KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkanım, çok değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımız, çok değerli kamu kurumlarımızın değerli temsilcileri, milletvekillerimiz ve basın mensuplarımız; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada tabii, Cumhurbaşkanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, İletişim Başkanlığı, Savunma Sanayii Başkanlığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Yatırım Ofisi Başkanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı, Finans Ofisi Başkanlığı ve İnsan Kaynakları Ofisi Başkanlığına ait 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 yılı merkezi yönetim kesin hesabının görüşmelerini yapıyoruz. Bu bütçemizin, bu kurumlarımıza hayırlı uğurlu olmasını dilerim.

Tabii, 2018 yılında biz yeni bir yönetim sistemine, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik. Her ne kadar tabii ki geçmiş yıllara göre çok eleştirilmese de dâhi bu Cumhurbaşkanlığı sistemi muhalefet tarafından çok ciddi şekilde eleştirilmekteydi. Hatta bizim de anlamadığımız, güçlendirilmiş parlamenter sistemine dönüş talepleri vardı ama son yıllarda ben görüyorum ki bunu dillendiren pek fazla kimse kalmadı.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Biz varız efendim! Biz varız, biz! Güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyoruz! Sisteminiz çürüdüğü için, memleketi çürüttüğünüz için biz savunuyoruz! Parlamenter demokratik sistemin savunucusu biziz!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - O zaman şöyle anlatayım: Şimdi, dünyadaki yönetim şekillerine baktığımız zaman tabii, monarşi vardır; işte, krallıklar ve padişahlıklar olmak üzere. Diğer taraftan, oligarşi vardır; işte, soyluların, oligarkların, aristokratların yönettiği bir yönetim şekli. Yine teokrasi, dine dair... Bir de cumhuriyet şekli vardır, cumhuriyet yönetim şekli. Tabii ki cumhuriyet yönetim şekli halk tarafından yöneticilerin seçilmesi yöntemi olduğu için daha demokratik bir yöntemdir. Osmanlı İmparatorluğu padişahlıkla uzun yıllar yönetilmiş, bu monarşiye eğer zayıf bir meclis de ilave edilirse buna "meşruti monarşi" denilmektedir ve son dönemlerde de Birinci Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra da bu yöntemle yönetilmiştir.

Tabii ki ülke yöneticilerinin belirlenmesindeki yöntemler mutlaka çok önemli olmasına rağmen yöneticilerin kabiliyet ve uygulamaları da çok önemlidir. Bizim için en antidemokratik görülen monarşi sisteminde bile bazen yöneticiler kabiliyetli olduğu zaman çok iyi demokratik bir yönetim çıkabildiği gibi, bazen en iyi sistemlerde bile kötü kullanıcıların elinde maalesef, kötü uygulamalara maruz kalınmaktadır diye ben düşünürüm.

Tabii ki mükemmel sistem var mıdır? "Mükemmel sistem yoktur, az zararlı sistem vardır." diye bir söz vardır. Ülkemizde, 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin ilan edilmesiyle beraber mutlak monarşiden cumhuriyet rejimine geçilmiş olmasına rağmen maalesef, 1947 yılına kadar eski alışkanlıklar sürdürülmüş ve seçimler formaliteden öteye geçememiştir. Halk tarafından seçilen kişilerin ülkeyi nasıl yönettiğine dair net bir sistem yoktur yani diyelim ki cumhuriyetle halkı yönetecek sistemi seçtikten sonra bunun uygulayıcı sistemi olarak da işte, bir Meclis hükûmeti sistemi, kuvvetler birliğinin olduğu sistem bir de kuvvetler ayrılığının olduğu parlamenter sistem, yarı başkanlık sistemi ve başkanlık sistemi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk açıldığından cumhuriyetin ilanına kadar Meclis hükûmeti sistemi ülkemizde uygulanmış, daha sonra da parlamenter sisteme geçilmiştir. Tabii ki parlamenter sistemin iyi yönleri de vardır, mutlaka kötü yönleri de vardır ama parlamenter sistemde bir parti Türkiye Büyük Millet Meclisi sayısının yüzde 50'sinden fazlasını aldığı dönemlerde Türkiye'de istikrar olmuştur, büyüme olmuştur, gelişme olmuştur. Bu dönemlere baktığımız zaman 1950 ila 1960 yılları arasındaki rahmetli Adnan Menderes dönemini görüyoruz. Yine, 1963 ila 1967 yılları arasında rahmetli Süleyman Demirel dönemlerini görüyoruz. Yine, 1983 ila 1989 rahmetli...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - 70'leri atladınız mı, Erbakan ile Ecevit'in Kıbrıs'ta neler yaptığını?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Uzun süreli, tek parti hükûmetlerinden bahsediyorum ben.

1983 ila 1989 yıllarındaki rahmetli Özal hükûmetleri döneminde ve AK PARTİ hükûmetleri döneminde önemli yatırımlar, önemli gelişmeler olmuştur fakat tek bir partinin yüzde 50'den fazlasını alamadığı, azınlığa düştüğü durumlarda koalisyon hükûmetleri kurulmuş ve bu koalisyon hükûmetleri de gerçekten, örneğin, 1950'den...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Şu anda da koalisyon var, MHP'yle koalisyon yapıyorsunuz. Kötü mü oluyor yani?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Koalisyon hükûmetleri...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Almanya'da hep koalisyon var.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Onlarda düzgün muhalefet vardı, muhalefetleri düzgündü onların.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Şu an koalisyon var mı, yok mu? Var.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Tabii ki parlamenter sistem biraz kültür sistemi, biraz da uzlaşma gerektiren bir sistemdir.

Örneğin, 1950'den günümüze kadar ülkemizde 49 hükûmet kurulmuşken aynı dönemde İngiltere'de 15, Almanya'da 24 hükûmet kurulmuştur. Koalisyon hükûmetlerinin en büyük dezavantajları, ömrünün kısa olmasıyla siyasi istikrar önemli derece bozulmakta, uzun süreli politikalar hayata geçirilememektedir, hükûmetler kendilerini asla güvende hissetmemektedir. Koalisyon hükûmetleri dışarıdan müdahalelere açık olup her an hükûmetin düşme tehlikesi mevcuttur. Nitekim, bunun en yakın örneğini 1977 sonlarına doğru, o dönemde Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Millî Selamet Partisinde olan II. Milliyetçi Cephe Hükûmeti vardı; rahmetli Ecevit İstanbul Florya'da Güneş Moteli'nde, orada 11 milletvekiliyle pazarlık yapar, onların 10'unu ikna eder ve 31 Aralık 1977'de gensoruyla hükûmet düşürülür ve ondan sonra da Bülent Ecevit Hükûmeti kurulur fakat onun kurduğu Hükûmet de 5 Ocak 1978'de kurulur ve 10 milletvekilinin hepsini bakan yapmak zorunda kalır ve 12 Kasım 1979'da da tekrar Hükûmet sona erer.

Yine, son günlerde, mesela -parlamenter sistemde koalisyon olduğu dönemde yani sadece bizim ülkemizde istikrarsızlık değil bu- Almanya'da da geçtiğimiz günlerde oradaki ortaklardan bir partinin çekilmesiyle beraber seçime gitmek zorunda kalmışlardır.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Şimdi koalisyon yok mu Allah aşkına? Koalisyon yok mu şu anda?

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, lütfen, karşılıklı konuşmaya dönmesin bu, hatibi dinleyelim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Şimdi, tabii ki ülkemizde yönetimde birtakım sıkıntılar vardır. Özellikle 60 darbesinden sonra Cumhurbaşkanları Meclis tarafından seçilmeye devam etmiştir ve 1989 yılında rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilene kadar 1960 ila 1989 yılları arasında seçilen Cumhurbaşkanları askeriyeden generaller olmuştur ve -millet tarafından seçilen- millî iradenin vesayet altında tutulmasına sebep olmuş, millî iradenin tam yansıyamamasına neden olmuşlardır.

Yine, aynı şekilde, 2007 yılında yaşadığımız, adaletsiz ve hukuksuz olarak Meclisin Cumhurbaşkanını seçmesi engellenmiş, 367 garabetinin yaşanmasından sonra yapılan Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir hâle gelmiştir. Hem Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş olması hem de Başbakanın halk tarafından seçilmiş olması iki başlılığa neden olmuş ve dolayısıyla ikisi de halk tarafından seçildiği için sistem işlemez hâle gelmiştir. Nitekim, 2017 yılında yapılan referandum sonucunda Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmiş ve o günden bugüne biz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetilmekteyiz.

Tabii ki arkadaşlar "Eskiden parlamenter sistemde gensoru vardı ve dolayısıyla biz hükûmeti düşürebiliyorduk." diyecekler ama geçmiş tarihe baktığımız zaman zaten bir hükûmetin kurulabilmesi için Meclisin çoğunluğunu elde etmesi lazım. Meclisin çoğunluğu elde edince de gensoruyla düşürülmesi mümkün değildir. Bunun tarihî örneğine baktığımız zaman ancak 2 tane örneği var: Bir tanesi, işte, biraz önce bahsettiğim, 1977'de -Ecevit'in gensoruyla- 10 milletvekilinin karşı tarafa geçirilmesi neticesinde olan bir gensoruyla hükûmetin düşürülmesi var; bir de, yine, aynı şekilde, 1998 yılında Mesut Yılmaz'ın azınlık hükûmetinin düşürülmesi var. Dolayısıyla da gensoruyla hükûmeti düşürme hikâyeden başka bir şey değil. Dolayısıyla burada parlamenter sistemin aksaklıklarını ortadan kaldırmak ve uzun süreli istikrarlı politikaları hayata geçirmek ve daha etkin, proaktif politikaları hayata geçirmek için Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildi, Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir hâle geldi. Bu sistemin mutlaka eksiklikleri, aksaklıkları var ama beş yıl boyunca seçim olmaması ve seçilen kişinin Parlamento tarafından güvenoyu gibi sebeplerle düşürülememesi ve dolayısıyla Parlamento erken seçim kararı aldığı zaman Parlamentonun kendisinin de seçime gidecek olması nedeniyle daha istikrarlı bir hükûmet sistemine biz kavuştuk. Burada bir eksiklik var, biz bu eksikliği geçen de gördük: İşte "Cumhurbaşkanı tarafından atanır." diyor ama kaç Cumhurbaşkanı Yardımcısı atanacağı yazılmamış ve dolayısıyla da çok büyük eksiklik. Biz gördük ki geçen seçimlerde işte, muhalefet, elinden gelse 20-30 Cumhurbaşkanı Yardımcısı atayacak... Bu bir eksiklik, mutlaka bunun sayısının belirtilmesi lazım.

ORHAN YEGİN (Ankara) - O acziyetten, acziyetten!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Burada Cumhurbaşkanı Yardımcısının da seçimlere katılması doğru değil çünkü Cumhurbaşkanının daha aktif olması lazım, performansında düşüklük gördüğünde Cumhurbaşkanı Yardımcılarını da değiştirebilmesi lazım, seçimle gelirse bunu yapması mümkün değildir.

Tabii, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra gerçekten 1 Genel Sekreterlik, 4 Ofis, 8 Başkanlık, 9 adet Politikalar Kurulu kurarak daha etkin bir yönetim tarzı ortaya koyulmuştur.

Burada, tabii ki, bizden önceki arkadaşlar "Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimiz için ekonomide bozulmalar oldu, kötü yönetim oldu." gibi bazı doğru olmayan isnatlarda bulundular. Bunları kabul etmemiz mümkün değildir. Bu, tamamen konjonktürden kaynaklanan sebeplere bağlıdır. İşte, bizim AK PARTİ iktidarlarında da Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakandı, bu dönemde de Cumhurbaşkanı; dolayısıyla politikalarda bir değişiklik yok, konjonktürel değişiklikler var.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Enflasyon çok iyi olmuş o zaman, yirmi iki yıldır yönetiyorsunuz ya!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Şimdi, 1994 ile 2003 yılları arasında ortalama 2,8 büyürken 2004 ile 2013 yılları arasında 5,9 büyümüşüz, 2014 ile 2023 arasında yine 4,9 büyümüşüz.

Yine, aynı şekilde, bütçe açığının fazlalığından bahsettiler; doğrudur ama mesela 2023 yılında 5,4 bütçe açığının 3,6'sı depreme bağlıdır, depremi olmamış sayamayız, yok sayamayız. Depreme harcadığımız para aşağı yukarı 2023 ve 2024 yılları arasında kümülatif olarak 2,6 trilyon TL'dir; bu, az bir para değildir. Dolayısıyla bu yönden baktığınız zaman eğer bu deprem olayı olmasaydı, Covid süreci olmasaydı, savaşlar olmasaydı bu bütçe açığının bizim 2003 ile 2022 yılları arasında gayrisafi millî hasılaya oranları 2,4...

CAVİT ARI (Antalya) - Ya, "O olmasaydı, bu olmasaydı..." Ne olacaktı? Hiçbir şey olmasa zaten herkes yönetir.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - ...2023 yılında 5,2; 2024 yılında 6,4 öngörülürken 4,9 olmasını tahmin etmekteyiz.

CAVİT ARI (Antalya) - "O olmasa, bu olmasa..." Hani "Millî Eğitim olmasa okulları ben de yönetirim." der gibi!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Diğer anlamlarda, ekonomik anlamda baktığınız zaman gerçekten Türkiye'de son yıllarda yaşanan ekonomideki bozulmaları kısa sürede düzelteceğiz biz arkadaşlar.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Stagflasyon var ya!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Neye itiraz ediyorsunuz?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Stagflasyon var ya! Yanlış ya, baştan sona yanlış!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Allah Allah!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Dolayısıyla göreceksiniz ki AK PARTİ aynı şekilde iktidar olmaya devam edecektir.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - "Stagflasyon yok." desin. Ayıp ya, vallahi ayıp!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Arkadaşlar, niye rahatsız oluyorsunuz? Niye rahatsız oluyorsunuz yani?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Susturamayacaksınız, İsmail ağabeyi susturamayacaksınız!

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ya, rahatsız olmuyorum, yanlış söylüyorsun! Doğruyu söyle, tamam.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Vekilim, siz de beş dakika söz aldığınızda düzeltin lütfen.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sayın Başkanım, Mecliste muhalefetin varlığı bu karşılıklı diyaloglarla olur. Saygı ve sevgi içerisinde bu diyalogların hiçbir zararı yoktur.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Benim zamanım gidiyor Başkanım, benim zamanım gidiyor.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Tek seslilik varsa, tek başına konuşacaklarsa o zaman tamam, konuşsunlar!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ama zamanı gidiyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Buna da "karşılıklı diyalog" diyor ha!

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Zaten bu insicam sırasında oluyor ama...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sayın Milletvekili, size sıra geldiği zaman istediğiniz fikirlerinizi söylersiniz.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Efendim, stagflasyon geçerli, yanlış söylüyorsunuz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Yanlış söylemiyorum ben, yanlış söylemedim.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Orada ekonomiyi yöneten kişi var, Cumhurbaşkanı Yardımcısı...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ona "sataşma" deniyor, "diyalog" denmiyor.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sizin konuşmanızda da böyle yapılsa olur mu öyle şey?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Yapılsın efendim, ben memnun olurum.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Şimdi, arkadaşlar, mesela, bu Cumhurbaşkanlığı sistemindeki başkanlıklardan bir tanesi de Savunma Sanayii Başkanlığıdır. Diğer alanlarda da pek çok işler yapmışız ama bu savunma sanayisinde yaptığımız çalışmalar gerçekten de takdire şayandır. Savunma Sanayii Başkanlığı Türkiye'nin ulusal savunma endüstrimizi güçlendirme, aynı zamanda askerî sistem ve teknolojilerin tedarik süreçlerini yönetme amacıyla kurulan sivil bir devlet yapısı olarak 1985 yılında kurulmuştur. Savunma sanayisi, bir ülkenin savunma gücünü artırarak, ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli silah ve ekipmanlarını tasarlayarak üreten ve tedarik eden endüstriyel bir sektördür. Bu sanayi askerî uçaklar, gemiler, silahlar, roketler, füzeler, iletişim ekipmanları ve diğer savunma sistemlerini kapsar. 2001 yılında Türkiye'nin savunma sanayisinde harcadığı para 72 milyar dolarken, bu, gayrisafi millî hasılanın 3,6'sına tekabül ederken, 2002'de bu oran 3,8'lere çıkmışken bu oranın 2023 yılında 17 milyar dolarlara yükselmesine rağmen gayrisafi millî hasıla içindeki oranı yüzde 1,5'lara düşmüştür. Dolayısıyla Türk savunma sanayisinin millîleşme süreci pek çok askerî teknolojinin yurt içinde üretilmesine olanak tanıyarak dışa bağımlılığı azalttı. Özellikle insansız hava araçları, İHA'lar, SİHA'lar, zırhlı kara araçları, millî gemiler, füzeler ve radar sistemleri gibi birçok stratejik ürün artık yeterli kaynaklardan üretiliyor. Bu projelerin başını Bayraktar TB2, Bayraktar Akıncı, ANKA, AKSUNGUR gibi İHA ve SİHA projeleri çekti. Bunlar mühimmat, füze, silah sistemleri, millî gemiler ve askerî kara araçlarıyla desteklendi, birçok kritik alt sistem yerleştirildi. Dolayısıyla son günlerde gerçekten de bu Bayraktar TB3'ün ANADOLU gemisine iniş yapmış olması bizim millî gururumuzdur. Bu olaydan dolayı ben gerçekten Savunma Başkanlığını, Cumhurbaşkanlığımızı ve tüm ekiplerini canıgönülden takdir ediyorum, her birine teşekkür ederim.

Diğer taraftan, arkadaşlar, bir diğer şey, burada tabii ki konuştuğumuz şeylerden bir tanesi de İletişim Başkanlığına bağlı CİMER. Eskiden vatandaşların ne Başbakana ne Cumhurbaşkanına ulaşması diye bir sistem yoktu, ilindeki müdürüne bile ulaşırsa öpsün başına koysundu.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Vardı, vardı.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Yoktu.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Siz bilmiyorsunuz, Başbakanlığa bağlı BİMER vardı.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Onu da biz kurduk, işte, Sayın Cumhurbaşkanımız 1994 yılında Belediye Başkanı olduktan sonra Beyaz Masa'yı kurdu, arkasından da Başbakan olduktan sonra BİMER'i kurdu, siz de onu hatırlıyorsunuz, teşekkür ederiz.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Dünya değişti, değiştiği için onun da değişmesi gerekiyordu.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Değişti...

Arkasından da CİMER'i kurdu ve bugün kentte olsun, şehirde olsun ve dolayısıyla kırsal alanda olsun tüm vatandaşlarımız CİMER vasıtasıyla Cumhurbaşkanlığımıza ulaşabilmektedir.

CAVİT ARI (Antalya) - Cumhurbaşkanı kendisi mi bakıyor bu mesajlara?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Allah'tan korkun, Urfa'da elektrik yok.

CAVİT ARI (Antalya) - Cumhurbaşkanının kendisine mi ulaşıyorlar, anlamadım.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Tabii, burada diğer bir söylenen, doğru olmayan ifadelerden bir tanesi de Cumhurbaşkanlığımızın bütçesi olan 16 milyar 900 küsur milyon TL'nin sanki hepsini Cumhurbaşkanımız kullanıyormuş gibi bir algı oluşturması. Dolayısıyla bu bütçenin önemli bir kısmı, yüzde 50'si zaten başka kaynaklara, özellikle de barışı destekleme faaliyetlerine, acil destek giderlerine, Cumhurbaşkanlığına bağlı ofislerin hazine yardımı için diğer kurum ve kuruluşlara aktardığı paralardan oluşmaktadır. İşte, tüm bu kümülatif bütçeyi bölüyorlar yıla, ondan sonra, bölüyorlar saate, bölüyorlar dakikaya "İşte, Cumhurbaşkanlığı saatte bu kadar para harcıyor, bakın millet." diye milleti kandırıyorlar.

Dolayısıyla burada özellikle Cumhurbaşkanlığımızda bulunan kütüphane de pek çok vatandaşımıza, günde 4 bin vatandaşımıza hizmet verilmekte; oraya gelen öğrencilerimizin aynı zamanda yemek yemesi de sağlamaktadır.

Burada, tabii, Diyanet İşleri Başkanlığımızın 143 bin personeli var ve 130 milyar bütçesi var ve çok uzun yıllardır Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütçesinin genel bütçe içindeki payı hep yüzde 1'in altlarında kalmıştır. Bu dönemde de aynı şekilde yüzde 0,98 oranındadır. Burada, tabii ki 143 bin personeli olan Diyanet İşleri Başkanlığımıza ben şunu öneriyorum: Diyelim ki burada 16 bin cami boştur ve 11 bininde kadro vardır ve burada dağılımda bir dengesizlik vardır ve personelden ziyade mutlaka dağılımı tekrar gözetmek lazım. Diyanet İşleri Başkanlığının Atama Yönetmeliği'ni tekrar değiştirmek lazım ve bir imam herhangi bir camiye gittiği zaman oradan kendi isteği olmadığı müddetçe alınması mümkün değildir ve bazı köy camilerimizde de imamlarımız yoktur.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - İmamlar memur değil mi?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Diğer bir şey de -çok kısa bir sürem kaldı- kendi ilimle ilgili, tabii ki Uşak'la ilgili bir şeyi dile getirmek istiyorum. Bizim Uşak ilimizde tek bir eğitim ve araştırma hastanesi vardır ve normalde 100 bin kişiye düşen yatak sayısı bakımından bakıldığı zaman, Uşak, yatak sayısı bakımından Türkiye'nin ortalamasında görünmektedir ama Uşak ilimize bağlı olmayan Çivril gibi, diğer taraftan Dumlupınar gibi, Gediz gibi, Simav gibi, Kula gibi, Selendi gibi pek çok ilçeden, etrafımızdaki ilçelerden hastalar Uşak'a gelmektedir ve tek bir hastane olması hasebiyle sağlıkta bazı sıkıntılar çekmekteyiz. Mutlaka ikinci basamak bir hastanenin, 250 yataklı bir hastanenin yapılmasının bu sorunları çözeceğini dile getiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - İsmail Bey, iki dakika ek süre veriyorum.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Burada, tabii ki diğer taraftan, 250 yataklı Uşak Devlet Hastanesi haricinde yine Banaz'da depremden önce depreme dayanıksızlık nedeniyle yıkılan Banaz Hükûmet Konağı'nın, aynı zamanda yine o Hükûmet Konağı içinde bulunan adliye binamızın yine Banaz ve Eşme'de yapılması için Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve Strateji ve Bütçe Başkanlığımızdan hassaten destek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, 2025 yılı bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, görevinizde muvaffakiyetler diliyorum, yolunuz açık olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.