KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Sataşma için bir dakikalık söz talep ediyorum sonunda.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Tamam.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Efendim, buyurun, ben size söz verdim, kendi hakkımı veriyorum size.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Siz buyurun, devam edin, sonra Sayın Saki'den...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Anayasa'nın 10'uncu maddesine göre pozitif ayrımcılık söz konusu, o açıdan...

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Sonra hakkınızı kaybetmeyin, buyurun siz.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Peki, devam ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şiddet sadece kadının sorunu değil, bir insan hakkı sorunudur. Onun için bunun kadını ve erkeği olmaz "İnsanım." diyen her kişinin bununla mücadele etmesi gerekir.

Şimdi, Değerli Bakanım, emeğinize sağlık gerek sizin gerek çalışan arkadaşlarınızın gerek Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Daire Başkanının ancak buradaki uygulama kılavuzunu eğitim kılavuzu olarak veriyorsunuz ve işte, iki örnek verildi, biraz önce değerli bir milletvekilimiz de dedi ki: "Ailesine gitme." Diğer arkadaşımız da dedi ki: "Alışveriş yapma." Aslında sizin burada şiddet türlerini belirttiğiniz 6 başlık var. Bu 6 başlığın sonuna keşke şöyle bir ibare koysanız "ve benzeri" denilebilir, sınırlandırmasak çünkü şiddeti sayılı, sınırlı bir hâle getirirsek burada sayılı olmayanların dışındakiler şiddet olarak eğitim kapsamına alınmamış olur ki işte, burada 2 tane örneği biz gördük. Yani sizden istirhamım, bu şiddetin türlerindeki, sayfa 23'te, buna "Sayılı, sınırlı değildir." diyelim "Tahdidi değildir." diyelim. En azından "bunun daha fazlası ve benzeri" demek lazım. İşte, arkadaşlarımız da... Bir hanımefendi kardeşimiz ailesine gittiği için şiddete uğradı. Yani, bu, şiddetin bir türü; diğeri, işte, alışveriş. Burada nedir? "Sosyal şiddet" denilebilir, başlıklar şeklinde "kültürel şiddet" denilebilir "eğitimsel şiddet" denilebilir "kurumsal şiddet" denilebilir yani aynı kurumda olanlar da.... Bunu çoğaltmak lazım, burada bu eksikliği görüyorum; bu, birinci husus ama emeğinize, yüreğinize sağlık. Çalışma güzel ama bu eksikler de herhâlde zamanla giderilir ve burada ısrarla tekrar söylemeye devam edeceğim ben. Burada yükümlü ve irtibat tutanaklarına bakıyorum hemen: "Çocuğun hak sahibine bırakılması..." "Çocuğun hak sahibine..." ne demek? Zaten burada "hak sahibi" "eşya" ve "canlı" kavramları hukuken yan yana gelebilecek kavramlar değil. Bunda Türk Dil Kurumundan veya dil bilimcilerden istifade edilebilir. Yani "Çocukla görüşme merkezine getirilen çocuğun, hak sahibi tarafından..." Bunlar doğru kavramlar değil yani burada daha naif, daha insani, hukuki terime daha uygun deyimlerin kullanılması lazım. "Hak sahibinin ilam ve tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde çocuğu getirmediğine dair tutanak..." Sizden istirham ediyorum, bunların hepsinin gözden geçirilmesinde fayda var.

Şimdi, gelelim, burada sunumla ilgili... Evet, çocuk teslimiyle ilgili pilot bölgeler var, gittik mi? Gittik. Örnek olarak, takdire şayan Eskişehir'dir. Eskişehir'le ilgili... Sorunu siyasi bir yere getirmeyin, iyi bir emsal olması açısından söylüyorum, bunun her tarafta emsal olması açısından. Mesela, Eskişehir'de çocuğu getiren anne veya baba ayrı bir kapıdan giriyor, orada çocuğu bekleyen ayrı kapıdan; bir sefer karşı karşıya kalmıyor. Uygulama o kadar güzel ki çocuk, anne ve babayı beklerken orada oyuncaklarla oynuyor yani çocuk rahatlıkla o psikolojisini vesairesini orada atlatabilir; o tür örnekler önemli, bence bunu pilot bölge olarak seçin. Bazı adliyelerimiz belediyelerle çalışmıyor. Bunu ben Adalet Bakanlığı olarak size ısrarla söyleyeyim: Hakikaten belediyelerle çalışmakta fayda var. Eskişehir örneği belediyeyle çalışıldığı için takdire şayan bir örnektir, bunu görmenizi istirham ediyorum ben.

Gelelim, burada, çalışmayla ilgili... Evet, çok başlık var, bazı yerlerde ben not aldım, ileteceğim.

Şimdi, burada zamanı rasyonel kullanma adına benim soracağım bazı sorular var, onlar da şu: Diğer ülkelerde şiddetle mücadelede başarılı olmuş yöntemler var mı? Hangi örnekler var? Bunlar Türkiye'de uygulanabiliyor mu? Neden uygulanamıyor eğer varsa? İki, Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle mücadelede taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ne kadar etkin bir şekilde uygulanıyor? Uygulanmıyorsa sebepleri bunun nedir?

Burada işitme ve konuşma engellilerle ilgili broşürleriniz var, güzel, ilerici bir uygulama ama arkadaşlar, bu gelen kişi, işitme engelli ve konuşma engelli olan biri sözlü olarak meramını ifade edecekse o işaret dilinden anlayan kimse yok ki yüz yüze meramını anlatma anlamında. Meramını anlatma açısından da kurum içerisinde olması lazım; kurum içerisinde işitme ve konuşma engelli arkadaşlarımıza çevirmen yani işaret dilini anlayan kimse yok. Her şeyi biz orada forma yazarsak olmaz. Hatta biraz önce değerli bir arkadaşımız hastanelerden söyledi; hastanelerimizde de bu eksik. Yani hastanelerimize kişi tedaviye gittiği zaman o işitme ve konuşma diliyle ilgili sağlık personelimiz yok, yargıda da yok bu. Mesela, işitme engelli birisi Ankara Adliyesine gitse orada işaret dilini bilen kaç yargıcımız veya personelimiz var? Hiç personelimiz yok. Bence bu şekilde biz nasıl tercüman bulunduruyor isek yargıda bu anlamda bunu da bulundurmakta fayda var.

Eşitlikle ilgili düzenlemelerde pozitif hukuk açısından, evet, sorun yok, eksik bazı sorunlar var. Değerli Başkanımın dediği gibi, iyi bir kanun kötü bir uygulayıcı elinde kötü olur, kötü bir kanun iyi bir uygulayıcı elinde iyi olur; mesele insan unsuru.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Ben demedim de naklettim.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Ama İş Kanunu'muzun 5'inci maddesi de çok yanlış uygulanıyor. Orada eşitlik maddesinden bahsediyorsunuz ya, oradaki eşitlik maddesinde ben işe alındıktan sonra eşit davranmak zorundasınız. İşe baştan itibaren eşitliği -orada İş Kanunu 5'inci madde- Değerli Başkanım, zorunlu hâle getiremiyoruz. Bir iş başvurusuna biz birlikte müracaat edelim isterseniz, o iş başvurusunda... 5'inci madde iş aşamasında "eşit davranma ilkesi" diyor, eşit davranma ilkesi iş hukukunda işe başladıktan sonradır. Genellikle bunu doktora tezlerinde yazan hocalarımızın o doktora tezi kitaplarında iş hukukunda işe alımda eşitlik ilkesini yasaklayan hiçbir madde yok ancak işe alındıktan sonra eşit davranma ilkesi var yani bence bunu düzenlemekte fayda var.

Şimdi, biz bununla mücadele etmek istiyoruz, bununla ilgili kanun tekliflerimiz var. Mesela nedir? Efendim, burada, kadına yönelik şiddetle mücadelede gelin iki öneride bulunmuş olayım; bunları ne olur yapın, yapılırsa bunun caydırıcı, toplumsal caydırıcı etkisi olur. Biraz önce denildi, efendim, kadının seçme ve seçilme hakkıyla ilgili... Kadına yönelik şiddetin aması fakatı vesairesi yok; yaralama olsun, takip olsun, ne olursa olsun; bunun, direkt seçme, seçilme hakkını engellemek lazım kardeşim; bu bir. Seçme seçilme hakkını engellemek lazım, radikal karar almak lazım. İki, kamu hizmetlerine girmeyi yasaklamak lazım. Üç, kamu hizmetlerinde çalışıyorsa işle ilişkisini kesmek lazım; radikal adımlar atmak lazım arkadaşlar. Eğer biz bu radikal adımları atarsak bununla ilgili caydırıcılık ve sonuçlar hakikaten olumlu yönde alınmış olur. Bunu bence bir an önce yapmakta fayda var.

Gelelim... Şimdi arkadaşlar dedi ki: "Neden bu kadar şiddet oluyor?" Arkadaşlar, eğitim eksikliği, ekonomik sorunlar, faktörler; bunların hepsi... Ben ilkokula başladığım zaman benim ilkokulum yatılıydı Değerli Bakan Yardımcım ve Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar. O dönem devlet ne yapıyordu? Bir kız çocuk, bir erkek çocuğu alıyordu. Erkek çocuk kaydedersen kız çocuğu getirmezsen seni de kaydetmiyordu. Devletin mantığı şuydu: Ben bu toplumu atbaşı olarak ilerletmek zorundayım, onun için bir erkek çocuk, bir kız çocuğu birlikte alıyordu. Ne oldu? Eğer o köyde o dönemde erkek çocuğu kaydedilip kız çocuğu kaydedilmiyorsa devlet diyordu ki: "Ben almam kardeşim." Sen o zaman... Bu çünkü bir, eşitlik ilkesi; iki, o toplumun uygarlaşması açısından atbaşı olarak hem kadın hem erkeğin birlikte okuma eğitimi öğrenmesi lazım. E, biz ne yapıyoruz? Bu konuda sizden istirhamım şu: Bu olaylara baktığımız zaman, kırsal alanlardaki eğitimde büyük bir sıkıntı var arkadaşlar. Bu, kırsal alanlardaki il olur, ilçe olur, köy olur, mahalle olur yani bu da bunun bir parçası.

Gelelim, "ruhsatlı silahla" denildi, "Silahı alıyoruz." vesaire denildi. İkisi de polis, ne yaparız? İkisi asker veya biri asker, biri polis; ne yaparız? Bu tedbirleri eğer ben bilmiyorsam ben özür dilerim, onu da ben de öğrenmiş olurum ama öyle bir konu gündeme geldi.

Şimdi, mevzuatta, geçmişte -Değerli Bakanım da o dönem milletvekiliydi- 50 bindi belediyelerin nüfusları, 50 bin olanın sığınmaevleri açması gerekiyordu; bu, 100 bine çıkarıldı. Politika yanlış oldu aslında. Bence o, şu anda... 50 bin nüfus 100 bine çıkarıldı ama mecburiyet yok ki. Biz gerçekten eğer bunlarla mücadele etmek istiyorsak bunu zorunlu hâle getirmek lazım, bunu açmayan belediye hakkında da Türk Ceza Kanunu 257'den dolayı, görevi kötüye kullanmaktan da suç duyurusunda bulunmak lazım Değerli Bakanım. Yani sığınmaevleriyle ilgili bu sayı daha önce nüfus küçükken yükseltildi; bu, doğru bir uygulama değil, yine 50 bine inmesi lazım ve bunu açmayan belediye hakkında da görevi kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusunda bulunmak lazım çünkü bu önemli parçası.

Şiddet uygulayan bireylere yönelik rehabilitasyon hizmetleri ne kadar etkili oluyor? Ayrıca, bu sığınmaevlerinin sayısı, kapasitesi yeterli mi, değil mi? Benim görebildiğim kadarıyla yetersiz. Türkiye'de belediyelerin hiçbiri de aşağı yukarı... Sorumluluk açısından bazı belediyeler açıyor ama çoğu da açmıyor ve bunu suç hâline getirmek lazım yani mecburiyet getirmekle lazım. Burada ihtiyaridir, şu andaki düzenlemede bir mecburiyet yok.

Efendim, tüm arkadaşlar -Bakanımız da, daha doğrusu Bakanımız demedi ama- Değerli Başkan da söyledi, şiddet ve medyayla ilgili konferans yapıldığını. Keşke şiddetle ilgili mücadelede medya ve sanatı da yanınıza alsanız... Sanatı da yanımıza alırsak acaba bu şiddetle mücadelede sanat ne kadar etkili olur? Yani sanatı da yanımıza alabilirsek bunun, en azından, etkilemesi daha fazla olur.

Şiddetle mücadelede özel sektörün ve iş dünyasının rolü nedir? Sorumun bir tanesi de bu.

Tabii, değerli hocamız dedi ki: "Kamu Denetçiliği Kurumunun bugüne kadar ki Başkanları hep erkek oldu, kadın hiç olmadı." Peki, Yargıtay Başkanlarımız hiç kadın oldu mu değerli hocam? Efendim, Yargıtay Başkanları olmadı, Yargıtay cumhuriyet başsavcıları da hiç kadın olmadı. Eğer yanılıyorsam beni lütfen düzeltiniz.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Danıştay Başkanı oldu.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - O, daha önceki dönemdeydi.

Danıştay Başkanı oldu ama Yargıtay Başkanı, Yargıtay cumhuriyet başsavcısı olmadı Değerli Bakanım. Türkiye'de, 81 ilimizde kaç Adalet Komisyonu Başkanı kadın kardeşimiz var, bilemiyorum. Cumhuriyet başsavcısı kadın kardeşimiz Türkiye'de var mı, kaç kişi var? Onu bilemiyorum ben. Yani bu konu aslında çok çok uzatılabilir ama neticede şunu söylemek isterim ben: Hakikaten toplumun bu kanayan yarası için hep birlikte el ele vermek lazım. Sizden istirham ediyorum, burada işe kadın-erkek ayrımı anlamında değil bir insan hakkı sorunu açısından bakmak lazım.

Bir anımla da bitirmek isterim. Burada hemen yanı başımda da üstadım var, inşallah ben yanlış bir şey ifade etmeyeceğim, ters bir şey de inşallah olmaz.

Şimdi, ben 2011'de milletvekili seçilmiştim, 2012'nin başlarında -o dönem İstanbul Milletvekiliydim- güzel sanatlar fakültesinde bir konferans vardı kadın haklarıyla ilgili. Ben de dedim ki gideyim, acaba ne eksikliğimiz var, Parlamentoda bununla ilgili düzenlemeler yapılır en azından, bunu ben gündeme getireyim. Sabahın erken saatinde -saat 10.00'du- gittim. Ben farkında değildim tabii ki, gelen kadınlar toplantı salonuna geçiyor, erkekler de gidiyor. Ben de girdim içeri, on-on beş dakika bekledim, benim dışında başka hiçbir erkek yok, o toplantıda sadece ben varım, sonra iki hanımefendi geldi, dedi ki: "Sayın Vekilim, bizim bu toplantımız erkeklere kapalı." "Niye?" dedim. Dedi ki: "Biz kadınlar olarak toplantı yapıyoruz insan haklarıyla, kadın haklarıyla ilgili." Dedim ki: "Ben öğrenmek istiyorum bu alanı, eksikliğimiz varsa Parlamentoda en azından bunu kanun olarak düzenleyelim, teklif sunayım." Hanımefendi arkadaşımız dedi ki: "Siz çıkaracağımız dergileriden öğrenirsiniz ve burada biz içeri almıyoruz." Dedim ki: "Burada kameramanınız erkek. O nasıl olacak?" "Vekilim, sizden rica ediyorum, fazla işi uzatmayalım." dedi. Ben de özür dileyerek çıktım.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Öğrenemediğiniz için mi yoksa daha çok öğrenmek için mi buradasınız?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Ben daha çok öğrenmek için buradayım. Eksikliklerim var, neyi nereden telafi edebilirim diye buradayım Değerli Bakanım. Öğrenmenin zamanı, yaşı, mekânı ve yeri yok, öğrenmek insanı diri tutar yani Türk toplumunu öğrenmeye davet ediyorum.

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler.

Sayın Tanal "hak sahibi" kavramıyla etimoloji, epistemoloji ve hukuk felsefesine başladı. Neredeyse erkeklerin hakları için bir komisyon kurulmasına kadar geldi.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Yok, ben eşitlik ve adalet, hak ve nesafetten tarafım.