| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanı Meral Gökkaya tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .12.2024 |
ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar; sunumumuz için çok teşekkür ediyorum.
Burada aslında çok güzel bir ortam mevcut. Herkes çok değerli katkılar sunuyor. Özellikle ben Sayın Durgut'a çok teşekkür etmek istiyorum. Benim de ifade etmek istediğim hususlardan bir tanesini dile getirdi kendisi. Biliyorsunuz, insan sağlığını yakından ilgilendiren konularda nasıl ki doktorlarımız bire bir sorumlu kabul ediliyor ve malpraktis davası açılabiliyor ve sonuna kadar bunun takibini yapabiliyorlarsa aynı malpraktis kanunu insanın hayatına mal olabilecek, insanın en önemli yıllarına -ki insanın bir günü bile hayatında çok kıymetlidir, çok değerlidir- yanlış uygulayıcıların yanlış uygulamaları nedeniyle yapılan hatalarda da söz konusu olabilmeli. Bunlar "affedersiniz", "pardon" ya da "bir yanlışlık olmuş" ya da maddi bir tazminat karşılığında telafi edilebilecek durumlar maalesef değil; insanın canına da mal olabiliyor, hayatının bir kısmının hapiste geçmesine de sebep olabiliyor, en az tabiplerimize uygulanan malpraktis kadar önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
İkinci bir husus, yine Sayın Durgut'un belirttiği gibi evet, çok güzel bir kanunumuz var, gerçekten çok kapsamlı bir şekilde ele alınmış fakat buna rağmen hâlâ devam eden birtakım sıkıntılar görmemizin nedenlerini bizim çok iyi düşünmemiz, çok iyi tartışmamız ve bunları önleyebilmek, bunları elimine edebilmek için ciddi tedbirler almamız gerekiyor ki benim kanaatimce bunların başında da haksız tahrik indiriminin uygulanış biçimi geliyor. Biliyorsunuz, bu haksız tahrik kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği üzüntü ya da elemin karşılığında bunun etkisi altında suç işlenmesi hâlinde cezai sorumluluğunun indirilmesini ifade ediyor. Fakat bu o kadar yoruma açık, o kadar bireysel bir ifade ki bu kanunun tamamen farklı bir yöne doğru uygulanmasına da neden olabilecek bir sonuç doğuruyor günün sonunda. Bununla ilgili ben size birkaç tane yargı kararlarından örnek vermek istiyorum çünkü bu maalesef, kadın ve erkek fail olduğunda hangisine haksız tahrik indirimi uygulanacağı, uygulanışı bile fark edebiliyor. Yani fail erkek olduğunda daha çok erkeğin lehine bu haksız tahrik indiriminin uygulandığını görüyoruz maalesef. Fakat fail kadın olduğunda haksız tahrik indiriminin ona nazaran neredeyse hiç kullanılmadığına şahit oluyoruz talep edilmesine rağmen. Şimdi, ben size birkaç tane örnek vereceğim: Mesela, eşinden izinsiz terlik aldığı için, bakın terlik diyorum, eşinden izinsiz terlik aldığı için katledilen bir kadına yönelik failin "Benden izinsiz bir işlem yaptı." diyerek bunun haksız tahrik indirimi kapsamında değerlendirildiğini görüyoruz yargı kararlarında. Bu kabul edilmiş veya eşine yemek yapmaması haksız tahrik indirimi kapsamında artık yerleşmiş, oturmuş durumda ki bunun örneklerini burada tek tek verebilirim. Özellikle bir tanesi var, mesela diyor ki: "Gece evine geç giden bir erkeğe eşinin kapıyı otuz dakika sonra açması." Kadının "Uyuyakaldım." demesini kabul etmiyor, "Burada bir kasıt var, bilerek geç açmıştır." diyor fakat erkeğin lehine uygulanıyor burada haksız tahrik indirimi "Kapıda bilerek bekletildi." diyerek. Şimdi, burada kadın ve erkeğe yönelik hani hep söylüyoruz ya bakın, toplumsal bir yerleşik bakış açısı var maalesef, bizim belki çok uzun yıllar boyunca üzerinde durmamız gereken fakat bazı toplumsal ön yargılara uygulayıcılar tarafından da aynı şekilde bakıldığını görüyoruz. Mesela çok enteresan bir Adil Işık davası var. Biliyorsunuz, bir kadın giyim markasıdır Adil Işık fakat eşinin çantasını karıştıran erkek -boşanma süreçlerindeler bu arada- telefonuna bakmadığı için evine gidiyor, eşinin çantasını karıştırıyor ve "Adil Işık'tan mesaj geldiğini gördüm." diyor, "Beni aldattığını düşündüm." diyor. Bakın, bu gerçekten olan bir olay, 2007 yılında bunun kararı var ve haksız tahrik indiriminden şu şekilde faydalanıyor, diyor ki: "Failin bunun bir giyim markası olduğunu bilmesi beklenemez. Dolayısıyla burada aldatıldığını düşünmesi normaldir." şeklinde bir bakış açısı söz konusu ve haksız tahrik indiriminden faydalanıyor bu kişi fakat öte yandan, bir kadın polisimiz, Polis Günü'nde, gidiyor arkadaşlarıyla, polis kutlamalarına katılıyor, döndüğünde eşi hem kendisini hem arkadaşlarını hem de mesleğini rencide edici şekilde ifadelerde bulunuyor o güne katıldığı için. Kadın en sonunda dayanamayıp öldürüyor. Tabii ki hiçbir cinayet makul değildir, ben burada sadece farkları göstermeye çalışıyorum fail kadın olduğunda ya da erkek olduğunda ve burada kadın savunmasında diyor ki: "Bu yeni bir olay değil, sürekli olarak beni aşağılıyor, arkadaşlarımı ve mesleğimi aşağılıyor." Fakat şu şekilde hükme bağlanıyor, kadın haksız tahrik indiriminden faydalanamıyor çünkü diyor ki: Kadın ekonomik özgürlüğünü elde ettiği için aslında boşanmaya meyilli olabileceğinden dolayı, bunu zaten isteyebileceğinden dolayı bu açıklaması samimi bulunmamıştır denilerek kadın haksız tahrik indiriminden faydalanamıyor.
Şimdi, burada uygulayıcılar açısından da bir sorun olduğu kanaatindeyim. Dediğim gibi, gerçekten güzel bir kanunumuz var fakat bunun sınırları o kadar çok yoruma açık ki ya bir malpraktis uygulaması getirerek biz bu konuyu, dosyaları daha iyi okumalarını, daha tarafsız karar verebilmelerini sağlayıcı bir daraltma getirmeliyiz ya da bu haksız tahrik indirimi konusunu bu tarz cinayetlerde daha da daraltmalıyız ya da belki topyekûn kaldırmalıyız bu gibi konularda, bundan faydalanamamalılar şeklinde bir ibare getirmeliyiz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.