| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 16 .02.2016 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, öncelikle, bu Komisyon benim Parlamentoya ilk girdiğimde ilk görev aldığım komisyondu. Sayın Başkanla da birlikte çok ciddi çalışmaların içinde bulunduk; karşı karşıya oturduk, zaman zaman karşı karşıya geldik, zaman zaman birlikte çok olumlu çalışmalar yaptık. Öncelikle, Sayın Başkanın nezdinde, Komisyonun tüm partilerden seçilerek gelmiş olan tüm üyelerine başarılar diliyorum. Sayın Bakanın şahsında, bürokrasisinin değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyoruz.
Bu Komisyon, tabii, Parlamentoda görev yapan milletvekillerinden oluşuyor. Herkesin farklı siyasi kimlikleri var. Her partinin farklı hedefleri, farklı eğilimleri, farklı programları var. Buna göre de iktidar iktidar olma sorumluluğunda, muhalefet muhalefet olma sorumluluğunda kendi programları çerçevesinde de bir şeyler yapmaya çalışıyor. Burada zaten aynı fikirde olunacak olsa aynı partilerde siyaset yapılırdı. Burada farklı fikirlerde olmak elbette siyasetin ve hayatın akışının gereği. Burada önemli olan, tartışmaları belli bir ciddiyet içinde ve hem bu Komisyona emek veren, işte stenografından sesleri kaydeden arkadaşımıza, burada bulunan sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden, yöneticilerinden onların çok değerli uzmanlarına kadar bu Komisyonun en etkin, en sağlıklı, en verimli çalışma şartlarını sağlaması lazım.
Şimdi, bu Komisyonun çıkardığı yasalar, Sayın Bakanın yürütmede görev aldığı pek çok konu, örneğin işçilere zulmedilmemesi, angarya yapılmaması, insani şartların dışında çalıştırılmaması, çalışma sürelerinin aşılmaması, kanunda verilen sürelerin aşılması durumunda yaptırımlar, hatta faaliyetten men etmeye kadar giden yaptırımlar var ve bunların hepsi bu Komisyonun ilgi, etki, sorumluluk alanında ve Sayın Bakanın sorumluluk alanında olan işler.
Şimdi, mesela öyle bir çalışma yapıyoruz, biz geçmişte bunun on altı, on sekiz saatlere ulaştığını da hep birlikte yaşadık. Belki burada siyasetçiler "Kardeşim çok meraklı olmasaydın, siyasete girmeseydin..." Ama, ben biliyorum ki meslek odalarının, sendikaların uzmanları, çalışanları, bizim buradaki yasama uzmanlarımız, biraz önce saydığım bütün arkadaşlar, biz burada insani çalışma şartlarını zorlayacak şekilde onları çalıştırdığımızda çok ciddi hak ihlallerine uğruyorlar. Yani, ilk başta bu Komisyonun en temel sorumluluğu, görev alanlarından biri sağlıktır, ağırlıklı olarak sağlıkçılardan müteşekkildir, bir kere insanların sağlığını tehdit edecek çalışma şartları ve sürelerinde çalışmamayı kendisine temel ilke edinecek. Siz bunu yapacaksınız ki daha sonra sizin yönettiğiniz ülkede kimse çalışanını sağlıksız şartlarda çalıştırmayacak. Siz bunu sağlayacaksınız ki Türkiye'nin herhangi bir yerinde, herhangi bir ilçesinde, herhangi bir devlet hastanesinde bir yönetici buradaki kötü örnekten esinlenerek bir iş yapmasın.
Bu Komisyonun diğer tarafı, çalışma komisyonu. Orada, işte, saatlerle, mesaiyle, fazla mesaiyle, emeğin ücretlendirilmesiyle, ücretlendirilse dahi belli aşımların yapılmamasıyla ilgili müeyyideler var. Ama daha burada, bunun kaynak bulduğu, ortaya çıktığı, en emsal olunması gereken yerde bunun ihlali kabul edilebilir değil. Kaldı ki burası Parlamento kampüsünün bir parçasıdır. Anayasa'nın en etkin maddelerinden, en amir hükümlerinden biri de angaryanın yasak olduğudur. O yüzden, ben, bir kere, böyle gecenin yarımı, biri çalışmanın, bu çalışma saatlerinin uzamasının muhalefetin direncini kırmaya, "Belki yorulurlar, belki sesleri kısılır, belki geri çekilirler, belki yarını düşünerek giderler de biz de hedeflediğimiz bu yasayı bir an önce geçiririz." mantığına bürünmesi hem demokrasi anlayışı açısından sakıncalı hem de Komisyonun esas etki ettiği iki alan açısından sakıncalı. Üçüncü alan aile. Buradaki herkesin ailesi, çoluğu çocuğu var. O ailelerin birliğinin korunması önemli. O açıdan, nereden bakarsanız bakın, Komisyon şu anda, en doğru şeyleri de konuşsak, kimsenin inkâr etmeyeceği, üzerinde en ittifakla fikir birliğine varabileceğimiz bir konuyu da savunuyor olsak bugün yaptığı işin şeklî kısmı Komisyonun ruhuna, oluşturulma sebebine tezat teşkil etmektedir, Komisyonun var oluş sebepleriyle çelişmektedir; bir kere onun altını çizelim.
Sayın Başkan çok değerli bir hocadır. Özellikle geçmiş dönemde hidroterapi konusunda kendisinin Komisyonumuza yaptığı sunumlar, Türkiye'deki insan sağlığına yönelik olarak, mevcut olup da bilmediğimiz kaynaklardan haberdar olmamız, bunların hepsi Sayın Kavuncu'nun bu Komisyona yaptığı olumlu katkılar. Yapıcı bir kişiliği vardır, uzlaşmacıdır, iktidar partisinin ortalama algısının üzerinde güven telkin eden bir kimliği vardır. O yüzden, biz kendisinden, bu Komisyondaki hem bizim 6 üyemiz, hem Milliyetçi Hareket Partisinin 2 üyesi, HDP'nin 3 üyesi... Ki benim düşündüğüm kamu yönetimi anlayışı içinde hem geldiği, geçmişte yapmış olduğunu bildiğimiz görevler gereği hem de aldığı eğitim gereği Sayın Başkanın öncelikle muhalefet partilerinin milletvekillerinin hukukunu gözetme ve bu Komisyona iştirak eden, bizim bünyemizde çalışan ya da dışarıdan gelen misafirlerimizin çalıştırdığı çalışanların hakkını, hukukunu ve hepimizin sağlığını gözetme gibi bir sorumluluğu var. Öncelikle, bunun önemini ve bu konudaki sorumluluğu, aramızdaki, geçmişte birlikte çalışmış olmanın verdiği hukuka dayanarak hatırlatmayı kendimde bir hak ve bir borç biliyorum.
Şimdi, aslında şu dakikada Sayın Başkan belki de bu konuşmayı yarın sürdürmemizin daha doğru olacağına ikna olmuş olabilir. Öyle bir şeyiniz varsa...
BAŞKAN - Yok, lütfen siz devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Devam mı edelim?
BAŞKAN - Devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Aslında bu paradoksun içinde ben de dönmeye devam edeyim çünkü yanlış yapıyoruz, biraz önceden söylediğim gibi. Bu vakitten sonra olmaz.
Bir de kimse, sakın, öyle, hani, yanlış anlamasın ama yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var: Müzakereler uzadıkça muhalefet kendi sorumluluğunu, iktidar kendi sorumluluğunu yerine getirmek için ilerleyen zamana, yorgunluğa, strese, gerginliğe başlayınca burada -her birimiz parçası olmuşuzdur, tarafı olmuşuzdur- yaşanması hiçbirimizin hoşuna gitmeyeceği, ertesi gün hatırlamak istemediğimiz şeyler var. Bunu, hani, böyle bir tehdit olarak değil tecrübelerimizi buraya taşımak olarak söyleyelim. Öyle, on altı saatin, on yedi saatin sonunda kimsenin ne metne yapacağı olumlu bir katkı ne kaliteli yasamayla ilgili ortaya koyabileceği bir şey... Ateş ile barut bir arada durmaz misali, bir yerden bir şekilde bir kıvılcım çakıyor, olmadık bir söz ters anlaşılıyor, "Ters baktın, ileri gittin." derken burada birbirimize olmadık sözler konuşmak zorunda kaldığımız da oldu. Ama bunların hepsi hep bu üretim baskısı, fazladan yasama baskısı ve bu saatler ilerlemesine rağmen iki tarafın bu konudaki karşılıklı ısrarının yarattığı sonuç. Ama burada bir sorumluluk varsa temel sorumluluk iktidardadır. Yani, şundan dolayı iktidardadır: Çünkü yasaları çıkarma, kaliteli yasa yapma, bu yapılanları Meclise en uygun zamanda, zeminde, en uygun şekilde sevk etme sorumluluğu iktidarda. Ha, iktidar diyorsa ki: "Ya, biz normal çalışma saatleriyle, insani çalışma şartlarıyla bu işleri beceremiyoruz, olmuyor." O zaman başka bir mekanizma devreye girer. Öz eleştirinizi anlayışla karşılarız ama halktan aldığınız oyla size teslim edilmiş bu koltukların size verdiği sorumluluğu yerine getiremiyorsunuz demektir. O yüzden, biz sizden kaliteli, zamanında, yormadan, yıpratmadan, kavga ettirmeden, hataya açık olmayan bir çalışma düzeninin teminini isteriz. Ben, o açıdan, Sayın Başkandan ve Sayın Bakandan bunu özellikle göz önünde bulundurmalarını rica ediyorum.
Şimdi, bu kısa girişten sonra, bu Komisyonun geçmiş dönemdeki bir üyesi olarak yaşadığım bazı tecrübeleri Komisyonun çok değerli üyeleriyle paylaşmak durumundayım, bugünkü konuyla ilgili olmak üzere.
Bu Komisyon geçmişte -geçmiş dönem için söylüyorum ama daha önceki dönemlere de haksızlık etmeyelim, ama bizim içinde bulunduğumuz ve ortak üyesi olarak Sayın Aytuğ Hocamızla birlikte buradayız- birlikte uzlaşının, birlikte bir şeyler üretmenin çok olumlu örneklerini verdi. Böyle birçok madde, birçok kanun söylenebilir ama -İlksen Hanım'a da bir atıf olsun buradan, değerli meslektaşıma- örneğin eczacılar 1956'da çıkmış kanunları değişsin isterlerdi. On sekiz yıldır Türk Eczacıları Birliği, kanununu değiştirmek, nüfusa göre eczane sayılarını sınırlamak isterdi; bu konuda bir türlü mesafe alınamaz, iktidar ikna olur muhalefet olmaz, muhalefet olur iktidar olmaz, birtakım çelişkiler yaşanırdı. Biz geçen sene bu Komisyonda, 4 siyasi partinin eczacı milletvekilleri, meslek örgütleriyle uyum içerisinde, bir kanun teklifini buraya getirdik -sadece bir örnek- ve getirdiğimiz kanun teklifinin Komisyona genel sunumunu yaptıktan sonra dedik ki: "Bu konuda bir alt komisyon kurulmasını talep ediyoruz." 4 parti birlikte çünkü Komisyonu eczacılıkla ilgili teknik detaylarla daha fazla meşgul etmeyelim. Komisyon anlayış gösterdi, alt komisyon kuruldu; iki gün içinde Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, işte, hemşireler birliği, Türk Hemşireler Derneği, Sağlık Emekçileri Sendikası ve ilgili tüm paydaşlarla görüşüldükten sonra, Rekabet Kurumunun görüşleri alındıktan sonra üzerinde uzlaştığımız bir metin, 4 partinin önerisiyle alt komisyon metni geldi. Komisyon üyelerimiz nezaketle, bu alt komisyonda bu kadar uyumlu bir çalışmadan sonra ortaya çıkan metne saygı gösterdiler, ufak tefek katkılarını yaptılar, hep birlikte Meclise sevk ettik. Mecliste, yine, geneli üzerindeki konuşma süreleri tam olarak bile kullanılmadan, birer teşekkür konuşması olarak elli yıllık, altmış yıllık bir ihtiyaç, on sekiz yıllık bir ütopya ve 24 bin eczacının bir talebi iktidar-muhalefet partileri uyumuyla çıktı. Ama o gün dahi alt komisyonda öyle önemli katkılar aldık, öyle önemli işler yaptık ki üst komisyona geldiğimizde düzeltecek yerler bulamayacak olduğunu düşündüğümüz metin yine de katkıya muhtaçmış, birtakım düzeltmeleri oldu ve büyük bir uzlaşı örneğiyle gitti. Bugün, o metnin altında Adalet ve Kalkınma Partisinin dönem milletvekili Mehmet Domaç'ın ismiyle başlayan, yanılmıyorsam 53 milletvekilinin ismi yazıyor, bizim 26 milletvekilimizin ismi yazıyor, her partinin. Ve o çerçeveli olarak benim odamda asılı. Hiç de, işte, iktidar partisinin döneminde çıkmış bir kanun olarak değil, doğru yapılmış, eczacılıkla ilgili doğru atılmış bir adım olarak onu gördük.
Bugün, bizim 6 üyemizden eczacı yok Komisyonumuzda. Bir eczacı, Sevgili Erkan'ın 1'inci tercihiydi ama çok sayıda hekimimiz var, mutlaka bir avukat bulundurmamız lazım, bir milletvekilimizin sendika kökenli olması lazım. Bizim arkadaşlarımız dediler ki: "Sen Komisyonun geçmiş dönem milletvekilisin, üyesisin ve Grup Başkan Vekili olarak her zaman o Komisyona katkın mümkün, bu yüzden böyle bir şey yapalım." Biz eczacılar olarak fedakârlık yaptık ve bugün geldiğimiz noktada ben bu Komisyonun fahri bir eczacı üyesi olarak size, bu geçmişteki olumlu örneği ama bunun gibi tıp alanında, sosyal güvenlik alanında -Sayın Faruk Çelik'in kulakları çınlasın- zaman zaman hiç ummadıkları olumlu katkıları tüm patilerden aldılar ve bu Komisyon uzlaşmayla götürdü. Geçmiş dönem, özellikle Necdet Ünüvar'ın döneminde zaman zaman çelişkilerimiz olmuş olmasına rağmen, bir konu şuydu, şu noktadaydı: Eğer muhalefet partileri alt komisyon ihtiyacına vurgu yapıyorlarsa biz bir prensip olarak hemen bir alt komisyon kuruyorduk aramızda. Bu, bu Komisyonun üyelerinin ekip çalışmasına yatkınlığından geliyor. Bu Komisyonda doktorlar var; bir ameliyata girdiklerinde veya basit bir muayeneye girdiklerinde dahi sağlığın bir ekip çalışması olduğunu bilirler. Hiçbir zaman tek başına yapılan bir iş değil. Bu Komisyonda sendikacılar var, onlar bu işe ilk başladıklarında önlüklerinin düğmelerini arkadan yapmışlardı ki işçilerin, önlüklerini giyerken birbirlerine ihtiyaç duysunlar, tek başına önlüğünü bile giymesin, örgütlülüğün önemini kavrasınlar diye.
Bu Komisyonda çok farklı katkılar aldığımız, uzmanlık alanları çok çeşitli milletvekilleri var; bu milletvekillerinin her biri ekip çalışmasına son derece yatkın. Bu yüzden, hem Sağlık Bakanları, birlikte çalıştığımız hem Recep Akdağ hem mevcut Sağlık Bakanımız hem Sayın Faruk Çelik hem Aile Bakanlığımız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanları bu Komisyonda şunu biliyorlar: "Biz alt komisyon kurmazsak ayıkla pirincin taşını." Çünkü maddelere geçildiğinde, hem geneli üzerinde hem maddeleri üzerinde... Hem çok sayıda hekim var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda 30'a yakın hekim var, 3 eczacı var, dünya kadar avukat var, bu işe katkı sağlayabilecek herkes var. Ayrıca sosyal demokrat bir parti olduğumuz için mesele böyle istihdam, sosyal güvenlik falan filan olduğu zaman Cumhuriyet Halk Partisinin tüm milletvekilleri bu işe katkı sağlama niyetinde, azminde, gücünde ve bu zamanı ayıracak durumdalar.
Şimdi, bir tercih yapıyoruz. Geçmişte biz bunu yaşadık, pratiğini yaşadık. "Alt komisyon kurmayalım." Hatta hiçbir komisyonda olmayan bir şey var, Aytuğ Hocam onu çok güzel ifade eder, der ki: "Ya, bir alt komisyon kuralım, bu gece saat şu oldu, yarın öğleden sonra bir kendi içinde toplansın veya yarın öğleden sonra sivil toplum örgütlerini, sendikaları çağıralım, üç dört saat onları dinleyelim, öbür gün sabah da toplansınlar, akşama kadar bu işi bitirsinler. Bizim ağzımızdan çıkan söz senettir." deriz, bu Komisyonda bir kişi de, ne CHP -biz de şahitlik edelim, şimdi burada temsilcilerini çok göremedim ama- MHP ve HDP de geçen dönem bu alt komisyonda verdiği sözü hiç kimse yemedi.
Şimdi, sayın bakanların geçmişte bunun tersini tecrübe etmek isteyenler şöyle yaptılar: "Yok ya, bu alt komisyon... Üst komisyonda biz bunu görüşelim. Mesafe alalım, yol yürüyelim." Bu sefer, mesaj atacaksın, 25 doktor milletvekili gelecek, her madde üzerinde, işte, dili döndüğünce, on dakika, on beş dakika önemli gördüğü hususları söyleyecek; gelecek sendika kökenliler söyleyecek. Mesele bu boyutta -işte, modern köle pazarı falan filan, bu yargılara, bu içeriğe girmeyeceğim şimdi, eğer devam edeceksek ilerleyen saatlerde o katkıları yapma arzusundayım ama- öyle bir noktaya gelecek ki mesele "Hadi, o zaman her maddede gelelim." Ve göreceksiniz, sizi, Sayın Bakanım, samimiyetle ve buradaki, geçmiş dönemden olan başta Sayın Başkanımızın şahitliğinde temin ederim, alt komisyon kurmadığınız zaman kazanmayı murat ettiğiniz süreyi bir ya da iki maddeyle zaten kaybedeceğiz. Bu doğru bir şey değil. Oysa bu Komisyon ekip çalışmasına yatkın. Cumhuriyet Halk Partisinin bir sorumluluğu var, şimdi, sosyal demokrat bir parti; kendini bu anlamda tanımlayan, bu konuda sorumluluklarını bilen, programında, tüzüğünde yazan, tarihinde... Bu ülkede Sayın Bakan herhâlde kendi Bakanlık tarihine baktığında başta rahmetli Karaoğlan, Bülent Ecevit'e, o dönemlerde, öncesinde, sonrasında daha önce bu onurlu görevi yapmış olan bakanlara baktığında sosyal demokratların bu konudaki katkıları yadsınamaz. O zaman, biz bu katkıyı vermek istiyoruz. Ve biz bugün şunu görüyoruz: İktidara yakın, muhalefete yakın veya farklı siyasi görüşlerde olan veya bağımsız, işçi sendikaları çok başka bir yerde duruyorlar ve ortaklaştıkları endişeleri var, işveren sendikaları başka bir yerde duruyorlar. Biz CHP olarak ne işverenin ne işçi sendikalarının tek başına söylediği bir şeyi motamot burada hayata geçirme niyetinde falan değiliz. Doğruyu arama, doğruyu bulma önemli. Elbette ki kendi dünya görüşümüz gereğince, işçilerin haklarıyla ilgili, hele hele böyle -hani, detaya girmeyeceğim ama- fevkalade sakıncalı durumlar varsa hassasiyet gösteririz ama biz masanın kurulmasından yanayız.
Bir masa kurarsınız, o masaya yarın uygun saatte sosyal tarafları davet edersiniz. Biz burada muhalefet olarak şunu asla kabul edemeyiz: "Biz bu masaları çok kurduk." Yok. Şimdi, zurnanın zırt dediği yer bu çünkü bu tasarı bir kez geldi, Meclise kadar gitti, oradan döndü. Bu tasarı bir kez kadük oldu, bu tasarı bir kez görüşme aşamasında yarım kaldı; bu tasarı böyle çok kolay, herkesin üzerinde mutabakata varacağı, gideceği bir tasarı değil. Şimdi burada biz sosyal tarafları gözümüzün önünde, bu demin söylediğim gibi zurnanın zırt dediği yerde bir araya getirmezseniz -elbette çoğunluğu sizden olacak yine kurulacak olan alt komisyonun- orada oturup hep birlikte bir alt komisyon raporunun yazılmasına katkı sağlanmazsa burada murat edilen zaman kazancı, sizi temin ederim Sayın Bakanım ortaya çıkmayacak. Yani burada biz diyorsak ki: "Yarın bir başlangıç olsun sosyal taraflar dinlensin, perşembe günü de alt komisyon çalışmalarını tamamlasın." burada hiçbir endişeye mahal yok o iş hallolmuştur. Yok olmazsa, bakarız saatlerimize inanın perşembe günü o saat geldiğinde alt komisyon metnine muhtaç hâlde oluruz hem zaman olarak hem uzlaşma olarak hem pek çok yönü açısından. Bu yüzden, benim çok önemsediğim bir meseledir, alt komisyonun kurulması. Bu salonun gönlünü kazanır, tansiyonunu düşürür, yaptığınız işin kalitesini artırır, Sayın Aytuğ Atıcı'nın deminki dikkati, evet, ama eğer bu saatte onun dikkatinden kaçsaydı, siz, biraz önce fevkalade hoşumuza giden bir şekilde, takdir edeceğimiz bir şekilde özür dilediniz, bürokrasi o konuda bilgilendirmede bir eksiklik içinde olmuş. Ama alt komisyonun niçin kurulması gerektiğine, âdeta, böyle müşahhas bir örnek gözümüzün önünde cereyan etti. O yüzden, bizim şimdi burada yapmamız gereken önemli bir şey alt komisyon kurmak oldu. Eğer alt komisyonu kuracaksak zaten bu gece birbirimizi daha fazla üzmeyelim, daha fazla yormayalım; yok, kurmayacaksak içeriğe yönelik çok şey tartışacağız.
Bu Komisyonun geçmişte yaptığı bir iş daha Komisyon üyelerinin bilgisinde ve hafızalarında yer alması açısından son derece önemlidir. Zaman zaman bu Komisyona her komisyona yapıldığı gibi haksızlıklar yapılır. Öyle ki, torba yasa şeklinde yasalar Plan ve Bütçe Komisyonuna yollanır ya da öyle yasalar vardır, mesela geçen dönem Sanayi Komisyonuna sevk edilmiş olan Patent Yasası. Bir gün, ben gelen evrakları incelerken, baktım, Sanayi ve Ticaret Komisyonunda Patent Yasası var. Bu yasa bizim Komisyonumuza yollanmamıştı. Ben Sanayi Komisyonuna gittim ve Sayın Bakanın varlığında sayın bürokratlara dedim ki: "Bu yasa ne yasası?" Sayın Bakanım, aldığımız cevap şuydu, dediler ki: "Bu yasa Vestel'den bir Samsung yaratma idealinin, Arçelik'ten bir Sony yaratma idealinin yasasıdır. O yüzden gecikmemesi lazım, yeri de burasıdır." Baktım bizim Komisyon üyeleri de sağ olsunlar diyorlar ki: "Sayın vekil, Özgür'cüğüm bu kadar faydalı bir şeye hep birlikte olumlu katkı yapalım. Bizim Vestel Samsung olacak, Arçelik Sony olacak. Hadi bakalım gidiyorlar, yol alıyorlar." Dedim ki: "Bir sorum var. Lütfen, Patent Enstitüsünün Sayın Başkanı, Türkiye'deki patentlerin yüzde kaçının ilaçla ilgili veya burada yapılacak olan düzenlemenin, yüzde kaçının televizyon üretimiyle olduğunu döksün." Biraz süre istediler. Bir baktık yasa yüzde 85 bizim komisyonu, yüzde 10 civarında Sanayi Komisyonu. Ama orada yakasında "basın" yazan ama aslında "Araştırmacı İlaç Firmaları Derneğinin dergisini çıkarıyoruz." diyerek o işin lobiciliğini yapan ama meseleyi burada gözden kaçırıp Sanayi Komisyonundan o yasayı geçirerek Türkiye'de -yurt dışında yani biz Arçelik'i koruyoruz diye öyle bir patent korumasıyla- yerli firmaların jenerik ilaç üretmelerine, ucuza üretmelerine, alternatif üretmelerine çok ciddi ketler vuracak bir yasaymış. Ve ben hemen Necdet Ünüvar'ı aradım. Necdet Ünüvar Sayın Domaç'a danıştı ve biz Komisyon olarak İç Tüzük'ün ilgili maddesini kullanarak o yasayı Komisyonumuza çekme yazısı yazdık hep birlikte, acil toplandık. Yasa geldi, burada görüşüldü, alt komisyon kurduk. Alt komisyona yerli ilaç sanayisini, yabancı ilaç sanayisini, araştırmacısını, jenerikçisini çağırdık öyle şeyler duyduk, öyle rapor yazdık, öyle bir yolladık ki bize gelen ve bizi ilgilendiren 19 maddenin 16'sında akıl almaz değişiklikler oldu. Sanayi Komisyonuna gitti, ben de gittim. Kulakları çınlasın Sayın Zeybekci -o zaman o Komisyonun iktidar partisi grubunun sözcüsü- gördü "Ya, neler olmuş?" dedi, onlar da bir alt komisyon kurdu. On yedi gün oranın alt komisyonuna devam ettim, on yedi gün ve yasayı getirenler, bizim yapmış olduğumuz değişikleri gördükten sonra, bizim Arçelik'ten bir Samsung olmayacağı belli ama onların menfaatlerine o kadar aykırı bir iş olmuş, tutanaklarda vardır Sayın Zeybekci'nin "Kardeşim, siz bizi kandırırsınız? Özgür Özel'e..."
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Ama konu o değil ki Özgür Bey. Şimdi, siz maziyi anlatıyorsunuz ki vakit geç oldu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Aslında Sayın Vekilim o kadar ilgili ki.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Hayır ama yani hem zamanı güzel kullanalım...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Neyse ben, şu çayı nasıl içeyim diyordum.
NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - Güzel örnekler ama bu saatte biraz...
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Onu Komisyonu bu saatte çalıştıran Sayın Başkana söyleyeceksiniz.
BAŞKAN - Sayın Özel dinliyoruz efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben de bunu yarın on birde anlatmayı çok tercih ederim yani inanın.
BAŞKAN - Efendim, bu arada talep ettiğiniz konuyu ben daha soramadım ki. Yani o soruyu sormama fırsat vermiyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, o zaman şöyle, konuşmamın giriş kısmını tamamlamış olayım, artık belli bir yere gelelim.
Şimdi, şöyle söyleyeyim, o gün, bakın orada ben şundan bahsediyorum: Bu Komisyonun bir irade koyarak çektiği Patent Yasası; kendi alt komisyonu, tekrar kendisi gitti ve oradaki alt komisyon. Sayın Zeybekci -tutanaklarda vardır- oradaki bürokratlara... Patent Enstitüsünün Sayın Başkanı, kırmızı bir kravatı vardı, bembeyaz yüzlü bir bürokratımızdır, kravatından daha kırmızı oldu. Sayın Zeybekci dedi ki: "Siz bunu nasıl yutarsınız, nasıl bize bunu getirirsiniz? Sağlık Komisyonu yazmasaydı ne olacaktı?" Ve o günkü gazete kupürleri: "Sağlık Komisyonunun müdahalesiyle Türkiye Cumhuriyeti yılda 7,5 milyar TL zarara uğramaktan her yıl için kurtuldu." Bu sadece ve sadece bu Parlamentoda bize verilen görev, ettiğimiz yemin, işte bu yeminin... Çok önemli yemin ediyoruz biz. Bu mesele öyle hafife alınacak bir şey değil. O komisyondaki o kanunu fark etmesek, Necdet Ünüvar buraya çekmeyi kabul etmese, Mehmet Domaç desteklemese, bu Komisyonunun tüm üyeleri çalışmasa yılda 7,5 milyar TL para kaybedecek Türkiye. Burasında "basın" yazan ama esas olarak Sanayi Komisyonunda yabancı ilaç sanayisinin güya "Dergisini çıkarıyoruz." diye lobisini sürdüren takip eden ekip... Ben bu durumu sizinle açık açık paylaşmak için söyledim.
O yüzden, bu Parlamentoda hiçbir cümle bazen yazıldığı manaya gelmez. Bu Parlamentoda hiçbir bürokratın kendinden emin tavrı -sözüm meclisten dışarı- Sayın Bakanı yanıltmadığı anlamına gelmez. Bu Parlamentoda hiçbir zaman gerçekten içinizdeki o halis duygularla, halis niyetle geldiğiniz, evinizden sabah kapıdan çıkarken ki niyetinizle niyet ettiğiniz işi yaptığınızdan emin olamazsınız. Bu yüzden, istişare, görüş alma ve komisyonlarda alt komisyon marifetiyle bu meseleyi biraz daha, işte tam tutanağın tutulmadığı, bürokratların daha rahat olduğu, komisyon üyelerinin hafta sonu kravatsız gelebildiği, böyle birazcık daha rahat, daha sakin, daha dikkatli ve daha yapıcı, daha iş birliği içinde işlerle yakalarsınız. Şimdi, siz, bugün burada "Biz alt komisyon kurmayalım." diyebilirsiniz. Bu ne kadar zaman kaybettirir ne kadar zaman kazandırır onu konuştuk, konuşuruz, anlatırız. Biz orada samimiyetle bir yaklaşım koyuyoruz. Biz bu işi perşembe günü akşam üstünden geçe bırakmayız. Tutanak altında veriyoruz bu sözü. Bugüne kadar sözümüzü yemedik. Zaten perşembe günü akşamüstüne kadar normal şartlarda siz bu yasayı bitiremezsiniz. Tutun ki bitirseniz, Meclis zaten tıkanmış, Meclis zaten bloke durumda. Bir de Sayın Bakanın Cumhuriyet Halk Partisinin grubuna grup başkan vekilinin iş birliğine, kolaylaştırıcılığına, katkıcılığına, birlikte iş görmesine sadece bugün bu Komisyonda ihtiyacı yok ki, Genel Kurula gelecek orada var, yarın başka kanunlar gelecek orada var. Şimdi, siz, burada çoğunluk gücüyle bizim bileğimizi bükebilirsiniz ama mesela bugün AR-GE Kanunu biterken Sayın Bakanın yaptığı teşekkür konuşmasına dikkat edin. Muhalefetin olumlu gördüğü yerlere yaptığı katkılar. Biz bugün 4 maddede önerge verdik, yoksa şu anda o kanun daha yarımdı ve yarın Kişisel Verilerin Korunması Kanunu gelmezdi. Bizim bu meselede elbette "Sayın Bakan bugün alt komisyon kurmazsa bunu kan davasına dönüştürürüz." tehdidi gibi algılamasın ama hani alt komisyon kurulursa bu kapıdan çıkarken ki memnuniyetimiz üzerimizde olmaz. O yüzden, biz dört yıl boyunca birbirimize lazımız, biz dört yıl boyunca birlikte çalışacağız; biz muhalefet olarak elimizden geleni yapacağız, siz iktidar olarak yapacaksınız. Ama benim şimdi burada verdiğim bütün örnekler bu Komisyona özel ve Sayın Ünüvar'a yaptığımız atıflar, o kurduğu alt komisyonlardan bir tanesinden zarar gördüyse, bir tanesinden rahatsızlık duyuyorsa Sayın Ünüvar bunu söylesin, biz vazgeçelim. O yüzden, alt komisyon kurulmasının son derece önemi var. Bu konuda ben oylama yapmadan önce... Çünkü bu iş fevkalade tehlikeli bir iş. Yani oylamayı öyle ezberler içinde yapıyoruz ki daha sonra telafisi mümkün olmuyor. Oylama yapmadan önce kısa bir ara verilebilir. Sayın Bakan bunu, özellikle biraz önceki tecrübesinden sonra, biraz daha istişare imkânı bulabilir, Sayın Başkanla yaparlar, dilerlerse gruplar buna katkı sunarlar. Biz bir alt komisyon kurulursa bu işin hepimiz için iyi olacağını düşünüyoruz.
Bunun dışında, elbette yaklaşık 30-37 maddede itirazımızın olduğu noktalar var yani geneli üzerinde 37 itiraz noktamız var. Bunlarla ilgili örneklerimiz, katkılarımız; evde çalışmanın kadına ne getireceği, götüreceğinden çocuk sağlığına, göğüs hastalıkları uzmanlarının bu konuda o evdeki kotlardan iplik ayıklanan evlerde çocukların akciğerlerinden neler çıkardıklarına kadar ayrı ayrı anlatacak, her birisi sayın vekilimin dikkatini çekecek, yine böyle dinlemekten keyif alacağı ama zaman konusunda sıkıntıya düşebileceği önemli noktalarımız var. Bu konuda ben kurulacak bir alt komisyonun son derece faydalı olacağını düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, alt komisyona üye verir, Komisyonda da makul miktarda ve olabildiğince kısa katkılarla bu işi halletme yoluna gidebilir. Diğer durum, tabii iktidarın tercihidir. Bu anlamda bu söyleyeceklerim bunlardan ibaret.
Bir kez daha Komisyonun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum ama öyle şey yerine, derhâl Sayın Bakanla bir istişarenin Sayın Başkan için son derece faydalı olacağını değerlendiriyorum.