KOMİSYON KONUŞMASI

ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Murtaza Bey ve Çağatay Bey'e çok teşekkür ederim sunumlarından dolayı.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak mazlumun yanında olmayı ilke edinmiş bir partiyiz ve Suriye'den gelen sığınmacılarla ilgili de maddi manevi yapılması gerekenlere de desteğiz. Ancak "misafir" kavramının çok doğru bir kavram olmadığını, şu manada belirtmek isterim öncelikle: "Misafir" dediğimizde, tanım olarak da misafirin geri dönüşü vardır ama bu gelen sığınmacıların, mültecilerin geri dönmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Burada, "misafir" kavramını kullanmak belki misafir gibi ağırlama noktasında olabilir. Evet, biz en iyisini yapalım ama o kavrama çok takılmamak gerektiğini düşünüyorum. Biz mülteci ya da sığınmacı olarak görüp ona göre vazifelerimizi yerine getireceğiz.

Şimdi, tampon bölge olarak Türkiye tanımlanıyor özellikle Avrupa tarafından. Tampon dediğimizde, hepimiz biliriz ki önceden hasarları önleyen yani arabada baktığımız zaman mesela tampona, motora geçecek olan arızayı önleyen kısımdır aslında. Yani Türkiye'nin tampon bölge olarak tanımlanması da yine aynı şekilde, en büyük hasarları Türkiye alsın, Avrupa'ya bir şey olmasın zihniyetiyle maalesef düşünülüyor. Bunu biz gelen Avrupa Birliği heyetinde de gördük. Orada özellikle kendilerinin bugün bu konuyla çok ilgilendiğini... Ben o gün de aynısını söyledim, dedim ki: "Bugün evet, ilginizi cezbediyor belki Türkiye'nin misafirperverliği ama buna çok daha önce müdahil olmanız gerekiyordu. Sizin de aşkınız bize karşı çok da böyle sevgiden ötürü değil, kendinizi korumak adına ki bunu da sınır kapılarının kapatılmasından dolayı da biliyoruz." Burada ciddi bir tehlike var.

Avrupa Birliğinden gelecek olan 3 milyar euroyla alakalı, 2016-2017 yılı dediniz. Bu, iki yıllık süre için mi yani 2016'da 3 milyar, 2017'de 3 milyar euro mudur, onu bir netleştirebilirsek eğer. Bir de sonrası için de "olabilir" kavramı da çok doğru bir kavram değil, onun da netleştirilmesi gerekiyor.

İşin sosyolojik boyutuna baktığımız zaman da gelen 3 milyona yakın Suriyeli sığınmacının yüzde 70 oranında 40 yaş altındaki insanlardan oluştuğunu aşağı yukarı biliyoruz. Çocuk ve eğitim çağında olanların belli bir sayısı var mıdır? Çok önemli çünkü okullarda yaptığımız araştırmalarda, yaptığımız ziyaretlerde şunu gördük: 1'inci sınıfa giden 13-14 yaşında, Türkçe bilmeyen çocuklar var. Bunlar eğitime nasıl entegre olacaklar, bunların topluma kazanımları nasıl yapılacak? Bir sosyolojik sorun daha var: 5-6 yaş civarında olan çocuklar, onların da sayısını aslında bilmiyoruz, bence bunun da tanımlanması gerekiyor. Bu çocuklar saçlarını taramayı bilmiyor, kişisel ihtiyaçlarını gidermeyi bilmiyorlar. İstanbul'da bazı okullar bunu gönül seferberliği niteliğinde yaptılar, işte çadırlarda bu çocukların eğitimlerini vermeye çalıştılar ama zor bir ortamdan da geldikleri için yemeklerini bile tabaklarda alıp saklayarak yemeye çalışan, elleriyle yemeye çalışan çocuklar bunlar. Esas önemli olan, bunların tamamından çıkaracağımız şu: Meselemiz bugün, 2016 değil, 2017 değil, aslında on sene sonrası. Bununla ilgili önlemler nasıl alınıyor? Bu konuyla ilgili hepimizi, bizi, çocuklarımızı, torunlarımızı bekleyen ciddi bir tehdit var. Bununla ilgili, gelen mültecilerle ilgili izlenecek olan politika nedir?

8 milyar dolar harcama yapıldı Türkiye bütçesinden ancak dün Bakan Hanım buna 10 milyar dolar dedi. Şimdi 10 milyar dolar civarında bir harcama yapıldı. Bu harcamaların çok sağlıklı yapılmadığını şu manada görüyoruz. Yapılmıştır mutlaka ama sonuç görmek istiyoruz. Özellikle, ben İstanbul Milletvekiliyim, İstanbul'da bazı bölgelerde fuhuş bataklığına saplanmış Suriyeli kadın sayısı çok fazla. 3 bin ila 5 bin lira arasında satılan kız çocukları da çok fazla, ikinci eş olarak. Yani aile mefhumumuz da maalesef tehdit altında şu an. Bununla ilgili tetkiklerin önce çok iyi analizinin yapılması gerekiyor. Yani bu gelen sığınmacılar kim, hangi yaş grubunda, mutlaka yapılmıştır. Her birine yönelik neler yapılmalı ve uzun vadeli projeksiyon yapılması gerekiyor. Avrupa Birliğiyle pazarlık yapılırken de sadece parasal bir pazarlık değil, manevi boyutta uzun sürede destek noktasında pazarlık yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Çok teşekkür ederim.