| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Kadının Statüsü Genel Müdürü Süreyya Erkan ve Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Özge Aydiş Toy tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .12.2024 |
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Öncelikle, Sayın Bakanımıza bu kapsamlı sunum için çok teşekkür ediyorum.
Bakanlık bürokratlarımızın sunumları üzerinde benim bir yorumum, bir iki öneri ve sorum olacak. İkinci sunum, hukuki boyutuyla ilgiliydi. Eminim, hukukçu vekillerimiz o konuyla ilgili yorum ve sorularda bulunacaktır ama bir parantez açmak istiyorum. Çok yakinen tanıdığım, çok yakinen bildiğim ve kamuoyuna mal olmuş, negatif boyutuyla mal olmuş pek çok istismar ve mağdur vakasını Bakanlığın ne kadar yakından takip ettiğini, o kız çocuklarının ve kadınların hayatlarına ne kadar yakından dokunduğunu ve Bakanlık bünyesinde işe alınıp hayata kazandırıldığını biliyorum; bu yüzden teşekkürlerimi sunmak isterim.
Birinci sunumla ilgili bir birkaç yorumum ve önerim olacak. Öncelikle sunumu ben bir sosyoekolojik modele dayandırarak, bir teoriye dayandırarak son derece bütüncül ve sistematik buldum. Dolayısıyla çok etkilendiğimi söylemek isterim alanım olduğu için. Ben de davranış değişimi teorileri ve bu alanda çalıştığım için birkaç şey söylemek istiyorum. Kampanyalarınızı da takip ediyorum, çok başarılı buluyorum ve sanırım Hacettepe Üniversitesinin 2015 araştırmasında, mesela diyor ki, bu araştırma verilerine göre, eşi veya birlikte olduğu erkeklerden maruz kaldığı fiziksel ve cinsel şiddeti başkalarına anlatan kadın oranı yüzde 65'miş veya hiçbir gerekçeyle şiddeti kabul edilemez bulan kadın oranı yüzde 57,8'miş. Bu iletişim kampanyaları çok güzel yani bir kere "Senin suçun değil." temasının işlenmesi, caydırıcılık temasının işlenmesi, özellikle failleri caydıracak, devletin bu işin yakasını bırakmayacağı ve 6284 noktasında farkındalık uyandırılması temasının işlenmesi önemli. Ama bu verileri ön test, son testle yani ölçülebilir objektiflerle bu kampanyaları bütüncül, 360 derece medyayı kullanarak başlatmak ve mesela öncesinde bir kampanya öncesi analiz ve sonrası gerçekten bir farkındalık ve davranış değişimine ulaşılıp ulaşılmadığını ölçümlemek çok kıymetli olur diye düşünüyorum.
Ben Bakanlığımızın "Paylaşma, yardım et" gibi temalarını zaten kamu spotlarında yaptığını görüyorum. "Senin suçun değil." temasının işlenmesi ya da başkalarının "Bu aile içi bir mahrem meseledir, buna müdahale edilmez." fikrinden vazgeçmesi ve başvuru yollarının... Yani bir farkındalık, artı, bir beceri de kazandırmak lazım. Nereye başvuracak, nasıl başvuracak hem fail hem mağdur? Fakat benim asıl çok önemsediğim ve Türkiye'de şimdiye kadar çok işlenmemiş bir tema var, "Fark et." diyorum ben bu temaya. O da şu: Şiddetin öncülleri tanımlanmış. Bunlar, Dünya Sağlık Örgütünün veya halk sağlığı organizasyonlarının kadına şiddetin öncüllerini tanımlıyor. Mesela diyor ki: "Aşırı kıskançlık; kadını arkadaşlarından, ailesinden, iş arkadaşlarından kıskanır; izole etmeye çalışır vesaire vesaire. Kontrol: Kadınla ilgili veya kadına ait her konuda kontrol sahibi olmak ister; parası, arabası, aktiviteleri vesaire. Kendini beğenme, üstün bulma: Her konuda doğru olduğunu düşünür, kendi davranışlarını haklı gösterir. Hile yapma: Kendi istismarcılığının, küfürbazlığının ve kötü davranışlarının suçlusu olarak her zaman kadını gösterir. Değişken ruh hâli: Saldırgan ve istismarcı moddan özür dileyici ve merhametli moda geçer birden. Tutarsızlık: Sürekli söz verir, tutmaz. Cezalandırıcılık: Duygusal şiddet metodu olarak hiç konuşmama, kadını muhatap almama gibi şiddet uygular. Yardım almayı reddetme: Her şeyin yolunda olduğunu söyler, terapiye başvurma önerisini reddeder. Kadına saygı duymama: Kadınları aptal ve değersiz görür; annesine, kız kardeşine ya da hayatındaki diğer kadınlara saygı duymaz." Bir de 10'uncu madde, hayvanlara şiddet gösterme; işte, hayvanlara taş atma, tekmeleme, eziyet etme gibi davranışlar kadına şiddetin öncül belirtileri. Biz şimdi, diyelim ki Sağlık Bakanlığı bazı testler yapıyor erkeklere ve kadınlara, çeşitli bulaşıcı hastalıkları var mı ya da genetik yolla bulaşan hastalıklar var mı? Yani bu konuda ne kadar objektif bilgi alınabilir bilmiyorum ama mesela bu bizim şiddetin öncül belirtileri olarak belirlediğimiz ve son derece patolojik bulduğumuz şeyler, dizilerde falan böyle çok özendiriliyor ve bu karakter özelliklerini taşıyan erkekler "A, çok maço, çok erkeksi." İşte, ne bileyim, saçma sapan şekilde tanımlanıyor. Oysa bir genç kızın, çoğu zaman bazen de Anadolu'da erken yaşta evlendirilen bir genç kızın bu şiddetin öncül belirleyicileri konusunda bir farkındalık oluşturması gerekiyor. Bence bunu hem medya kampanyalarıyla yapabiliriz, böyle bir planınız var mı? Hem bence müfredata eklenmeli; bu, Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılabilir, böyle bir girişiminiz var mı?
Daha da önemlisi, bu testleri, işte, sağlık testlerini yaparken bu şiddetin öncül belirtilerini, nişanlısı, partneri, her kimse, hayatındaki kimse gösteriyor mu; bunun sorgulanması, önleyicilik noktasında bir farkındalık geliştirilebilir diye umut ediyorum. Bu konularda bir girişim olursa çok önemli olur diyorum.
Eğer birazcık daha vaktim varsa bir de şunu önermek isterim: Böyle bir girişim var mı, onu da bilmiyorum. Bir de olay anını yönetmek meselesi konusunda bir beceri kazandırılması gerektiğini düşünüyorum kadınlara.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Kriz yönetimi.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Kriz yönetimi.
Mesela, ne derler? Böyle pazarlığa girersiniz ya, filmlerde işte, biri rehin almıştır, uzman gider onunla pazarlık yapar vesaire. Şimdi, genelde boşanma aşamasında işte, çocuk kavgası olan, çocuğun velayeti konusunda vesaire çok büyük çatışmaların olduğu şeylerde kadının bu krizi yönetme... Belki o faili hani, "Tamam, ben döneceğim." işte, "Şöyle yapacağım, böyle yapacağım." yani olayın vuku bulmasını önleyici bir kriz yönetimi becerisinin de kazandırılmasını önemsiyorum. Böyle bir girişim var mı, bilmiyorum. İçişleri Bakanımız bir genelgede bazı noktaları bize açıkçası sundu, güzel önlemler var; mesela, kapıyı açmaması, işte, hiçbir şekilde irtibat kurmaması vesaire gibi. Fakat bu her zaman bu şekilde vuku bulmuyor. Bazen kadın mahkemenin önünde bile karşılaşabiliyor veya sokakta karşılaşabiliyor. Kapıyı açmamak elbette ki şiddeti önleyecektir ama yani diyelim ki o an başladı ve kadının o anda o çatışmayı... Çünkü biz kadınlar da yani ben kendim de biraz böyle, nasıl derler, ruhumuz isyan edince o şiddetin dozunu artıracak bir şeye girebiliriz, aslında o anda duygusal olmayıp o karşıdaki canavarı böyle birazcık teskin etmek mi desem, yönetmek mi desem; bu kapasitenin ve becerinin kazandırılması da önemli diye düşünüyorum. Bu konuda girişimler var mı? Olursa mutlu oluruz.
Tekrar tekrar Sayın Bakanımıza ve bürokrat arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Dediğim gibi, perde arkasından takip ediyorum ve çok güzel işler yapıyorsunuz.
Sağ olun, var olun.