KOMİSYON KONUŞMASI

KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de genel bir çerçeve çizmek isterim. İlk olarak şiddeti yalnızca fiziksel şiddet olarak algılayan toplumsal bakışa bizim bir müdahalede bulunmaya ihtiyacımız var bu Komisyon olarak. Çünkü kadınlara yönelik şiddet ağırlıklı olarak medyada ve konuşmalarda fiziksel şiddet bağlamıyla ele alınıyor ama fiziksel şiddet dışında cinsel şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet gibi çok boyutlu bir şiddet uygulama söz konusu. Dolayısıyla biz bu Komisyonun çalışmaları sırasında şiddeti yalnızca fiziksel şiddet olarak ele almayan bir bağlamdan hareket etmeliyiz diye bunu söylemek isterim.

Şimdi, daha önceki komisyon raporunu inceledim, 900 sayfaya yakın ve son bölümünde bu Komisyondaki 12 vekil bir eylem planı önermiş. Eğer buradaki herkes uygun bulursa o eylem planındaki sorumluları Komisyona davet ederek, eylem planında -iki yıl üstünden geçmiş- neler yapıldığını, neler yapılmadığını, yapılmadıysa niye yapılmadığını sorgulayan bir adım atmanın bizi biraz daha rahatlatacağını düşünüyorum. Çünkü raporu incelerseniz pek çok açıdan aslında görüşler alındığını, istatistiklerden yola çıkıldığını görmek mümkün. Ancak bu Komisyon raporu ağırlıklı olarak fiziksel şiddet üzerinden olaya bakmış ve ayırımcılık noktasında bir belirleyiciliği çok sınırlı, hiç yok diyemeyiz ama. Dolayısıyla bizim Komisyonumuzun aynı zamanda kadına yönelik ayrımcılık konusunda da bir başka deyişle toplumsal cinsiyet rolü konusunda da gündemi daha ön plana çıkarılmasında büyük yarar var.

Sayın Başkan, toplantıyı açarken çok güzel bir konuşma yaptınız. O konuşmada bence değinilmesi gereken şeylerden bir tanesi de elimde Birleşmiş Milletlerin 2024 raporu var. Burada Türkiye 156 ülke içerisinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ya da tersinden eşitliği açısından 124'üncü sırada. Örneğin, dikkatimi çekti, İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili "Türkiye üstüne düşeni en fazla yapan ülkelerden biri." dediniz. Hiç yapmayanlardan biri yanlış anımsamıyorsam Finlandiya diye örnek verdiniz. Finlandiya'ya baktım, Finlandiya bu 156 ülke içinde 2'nci sırada yani kadınla erkeğin toplumsal cinsiyet rolü açısından en eşit olduğu ülkelerden bir tanesi. Dolayısıyla bazı yükümlülükleri, sorumlulukları yerine getirirken kadınla erkeğin toplumsal cinsiyet rolü arasında hangi boşluklar olduğundan da yola çıkılması gerektiğini vurgulamak için bunu söylüyorum.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Hemen küçük bir parantez Sayın Vekilim: Estonya, Finlandiya, Letonya, İsviçre, Norveç, Güney Kıbrıs ve Liechtenstein gibi ülkeler İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamış olmalarına karşın kendi iç mevzuatlarında hiçbir düzenleme yapmayanlar listesinde.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Evet, ben de oradan yola çıkarak diyorum ama Finlandiya'nın aslında buna ne kadar ihtiyacı var, oradan da bakmak gerekir; bunu vurgulamaya çalıştım.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Buyurun, bakalım.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Çünkü Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi'nde sıralanan 156 ülke içerisinde 2'nci sırada, biz 124'üncü sıradayız. Dolayısıyla rollerimiz, sorumluluklarımız farklı olabilir, bu bence de...

MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU (İstanbul) - O zaman hani bölmek istemiyorum ama...

KAYIHAN PALA (Bursa) - Buyurun.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - O zaman akla şu geliyor: Madem iç mevzuatında düzenleme yapmaya ihtiyaç duymuyor bu ülke, İstanbul Sözleşmesi'ne ya da başka bir sözleşmeye imza atmasına da gerek yok. Ben Finlandiya olsam o zaman derim ki: "Arkadaş, bana niye geldiniz? Bizde cennet var, niye imza atacağız, bizde zaten uygulama böyle derim. Niye imza atmış, onu sonra akademik konuşuruz.

Buyurun, bölmeyeyim ben.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Ben sizin bu görüşünüze katılıyorum Sayın Başkanım, bence İstanbul Sözleşmesi'ni çok ciddi bir şekilde bu Komisyon masaya yatırmalı. Hangi ihtiyaçlardan doğdu? Hangi ülkeler hangi gerekçelerle imza koydu, niye koymadı? Eğer imza koyup da yerine getirmediyse -örneğin Finlandiya- neden yerine getirmedi, bunları inceleyelim gerçekten.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Keşke fırsatımız olsa da Finlandiya'da yerinde yapsak ya da büyükelçiyi davet etsek buraya, o da olabilir.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Büyükelçiyi davet edebiliriz, büyükelçi belki bir yetkiliyi gönderebilir, bunları da tartışmak gerekir. Çünkü biliyorsunuz kadın haklarıyla ilgili hemen bütün bu işle ilgilenen kişi ve kurumlar "İstanbul Sözleşmesi yaşatır." diye bir kavramı ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Biz de eğer hem şiddet hem ayrımcılık konuşuyorsak İstanbul Sözleşmesi'ni de aynen 6284 örneğinde olduğu gibi masaya yatırmalıyız.

Şimdi, burada temel sorunun nereden kaynaklandığını, kök nedenin ne olduğunu masaya yatırmak lazım. Bana sorarsanız bunun adı toksik erkeklik. Bir kere bu kavramın mutlaka ayrıntılarıyla tartışmamız lazım. Yani işin ekonomik boyutu elbette var, işin kültürel, sosyal boyutları var ama kökeninde erkek egemen toplumun yetiştirdiği toksik erkekler olduğunu da görmemiz gerekir. Eğer kadın cinayetlerindeki raporlarda "Niye bu cinayeti işledin?" sorusuna verilen yanıtlara bakılırsa bunların kümelendiği temel yerin yalnızca cinayetlerle sınırlı olmamak üzere bir toksik erkeklik meselesi olduğu sanırım çok net ortaya çıkacak. Ayrıca, yine Komisyon çalışırken kök nedenler tartışmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açan bileşenler üzerinden de masaya yatırmamız gerekir. Ben burada iki tanesini söyleyeyim fazla zaman almamak için. Bir tanesi eğitim, diğeri istihdam.

Şimdi, bakın, ortaokuldan itibaren okullaşma oranı Türkiye'de on iki yıl zorunlu eğitim varmış gibi görünmesine rağmen, kız çocukları ve erkekler arasında farklılık gösteriyor. Bir başka istihdamla ilgili bir konuşmacı söyledi, ciddi bir şekilde eksik istihdam var. Çalışılabilir iş gücü içerisinde kadınların iş gücüne katılımı çok düşük, aynı zamanda bazı araştırmalar -buradaki birçok kişi biliyordur- aynı işi yapan kadın ile erkek arasında kadının bazen yüzde 20, bazen yüzde 30 örneğin ücretlerinin daha düşük olduğuna ilişkin de çalışmalar var. Dolayısıyla bizim kök nedenlere daha fazla eğilen bir tarzı mutlaka tercih etmemiz gerekir çünkü son yapılan araştırmalar ülkede kadınların önemli birçoğunluğunun, ülkenin neresinde olursa olsun, kendini güvende hissetmediğini gösteriyor. Başına hiçbir şey gelmemiş olsa bile ki yine Dünya Sağlık Örgütünün son verileri ülkemizdeki her üç kadından 1 tanesinin şiddetle -fiziksel şiddeti kastederek söylüyorlar ağırlıklı olarak- karşı karşıya kaldığını gösteriyor. O zaman, bu Komisyon daha önceki komisyonların yapıp ortaya koyduğu eylem planlarının ne ölçüde uygulandığı da içinde olmak üzere bu ülkedeki her kadının kendini güvende hissedebileceği bir ortam yaratmak için çaba harcamalı kök nedenler üzerine eğilerek diye sözlerimi bitirmek isterim.