KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani tepki göstereceksiniz belki yine ama bu açıklamaları ben duymak istemediğimi bir daha burada tekrar etmek istiyorum. Bunların reklama girdiğini düşünüyorum. O zaman, Akkuyu'nun olduğu yere de "Rusya" diyelim, Antalya'ya da "Rusya" diyelim, Adana'da bir sürü Suriyeli yaşıyor, oraya da "Suriye" diyelim, böyle bir iddiayı kesinlikle reddediyorum ve dinlemek zorunda olmadığımı, buna da saygı duymadığımı buradan bir kere daha dile getiriyorum.

Ayrıca, enerji sektörünün, elektrik sektörünün büyük oyuncularından olan Diyarbakırlı Nihat Özdemir'e de buradan saygı ve selamlarımı yolluyorum.

Sayın Bakan, kıymetli milletvekilleri, bürokratlar ve basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2025 bütçenizin hayırlı uğurlu, bereketli olmasını temenni ediyorum. Enerji tabii ki çok önemli bir konu, öyle ki dünya tarihindeki savaşların çıkma sebeplerinin başında gelen konulardan biri, hatta en önemlisi. Dünya enerji kaynaklarını yönetme gücüne sahip olan ülke dünyayı yönetme gücüne de sahip oluyor ya da dünya yönetiminde güçlü bir söz sahibi oluyor. Emperyal güçlerin Orta Doğu'dan el çekmemesinin, Orta Doğu insanının rahat nefes alamamasının ana sebebinin de sahip olduğu petrol kaynakları olduğu gayet açık. Hatta öyle ki Türkiye'nin yıllardır milyar dolar harcadığı terör belasının altındaki ana sebep de budur. Kıt ve tükenme riski büyük olan fosil kaynakların yerini suyun alacak olması herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Gelecekte Orta Doğu'yla ilgili yapılan planlamalar da bunun üzerinedir. Türkiye'nin de doğu ve güneydoğu bölgesinden geçen Fırat ve Dicle Nehirlerinin Orta Doğu'yu besleyen önemli su kaynağı olması, bu bölgeye karşı olan iştahları kabartmaktadır. O yüzden, biz de tabii ki size katılıyoruz. Enerjide bağımsızlık güçlü devlet, bağımsız devlet olmak için çok önemlidir ve gereklidir.

Ama bu başlık altında önce Akkuyu Nükleer Güç Santrali'yle ilgili endişelerimizi dile getirmek istiyorum ben biraz. Enerji güvenliği ve sürdürülebilir kalkınma açısından nükleer enerjinin stratejik önemini kabul etmekle birlikte Akkuyu projesinin planlama, yapım ve işletme süreçlerindeki bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle, Akkuyu Nükleer Güç Santrali yap-sahip ol-işlet modeliyle tamamen Rusya tarafından finanse edilmektedir ve yine Rusya tarafından işletilecektir yani yüzde 100 Rusya'ya ait bir yatırımdır, ömrü altmış yıl, uzatma süresi yirmi yıl, söküm süresi yirmi yıl; toplam yüz yıl olmak üzere. Bu durum enerji güvenliğimiz açısından tehlikeli bir bağımlılık yaratmaktadır diye düşünmekteyiz. Ülkemizin stratejik enerji kaynaklarını başka bir devletin kontrolüne bırakmak ulusal çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır. Enerji bağımsızlığı ilkesini savunan bir ülke olarak bu konuyu tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir. Ayrıca, bulunduğu yer açısından da stratejik bir öneme sahiptir bu santral, öyle ki Doğu Akdeniz'de büyüklüğü küçümsenmeyecek kadar bir vatan toprağını yüzyıllığına Rusya'ya tahsis etmiş bulunmaktayız, öyle ki Rusya buraya bu kadar yatırım yaptığı için hava, kara ve deniz güvenliğini de kendi sağlamak isteyecektir. Dolayısıyla, Rusya doğal olarak Doğu Akdeniz'de, Türk topraklarında kendine bir üs kurmuş gibi gözüküyor. Rusya'nın da ne kadar demokratik ve hukuk devleti olduğu ortadadır, özellikle Ukrayna işgalinden sonra dünyadaki algısı da ortadadır. Acaba biz Türkiye olarak bu konuda tedbir alıyor muyuz? Merak ediyorum.

Akkuyu, Akdeniz kıyısında önemli bir ekosistemin tam ortasında yer almaktadır. İnşaat ve işletme süreçlerinde alınan tedbirlerin yeterliliği şeffaf bir şekilde paylaşılmamaktadır diye düşünüyorum. Olası bir sızıntının veya kazanın bölgedeki tarım, turizm ve su kaynakları üzerinde yaratacağı tahribatın telafisinin de ne kadar mümkün olduğunu kestirememekteyiz ve bilindiği gibi, Akkuyu'ya 25 kilometre uzaklıkta hâlâ aktif olan Ecemiş Fay Hattı da bulunmaktadır. Aynı zamanda, bu santral Türkiye'nin turizm açısından en gözde yeri olan Akdeniz'e yapılmıştır. İleride, sokaktaki herhangi bir insan tatile gitmek istediği yerde böyle bir santralin olmasını ne kadar tercih eder, onu da bilmiyorum. O bölgeden gelen turizm gelirleri ile bunun sağlayacağı gelirler acaba doğru hesaplandı mı? O konuda da ben kendim net bir cevap bulamadım. Projenin maliyeti ve Rusya'yla yapılan enerji alım garantileri ülkemizin ekonomisine uzun vadede ağır bir yük bindirebilir gibi gözüküyor. Akkuyu'dan üretilecek elektriğin fiyatı piyasa koşullarının üzerinde belirlenmiş ve on beş yıl boyunca satın alma garantisi verilmiştir. Bu, halkımızın sırtında fazladan bir mali yük olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda da şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerinin yeteri kadar yerine getirilmediğini düşünüyoruz. Proje kapsamında ülkemizin teknolojik kapasitesini geliştirmek ve yerli mühendislerin yetiştirilmesini sağlamak yerine tüm süreçlerde dışa bağımlı bir yaklaşım mı benimsendi acaba? Bu sunumunuzda "30 bin kişi istihdam ediliyor, işletme aşamasında 4 bin kişiye sürekli istihdam sağlanacak." dediniz. Bu istihdam tamamen Türkiye'den mi olacak, bunu da ben tam anlayamadım. Nükleer teknoloji gibi kritik bir alanda yerli bilgi birikimi oluşturmak zorundayız diye düşünüyoruz. Bu konuyu göz ardı etmememiz gerekiyor. Rusların santralde çalıştırılacak personel hakkında Türkiye'ye karşı herhangi bir sınırlandırması söz konusu mu, onu da merak ediyorum?

Ayrıca, Akdeniz Bölgemizde çok ciddi bir Rus ve Ukraynalı nüfusun da yaşadığını biliyoruz, özellikle Mersin'de Akkuyu Santrali çevresinde Anamur, Taşucu, Erdemli bölgesinde Rusların Yörük yayla ve arazilerini yüksek paralara aldıkları, bölgedeki ev kiralarının da Türkler açısından karşılanamayacak seviyelere çıktığı da oradaki vatandaşlar tarafından ifade edilmektedir. Burada da bir Rus gettolaşmasına karşı herhangi bir tedbir alınmakta mıdır, bunu da merak ediyorum?

Biz Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin bağımsız bir denetim mekanizması tarafından sürekli izlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Halkın projeyle ilgili doğru bilgilendirilmesi ve çevresel etki değerlendirme raporlarının detaylı bir şekilde düzenli olarak paylaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına da daha fazla yatırım yapılarak enerji portföyünde çeşitliliğin artırılmasının üzerinde durulmasının önemini burada bir kere daha tekrar etmek istiyorum.

Ülkemizin karasal ve deniz üstü rüzgâr enerjisi potansiyeli 118 bin megavat olarak hesaplanmaktadır, mevcut kurulu gücümüz ise 12,3 bin megavattır yani rüzgâr potansiyelimizin yalnızca yüzde 10 kadarını kullanmaktayız. Yine, güneş potansiyelimizin ise yüzde 10'undan çok azını kullanmaktayız. Araştırmalar gösteriyor ki bugünkü enerji ihtiyacımızın teorik olarak tamamını güneş enerjisi veya rüzgâr enerjisiyle karşılamamız da mümkün görünmektedir. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin geleceği sadece bugünü değil gelecek nesillerimizi de etkileyecektir. Enerji güvenliğimizi sağlamak için doğru planlama ve sürdürülebilir stratejilerle hareket etmek zorundayız. Bu konuyu da partilerüstü gördüğümüzü burada tekrar belirtmek istiyorum.

Değinmek istediğim bir diğer konu da "Enerjinin Gücü" sloganıyla elektriğin sürekli, güvenilir, çevreye duyarlı, ekonomik, ilgili mevzuatlara uygun iletilmesi; teşekkülün kaynaklarının en verimli şekilde kullanımıyla çevreye olan etkisini ve atıkları azaltan, ilgili tarafların beklentilerini dikkate alan, gelen şikâyet ve talepleri objektif bir şekilde ele alan, şeffaf bir şekilde değerlendiren güçlü bir yönetim sisteminin tesis edilmesi için iş süreçlerinin sürekli iyileştirilmesi ana hedefiyle hizmet veren bir kurumumuz olan Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi 2 Temmuz 2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla özelleştirme kapsamına alınmıştır. TEİAŞ bir doğal tekeldir ve özelleştirilmesinin son derece sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. 2020 yılında 15 milyar lira ciro yapmış; 2,5 milyar liraya yakın kâr etmiş ve yaklaşık 28 milyar liralık da varlığı bulunan bu şirketin özelleştirme yoluna sokulmasının ülkemize pek bir fayda sağlayacağını düşünmüyoruz. 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'da ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nda da özelleştirilebilecek varlıkların ve kurumların içinde TEİAŞ yer almamaktadır. TEİAŞ kâr amacı gütmemesi gereken bir kurumdur, özelleştirme yolunun tercih edilmesi, elektrik iletiminin kontrolünün kamuda olmaması riskiyle elektrik iletimimizdeki bağımsızlığımızın da tehlikeye girebileceği endişesini ortaya çıkarmaktadır. Elektrik iletimi millî bir meseledir ve bunun devlet eliyle gerçekleştirilmesi önemlidir.

TEİAŞ'a dair bir diğer önemli sorun ise iletim faaliyetlerindeki yatırımların yetersiz kalıyor olmasıdır. TEİAŞ gerekli yatırımları yapmadığı için ucuz enerjiyi iletememekte, daha pahalı kısmından daha pahalı enerjiyi iletmekte ve fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Bundan dolayı da özelleştirme olması gerektiği söylenmektedir. Halbuki, TEİAŞ'a yeterli ödenek ayrılmayıp iletim faaliyeti yatırımı yapmasının önüne geçilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türkeş Taş, buyurun.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Bu açıdan bunun da mutlak suretle çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Kış saati uygulamasından ben de bir anne olarak şikâyetçi olduğumu bir kere daha burada dile getirmek istiyorum. Bununla ilgili değişikliğe gidilmeyecekse en azından okul saatlerinde bir değişiklik olabilir ya da niye en doğudaki boylamı kullanılıyoruz da en batıdakini kullanmıyoruz gibi sorular aklıma geliyor.

Bir de Adana'yla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bu HES'ler tabii ki çok önemli ama Adana'da sulama sıkıntısı yaratıyor, su kıtlığı yaratıyor; bununla ilgili şikâyetler var. Acaba bu HES'lerin planlaması sizce doğru mu yapılıyor yoksa Adana'daki tarımı engellemeye değecek kadar önemli bir yatırım mı? O konuda benim aklımda soru işaretleri var diyerek sözlerime son veriyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.