| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Komisyonun çalışma takvimine, Komisyonda görevlendirilecek uzmanların belirlenmesine ve Komisyona davet edilecek kişi ve kurumların tespitine ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 26 .11.2024 |
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Sayın Başkanım, öncelikle herkese iyi günler diliyorum.
Hayati önem taşıyan bir konu olan kadına şiddet ve mücadele yollarının araştırılacağı bu Komisyonun üyeleri olarak bizlere önemli bir misyon düşüyor. Benim temennim, bilimsel metotlarla, siyasi çekişmelerden arındırılmış bir şekilde periyodumuzu tamamlamamız ve bu çalışmamız üzerine bina edilecek kanıta dayalı düzenlemeler, yasalar ve politikalarla kadına karşı şiddetle mücadeleye anlamlı katkılar sunabilmemizdir. Öncelikle, ben bir halk sağlığı uzmanıyım ve konuya bu veçheden bakmak ve katkı sunmak istiyorum ve gündemin aslında 3'üncü maddesine bu girizgâhtan sonra katkıda bulunmak istiyorum.
Dünya Sağlık Örgütü kadına yönelik şiddeti "cinsiyete dayanan, kadını inciten ve ona fiziksel, cinsel, psikolojik zarar veren, sosyal veya özel hayatta kadını baskı altına alan ve özgürlüklerini keyfî olarak kısıtlayan her türlü davranış" olarak tanımlıyor. Dünya Sağlık Örgütü 2012 verilerine baktığımız zaman, dünya genelinde öldürülen her 2 kadından 1'i eşi ve ailesi tarafından öldürülüyor; muazzam bir veri, 2012 datası bu ve fakat aynı oranın erkeklerde yirmide 1 olduğunu görüyoruz; bu da bize aslında şunu haykırıyor: Bu kadınlar ne yazık ki kadın oldukları için öldürülüyor çünkü genelde şöyle bir tartışma oluyor hatta bizim Komisyonumuzun ilk toplantısında da dile getirildi: "Şiddet" diye bir şey var, insanların birbirine karşı tahammülsüzlüğü var ve hatta siz dediniz ki "İlk insanlar ilk silahı icat etmişler." Hep şu öneri ve itirazla karşılaşabiliyorum ben şahsen: Şiddet şiddettir, cinayet cinayettir; işte, şiddet üst başlığında bu konular tartışılmalı kadına şiddete indirgenmemeli; bu, ilk duyduğumuz zaman kulağa makul gibi gelse bile aslında kadına yönelik şiddetle mücadeleyi son derece sulandıran ve sekte vuran bir bakış açısı. Yani "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele" başlığı kadınlara tanınmış bir imtiyaz falan değil, yani problemin çok vahim olması ve bu şiddet olgusuna halk sağlığı açısından da bakarsak farklı risk faktörlerinin bulunması ve kadına yönelik şiddetin genel şiddetten ayıran yönlerinin olması...
Bir de Dünya Sağlık Örgütünün tanımladığı ki bu şiddet kadını hayat döngüsü içinde, daha dünyaya gelmeden buluyor ve o yaşam döngüsünün tamamını kapsıyor. Mesela, işte, bir hamilelikten itibaren cinsiyet tercihinin erkek çocuk lehine belirlenmesi -toplumlarda bu var- ya da işte, kız çocuğu beklentisinin olması ve bazen bunun bir hayal kırıklığı oluşturması hatta Cahiliye Dönemi'nde kız çocuklarının diri diri gömülmesine kadar varmış ki aslında kadına yönelik korkunç bir şiddetten yani kadının hayat döngüsünün içinde 0 yaşından, hatta doğmadan önce başlayıp ölene kadar devam eden bir şiddet döngüsünden bahsediyoruz ve bu şiddete baktığımız zaman, daha doğmadan kız çocuğu aleyhine bir tutum belirleme, kız çocuklarının istismarı, erken evlendirilmesi, zorla evlendirilmesi, namus cinayetleri, eşinden şiddet ve psikolojik baskı görme, iş yerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalma ve hatta yaşlılık döneminde saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde biraz evvel de bahsettiğim gibi kadını hayatın her safhasında etkileyebiliyor. Fakat dediğim gibi, halk sağlığı açısından baktığımız zaman, farklı şiddet türlerinin kişisel, sosyal, kültürel farklı risk faktörleri olduğundan ve farklı müdahale alanları olduğundan, kadına şiddetin önemli bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlanması ve tanımlanmış risk faktörlerine yönelik etkili politikalar, düzenlemeler ve tavizsiz bir mücadele yürütmemiz gerekiyor.
Bu girizgâhtan sonra ben biraz şunu da söylemek istiyorum. Bildiğim kadarıyla bundan önceki Komisyonda birçok kurum dinlendi fakat biraz evvel sizin de söylediğiniz gibi, biz çok kapsamlı bir kadına şiddetle mücadele kanununa sahibiz yani aslında kanunumuza belki de ekleyecek, çıkaracak çok şeyimiz yok fakat bakıyoruz ki yine de "kadına şiddet" diye büyük bir gündemimiz var, bundan hepimiz muzdaripiz.
Bir de ben şunu söylemek isterim: Gerçekten Türkiye'de kadına şiddet tamamen sıfırlanmadıkça, kız çocuğuna şiddet tamamen sıfırlanmadıkça ne kadar başarılı olursak olalım kendimizi başarılı sayamayız çünkü bir şekilde canlar gidiyor yani insan canı, kadın canı gidiyor; dolayısıyla bir yerlerde bir şeylerin aksadığına dair de bir gündemimiz var. Ben bunu aslında bir başka bir örnekle mukayese etmek isterim; bizim Tütün Kanunumuz var ve belki de dünyanın en kapsamlı Tütünle Mücadele Kanunu'na sahibiz; o kanun da aslında tam, en güzel şekilde uygulansa bizim akciğer kanseri insidansında, prevalansında çok ciddi düşüşler beklememiz gerekiyor ama bir şeyler orada da aksıyor. Bence burada bizim odaklanmamız gereken mesele yeni bir şeyler icat etmek, Amerika'yı yeniden keşfetmek falan değil de gerçekten mevcut kanunda neler aksıyor... Kurumları dinlemek elbette ki çok kıymetli, buradaki çok kıymetli vekillerimizin tavsiyeleriyle aynı kurumları belki tekrar dinleyeceğiz fakat sahada nelerin aksadığına dair bilimsel bir metodolojiyle mağdurların ve işte, polislerin, hâkimlerin, savcıların... Bazen arıyorsun hâkimi ya da kardşılaştığımızda mesela "Nasıl bu kararı verebilirsin?" diye sorduğumuzda bir şekilde buna bir meşruiyet sağlıyor; işte, açıklamalar yapıyor vesaire. Yani sahadan mağdurların da sesine kulak verildiği, böyle odak grupların da olduğu ve sahada neyin neden aksadığına dair bize objektif bir fotoğraf verecek bir çalışma üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum yani kurumları davet ederken buna da... Yani hani böyle ezbere bir listeden gitmek yerine gerçekten sahada neyin aksadığını bize somut bir şekilde gösterecek ve neyi düzeltmemiz gerektiğini ki yani denetim de mi bir sıkıntı var, işte, İçişleri Bakanlığı ayağında mı aksayan bir şey var, Adalet Bakanlığı ayağında mı adliyelerde mi bir şeyler ters gidiyor bunları çok detaylı araştırmak ve önlemek gerektiğini düşünüyorum.
Bildiğim kadarıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız Hacettepe Üniversitesiyle iş birliği içinde ve zaten hem kalitatif ve kantitatif son derece değerli data barındıran çok güzel raporlar çalışıyor, hazırlıyor. Ben en son 2015 yılındakini okumuştum zannediyorum, ondan sonra çıktıysa bile... Öyle var mı Hocam?
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Var.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Ben onu atlamışım.
Yani aslında güzel çalışmalar var ve Hacettepe Üniversitesinin raporlarından da istifade etmek gerekir diye düşünüyorum ama dediğim gibi, böyle, hani aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak biraz da kaynak israfına neden olabiliyor. Mükerrer çalışmalar yapmak yerine gerçekten sonuç odaklı bir şeyler yapmak ve inşallah, bu gündemi ülkemizin gündeminden tamamen kaldırmak ve bu alanda ufak da olsa bir katkı sunmak nasip olur bu Komisyonu diye ümit ediyorum ve kurumları çağırırken bu meselenin bu şekilde değerlendirilmesini talep ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum.