KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Değerli Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bütçe sunumunuzu dikkatle dinledim. Adil yargılanma hakkından lekelenmeme hakkına, bağımsız ve tarafsız yargıdan insan haklarına kadar birçok konuda ileri sürdüğünüz söylemler açıkçası beni bayağı şaşırttı. Yani acaba biz aynı ülkede mi yaşıyoruz? Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum, siz başka bir ülkede mi yaşıyorsunuz; anlayamadım. Gerçekleri konuşmamız gerekiyor, uygulamaları konuşmamız gerekiyor. Uygulamalar şunlar: Yakın tarihimizde yaşanan olayları hatırlayarak hukuk devleti ilkesinden uzaklaştık mı, yaklaştık mı; onu tartışmamız gerekiyor. Yargı reformu olarak getirdiğiniz yargı paketlerinde AYM kararlarını, Anayasa’nın 153'üncü maddesini yok saydığınız doğru değil mi? Siyasallaşmış yargının talimatlı yargıçları eliyle yargı darbesi yapıp Türkiye'yi bir anayasasızlaştırma sürecine teslim ettiğiniz doğru değil mi? Anayasa'nın rafa kaldırıldığı doğru değil mi? Anayasal hak ve özgürlüklerini kullanamayan vatandaşlara, kullanmak isteyenlere cezaevi yolu gösterildiği doğru değil mi? AYM'nin Can Atalay hakkında verdiği karara uymayıp Meclisin saygınlığını ayaklar altına alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat verip "Gereğini yapın." diyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk'ü ödül olarak Yargıtay Cumhuriyet Başkanlığına -tırnak içinde- atadığınız doğru değil mi? Yargıtay üyeliğine seçilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan'ın Yargıtay üyeliğine atanmasından yirmi gün sonra, daha dosya kapağı aralanmadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine gönderildiği doğru değil mi? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürüttüğü dönemde, Ocak 2017'den Kasım 2020'ye kadar, suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan hakkındaki 8 soruşturmanın 7'sini takipsizlikle kapatan, delilleri sümen altı eden, Kaplan'ın örgüt liderliği iddiasıyla yargılandığı dosyada örgüt liderinden hesabına paralar kabul ettiği tespit edilen Yüksel Kocaman'ın hâlâ Yargıtay üyesi olarak görevine devam ettirildiği doğru değil mi? İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekiliyken, olmayan MASAK raporuna binaen Sezgin Baran Korkmaz'ın üzerindeki yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması ve malları üzerindeki tedbir yasağının kaldırılması talebinde bulunan önceki Bakan Yardımcınız, daha sonra şu anda Yargıtay üyesi olan Hasan Yılmaz'ın ödüllendirildiği doğru değil mi? Söz konusu kararı veren, şu anda İstanbul'da sulh ceza hâkimi olan, o zamanın 3. Sulh Ceza Hâkimi Yasin Karaca hakkında HSK Başkanı olarak hiçbir işlem yapmadığınız doğru değil mi? Bu konuda bizzat Adalet Komisyonu Grup Sözcüsü olarak yapmış olduğum bir suç duyurusuna ve HSK şikâyetine karşılık, HSK'den "Somut delil yoktur." diye cevap verdiğiniz ve dosyayı kapattığınız doğru değil mi? Somut delil olarak "olmayan MASAK raporu" diye açıkça MASAK'ın açıklaması olduğu hâlde siyasi operasyonlarınız için 2 Ekimde Adalet Bakan Yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına geçirilen -bu lafı söylediğimiz zaman kızıyorsunuz ama- açıkça iktidarın gezici hukuk celladı olan, Enis Berberoğlu davasında "AYM kararlarını tanımıyorum." deyip de hak ihlallerine sebebiyet veren Akın Gürlek'in ayağının tozuyla İstanbul'da, belediye operasyonları çerçevesinde Esenyurt Belediyesine kayyum darbesi yaptığı doğru değil mi? Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Atatürkçü teğmenlere soruşturma açmasını eleştiren, şu anda Antalya Cumhuriyet Savcılığından jet hızıyla açığa alınan savcının hukuksal durumu doğru değil mi? Hâkimlerin yasalara bakarak değil, iktidarın gözüne bakarak kararlar verdiği bir süreç olduğu doğru değil mi?

Evet, Sayın Bakanım, tüm bunların olağan düzen hâline getirildiği bu rejim, hukuk devleti rejimi değildir; açıkça tek adam rejimidir. Adaletin terazisinin muhalifleri ezmeye, suçluları koruyup kollamaya, yandaşları aklamaya hizmet ettiği bu düzen hukuk devleti olamaz. Yargı kararlarının adamına göre şekillendiği ve yargıda çifte standardın hâkim olduğu bir düzen hukuk devleti değildir. Ne demek istiyorum, biraz açayım.

2019 yılında Öcalan'ın yazdığı mektubu kamuoyuyla paylaşan Profesör Doktor Ali Kemal Özcan'ın, ihbar sonucu, terör örgütü propagandası yaptığı iddiasıyla 2023 yılında hakkında açılan soruşturmada PKK yöneticilerinden Remzi Kartal'la görüştüğü iddiaları varken açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Hukuksuzca tutuklanan ve yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer'e yapılan suçlamalardan biri de Remzi Kartal'la görüşmesi; bu, tutuklama nedeni olarak gösterildi. Esenyurt'ta Remzi Kartal'la on yıl önce görüştü diye Başkanımızı hapse tıkan yargı bir yanda duracak; sırf seçim kazanabilmek için devletin kosteriyle İmralı'dan mektup almaya gönderdiğiniz Profesör Ali Kemal Özcan, Remzi Kartal'la konuştuğunda takipsizlik kararı veren yargınız bir yerde duracak. Şimdi soruyorum: Aynı durumda bambaşka kararlar veren iki savcı bu devletin savcısı değil mi? İkisi de hukuka saygı, Anayasa'ya bağlılık yemini etmedi mi?

Başka bir konuya gelelim. Sayın Bakan, siz her fırsatta "Kimse yargıya parmak sallayamaz." derken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun yargılandığı haksız hukuksuz ahmak davasında sırf istediğiniz kararı vermiyor diye apar topar Samsun'a sürgün ettiğiniz Hâkim Hüseyin Zengin'i biz unutmadık. Ahmak davası için arzu ettiğiniz kararı versin diye o koltuğa oturttuğunuz Hâkim Mehdi Komşul'u da unutmadık. O gün duruşmadaydım. "Bu sözün YSK'ye değil, Süleyman Soylu'ya yönelik söylendiği açıkça ortada." diyen Hâkim Mehdi Komşul, bir gün sonra, iki yıl yedi ay on beş gün YSK üyelerine hakaretten ceza verdi. Yani bakıyorum burada, bu baskı yargıya baskı değil de bu, adil yargılanma hak ihlali değil de nedir? İBB Meclisi AKP Grup Sözcüsü Faruk Gökkuş'un açıklaması, Samsun'a sürdüğüne ilişkin açıklaması yargıya parmak sallamak, siyaseti yargı eliyle dizayn etmek değil de nedir? İktidar sırf kendi siyasi geleceğini tehdit ediyor diye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun dosyasını rafta bekletecek, geçen yıl olduğu gibi "Duruşma savcısı izin aldı." diye davayı erteleyecek... Yukarıdan komut bekleyen, cübbesi düğmeli hâkimlerle hukuk devleti mi inşa edeceğiz? Aynı şekilde, 7'nci Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun haksız ve hukuksuzca yargılandığı davadan bir gün önce çıkıp basına "Siyaset yapanlar örnek alırsa onların sonu da bu eski Genel Başkan gibi olur, siyasetçilerimiz için ibret vesikasıdır." şeklinde demeç veren siz değil misiniz? Siz, aynı zamanda HSK'nin Başkanı değil misiniz? Hâkim ve savcıları mesleğe kabul eden, atama ve terfilerini yapan, disiplin işlemlerini yürüten HSK'nin Başkanısınız. Bu açıklamadan bir gün sonra, davaya bakacak olan hâkime bir telkinde bulunmak ve talimat vermek değil de bu nedir? Bir başka örnek: 27'nci Dönemde görev yapmış, şu anda milletvekili olmayan 72 milletvekilimizin ve Genel Başkanımızın "Tayyipler Âlemi" karikatürünü "retweet" ettikleri gerekçesiyle yargılandığı -biz de milletvekilliği dönemimiz bittikten sonra yargılanacağız- haksız ve hukuksuz davalar şu anda devam etmekte midir? Yerelde iktidar, genelde ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin en yüksek karar organı olan Parti Meclisinin 2016'da Yüksek Disiplin Kurulu üyeleriyle birlikte yayınladığı bildiri nedeniyle -aynı gün- Parti Meclisi ve YDK üyelerinden oluşan 53 partilimize karşı 22'sinde açmış olduğunuz Cumhurbaşkanına hakaret davası başka bir şey midir, hukuk devletinde olabilir mi? Bildiride yer alan cümlelerden Cumhurbaşkanına hakaret olarak görüldüğü iddianamede belirtilmeden, Sayın Cumhurbaşkanını memnun etmek adına açılan hukuksuz ve siyasi davalara yenileri eklenmiş değil midir? Şikâyetçi olan kimdir? Partili Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan. Kovuşturma izni veren kimdir? Yalnızca yürütmenin başı partili Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olan siz, Adalet Bakanı. Adalet Bakanı kimdir? Hâkim ve savcıları mesleğe kabul eden, atama ve terfilerini yapan, ihraç ve disiplin işlemlerini yürüten HSK'nin Başkanı. Soruyorum: Bu şartlar altında bağımsız ve tarafsız yargıdan, vicdanı hür yargıçlardan nasıl bahsedilir? Bu nedir? Yargının siyasallaşmasından bahsedilebilecek bir şeydir. Siz bu hamlelerinizle yalnızca CHP'nin kurumsal kimliğine değil, ifade özgürlüğüne, demokratik hukuk devleti ilkesine ve size oy vermeyen bu halkın yarısından fazlasına karşı dava açıyorsunuz. Yargı, adaleti sağlama aracı olup siyasi faaliyetleri engellemeye, muhalefeti sindirmeye dönük bir silah olarak kullanılamaz. 4'üncü yüzyılda "İçinden adaleti çıkarırsan devlet büyük bir çeteden başka nedir?" demiş Augustinus. 21'inci yüzyılda geldiğimiz noktada bunun karşılığı nedir? Değerli arkadaşlar -Yargıya Güven Endeksi- OECD'nin -bizim üye olduğumuz OECD 48 ülkeden oluşuyor- "Bir Bakışta Hükûmet 2023" raporuna göre, Türkiye yargıya güvende 38 ülke arasında 36'ncı oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bülbül, bir dakika daha ekliyorum.

Buyurun.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Bakan, 15 Kasımda Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne ilişkin bir açıklama yaptınız ve "Burada endeksler gerçeğe uygun değildir." dediniz. Bu ifadelerinizden sonra sormak istiyorum: Endeksleri paylaşanlar, bizim gibi paylaşanlar hakkında dezenformasyon yasası gereği sabahları evine gidip de gözaltına alıp tutuklama ve gözaltı işlemi yapacak mısınız? Şunu demek istiyorum: Güvenlikçi politikalarınız; 18 Ekim 2020'de yasalaştırdığınız dezenformasyon yasasıyla, ardından sekizinci yargı paketiyle AYM kararını hiçe sayarak iptal ettiğiniz örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemeyle, arkasından seferberlik hâlinin ilanını tek adamın kararına bıraktığınız Seferberlik Yönetmeliği'yle, "etki ajanlığı" denilen yasa teklifini getirmekle yargıya güven adına, ifade özgürlüğü adına, basın özgürlüğü adına ne kadar geriye gittiğimiz açıkça ortadayken burada çıkıp da hukuk devletinden bahsetmeyiniz.

Sayın Bakan, tüm bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bülbül, teşekkür ediyorum.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir saniye... Son cümlemi söyleyeceğim.

GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Ben uzatmamı kullanmamıştım Başkanım, eklersek...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Böyle bir usulümüz yok değerli milletvekilleri.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Bakan, sayılar yalan söylemez. Şubat 2024 sonu itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bekleyen her 100 davadan 35'i Türk vatandaşlarının yaptığı başvurulardan oluşuyor.

Türkiye, 2023'te en çok adil yargılanma hakkının ihlali ve güvenlik ve özgürlük hakkının ihlali konularından mahkûm edildi. 124 emsal dava da Türkiye kararı olarak biliniyor. AYM'de bireysel başvuru artık uçtu, geçen yıl 100 bin başvuru vardı.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bülbül, teşekkür ediyorum.

Sayın Beştaş bekliyor.

Sayın Bülbül, konuşmanız için teşekkür ediyorum.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir cümle...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bülbül, bu bitmez, böyle bir yöntemimiz yok.

Teşekkür ediyorum.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Bakan, tüm bu veriler ortadayken siz hangi hukuktan, hangi adil yargılanma hakkından, hangi demokrasiden, hangi Anayasa'dan bahsediyorsunuz?

Teşekkür ederim.