bahsettiniz fakat bu sadece haberleri sunarken yahut dizilerde geçen kısımlar değil, bizim bu gündüz kuşağı programları konusunda çok marjinal kararlar almamızın gerektiğini, artık bunun zamanının çoktan geçmeye başladığını görüyoruz. Çünkü -dediğim gibi- bu şiddet sadece erkeğin kadına yönelik yaptığı şiddet şeklinde de sınırlandırılmamalı ki benim az önceki olumsuz ve olumlu örneklerde hep dikkatimi çeken şey şu: Şiddet deyince aklımıza sadece fiziksel şiddetin geliyor olması ve bunu örneklendiriyor olmamız ve kadına yönelik şiddet deyince sadece -genellikle de bu şekilde sunuluyor- psikolojisi çok bozulmuş, ekonomik sebeplerden bunalmış bir erkeğin uyguladığı şiddet... Bu ifadeler bile artık bunu meşrulaştırır gibi bir durum arz ediyor maalesef. Hep erkeğin kadına yönelik şiddetinden ve fiziksel şiddetinden bahsediyoruz, böyle bir sınırlama var. Oysa şiddet içeriği dediğimiz şey bununla sınırlı bir olgu değil. Şimdi ben birkaç tane örnek vereceğim; tabii, bunların içerisinde fiziksel şiddet de yer alacak fakat bizim psikolojik şiddetimiz ya da algılar yoluyla çocuklara izlettiğimiz çizgi filmler aracılığıyla, maalesef, karşımıza çıkan çok değişik boyutlarda şiddet türleri var. Kadının kadına yönelik uyguladığı şiddet de var. Mesela pek çok sahnede, ben eski bir bürokrat olarak söylüyorum bunu, hani bürokraside maruz kaldığım şiddetlerden... Hani, bu illa ki bir erkeğin bir kadına yönelik şiddetiyle sınırlandırılmamalı, kadının kadına yönelik şiddetinden de burada bahsedelim ve şiddet deyince çerçeveyi de daraltmayalım çünkü şiddet çok boyutlu, çok katmanlı bir hadise; bizim hepsini, topyekûn bir şekilde ele almamız gerekiyor.

Şimdi, odaklandığımız konu hep cinayet; dikkat ederseniz, hep cinayetler üzerinden gidiyoruz yani en rijit sonuç üzerinden hareket ediyoruz değil mi? Artık açıkçası biraz da iş işten geçmiş oluyor, hep sonuç üzerinden... Oysa bizim engelleme yükümlülüğümüz var, tedbir amaçlı politikalar üretme yükümlülüğümüz ve oraya giden yolları tıkama sorumluluğumuz var, bunlar üzerinden gitmemiz gerekiyor. Şiddet dediğimiz zaman cinayet, hayatını kaybeden kadın; bu böyle bir şey değil. Birkaç tane diziden bahsedeceğim ben şimdi; mesela, "Adını Feriha Koydum" dizisinde bir kadının cep telefonunun olması bile sıkıntı olabilecek "Sen ne yapacaksın onunla?" gibi ifadeler... Şimdi, bakın, bu da bir şiddet türü, hani, erkek kullandığında sorun olmuyor, kadın kullandığında sorun oluyor; işte, bu, psikolojik şiddet, evet. Ve bu da aslında en rijit ifade ettiğimiz, cinayete kadar giden şiddete kapı aralayan giriş basamakları bunlar. Dolayısıyla, bizim buralardan başlamamız gerekiyor, bu donelere de dikkat etmemiz gerekiyor; sadece cinayet haberleri ve cinayet sahneleri ya da işte, filmlerdeki tecavüz sahneleri vesaire değil aslında bizim burada ilgi göstermemiz gereken konu. Az önce söyledim, mesela, kadının kadına yönelik şiddeti. Açıkçası, ben herhâlde on küsur yıldır hiç dizi izlememiş bir insanım ama bulunduğum Komisyon gereği bir haftadır bu konu üzerinde epey bir çalışma yaptık arkadaşlarımla birlikte; sosyal medya üzerinden alınan yorumlar, yönetmenlerin yaptıkları açıklamalar, o dizi oyuncularının yaptıkları geri bildirimler vesaire. Şimdi, mesela "Kızılcık Şerbeti" dizisi, kadının kadına yönelik şiddetinin en bariz görüldüğü dizilerden bir tanesi. Burada "Kadın, kadının kurdudur." bu kabul ekseninde yürüyen psikolojik şiddetin pekiştirildiğini görüyoruz ve çok ciddi bir şekilde pekiştiriliyor. İşte, hem mağdur hem de şiddeti yeniden üreten figürler olarak böyle karmaşık bir rol üstlenen kadın karakterler, kendi yaşadıkları şiddet deneyimlerinin ardından içselleştirdikleri o ataerkil normlar doğrultusunda diğer kadınlar üzerinde güç uygulamaya başlıyorlar. Şimdi, bizim bunu da aynı kategoriye sokmamız gerekiyor yani sadece cinayete gitmiş son yol, son aşama değil bizim çalışma alanımız ya da müdahale alanımız diye düşünüyorum.

Benzer şekilde, burada "Menekşe ve Halil" dizisinde, şimdi buraya baktığımız zaman aynı eylemi kadın yaptığında evlenmeden önce erkek arkadaşıyla yolda yürümesini bile bir ön kabul olarak "kadının kirlendiği" şeklinde ifade eden diziler var. Bakın, bu da bir şiddet çünkü aynı dil erkek için kullanılmıyor. Bizim bunların da üzerinde çok ciddi bir şekilde durmamız gerekiyor.

Şimdi, az önce de söyledim, şiddet faili erkekler hep nedense öfke kontrolü problemi olan kişiler olarak gösteriliyor. Bu da yine yanlış çünkü öfke kontrolü makul bir sebepmiş, bir hafifletici sebepmiş ve normalmiş gibi gösteriliyor. Ben, açıkçası buna da karşıyım. Dolayısıyla bir de öfke kontrolü sorunu da genellikle erkek kimliğiyle özdeşleştiriliyor. Buna da aynı şekilde karşıyım yani ben burada da böyle bir cinsiyet daraltması yapılmaması gerektiğini açıkçası düşünüyorum.

Yine, aynı şekilde, işte, mesela "Adını Feriha Koydum" dizisinde erkeklere ifade edilen "Kardeşin sana emanet, onların başında dur, onlara göz kulak ol." Şimdi, bakın, biz hani hep söylüyoruz ya, o nihai aşamaya giden yol aslında bu bilinçaltı fikirlerin çocuklarımızın zihinlerine ekilmesiyle başlıyor. Dolayısıyla bunlar da şiddete giden yolda çok önemli ayrıntılar diyorum, bunlara dikkat etmek gerekiyor.

Bir de yine bu en son bayağı bir olay olmuş sosyal medyadan araştırdığımız kadarıyla "Sıla" dizisinde geçen bir cinsel şiddet sahnesi. Şimdi, buradaki sahneye ben dikkat çekmek istiyorum. Ben ilk kez izledim sahneyi, hani diziye dair bir fikrim yok ama sahneyi izlemiş olduk böylelikle. Şimdi, sahne dekoruna bakıyoruz. Şimdi, öncelikle şundan bahsedeyim: Bu cinsel saldırı sahnesi dijital platformlarda o kadar çok izlenmiş ki senaristler ve yapımcılar hatta yorumlar yapmışlar "Cinsel saldırı sahneleri daha çok ilgi çekiyor." diye. Bakın, yapımcıları teşvik ediyor aslında "Daha çok ilgi çekiyor, daha çok izleniyor. Bize daha fazla gelir elde edecek şekilde bir çıktı sunuyor." şeklinde bir yoruma neden olmuş. "İzleyicinin ilgisi daha çok artıyor." demiş. Ben şuna inanmıyorum: Hiçbir Türk izleyicisi bir kadının acı çekmesinden zevk alamaz, bundan mutlu olamaz, değil mi? Dolayısıyla kurgu yapılırken yani illa böyle bir sahne kaçınılmazsa... Şimdi, ben o sahnede şunu fark ettim: Sahne dekorunda mumlar var, loş bir ışık var, böyle inanılmaz romantik bir ortam tasvir edilmiş. Hani o kadar bir güzelleme yapılmış ki âdeta öncesinde, bilinçaltında insanlara, az önce Sayın Özbudun'un ifade ettiği gibi, haberlerdeki yorum gibi, aslında bizim bilinçaltımıza bir şekilde senarist kendi yorumunu katıyor, nasıl düşünmemiz gerektiğini bize sunuyor aslında kurguladığı sahneyle birlikte. Bizim söylem kadar, sahne dekoruna kadar her unsurla açıkçası ilgilenmemiz gerekiyor çünkü çocuklarımızın, gençlerimizin zihninde yer alan topyekûn bir şekilde kompakt olarak bunlar birlikte.

Yine, son olarak söyleyeceğim, en başta söylediğimi tekrar ederek bitirmek istiyorum; evet, fiziksel şiddete karşı çok önemli farkındalıklar oluşturmalıyız fakat fiziksel şiddeti diğerlerinden daha görünür kılmak gibi bir lüksümüz yok; şiddetin her türlüsü şiddettir, biri başlangıç aşamasıdır, biri son aşamasıdır ve her başlangıç günün birinde nihayete erer. Dolayısıyla "daha az şiddet" "daha çok şiddet" diye bir kavram olmaması gerektiğini düşünüyorum. Mesela, burada KADEM'in 2024 yılının televizyon dizilerindeki şiddet sahnelerine ilişkin bir raporu var; psikolojik şiddet oranı yüzde 51. Oysa biz hiç burada psikolojik şiddete az önce değinmedik ki en önemli kısımlardan bir tanesi aslında bu. Hâlihazırda devam eden pek çok dizide bu rapora göre toplam 3.013 adet kadına şiddet sahnesi yer alıyor ve rapora göre her bölümde ortalama 9 şiddet sahnesi yer alıyor. Yani bütün tedbirlere rağmen bu sahneler yer almaya devam ediyorsa, kanallar "Parasını öderiz ve devam ederiz." şeklinde bir şey kullanıyorsa çünkü dijital içerik üreticileri o sahnelerden ödedikleri cezalardan çok daha fazlasını kazanıyorlar maalesef. Dolayısıyla, acaba farklı bir yaptırıma yönelik bir girişimde bulunmamız artık gerekmiyor mu?

Hani, Sayın Başkanım, bu Komisyonun da temel çalışma prensibinin bu yönde olması gerektiğini düşünüyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler Sayın Dora.

Şimdi, demin RTÜK'ün izlettiği videolarda ne gördük? Adamın biri ne diyor: "İki sene yatar, çıkarım." Televizyon patronlarının bir kısmı da "Cezamı öder, çıkarım." diyorsa aynı mantık oluyor, mantıkta hiçbir fark yok.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - İşte, o zaman burada bizim eksiğimiz var. Yasa yapıcılara düşüyor o zaman bu durum.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Tabii, buna dikkat etmek gerekir.

Şimdi, biz, burada kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesine yönelik...

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Hayır, kadının kadına yönelik şiddeti dedim ben. O da yine kadına yönelik şiddet.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Evet, tabii, şiddet çok boyutlu, erkeğin kadına, erkeğin çocuğa, kadının kadına, kadının erkeğe, erkeğin erkeğe şiddeti var; bir de toplumsal başka bir şiddet var, savaşlar. Mesela, daha önce söyledim mi hatırlamıyorum, Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" romanında bu çok güzel anlatılıyor. Orada bir katil var, Raskolnikov. Onun ağzından Dostoyevski diyor ki: "Ben bir yaşlı kadını öldürdüm, topluma faydası yoktu ve tefecilik yapıyordu. Bana 'katil' diyorsunuz ama 1 milyon kişiyi öldüren Napolyon'a 'kahraman' diyorsunuz." Şimdi, toplumsal açıdan da buna bakmak gerekiyor ancak biz bu Komisyonumuzda bize verilen görev, Resmî Gazete'de yayınlanan, Genel Kurulda kabul edildiği biçimde görev ve yetki sınırlarımız içinde konuşuyoruz. Aslında tabii bunları da konuşalım süre elverdiği kadar ama şiddet çok boyutlu.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Kadının kadına yönelik şiddeti de bizim çalışma alanımızda ama çünkü kadına yönelik şiddet.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Tabii, kadına yönelen şiddet nereden gelirse gelsin bizim araştırma alanımız.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Evet, bizim çalışma alanımız. O nedenle kadının kadına şiddeti...

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Siz de bir kavramdan söz ettiniz "cinsiyet daraltması" diye. Biz şimdi burada biraz daraltarak çoğunlukta öyle konuşuyoruz galiba, sanki kadına şiddeti sadece erkekler yapıyormuş gibi. Şimdi, televizyonlarda bir kadının başka kadına yaptığı şiddetin görüntülerini hiç görmedik değil mi bugüne kadar? Bu görünmez bir şiddet mi, onu bilmiyorum.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Özellikle iş dünyasında eminim buradaki kadınların -ben kendimden örnek verdim- pek çoğumuzun yaşadığı şeydir yani en büyük sıkıntıları hemcinslerimizden çekmişizdir mobbing konusunda.

SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) - Vallahi kaynana görümce, bir sürü toplumsal şeyler de yaşanıyor her ailede.

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Tabii, evet. O yüzden "kadına yönelik şiddet" deyince sadece erkeğin bir kadını öldürmesi şeklinde fiziksel şiddetle sınırlandırmayalım yani bir erkeğin bir kadına yönelik şiddetiyle sınırlandırmayalım, kadına yönelik şiddet kadından geldiğinde de kadına yönelik şiddet oluyor ve sadece fiziksel şiddetle sınırlandırmayalım istiyorum.