KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakanım, şimdi, burada, tabii, bu konuşmamızda elbette bir kısım değerlendirmelerimiz olacak, bir kısım iddialarımız olacak, kendimize göre açıklanan verilere dayalı olarak yaptığımız bir kısım hesaplamalar olacak. Bunlara ilişkin illaki bir soru sormasak bile kendiniz soru-cevap kısmında -size de söz verileceği için- oralarda bu değerlendirmelerimize ve iddialarımıza ilişkin bir değerlendirme yaparsanız memnun kalırız.

Şimdi, birinci husus daha öncede de benim gündeme getirdiğim bir husustu ama tabii önemli olduğu için ve süreç devam ettiği için tekrar gündeme getireceğim. EPDK'nin -yanlış hatırlamıyorsam 2022'nin son aylarında, kasımdaydı herhâlde- elektrik depolama lisanlarına ilişkin bir yönetmeliği olmuştu. Ona dayalı olarak da rüzgâr ve güneş için 30 bin megavatlık bir depolama ve üretim lisansı verildi. Şimdi, tabii, burada başvuru sırasına göre bu lisanslar verildi, herhangi bir yarışma yapılmadı. Dolayısıyla, çok büyük bir yolsuzluğun bu şekilde zemini hazırlanmış oldu. Şimdi, mesele neydi? Bir defa, önce, TEİAŞ yıllarca bağlantı kapasitelerindeki müsaitlik durumunu, bu kapasiteleri açıklamadı. Bu yönetmelik çıkmadan önce zaten bir kısım müracaatlar başlamıştı, bu yönetmeliğin çıkacağından haberdar olan -o dar çerçevedeki- insanlar temmuz ayından itibaren müracaatlarını yaptılar. Hatta EPDK uzmanları falan herkes şaşırdı "Ya, bu depolama işi çok da kârlı bir iş değil, ekonomik bir iş de değil. Bununla ilgili niye müracaat yapılır?" şeklinde falan. Sonra yönetmelik çıkınca anlaşıldı ki -işte depolama ihtiyacımız var malum- depolama yapana işte bir o kadar da efendim üretim lisansı verilecek; mevzu bu. Yönetmelik ne dedi? "Yarışma yapmayacağım, herhangi bir şekilde, müracaat sırasına göre..." Tabii, müracaattan önce haberi olanlar da müracaatları zaten yapmışlardı. Bir de yönetmelik çıktığı günün hemen ertesinde hızlı bir müracaat... Hâlbuki bunların hepsi çok zaman alacak meselelerdi, neyse... Dolayısıyla, bu TEİAŞ'ın, zamanında, tabii, bu şeyleri açıklamaması... Ama sonrasında orada da yine, tabii, müracaat yapılıyor, nereden biliyor müsaitlik durumunu? Bu bilgiler paylaşılıyor, bir kısım insanlarla bu bilgiler çok net bir şekilde paylaşıldı daha öncesinde -açıklanmadı yani kamuoyuna açık bir şekilde değil- ve o kişiler de oralara -müracaatlarını yaparak- ön lisans müracaatlarını yaptı. Şimdi, çok kısa bir süre içerisinde 30 bin megavat için 300 bin megavatlık bir başvuru yapıldı malum. Şimdi, burada, devlet aklı ne yapar normal şartlarda? "Ya, 30 bin vereceğim, 300 bin müracaat var. Ben bunları yarıştırırım." Daha önceki uygulamanızda hep böyleydi. Neydi? Ya katkı payı üzerinden bir yarıştırma yapılıyordu, "Kim fazla katkı payı verirse veya kim elektriği daha ucuz verirse." deniliyordu, bunun üzerinden yapılıyordu ve burada hem devlet hem de tüketici kazanıyordu, değil mi? Ama burada öyle yapılmadı. Burada ne yapıldı? "İlk gelen oturur, ilk müracaat edene verilir." şeklinde bir uygulama yapıldı ve büyük bir yolsuzluk yapıldı.

Başka neler yapıldı? Normal şartlarda bu tür şeyler verilirken, lisanslar verilmeden önce, işte son sekiz yıl elde edilmiş, standardına uygun ölçüm verisi gerekiyordu, bu ölçüm verileri ön lisans başvurularında istenmedi. Bir şey daha istenmedi başvurularda: Asgari sermayeye sahip olma ve teminat sunmasına ilişkin yükümlülükler de bu başvurularda istenmedi. Dolayısıyla, birilerinin, bu işi önceden haber alan, hem bağlantı yerlerinin neresi olduğunun haberini alan hem de EPDK'nin çıkaracağı yönetmeliği önceden haber alanlar bu kolaylaştırmalarla birlikte müracaatlarını yaptılar ve burada aslında... Tabii burası çok büyük bir yatırım, 30 megavat -kabaca- zannediyorum 40-45 milyar dolarlık bir yatırım. Şimdi, bu yatırımı... Bunların hepsi yatırımcı falan değil, yani yatırımcı olmadığı çok net çünkü zaten lisans devrinin de önü açık. Burada ciddi bir şey oluştu. İşte, iktidara yakın çevreler -her kimse bunlar- bürokrasiye yakın, iktidara yakın siyasiler -ben onu bilmem, ben burada isim falan da biliyor değilim ama- bu çevreler bu lisansları aldı ve bunların şimdi birçoğu da yatırımcı değil. Bunlar ne yapıyor şu anda? Değerli arkadaşlar, şu anda 1 megavat, 100 bin dolara el değiştiriyor, 1 megavatın piyasa rayici 100 bin dolar. Yani 30 bin megavat ne yapar? 3 milyar dolar. 3 milyar dolarlık... Bunların bir kısmı elbette gerçek yatırımcı olabilir ama birçoğunun gerçek yatırımcı olmadığını varsayarsak 3 milyar dolarlık burada bir rant oluşturuldu. Yani işin yapılmasından sonra olan kârlılığı falan söylemiyorum, sadece lisans bedeli olarak, lisansın el değiştirme bedeli olarak böyle bir rant oluşturuldu. Bu, yazıktır, günahtır. Eğer bu böyle değilse Sayın Bakanım, bunu bize açıklayın çünkü ben bu iddiayı geçen yıl da yaptım. Geçen yıl uygulamanın bir kısmındaydı, şimdi uygulamanın...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - EPDK'ye söz vereceğim en son.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam. EPDK veya Sayın Bakan, fark etmez.

Yani bunları söyleyin bize, biz de o zaman daha başka şeyler ortaya koyarız elbette ama bilelim. Bunu geçen yılki Ticaret Bakanlığı bütçesini Genel Kurulda konuşurken gündeme getirmiştik, orada buna ilişkin herhangi bir değerlendirmeniz olmadı, ben aynı şekilde bunları ifade etmiştim. Şimdi, aynı şeyi tekrar tekrar söylüyor meselesi falan değil; tabii, bu, önemli mesele. Şimdi, elektriği, enerjiyi pahalı kullanıyoruz ve enerji bağımlısı bir ülkeyiz, ithalat bağımlısı bir ülkeyiz. Dolayısıyla, kendi kaynaklarımızı çok daha rasyonel kullanmamız lazım, çok daha ekonomik kullanmamız lazım; bu olmuyor. Hatta burada ne oldu? Bu bağlantı noktalarını önceden haber alanlar oradan ucuz arazileri temin ettiler, bir de araziden para kazandılar çünkü çok pahalandı, yerler belli olduktan sonra oradaki -tarıma elverişli olmayan arazi bunlar- tarıma elverişli olan arazilerin birkaç katına çıkıyor bunların fiyatı, taşlık, kayalık yerler; bu çok ucuz yerler çok pahalı oldu, buradan da ayrıca başka bir vurgun yapıldı.

Şimdi, diğer bir husus -bununla da alakalı olarak, biliyorsunuz siz- lisanssız şeyler... Şu anda, bizim, zannediyorum 14 bin megavatlık - 13.998 bendeki rakama göre, 2023 yıl sonu- bir kapasitemiz var güneşte. Bunun 1.665'i lisanslı, 12.334'ü de lisanssızmış. Şimdi, bu lisanssızlar daha kısa sürede yapılıyor, yatırım maliyetinin de daha düşük olduğunu biliyoruz. Burada, şimdi, tabii, hep lisanslı üzerinden bu tarafta gidildiği zaman bir yandan da kendi öz tüketimi olan yatırımcılar var, bunlar öz tüketimini karşılamak için güneş enerjisi santrali yapmak istiyor, bunlara da "Kapasite yok." deniliyor. Dolayısıyla, burada politika değişikliğini bir gözden geçirmek lazım. Burada şunu söyleyebilirsiniz: İşte, biz 7501 sayılı Kanun çıkardık. Bu kanunla, işte, daha önce lisans almış, onları yerine getiremeyenlere bir hak verdik. Neydi o hak? Şimdi, bunlar da çantacıydı, yatırımcı değildi, yapmadılar, yapamadılar, satamadılar da belli bir kısmını çünkü daha sonraki diğer verilen haklar daha avantajlı fiyatlarla oldu. Dolayısıyla bunların şimdi teminatları yanacaktı; bunlara teminatları yanmasın ve yasaklı duruma düşmesin diye 7501 sayılı Kanun çıkarıldı. Bize de şöyle sunuldu kanun: "Ya, bak, kapasite açıyoruz bunları iptal ederek." Öyle değil aslında; gerçek yatırımcı olmayan bu yandaşların hem teminatlarının yanmaması hem de onların yasaklı duruma düşmemesi için böyle bir şey yapılmış oldu. Dolayısıyla, bu konu önemli bir konu. Bunlara ilişkin değerlendirmenizi ben doğrusu çok merak ediyorum.

Evet, şimdi, diğer bir husus Sayın Bakan: Bu konutlara -Karadeniz gazı, Sakarya gazı veya ne dersek işte- bedelsiz olarak gaz verdiniz -meseleyi daha uzatmayacağım- 25 metreküp üzerinden baktığımızda yaklaşık bir yıl boyunca 6 milyar metreküplük bir gaz hanelere bedava verildi. Şimdi ne oldu? 1'inci kuyudan -2023- günlük 10 milyon metreküplük bir üretim hedefiniz vardı.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI ALPARSLAN BAYRAKTAR - 1'inci fazda.

ERHAN USTA (Samsun) - 1'inci fazda, pardon... 10 kuyudan 1'inci fazda -doğru, affedersiniz- 10 milyon metreküp, işte 2'nci fazla birlikte 40 milyon metreküpe çıkacaktı filan. Onlar ilk başta da çok şey gitti; mesela, 2003'ün Mayıs, Haziran, Temmuz Ağustosunda hiç gaz gelmedi, Filyos'tan hiç giriş olmadı, sonradan da yaklaşık 4 milyon metreküp... Bu -şey dönemi için- 25 metreküp bedava verildiği dönemde ortalama 4 milyon metreküp civarında bir üretim oldu. Şimdi hesap şu: 6 milyar metreküp evlere verildi; 1 milyar metreküpü sadece Sakarya'dan, Karadeniz'den kendi gazımız, kalan 5 milyar metreküpü, Ruslardan aldığımız doğal gazı millete bedava dağıttık. Bu net mi? Net. Şimdi, bu tamam, millete bir şey dağıtılsın yani yandaşa dağıtılacağına millete dağıtılsın, ona bir şikâyetimiz yok. Ha, millete dağıtılması, tabii, zengin-fakir, bunu... Kim mesela bizden daha zengin olan milletvekili? Mesela, Mehmet Muş muhtemelen bizden zengindir. Mehmet Muş da 25 metreküpü bedava aldı. Sayın Bakan, siz de muhtemelen konutunuzda bedava kullandınız, ben de bedava kullandım, çok gariban birisi de bedava kullandı.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Başkanlık Divanına sataşmayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Böyle bir sübvansiyon olmaz, böyle bir şey yok. Hedefi belli olmayan yani fakire, zengine olmayan... Bu neydi? Bu, seçim öncesi bir şovdu yani para verdik -4 milyar dolarımızı- Ruslara 5 milyar metreküplük kısmı için yaklaşık 4 milyar dolar ödedik. Bunun için seçim öncesi bir şov yaptınız, bu çok yakışıksız bir şey, bunu net bir şekilde ifade etmemiz lazım. Dolayısıyla 6 milyar metreküpün sadece 1 milyar metreküpü kendi ürettiğimiz gaz; kalanı, 5 milyar metreküpü ithal ettiğimiz gaz; bu, milletin vergilerinden karşılandı, zengin-fakir herkesi bu anlamda sübvanse etmiş oldunuz. Keşke bunu daha hedefli bir şekilde, bir sübvansiyon şeklinde yapsaydınız da sürekli yapsaydınız. Seçim bitti, gaz işi bitti zaten. Hiç gaz müjdesi geliyor mu? Gelmiyor. Petrol müjdesi var mı? Yok çünkü seçimlere ara verildi. Yani 2028'e doğru muhtemelen o müjdelerle tekrar karşılaşacağız. Şimdi, bir mesele de bu.

Diğer bir konu, bakın, Türkiye'nin gaz çıkarmasından, Türkiye'nin petrol çıkarmasından en az sizin kadar mutlu olacak bir kişiyim şahsen ama yaptığımız her iş ekonomik mi, değil mi diye bence bakmak durumundayız. Şimdi, Sakarya Gaz Sahası ekonomik mi? Bizim hesaplamalarımıza göre -sizin açıkladığınız verilerden, KİT Komisyonu verilerinden- yaklaşık 15 milyar dolarlık bugüne kadar bu iş için bir yatırım yapıldı. Sayın Bakanım, farklıysa sizden alabiliriz. Daha bunun içerisinde bir kısım personel giderleri yok. Mesela, yeni bir platform alındı, 125 milyon dolar verdiniz, işte 140-175 yabancı çalışacak. Mesela, onların ücretleri, diğer personel ücretleri de bu yatırımların içerisinde yok. Yatırım olarak söylediğiniz 15 milyar dolar. Şimdi, şöyle bir hesap yapıyorum: Bugün siz 7 milyon metreküp olduğunu söylediniz. 6 milyon metreküp üzerinden yaptı, 7 milyonda da fark etmez, yüzde 10 artırırsınız, en fazla yüzde 15 artırırsınız yani 13,3 milyon varil yapar, 75 dolar üzerinden yaparsanız 1 milyar dolardır yıllık Sakarya Gaz Sahası'nın bize getirisi. 15 milyar dolar yatırım... Bu, önümüzdeki yıllarda biraz daha elbette artacak. Bakın, 15 milyar doları kendi paramız olsa -kendi paramızı, kardeşim- bu iş için kullanalım, problem değil; yerin şu kadar dibinde işte bir otoban yaptık filan diyoruz, tamam, güzel ama bunları biz dışarıdan borçlanarak alıyoruz. Şu anda, hazine döviz cinsinden yüzde 8 borçlanıyor; 15 milyar dolar, bu para için yıllık bizim ödedidiğimiz faiz -şu veya bu kanaldan fark etmez- ekonominin ödediği faiz 1,2 milyar dolar Sayın Bakan. Bu da tam bu işin hasılatına denk geliyor. Yani yatırdığımız paranın sadece faizini tahsil edebilecek bir durumdayız bu Sakarya Gaz Sahası'nda. Dolayısıyla biraz meselelere böyle de bakmak lazım. Elbette arz güvenliği önemlidir, bunun bazen olur, bedeli parayla ölçülmez ama onu o kadar düşünüyorsanız Ruslara bu kadar bağımlı kalmamalıydık. Ha bire Rusya'dan gaz alıyorsunuz, bütün anlaşmalar Rusya'yla yapılıyor. Arz güvenliği diye bir kaygınız olduğunu düşünmüyorum. Bunu şahsınız için algılamayın lütfen. Yani bu genel bir politika, AK PARTİ politikaları açısından söylüyorum, tamam mı? Dolayısıyla şu anda Sakarya Gaz Sahası'ndaki borçlandığımız paranın yatırım maliyetinin faizi kadar bir geliri ancak elde ediyoruz, önümüzdeki dönemde bir miktar daha artacaktır ama hiçbir zaman bu rakamların yarısını dahi biz burada sübvanse edemeyeceğiz dolayısıyla bunun ekonomik olup olmadığına bakmak lazım, bence bakmak lazım. Dediğim gibi, borç almasak problem değil; aldığımız o borç, ödediğimiz o faiz... Bakın, bu ülke, Türkiye, bu yıl, daha doğrusu 2023 yılında 18 milyar dolar dış faiz ödedi. Yani bu, dış politikada bizim özgün dış politika yapmamıza engel oluyor, her türlü şekilde ayağımızı bağlıyor, milleti fakirleştiriyor; bunları görmek lazım. Dolayısıyla, aldığımız her borcun, kullandığımız, harcadığımız her bir rakamın ne anlama geldiğini çok iyi bir şekilde bence ölçüp tartmamız lazım. Yoksa burada hani "Yerin 4 bin metre altına otoban yaptık..." Güzel yaptık da yani bunu yabancının parasıyla yaptık ve bundan hiçbir şey kazanılmayacak, belki de -Allah korusun- otoban orada kalacak yani bakınca verilere öyle işte... En son diyorsunuz ki "7 milyon metreküp, 2'nci fazla birlikte 20 milyon olacak." Hani 2'nci fazla birlikte 40 milyon olacaktı? Yok, hedeflerin hep gerisinde ve ben bu işin üstatlarıyla konuşuyorum, "Bu iş artmaz, azalır." deniliyor yani önümüzdeki dönemde aynı kuyudan gelen gaz artmaz, azalır. İlk aldığınız maksimumudur yani ilk bir yıldakiler maksimumudur, belli bir test süresinden sonra... Dolayısıyla, burada bence çok ciddi bir yanlış yapılıyor, buna bakmak gerekir.

Şimdi, şurada sorularım var, vaktim de çok sınırlı ama bu Sakarya Gaz... Mesela, sondaj gemilerimiz var değil mi bizim? Bunları biz Akdeniz'de almıştık, Akdeniz'de şu anda bir faaliyet var mı, yok mu? Bu sorumuza cevap verirseniz memnun olurum. "Karadeniz'de, bu, 20 milyon metreküp olacak." dediniz. Ne zaman gelecek diye daha önceden ben soru hazırlamıştım, onu geçiyorum.

Şimdi, yatırım harcamasına ben 15 milyar dolar diyorum -yani gemi, artı, 1'inci faz, 2'nci faz yatırımı, personel giderleri hariç, personel giderlerini koyunca daha çok yükseliyor- eğer böyle değilse rakam nedir, bize lütfen onu bir söyler misiniz? Sakarya Gaz Sahası için söylüyorum, sahada yürütülen her bin metreküpün üretim maliyeti nedir?

Bu OTC'yi zaten anlayamadık, OTC'nin Yönetim Kurulunda ben bir petrol mühendisi falan görmedim yani bu iş ihtisas gerektirmiyor mu? Bunu bir açıklayın bize. Yani tamam, ben de iktisatçıyım, arkadaşlar genelde iktisatçı, hukukçu falan ama sanki orada biraz daha şey gerekir. Bu yeni alınan platform ne zaman devreye girecek, burada ne kadar yabancı çalıştıracaksınız? Bunları da bize söylerseniz sevinirim.

Şimdi, diğer bir konuya gelelim. Bu elektrik tarifeleri seçimler nedeniyle maliyet bazlı olarak uygulanmadı Türkiye'de. Tabii, Türkiye'de AK PARTİ hükûmetlerinin bütün politikaları seçimlere dönük olduğu için maliyet bazlı uygulanmadı dolayısıyla elektrik üzerinden çok ciddi bir zararla karşı karşıya kaldık. Şimdi, mesela, 2017 yılına kadar -rakamlara boğmayacağım sizi ama bunların her birinin tabloları var elimde- sanayicinin enerji bedeli meskene göre daha ucuzmuş, hatta yarısında filanmış sanayici. Niye? Çünkü işte Türkiye'nin hem rekabet gücü açısından hem de sanayiciye elektriği pahalı verdiği zaman sanayicinin cebinden çıkmıyor bu, nihayetinde bu bir malın maliyetinin içerisine giriyor, toplumdan çıkıyor, yoksa sanayici bunu yansıtıyor yani yansıtılan bir şeydir, fiyattır. Dolayısıyla burada... Ama şimdi ne oldu? Bu seçimler nedeniyle konutu baskıladık. Konut artırılsın falan demiyorum, nihayetinde ben de siyasetçiyim ama yapılan bir yanlış var. Yani nihayetinde her şeyi seçime dönük düşünürsek olmaz bu iş, bu ülkeyi yönetemeyiz, yönetirsek de böyle yönetiriz. Yani milyarlarca dolar zarar, milyarlarca dolar yükümlülük, sıkıntı, ondan sonra işte her şeyin allak bullak olduğu bir dönemde... Yani şimdi siyaset de belli bir yere kadar, popülizmin de belli ayarının olması lazım. Şimdi, önceden sanayi şeyin yarısı kadarken... Ya, rakamları okusam belki daha etkileyici olacak ama vaktim yok. Şimdi, bakın, mesela, 1/7/2016'da sanayi 20,5'muş, mesken 22'ymiş, ondan sonra 1/1/2023'te -alçak gerilim, tek tarife için söylüyorum- sanayi 304 kuruş olmuş, mesken 78 kuruşta kalmış, ikinci şeyi, o 8 kilovatın üzerinde olan 155. Bakın, daha onun üzerindeyken bu sefer yarısına inmiş, şimdi yine de 305 kuruş, 113 kuruş şeklinde gidiyor. Dolayısıyla, burada bunun amacı... Hani bu hep böyle olsa problem değil. Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi, meskende gaza bastınız, birazdan onu konuşacağız ama bunların, sanayide yapılan şeyin de enflasyonist olduğunu ve nihayetinde ekonomide rekabet gücünü düşüreceğini de görmemiz lazım. Böyle, bu şekilde bir çapraz sübvansiyon olmasın. Ben yanlış olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Burada da yine gelire göre hani bir şey yapsanız... Bir 150 kilovat meselesi var ama o yeterli değil. Yani bu sübvansiyonu, ucuz elektriği gelire göre de yapmadınız, onun yanlışını şimdi anladınız. Şimdi, bu 5 bin kilovat meselesine falan geçiyorsunuz, o da ayrı bir şey. Oradaki problem de tabii bir anda geçmesi. Şimdi, elektrik faturası aylık yaklaşık bin liranın üzerinde olanlara -1.060 liraya falan geliyor yanlış bilmiyorsam, tamam mı- bir anda 1.100 lira zam gelecek yani 2.000-2.200 lira falan ödemeye başlayacaklar. Yani bu da şey değil. Ondan sonra "Enflasyon şöyle oldu." diye Mehmet Şimşek öbür taraftan bağıracak, "Bu iş bu nasıl oluyor?" diye; o da ayrı bir konu.

Şimdi, bunu da geçtik, son kaynak tedarik tarifesini bu vesileyle söylemiş oldum yani -tam rakamını söylüyorum- aylık 417; hemen 418 olursa 1.046 liradan 2.168 diye çıkacak fatura, yüzde 107'lik bir artış; bu çok yüksek bir artıştır. Normalde -ben çok fazla bilmiyorum- bizim evin elektrik tüketimi de herhâlde bu civarda oluyor. Tabii burada bir de elektrikli araç kullananların, evinden kullananların -insanlar, işte, elektrikli araca, bilmem neye teşvik edildi, şimdi Togg'umuz var, bilmem ne var- bir anda faturalarını da 2 katına çıkarmış oluyoruz. Bunun da diğer bir şeyi var. Ya, burada nötrüm politik olarak yaptığınız şeye ama esas itirazım, zamanında böyle hedefi olmayan sübvansiyonlar yapmanız ve bundan dolayı çok ciddi bir zarara uğratmanız bu kuruluşları.

Şimdi, yurt içerisinde çıkarılan ham petrol... Az da olsa ham petrol çıkarıyoruz yurt içerisinde. Bunun ne kadarı devlete kalıyor, ne kadarı özel sektöre kalıyor? Şimdi, ilk Petrol Kanunu'muz -yanlış bilmiyorsam- 1954 yılında çıkmış, 1954 yılında Petrol Kanunu çıkarken şu söylenmiş, orada bir hüküm var, bir madde var, diyor ki: "Toplam alınanlar, devlet için alınanlar, vergiler, şunlar, devlet katkısı, bilmem ne, yüzde 55'i geçemez." 1954 yılında petrol 2 dolar, ham petrolün varili, şu anda 75-80-90 dolar olan, 100 küsurları geçen şey. Tamam mı? Şimdi, en son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: O günden bugüne 1954 yılında çıkarılan Petrol Kanunu'nun mali hükümlerinde hiçbir değişiklik olmamış. 1954-2024, yetmiş yıl geçmiş yani petrolün fiyatının 2 dolardan 150 dolarlara kadar tırmandığı zamanlar olmuş. Hadi, o 2 doları güncelleştirirsek bugün bakınca -şurada hesabını yapmıştım, 25 dolara denk geliyordu herhâlde- en az 80 dolar, geçen yıl 90 doların üzerindeydi, bu yılın ortalaması da 83-85 dolar -orta vadeli programa bakarsak- ham petrol fiyatı olarak alınmış. Dolayısıyla, şimdi, burada ne oluyor Sayın Bakan? Olan şey şu: Hani, geçmişte petrol ucuzmuş, dolayısıyla petrol ucuz olduğu için arama faaliyetleri, bilmem neleri falan, toplam içerisindeki maliyeti daha fazla olduğu için orada bir yüzde 55'le sınırlanmış devlete verilecek pay. Şimdi, bakın, şöyle bir grafik de var -okların yönlerine bakarsanız- bütün dünyada aslında devletin aldığını hep artırma yönünde bir eğilim var. Ha, tabii, kazmayı vursan petrol çıkarılan yerlerde yüzde 90'a kadar, yüzde 90'ın üzerinde alan ülkeler var. Onlar elbette emsalimiz değil, bizde maliyetler daha yüksek ama bizde çok düşük alınıyor. Şimdi, onların birazdan rakamlarını -evraklarımı karıştırmazsam- söyleyeceğim. Şimdi, yüzde 12,5 devlet katkısı, yüzde 25 kurumlar vergisi, yüzde 15 gelir vergisi, stopajıyla falan baktığımız zaman bugün devlet katkısı, devletin aldısı daha doğrusu yani devlete kalan 90 dolarlık varil üzerinden yüzde 38; 100 dolar üzerinden yaparsak da yüzde 37, şirkete kalan da yüzde 45 Sayın Bakan. Şimdi, bu çok yüksek, şirketlere bıraktığımız çok yüksek bir oran, böyle bir rakam yok hiçbir yerde. Bakın, dünyayı incelettirin arkadaşlara, zaten kendiniz biliyorsunuzdur, belki de çok gündeminizde olmadığı için bilmiyor da olabilirsiniz. Mesela, ben şurada bir rapor buldum, o raporda diyor ki: Yaklaşık yüzde 10 ve 10 dolardır varil başına özel sektöre kalan bu işlerde ama biz yüzde 45 bırakıyoruz veya dolar cinsinden varil başına 40 dolar, 41 dolar bırakıyoruz. Yazıktır, günahtır. Az da çıksa bir petrol çıkarıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, iki dakika ekliyorum, toparlayın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Mesela, buradan -kâr demiyorum- aşırı kârdan dolayı -özel sektöre- yaklaşık 110 milyon dolar bir yıllık kaybımız var, burada özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Bu, nihayetinde siyasi bir konu falan da değil. Ya devlet hissesini artırmanız lazım ya da kurumlar vergisini -benim özellikle uzun süredir söylediğim bir şeydi- farklılaştırmamız lazım. Sektörlere göre diyordum, en son farklılaştırdık, nihayet AK PARTİ zor da olsa dediğimize geldi; bankacılıktan başladı, biraz bankacılık, biraz başkalarında falan... Mesela, buralarda kurumlar vergisini -ne bileyim ben- eski oranla... Çünkü bu yüzde 55'i koyduğumuzda kurumlar vergisi zaten yüzde 46'ymış, şu anda kurumlar vergisi yüzde 25 -bu mali hükümlerin değiştirilmemesi- yani kurumlar vergisi 20-25 puan düşmüş o güne göre; bir. Efendim, petrol fiyatları reel olarak çok ciddi bir şekilde artmış ama siz hâlâ kendinizi sınırlıyorsunuz "Devlet olarak benim aldığım şunu geçemez." diye. Zaten oraya da gelmiyorsunuz, yüzde 38'de kalıyorsunuz. Dünyadaki emsal ülkelere bakıldığında bunun mutlak suretle artırılması lazım, buradan milletin cebine girecek parayı hiçbir yabancı şirketin cebine bırakmayalım. Nihayetinde TPAO'nun dışındakiler de yabancı şirketler. Onların kurumlar vergisinde rekortmenler listesinde olduğunu zaten biliyoruz, onların da elimizde belgeleri var, onları söylemiyorum.

Şimdi -kısa kısa, vaktim azaldı- Sayın Başkan da bugün bizden rica etti "Çok fazla uzatmayalım." falan diye. Bu Ruslardan 35-40 dolar civarında doğal gazı ucuza alıyoruz bildiğim kadarıyla Sayın Bakan fakat bu, bizim akaryakıt fiyatlarına yansımıyor çünkü akaryakıt fiyatlarında -Akdeniz-İtalyan piyasası bilmem ne bir hesabı var, o hesap üzerinden; bugün diyelim ki 80 dolar Brent üzerinden veya neyse- bir hesap yapılıyor, bu hesap üzerinden ödüyoruz. Şimdi, Ruslardan aldığımız petrolün toplamı ne kadar, yüzde 35-40'ı mıydı, öyle bir şeydi herhâlde, orasını yanlış hatırlıyor olabilirim dolayısıyla paçalladığınız zaman bunun en az bir 15-20 dolar civarında bir şey getirmesi lazım. Bizim akaryakıt fiyatlarımızı, pompada kullandığı, vatandaşın kullandığı akaryakıt fiyatlarını ucuzlatması lazım. Şimdi, o zaman bir şey oluyor, bu ya rafinerinin cebinde kalıyor ya da aracıların cebinde kalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

Bunun nerede kaldığını bize söylerseniz biz çok memnun oluruz, ben bunun ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum yani akaryakıtı daha ucuz verme imkânımız varken... Veya devlet en azından vergi olarak alsın aradaki farkı ama devletin cebine kalsın veya bu paranın nereye gittiğini bilsek iyi olur.

Şimdi, bu stratejik planınızı inceledim, geçen stratejik planı... Mesela, bor bizim için çok önemli, oradaki hedeflerinizin ancak yüzde 72,3'ü -hedefleri de koyan kendinizsiniz yani nihayetinde hedefler zaten iddialı değil ama o iddialı olmayan hedeflerin de ancak yüzde 72'si- gerçekleştirilmiş. Madenciliğin uluslararası standartlarda etkin, verimli, güvenli şekilde sürdürülmesi hedefinin sadece yüzde 63'ü gerçekleştirilmiş; bunlar çok düşük oranlar. Denetim altyapısının, personelin teknik yönden güçlendirilerek yapılan maden ruhsat denetim sayısının da yüzde 68'ini gerçekleştirmişsiniz; bunların çok düşük rakamda olduğu özellikle söylemek isterim.

Sayın Başkan, çok kısa... bitireceğim.

Bu TEİAŞ meselesi var; bu TEİAŞ'ın özelleştirme kapsamından çıkarılması lazım. Bir şey yapıldığı yok, özelleştirilecek filan hâli de büyük ihtimal yok, öyle bir çılgınlığın yapılacağını düşünmüyorum ama bunu buradan çıkarmak lazım çünkü bu iletim meselesi millî bir meseledir, bu, devletin yapması gereken bir iştir. Şimdi, vaktim olmadığı için bunun teferruatını, görüşlerimi ifade edemeyeceğim ama bunu mutlak surette çıkarmak lazım.

Son olarak da Sayın Bakan, biz -emsal ülkelerle gelirlerine göre baktığımızda- akaryakıtı pahalı kullanıyoruz Şimdi, şöyle bir grafik var: Şu kırmızı olan Türkiye; bakın, şuradaki ülkeler... Tabii, Lüksemburg'u almıyorum, onun geliri çok yüksek. Mesela, bu, Temmuz 2023'te yapılmış tablo, bizde bir asgari ücretli o zaman 414 litre akaryakıt alıyordu, şu anda 392 litreye düştü bu. Mesela, bakıyorsun, birçok ülke bizim çok çok üzerimizde alıyor. Dolayısıyla, hani bazen deniliyor ya işte "Salt fiyatı olarak bakıyor." ama adamın geliriyle bakmak lazım. 2 bin dolar asgari ücret var, orada 2 dolar; 500 dolar asgari ücretimiz var, biz de de 2 dolar, değil mi; böyle bir şey olmaz. Meseleye böyle bakmak lazım, böyle bakıldığı zaman da akaryakıtı pahalı kullandığımız, özellikle motorini, ulaşımda çok kullanıldığı için... Maalesef, demir yolları ağımız çok yeterli değil. Dolayısıyla, bunun ekonomik rekabet gücü açısından ciddi bir sıkıntı yarattığını da görmek gerekir diye düşünüyorum.

Tekrar bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.