Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Sağlık Bakanlığı b)Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü c)Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ç)Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 19 .11.2024 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyeleri, basın emekçileri, salonda çalışan kıymetli emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum, kolaylıklar diliyorum.
Sağlık Bakanlığının yaşamsal bir boyutu olduğu yadsınamaz bir gerçek. Sağlık politikaları veya sağlık hizmetlerinin niteliğinin bir halk sağlığı sorununa neden olması da çok zor değil.
Sayın Başkan, özür dilerim, bir şey ifade edebilir miyim? Sayın Başkan, biz konuştuğumuz esnada mümkün mertebe vekiller şu selamlama işini yapmazlarsa çok memnun olurum.
ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) - Kulağımız sende merak etme.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Çünkü her gün karşılaştığımız bir şey ve sadece bana denk gelen bir şey de değil, birçok arkadaşımız konuşurken aynı şey yaşanıyor.
ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) - Önemli bir şey söyleyeceğini düşünmüyorum zaten.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Ay hakikaten ya! "Kusura bakma." de, çık! Hem saygısızlık hem de üste çıkıyorsunuz.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Uyaralım, tamam.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Gülcan Hanım, buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Başkanım.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu size özel bir şey değil, hepimize oluyor yani.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bize özel değil, herkes için dedim Sayın Yegin eğer cümlemi dinlediyseniz ben tüm hatipler için aynı şeyi ifade ettim, DEM PARTİ'ye has bir şey değil bu.
Sağlık Bakanlığının yaşamsal bir boyutu olduğu yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Sağlık politikaları veya sağlık hizmetinin niteliğinin de bir halk sağlığı sorununa dönüşmesi ya da buna neden olması da çok zor değil. AKP iktidarları boyunca -iyi dinleyin Sayın Yegin- Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulandı...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Dikkatle dinliyorum.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - ...ama geldiğimiz aşamada devasa binalardan öte hiçbir şey göremiyoruz. Her şey gibi sağlıkta da piyasacı, hastayı müşteri olarak gören bir anlayış inşa edilmeye çalışıldı. Bugün herkesi şoke eden "yenidoğan çetesi" diye bir şey varsa onun da nedeni bu anlayıştır. Hastanelerde birkaç kuruş için bebekleri öldürdüler. Şüpheli görülen onlarca bebek ölüm vakası da mevcut. Ben de bebeği prematüre doğan bir anne olarak aslında size burada birçok şey ifade edebilirdim ama sabahtan beri arkadaşlarımız bunu ifade ediyorlar, bundan sonra da ifade edecekler. Ben -eksikliklerini saymakla bitmez- birkaç başka konuya değineceğim Sayın Bakan. Buna karşın, AKP iktidarında bir yaprak dahi kımıldamadı. Ya, biriniz çıkıp da istifa etme gereği duymadı. Bu, vicdani ve ahlaki çürümenin resmi. Bu sebeple, az önce Sayın Temurci de ifade etti, ben de altını çiziyorum, Sağlık Bakanlığının bir an önce kendini ciddi bir "check-up"a tabi tutması gerekiyor çünkü bu, bu şekilde gitmeyecek Sayın Bakan.
İnsanlığın gelişim kaydettiği bir süreçte, sağlık alanında elbette bazı ilerlemeler olmuş olabilir ama bu gelişimi eğer sizler yirmi iki yıl önceyle mukayese edecekseniz bu tabloda da bir sıkıntı karşıya çıkacak. Eğer mukayese yapmayı düşünüyorsanız, OECD ülkelerine göre bir mukayese yapmak zorundasınız çünkü OECD'nin 2023 yılı sağlık istatistikleri hiç de iç açıcı değil. Bakın, Türkiye, bin kişi başına düşen doktor sayısında ortalamayı yakalamış değil, aynı durum kişi başına düşen hemşire sayısında da karşımıza çıkıyor; yine, uzman doktorlar, birinci basamak hekimliği alanlarında da tablo iyi bir noktada değil. Sağlık Bakanı sayıları yüz binlerce olan doktor varlığından bahsedebilir ama makro veriler her zaman tabandaki durumu vermez, vermiyor Sayın Bakan. Taşraya gittiğinizde, uzak bir kentte baktığınızda mutlaka bir uzman hekim şikâyeti alırsınız.
Van'dan bir örnek vereyim, siz sabah sunumunuzda, Van Gevaş ilçesi devlet hastanesiyle ilgili bir şey ifade ettiniz ama Van'ın en kalabalık 3 tane merkez ilçesi var: İpekyolu, Edremit ve Tuşba ilçelerinde birinci basamak devlet hastaneleri mevcut değil. Bölge ve araştırma hastanesinde çocuk cerrahi, nöroloji, kardiyoloji, nefroloji, gastroenteroloji bölümlerinde ya uzman doktor yok ya da eksik düzeyde karşımıza çıkıyor.
Eğer sağlıkta her şey Sayın Bakanın sunumunda bahsettiği gibiyse nerede bu sağlık emekçileri Sayın Bakan, nerede bu doktorlar? Elbette biz bunun cevabını bizzat yaşıyoruz. Ben size bunun cevabını da göstereyim: Bu doktorlar nerede? AKP'nin bunu sindirmekte zorlandığını da biliyoruz; "Doktor nerede?" sorusunun cevabı burada, herkesin AKP'nin eserine iyi bakmasını öneriyorum. Yurt dışına gitmek amacıyla Türk Tabipleri Birliğinden alınan iyi hâl belgelerindeki artışın istikrarlı yükselişini görebiliyorsunuz burada. İlginç olan şey şu: Ülkede sistem değişikliğiyle birlikte gidişler de hızlanmış durumda karşımıza çıkıyor. Şimdi, öyle ki 482'yle başlayan bu sayı 2023 yılında 3.025 olmuş durumda. Bugün de tıptan mezun olan öğrenciler TUS'a hazırlanmak yerine yurt dışında gelecek kurmaya çalışıyor Sayın Bakan. Gençlik araştırmalarında gençlerin yüzde 76'sının yurt dışına gitmek istediği gerçeğine de bakarsanız yarattığınız umutsuzluğu ve geleceksizliği net olarak görebilirsiniz.
Gelinen aşamada, sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet ve göç trendi sağlık sistemine ciddi bir hasar verecek düzeyde. Çünkü 2024 yılında da sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet, enflasyon karşısında eriyen maaş, özgürlüklerin kısıtlanmasıyla göç bir trend olmaya devam edecektir. Bunun sosyoekonomik nedenlerinin bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından yapılarak analiz edilmesi, buna yönelik çözüm üretilmesi gerekiyordu.
(Uğultular)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın vekillerim, konuşma devam ediyor, lütfen...
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Her ne kadar beyaz kod gibi önleyici tedbirlere başvurulsa da yaptırımların yeterince caydırıcı olmadığı, sorunları çözmediği deneyimlenerek öğrenilmiş durumda. Bugün de sağlık çalışanlarının zorlu çalışma koşulları, yoğun mesailer ve yetersiz fiziksel imkânsızlıklar gibi nedenler beraberinde bir tükenmişlik sendromu getirebilmekte, yurt dışı da daha cazip hâle gelebilmektedir sağlık emekçileri için. Doğrudan meslekle ilgili sebeplerin dışında, ülkede bir de eğer özgürlükleri daraltırsanız, demokrasiye saldırırsanız, insan haklarına saygı duymazsanız, barış iklimini tahkim etmezseniz ülkenin beyin göçü vermesi de kaçınılmaz olmaya devam edecektir.
Ülkenin kanayan yarası cezaevlerine de biraz objektiflerimizi çevirelim Sayın Bakan. Sizin çok görmediğiniz alanlar içerisinde bu cezaevleri çünkü cezaevleri herkesin bir turnusolü olarak karşımıza çıkıyor. Bugün 295 bin kapasiteli cezaevlerinde 342 bin hükümlü ve tutuklu bulunmakta; kapasitenin çok üzerindeki doluluk oranı hemen göze çarpıyor. Cezaevlerinde her gün ciddi sağlık ve tedavi hakkı ihlali yaşanıyor. Birkaç ay önce Özgürlük İçin Hukukçular Derneğinin cezaevleriyle ilgili hazırlamış olduğu bir rapor vardı, sağlık hakkı ihlalleriyle ilgili raporlarını yayınladılar. Bakın, raporda ne yazıyor? Yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ihlaline sebep olan birçok durum yer almakta; cezaevlerinin fiziksel yapısına bağlı oluşan sağlıksız ortam, önleyici sağlık koşullarının yaratılmaması, tedaviye erişimi engelleyen eşitsiz ve ayrımcı uygulamalar buna gerekçe gösterilip birçok cezaevinden örnekler veriliyor. Sağlık Bakanlığı "Bunlar Adalet Bakanlığını ilgilendiriyor." diyerek kenara çekilemez çünkü Hipokrat yemini, sadece dışarıdakilerin değil içeridekilerin de sağlık hakkını kapsıyor Sayın Bakan.
"Cezaevleri sağlıklı bedenlerde hastalık üretecek şekilde biçimlendirilmiştir." şeklinde doğru bir tespit var çünkü sağlıklı olan hastalığa kapılıyor, hastalığı olanın hastalığı ilerliyor, ağır hasta tutsaklar ise maalesef cezaevlerinde yaşamını yitiriyor. Onlarca hastalığı olanı, tek başına günlük yaşamı idame ettiremeyecek durumda olanı, yaşı 80'i geçmiş anneleri ısrarla cezaevinde ölüme gönderebilen örgütlü bir kötülükle karşı karşıyayız. Kötülük son bulmasın diye de siyasallaştırılmış bir Adli Tıp Kurumu var. Buna karşı, hastanelerin verdiği "Cezaevinde kalamaz." raporları ise maalesef dikkate alınmıyor. Bu noktada, bir hekim sorumluluğu gereği Sağlık Bakanı olarak siz de sorumlusunuz. Hastanenin raporu dikkate alınmıyorsa o hâlde o hastaneler neden var Sayın Bakan? Bu sorunun cevabını da sizden bekliyorum.
Sağlık hakkı, uluslararası sözleşme etik ilkelerine göre cezaevlerindeki tüm tutsakları kapsıyor çünkü bir yurttaşı herhangi bir sebeple özgürlüğünden yoksun bıraktığınızda onun sağlık sorumluluğunu da otomatikman üstlenmiş oluyorsunuz Sayın Bakan. Sağlık Bakanı olarak kelepçeli muayene dayatmasıyla hasta-doktor mahremiyetinin yok sayılarak muayene odasına jandarma ve gardiyanların girmesinin bir sağlık hakkı ihlali olduğunu biliyor olmalısınız. İnsan onurunu hiçe sayan ağız içi arama uygulamalarıyla siyasi tutsakların tedavi hakkının engellenmesi, aynı zamanda sizin de sorununuzdur Sayın Bakan. Bu sebeple size sormak istiyorum: Sağlık Bakanlığı bugüne kadar cezaevlerinde yaşanan sağlık ve tedavi hakkı konusunda bir araştırma yapmış mıdır? Ölüm döşeğinde olan hastalarla ilgili Adalet Bakanlığına neden görüş bildirmiyorsunuz?
DEM PARTİ olarak ana dilde eğitim konusunda da katıyız bizler çünkü ana dili olmadan hiçbir şey olmaz Sayın Bakan. Özellikle Kürtlerin onlarca yıllık mücadelesinde Kürtçe daima vazgeçilmez bir kırmızı çizgi olagelmiştir. Biz, Millî Eğitim Bakanına bunu bol bol sorduk; her defasında "Neden ana dilde eğitim yok?" diye sorduğumuzda bize Anayasa madde 42'yi işaret ediyor. Peki, hastanelerde ana dilde sağlık hizmeti verilmemesini engelleyen Anayasa maddesi veya yasal mevzuat nedir Sayın Bakan? Bunun da cevabını bekliyoruz. Uzay çağında hastanelerde bir Kürt'ün Kürtçe sağlık hizmeti almasının önünde nasıl bir engel olabilir? Teknolojik imkânlar müsait, insan kaynağı da yeterli ama belli ki gönül yok. Bugün, 112 Çağrı Merkezini bir Alman arayıp diliyle konuşabilir, bir Rus derdini Rusça anlatabilir, bir Arap da sorununu Arapça aktarabilir; tabii ki hepsi aktarsın, bu konuda hiçbir itirazımız yok fakat bir Kürt 112'yi arayıp Kürtçe konuşursa muhtemelen jet hızıyla o telefon o Kürt'ün yüzüne kapatılır çünkü milyonlarca Kürt'ün dilinde sağlık ve tedavi hizmeti yasak bu topraklarda. Hatırlarsanız, 2020'de Elâzığ depremi yaşandığında arama çalışmaları bir yerde dil bariyerlerine çarptı, durdu. Orada Kürtçe bilen bir UMKE görevlisi enkaz altındakilerle Kürtçe konuşarak onları yönlendirdi ve 8 insanın kısa süre içerisinde kurtulmasını sağladı. Bu olay bile aslında sağlık hizmetinde, afet alanlarında ana dilin kullanılmasının ne kadar hayati önemde olduğunu gösteriyor. Önceki Sağlık Bakanı Sayın Koca da Kürt'tü ama kendi ana diline maalesef hiçbir hayrı dokunmadı, o şekilde de gitti; atalarının, annesinin babasının dili için tek bir girişimde dahi bulunmadı Sayın Koca.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bu sebeple, Sayın Bakan, siz de ana diline ve Kürtçeye sırtınızı dönecek misiniz? Kürtçe sağlık ve tedavi hakkı kapsamında herhangi bir çalışmanız olacak mı? Bizler bunu çok önemsiyoruz çünkü eğer Kürtçe yoksa ortada büyük bir halk sağlığı sorunu var demektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.