KOMİSYON KONUŞMASI

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben, sözlerime, Türkiye'nin dört bir yanında hakikat mücadelesi verenleri selamlayarak başlamak istiyorum çünkü hakikat her şeyin temelidir ve hakikat bu ülkede her an, her dakika saldırı altında.

Bu bağlamda da öncelikle İletişim Başkanlığı üzerine konuşmak istiyorum. İletişim Başkanı Sayın Altun da hakikat savaşından söz ediyor konuşmalarında. Türkiye Yüzyılı'nın bir iletişim yüzyılı olacağını ilan ediyor fakat ne yazık ki bugün bir hakikat savaşı varsa o da ana akım medyasına, yaygın medyasına etik dışı, ahlak ve hukuk dışı yollarla çökülmüş bir ülkede hakikatin İletişim Başkanlığına karşı verdiği savaştır. Evet, dünyanın birçok yerinde cumhurbaşkanlığının bir iletişim ofisi ya da başkanlığı olur ancak dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu ofis bütün bağlı ve ilişkili kurumlarıyla bir partinin propaganda aygıtı, propaganda birimi gibi çalışmaz, çalışamaz. İletişim Başkanlığının partizanlık yanında çok daha büyük açmazları da vardır. Örneğin, kurumun bir taşra teşkilatı var, bu teşkilatın 19 bölge müdürlüğü var ve bunlara o bölgeden diğer iller de bağlıdır. Kürt nüfusun yoğun olduğu coğrafyada kurumun iki Genel Müdürlüğü vardır, Diyarbakır ve Şanlıurfa Bölge Müdürlükleri ve bölgedeki diğer iller de buralara bağlıdır. Şimdi, görev ve sorumluluklarını "Kamu diplomasisini şeffaflık, doğruluk, güvenilirlik ekseninde sürdürerek yurttaşları ülke meseleleri, gelecek stratejileri ve benzeri konularda(*) bilgilendirmek -kendi deyimiyle- aydınlatmak" şeklinde tanımlayan bir kurumun bu bölgede "Önce yaya" "..."(*) diyen Kürtçe bir yazıya bile tahammülü olmadan bu illerde bu işi nasıl yapacağı da merak konusudur. Bölgede birçok ilin mahkûm edildiği, günde tek sefer düzeyindeki uçuşlarda İngilizce anons yaparken yolcu güvenliği adına olsun Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi. Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi. Kürtçe bir anons yapılmadığı hatırlanırsa bu nasıl bir iletişim yüzyılı olacaktır?

İletişim Başkanlığının kendi stratejik planında tanımlanan diğer bir yasal yükümlülüğü de şudur: "Yerli ve yabancı basın-yayın organlarının ve mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmaya yönelik düzenlemeleri yapmak ve gerekli tedbirleri almak." Nitekim bizim medyamız da başka ülkelerde o ülkelerin korunmasından yararlanır ve oralarda faaliyet gösterir. Ancak bizde bu yükümlülük akla hiç gelmediği gibi, yabancı basın kurumları ve çalışanları ancak hareket kabiliyetleri ve özgürlükleri sınırlandırılmak istendiğinde hatırlanır. Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan, RTÜK Başkanı sıklıkla bu medyayı da hedef alır, fon almayı espiyonaj faaliyetine eşitler. Oysa Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 22'nci maddede düzenlenen örgütlenme özgürlüğü, bu sözleşme bağlamında yazılan birçok Birleşmiş Milletler raporunda yurt içinde ve dışında finans kaynağı araştırmayı ve buna erişmeyi de bu örgütlenme kapasitesi çerçevesinde, bu kapasiteyi geliştirmeyi de bu örgütlenme çerçevesinde tanımlar. Ancak bu özgürlük de sadece AKP'ye ve yandaş kurum ve kuruluşlara, vakıf ve tarikatlara tanınan bir özgürlüktür. "Dışişleri Bakanlığına bağlı, kısaca "Ulusal Ajans" olarak bilinen ajansın dağılımını yönettiği Avrupa Birliği fonlarından en çok kim yararlanıyor?" diye bakarsanız başta TÜGVA ve TÜRGEV olmak üzere AKP'ye yakın vakıfların ve derneklerin en yüksek oranda bu fonlardan yararlandığını da görürsünüz. Bundan da öte, geçtiğimiz yıl muhalif yayın kuruluşlarına kestiği para cezalarıyla bütçesi ciddi miktarda fazla veren RTÜK gibi, bütçesini nereye harcadığını bilmediğimiz İletişim Başkanlığı da bu fonlardan bol bol yararlanmaktadır. Nitekim Ulusal Ajans 2024 Sayıştay Raporu'nda ilk 8'de 2'nci ve 3'üncü sırada İletişim Başkanlığının iki bölge müdürlüğünün, TÜGVA'nın, TÜRGEV'in, RTÜK'ün, Ensar Vakfının olduğunu görürsünüz. Fon alanlar bunlardır 10 binlerce euro ama onlar etkiye açık değildir. Küçücük fonlarla, son kaynak olarak başvurdukları küçücük fonlarla ayakta kalmaya çalışan bağımsız medyanın boğazına çökülmektedir. Etki ajanı düzenlemesi bir gelmekte, bir gitmektedir.

Yerel medya kan ağlıyor. Yerel medya da bu sorunlardan muaf değil. Türkiye'nin çok köklü bir yerel medya geleneği var. Yerel medya 1869'da Osmanlı'da başlıyor ve benim ilim Diyarbakır'da başlamıştır ilk 1869'da burada ve bugün Diyarbakır'da yine onlarca yerel medya var. Dijital düzenlemeler de yine yerel medya aleyhine işletiliyor. Çalışan sayısı zorunluluğu, "tık" sayısı sağlama zorunluluğu ve sürekli basın kartından yararlanma; bu mevzuat çerçevesindeki bütün işlemler sürekli bunların aleyhine işletiliyor.

Biliyorsunuz, sarı basın kartı turkuaz basın kartına dönüştürülmüştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, cümlemi tamamlarsam...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum Sayın Çelenk.

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Herkes cümlesini tamamladı.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun, burada çok hocamız var bizim.

Hocam, buyurun.

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Ben söz hakkı istedim sadece, devam hakkı.

Bu yetki İletişim Başkanlığındadır. Bu yetki de son derece yandaş bir şekilde kullanılmakta, süresi dolan sürekli basın kartları uzatılmamakta ve verme adına değil vermeme adına işletilen bir yetki kullanılmaktadır.

Söylenecekler çok ama burada noktalıyorum.

Teşekkür ediyorum.