| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 28 .11.2024 |
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmamda kitlesel mağduriyetlere, yargı organının yapısal sorunlarına ve uygulamadaki yaşanan sorunlara dikkat çekeceğim, birkaç önerim de olacak.
Sayın Bakanım, geçen yıl Adalet Bakanlığı bütçe konuşmamda "Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun." sözleriyle başlamıştım konuşmama, maalesef, adalet bir türlü yerini bulmuyor Türkiye'de ve kıyamet her gün kopuyor. Konunun iki boyutu var; kitlesel mağduriyet mağduriyetler, bir de yargının yapısal sorunları. Yargılamaların uzaması, mahkemelerin iş yoğunluğundan dolayı kilitlenmesi, yargı mensuplarının liyakat sorunu, yargı organı üzerindeki şaibeler maalesef yargının önemli yapısal sorunları. Bu sorunların ivedilikle çözülmesi elzem.
Sayın Cumhurbaşkanımızın son dönemde önemli bir adımı var; siyasetin yumuşaması, siyasetin normalleşmesi. Ben Türkiye'de en önemli normalleşmenin hukuk alanında olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü hukukun normal olmadığı yani hukuka güven sorununun yaşandığı bir ülkede hiçbir sorunu çözemezsiniz. Ekonomik kriz başta olmak üzere bugün ülkemizde yaşanan birçok sorunun temelinde hukuka olan güven sorunu yatmaktadır. Bu anlamda, konuyu bütüncül bir şekilde ele alan geniş çaplı bir yargı reformu ve adalet reformuna ihtiyacımız var.
Yargının yürütmeye bağımlı hâle gelmesi Türkiye'nin önemli bir sorunu. Şimdi, burada bazı arkadaşlarımız buna itiraz edebilirler ancak Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir hâkimin Türkiye'de Adalet Bakan Yardımcısı yapıldığını bu gözler maalesef gördü.
Liyakat sorunu önemli bir sorunumuz. Uygulamada hâkim ve savcıların mesleğe kabulündeki mülakat sistemi haksız bir sonucu ortaya çıkarmakta, adalet kurumuna girişte bile maalesef bir referans düzeni ortaya çıkıyor. Şimdi, burada bizim tek kriterimiz adalet esas alınsın, objektif kriterlere dayalı bir sistem olsun, mülakat sistemi kaldırılsın diyoruz. Ya, biz bir hâkimden ne isteriz? Tek bir şey isteriz: Liyakatli olsun ve adil bir karar versin; AK PARTİ'li mi, Gelecek Partili mi hiç kimseyi ilgilendirmez.
Yine, hâkim ve savcıların kürsüye gelmeden önce mesleki tecrübeyi kazanmalarını sağlamak da önemli bir ayrıntı. Bunu da özellikle paylaşmak istiyorum.
Yargılamaların uzaması adil olmayan kararları ortaya çıkarıyor. Hedef süre konuldu yargıda ama bu hedef süre bir türlü hiçbir davada maalesef tutturulamıyor, geciken adalet de adalet olmuyor. Şimdi, yargılamaların uzamasının önüne geçmek için istinaf kurumu getirildi ama istinafa giden dosya geri dönmüyor Sayın Bakanım. Bir boşanma davasının kesinleşmesi beş, altı yılı bulabiliyor, çok karmaşık olan davalarda yedi, sekiz yıla giden davalar var. Yani insanların yeniden hayat kurma hakkını elinden almış oluyoruz. Basit bir iş davası iki sene sürüyor, istinaftan üç senede gelmiyor, işveren teminatı yatırıyor yerel mahkeme sonucundan sonra, tekrar istinaftan dosya gelene kadar dosyadaki para değer kaybediyor. Yani işçinin hakkı, emeği yok olup gidiyor. Dünyanın en büyük adalet saraylarını yapıyoruz, Avrupa'nın en büyük adalet saraylarını yapıyoruz ama maalesef içine adaleti koyamıyoruz, sorun burada. Burada liyakatsiz hâkimlerin yargılamayı uzattığına da şahitlik ediyoruz. Yani uzmanlık gerektirmeyen konularda yani teknik inceleme gerektirmeyen konularda, sadece hukuki değerlendirme gerektiren konularda bile dosyalar bilirkişilere gönderiliyor ve dolayısıyla yargılamalar uzuyor, bu önemli bir sorun.
Bir önemli sorun daha, haziran dönemi tayin dönemi. Haziran döneminde bir hâkimin eğer tayini çıkmışsa -bakın, adli tatile kadar uygulamada raporlar oluyor; bakın, bu çok sık yaşanan bir sorun- o haziran ayındaki, temmuz 20'ye kadar olan davaların hepsi bir şekilde bir duruşma atmış oluyor. Yargılamaların uzamasının şöyle de bir olumsuz sonucu var: Ara buluculuk sistemini de etkiliyor. Nasıl etkiliyor? Taraflar eğer bu işi kötüye kullanmak istiyorsa -ya zaten sürüyor beş altı yıl, yedi sekiz yıl- dolayısıyla ara buluculuk imkânını da kullanmak istemiyor. Böyle de olumsuz bir sonucu var.
Bir önerim olacak, duruşmalarda izinli ya da raporlu olan hâkimin durumunun celse programına eklenmesi önemli. Çünkü bir il dışına gidiyorsunuz, İstanbul'dan İzmir'e, Ankara'ya, gidiyorsunuz, hâkim raporlu. Bunu önceden bilmek her avukat arkadaşımızın hakkıdır diye düşünüyorum.
Yargı üzerindeki şaibeler önemli bir sorunumuz. Maalesef bu durum vatandaşın hukuka olan güven sorununu ortaya çıkarıyor. Bir vatandaş avukata geldiğinde ilk sorusu ne olabilir? Ben on yedi yıl avukatlık yaptım milletvekili olmadan önce, maalesef bunu üzülerek söylüyorum, içim acıyarak söylüyorum: "Tanıdığın hâkim, savcı var mı?" Bu, buradaki bütün hukukçularımızın, milletvekillerimizin, herkesin tüylerini diken diken etmek zorunda diye düşünüyorum. Her vatandaş yargıya güvenmeli, "Türk yargısı yanlış karar vermez." algısı 85 milyona hâkim olmalı. Bizim hedefimiz bu olmak zorunda.
Burada bazı kararların sosyal medya baskısına göre de şekillendiğini görebiliyoruz, bu önemli bir sorunumuz.
Maalesef, bir başka sorun, tutuklamalar artık bir cezalandırma aracı olarak kullanılıyor. Yargı yolu, itiraz yargı yolu hiç işlemiyor, kopyalayapıştır kararlar veriliyor. Buna da dikkat çekmek istiyorum.
Bu arada Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının HSK'ye gönderdiği bir şikâyet mektubu, ihbar mektubu vardı. Bunun sonucunun ne durumda olduğu hakkında bilgilendirebilirseniz sevinirim.
Hukuk fakülteleri sorunu bence şu an en önemli sorunlarımızdan biri. Artan hukuk fakülteleri sonucunda yetersiz eğitim, avukat sayısının çoğalması ve yetkin olmayan hukukçuların ortaya çıkması önümüzde önemli bir sorun olarak durmakta. 44 tane devlet üniversitesinde hukuk fakültesi var -bu soruyu özellikle sormak istiyorum, cevabını da merak ediyorum- bunların kaçında hukukçu olmayan dekan var? Allah aşkına, bir hukuk fakültesinin dekanı nasıl hukukçu olmaz? Ben bunu anlamakta da zorlanıyorum. Bir sorun var burada ve biz bunu çözmek zorundayız. Burada yeterli eğitim vermeyen, yeterli şartları taşımayan hukuk fakülteleri kapatılmalıdır, burada bir kontenjan sınırlamasına gidilmelidir ve fakültelerdeki öğrenci sayısı da azaltılmalıdır. Bu eleştirimizi haklı çıkaran bir şey yaşandı geçtiğimiz aylarda. Hukuk mesleklerine giriş sınavlarında başarı oranı yüzde 42,67 yani yüzde 53'lük bir oran bu sınavları kazanamadı, bu da hukuk fakültelerinden yetkin olmayan hukukçuların mezun olduğuna önemli bir örnek diye düşünüyorum. Ayrıca, hukuk fakültelerindeki pratik eğitimi önemli. Pratik eğitimi almadan bir dilekçe nasıl yazılır, bunu öğrenmeden mezun oluyoruz. Son dönemlerdeki tablo bu. Bu anlamda pratik eğitimine de ağırlık vermek önemli.
Torba yasa Meclisimizin en önemli sorunlarından biri. Birbirinden farklı konular aynı torbanın içerisine konuluyor. Ya, bazı konuları kabul ediyoruz, destek vereceğiz yapıcı muhalefet adına, bazılarına itiraz ediyoruz ama geneline sonunda ret vermek zorunda kalıyoruz. Bir de bu, hukukun belirlilik ilkesini dolayısıyla hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir şey. Yani ne demek belirlilik ilkesi? Ortalama bir vatandaşın anlayabileceği yasalar yapmak demek. Bırakın ortalama vatandaşı, biz dahi zor anlıyoruz, hâkimler de bu zor anlamayla karar vermek zorunda kalacaklar. Ya, bu çarpıklığın da giderilmesi gerekir.
Bir de bir siyasi kültür oluşturmamız gerekir diye düşünüyorum. Yani çıkacak olan kanunların paydaşlarından da görüş almak, barolardan, akademilerden, ilgili paydaşlardan görüş almak bu Meclisin siyasi bir kültürü olması gerekir diye düşünüyorum.
Çoklu baro uygulamasını eleştirdik. Buradaki eleştirimiz şu: Nasıl ki hüküm gibi, iddia gibi sacayakları bölünemiyorsa savunma ayağı da bölünmemeli, itirazımız buraya. Burada olması gereken, avukatların mesleki sorunlarına çözümler bulmak. Baroyla ilgili olması gereken çoklu baro değildi, baronun seçim sistemlerinin değiştirilmesiydi. Buradaki düşüncemiz çoklu baro değil çoğulcu baro diyoruz.
Önemli bir sorun daha eklemek istiyorum. Yargılama masrafları vatandaşımızı çok yoruyor. Basit bir kira tespit davasının 2024 itibarıyla masrafı, Sayın Bakanım, 20 bin lirayı bulabiliyor. Yani vatandaşlarımızın bunları karşılaması kolay bir şey değil. Vatandaşın yargıya, adalete ulaşma imkânını elinden almış oluyoruz.
Şimdi, biz geçtiğimiz ay bir Meclis araştırması önergesi verdik, "Türkiye'de kapsamlı bir adalet reformu için bir Meclis araştırması komisyonu kurulsun." dedik, reddedildi. Önemli değil, iktidar getirsin, biz kabul edelim ama yeter ki Türkiye'de bir adalet reformu yapılsın.
Burada başlıklarım var, hızlıca değineceğim. Bir kere, Türkiye'nin vatandaşta oluşan cezasızlık algısı kavramını da ortadan kaldıracak şekilde adil, eşitlikçi ve gerçekçi bir infaz rejimi uygulamasına ihtiyacı vardı, bu bir. İkincisi, uzlaştırma kurumunun kapsamının genişletilmesi sizin de programımızda olan bir şeydi; bu adım bir an önce atılmalıdır. Üçüncüsü, karşılıksız çek yasasında ekonomik suçlara ekonomik tedbirler uygulanması yönünde bir adım atılmalıdır.
Süresiz nafaka uygulaması konusunda hakkaniyetli bir çözüm ortaya konulmak zorundadır. Yani yoksulluk nafakasının süresi tarafların evlilik süresi, eğitim, meslek durumu, sağlık durumu, çalışıp çalışmaması, çocuk sayısıyla ilgili kriterlere göre yeniden değerlendirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Türkiye'nin önemli bir meselesi var, KHK meselesi. Türkiye'de bir terör örgütü liderine umut hakkının konuşulduğu bir iklimde, ya, hiçbir suçu, günahı olmayan, masum olan insanların... Bakın, suçlu ile suçsuz ayrılmalı, suçu olanlar vardır, darbeci olan, örgütsel faaliyet yürüten vardır ama masum olan insanlar ile de devletin kucaklaşması gerekir diye düşünüyorum. Burada da bir adım atmak adaletin gereğidir.
Yine, emeklilik sisteminde gelecek nesilleri borç altına sokmayacak şekilde adil, eşitlikçi, uygulanabilir bir emeklilik sistemi de masaya yatırılmalıdır. Belediye şirket işçileri, güvenlik korucuları gibi kurumların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda da düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Evet, Sayın Bakanım, yani adalet mülkün temeli olması için, kıyametin kopmaması için çok işimiz var. Ben öneriler sunmaya çalıştım.
2025 yılı Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum, herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.