KOMİSYON KONUŞMASI

AYTEN KORDU (Tunceli) - Sayın Başkan, Değerli Bakan, değerli hazırun; hepinize saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.

2025 yılı Enerji Bakanlığı bütçesindeyiz. Biz görüyoruz ki bu bütçede de halkların yararına değil, toplumsal yarara değil, sermayedarlara dönük yürütülen bir proje çalışması var. Elbette ki enerji sorununun ülkemizde yaşadığımız en ciddi sorunlardan bir tanesi olduğunu söylemek istiyorum. O yüzden de önemli bir Bakanlığın bütçesini tartışıyoruz fakat açıklanan bütçede görüyoruz ki ne toplum yararına ne yaşam alanlarımızın yararına bir bütçe oluşturmaktan ziyade daha çok şirketlerin, özel şirketlerin, sermayedarların daha fazla nasıl kazanacağı üzerine kurulan bir bütçe anlayışı var. Açıklanan hedeflerin çoğunun da bu sermaye çıkarlarının doğrultusunda, kendi yandaşlarına dönük rant sağlama amacı taşıdığını bir kez daha görmekteyiz. Türkiye'nin 2053 hedeflerinde kömürden ve fosil yakıtlardan çıkışına dair bir politikanın da bulunmadığı tekrar bütçe görüşmelerinde anlaşılmıştır. Yerli, millî iddialarıyla ortaya çıkılıyor, özellikle fosil yakıt üretimine devam edileceğinin açıklanması da bunun bir göstergesi. Çok ciddi sorunları var Türkiye'nin enerji politikaları konusunda. Adil dağıtımın olmadığını, halklara adil yaklaşımın olmadığını, enerji politikalarında halkın kendisine dönük, hayatını daha insanca yaşayabileceği politikaların çok geliştirilmediğini bir kez daha görüyoruz. Bakın, Enerji Bakanı bir açıklama yaptı yani bütçe açıklamasını okudu; gerçekten, AKP iktidarı bakanlıklar ve genel politikalar üzerinde konuştuğunda -biz defalarca söyledik- başka bir coğrafyada mı yaşıyoruz diye de kendimize sormaktan edemiyoruz bu soruyu çünkü öyle her şey yolundaymış, öyle her şey sürdürülebilir politikalarla yürütülüyormuş gibi konuşuluyor ki reel yaşamda, yaşadığımız yerde hayat hiç de öyle akmıyor. Örneğin, maden politikaları konusunda neredeyse yüzde 60 maden politikası güdülüyor ülkemizde. Her yerde bir ruhsat arama çalışması, her yerde bir maden çalışması var ve bu maden çalışmalarının büyük oranda yarattığı çok ciddi tahribatlar var. İliç Komisyonunda bunları çok tartıştık. İliç Komisyonu çok önemli; ilgili, sorumlu Bakanlıklar Komisyonda da sürekli sorumlulukları birbirinin üzerine atarak çıkmaya çalıştılar. Hiç kimse direkt, orada yaşanan facianın, ekokırım suçunun ve 9 canın hesabını vermedi, vermemekte de ısrar ediyor. Dolayısıyla, bugün Enerji Bakanlığının da elbette ki başsağlığı dilemesi çok önemli, biz de diliyoruz ama sorun sadece başsağlığı dilemek değil, buna ilişkin ortaya çıkan suçluların açığa çıkarılması ve altın madenlerinin nasıl siyanürlü bir çalışmayla halk sağlığını ve toplumu tehlikeye attığının üstünün örtülmemesi gerektiğini bir kez daha burada belirtmek istiyoruz. Altın madeni tekrar hayata geçirilmek isteniyor. Enerji Bakanı bu konuda ne düşünüyor? Soruyoruz çünkü orada 9 canımızı verdik, çok ciddi bir liç, yığın bir liç kaydı. Bu yığın liçin taşınmasının sebeplerinden bir tanesi de yığın liçin altında hâlâ altın bulmasıydı. O liçin içerisinde altın vardı, Komisyonda da açıklandı, biz orada da söyledik. Canlarımızı aramayla birlikte yapılmak istenen şey, o altın dolu liçin bir yerden güvenli bir yere götürülerek tekrar altın madeninin ileriki süreçte açılarak işletilmeye çalışılmasıydı. Bugün, bu durumda haklıyız çünkü İliç açılmak isteniyor. İliç "Bu konuda kapalı tank çalışması yapacağız." diyerek çalışmasına devam etmek istiyor. "Enerji politikaları" adı altında altın madenlerinde yaşanan şey sürdürülebilir ya da "önce insan, sonra çevre" diyerek, "kalkınma" diyerek o bölgelerde tarım ve hayvancılığın bitirildiği, "İnsanlara ekonomik, işsizlikten kaynaklı istihdam alanı sağlayacağız." diyerek o bölgeyi tamamen aslında geleceği olmayan, asla rehabilite edilemeyen, asla... Balya örneği bunun bir örneğidir, Osmanlı döneminde açılan kurşun madeni hâlâ bunun örneğidir, Manyas Gölü'nde ölümler devam ediyor, oradaki maden rehabilitasyonu sağlanmamış durumda. O bile yüz yıl geçmesine rağmen bugün altın madenlerinin rehabilite edileceğini... Enerji Bakanı da -49 sanırım, sayıyı şaşırıyor olabilirim- maden bölgesinde rehabilite çalışması yaptığını ve ağaç diktiğini söyledi. Bunların hepsi ciddi manipülasyonlardır, yalandır. Orada "yeşillendirme" diye yapılan çalışmaların, hangi kimyasalları toprağın barındırdığı, "Gölet yaptık." diyerek o sularda hangi kimyasalların bulundurulduğu kamuoyuna açıklanmamaktadır. Her seferinde de "Gerekli tahliller yapılmıştır, gerekli düzenlemeler yapılmıştır, temizdir." diyerek halka manipülasyon yapıldığını bir kez daha belirtmek istiyorum.

Şimdi, elektrik ve doğal gaz kullanımı konusunda çok ciddi sıkıntı var. Gerçekten insanlar doğal gaz kullanamıyorlar, insanlar elektrik faturalarını ödeyemiyorlar, elektrikleri kesiliyor. Elektrik kullanamayan köyler var daha hâlâ; Dersim benim milletvekili olduğum bir bölge, o bölgede hâlâ elektrik olmayan köyler var, elektrik kullanamıyorlar ve yazın orada yaşıyorlar, soğuk sularda yiyeceklerini korumaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, böyle elektrik politikaları konusunda da ciddi sıkıntılar var. DEDAŞ politikaları, belki diğer arkadaşlarımız tarafından daha ayrıntılı ifade edilecek ama halkların ne doğal gaz ne de elektrik konusunda faydalanamadığını, faturalarını ödeyemediğini, "yardımlar" adı altında yapılan kömür dağıtımlarında halklara en kötü kömürlerin verildiğini, o kömürlerin de ciddi hava kirliliğine yol açtığını sanırım Enerji Bakanı çok iyi biliyor ve yani bugün sokakta çocuğa bile sorsanız gerçekten bu gerçeklikleri biliyor.

Şimdi, yenilenebilir enerjiden bahsediliyor, HES'lerden, RES'lerden ve GES'lerden bahsediliyor. Biz daha önce de söyledik, bu projelerin kendisi özellikle Kürt coğrafyasında hafızayı silmeye dönük çalışmalardır. İşte, bunların en barizi Hasankeyf'tir, Kaz Dağları'dır; Karadeniz Bölgesi'nde ve Munzur bölgesinde yine yaşanan ekokırım suçlarıdır, ekokırım facialarıdır. Sürekli orman kesimi gerçekleştiriliyor, Şırnak'ta Gabar'da "Kömür çıkaracağız." diye doğa talan ediliyor. Ne için yapılıyor? İşte, sermayedarların çıkarları için gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla bu politikaları kabul etmediğimizi bir kez daha söylemek istiyorum.

Şimdi, yine, Pülümür'den bir örnek vereceğim, kendi vekili olduğum Dersim'den. RES politikası var Pülümür'de, 12 tane rüzgârgülü düşünülüyor. Arıcılığın en yoğun olduğu, balcılığın en yoğun olduğu bir bölgedir. Dolayısıyla bu projeler gerçekleştirilirken gerçekten, orada, oranın dokusu; sosyal dokusu, sosyolojik dokusu dikkate alınmadan projeler geliştiriliyor, halk karşı çıkıyor. Halk, tarım ve hayvancılığın bitirildiği konusunda, bu yaklaşımların halkı daha çok göçe sürüklediği konusunda fikirlerini beyan ediyor ama buna ilişkin RES'ler ve GES'ler de yine, özel şirketlerin yararına kurulan, özel şirketlerin fonlardan para alarak gerçekleştirip halka enerjiyi ücretle sattığı, pahalı ücretlerle sattığı bir politikaya dönüşüyor. Dolayısıyla bu politikaların kendisinin de toplumsal yararı olmayan, kamu yararı olmayan politikalar güttüğünü bir kez daha belirtmek istiyoruz.

Dolayısıyla GES'ler, RES'ler, HES'ler kurulurken bölgenin, coğrafyanın özellikleri, hangi işi yaptığı, hangi politikalarla gidildiği dikkate alınmadan gerçekleştiriliyor. Bu konuda yerelde meslek örgütleri dâhil, üniversiteler dâhil, çeşitli kurumlar bunlara dâhil edilmiyor, görüşleri alınmıyor. Bu konuda da iktidar, sermayeye gösterdiği cömertliği maalesef halka göstermiyor, halka bu cömertliği göstermiyor. Onun için tarım ve hayvancılık, elektrik borçları yüzünden, bir kısmı da bu yüzden giderek bitmiş durumda. Dolayısıyla sürdürülebilir çevreyi düşünen bütçe politikaları, daha çok zengini zengin eden ama halkın yararlanamayacağı politikalar hâlinde ilerleyerek devam ediyor. Dolayısıyla biz, bölgelerde yürütülen bu çalışmanın kendisinin de bölgenin özelliklerinin dikkate alınmadığını, hatta bölgeler arası ciddi ayrımcılık politikalarının uygulandığını da Kürt coğrafyasından yola çıkarak söyleyebiliriz.

Bunları belirtirken elbette insanların topraklarında geçim araçları var yani geçim süreci var, altın madenleri de dâhil biz ısrarla söyledik, bölgede tarım ve hayvancılığı bitiren, geleceği en büyük tehlike altına alan siyanürle, ağır kimyasallarla çalışma yürütülen altın madenlerinde nasıl su rezervlerinin kuruduğunu, su yataklarının değiştiğini, insanların artık tarım ve hayvancılık yapamadığını, istihdam politikaları adı altında insanların nasıl orada işe bağlandığını ve sözleşmelerle halkın tehdit edildiğini bir kez daha belirtmek istiyorum. Dolayısıyla altın madenlerinin kapatılması gerektiğini ve Enerji Bakanlığının da mutlaka bu konuda bir görüş belirtmesi gerektiğini, altının bir ihtiyaç mı yoksa ciddi bir spekülasyon aracı olarak mı kullanıldığını da tekrar burada söylemek istiyorum. Altın bir spekülasyon aracı olarak kullanılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kordu, ilave bir dakika veriyorum.

Buyurun, toparlayın lütfen.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Yani bir ihtiyaç mıdır gerçekten halklar için enerji? Enerji, ne kadar, halkların ihtiyacı için kullanılıyor; ne kadarı sermaye grupları için kullanılıyor? Bu ayrımın yapılmadığı bir politika güdülüyor ve sanki öyleymiş gibi de ciddi manipülasyon politikaları uygulanmaya devam ediyor.

Dolayısıyla son olarak söylemek istediğim şey, elektrikten tutun doğal gaza, suya kadar temel çağdaş, insanca yaşam kaynaklarının mutlaka kamulaştırılması, kamu aracılığıyla yürütülmesi gerekiyor. Özelleştirme politikaları neredeyse sermayeye hizmet etmekten başka bir şeye yaramıyor; bir an önce kamulaştırma politikalarına geri dönülmesi, halkın insanca enerji kaynaklarından yararlanmasının sağlanması gerektiğini söylüyorum. Bu politikalar yürütülürken de mutlaka ekolojik dengenin, geleceğin dikkate alınarak sürdürülmesi gerekiyor. Çevre Bakanlığının Enerji Bakanlığıyla beraber iş birliği hâlinde yürüttüğü çalışmaların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

AYTEN KORDU (Tunceli) - ...halkın yararından çok, daha çok sermaye gruplarına işletildiğini bir kez daha açıkça söylemek istiyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kordu, teşekkür ediyorum.