Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 28 .11.2024 |
GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bugün yapılacak olan görüşmelerin karşılıklı fikirlerden yararlanıldığı, yasamanın yürütmeyi denetleme yetkisinden fayda görülen verimli bir çalışma olmasını diliyorum.
Dikkatinizi çekmek istediğim birinci husus şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 referandumu öncesinde yasama ve yürütmenin birbirinden katı olarak ayrılacağını savunmuştu. Muhalefetin itirazlarına rağmen kabul edilen Anayasa değişikliğiyle birlikte kuvvetler ayrılmadı, tam tersine birleşti. Bu dönemde Adalet Komisyonunun görüştüğü torba kanunlar Adalet Bakanlığının hazırlaması ve milletvekillerine göndermesi yoluyla yapılıyor. Bunu, Sayın Bakanın yasa tekliflerinin hazırlanması aşamasındaki açıklamalarından anlıyoruz. Bunu sayın bürokratların desteğini de alma fikrini reddettiğim için ifade etmiyorum ama milletvekillerinin başlattığı, ihtiyacı gördüğü, belirlediği, tespit ettiği, muhalefetle ve sivil toplumla tartıştığı, ardından teknik desteğin alındığı bir sürece ihtiyaç var burada.
İkinci husus -herkesin ne kadar farklı fikirde olduğumuzu bildiği gibi- şu: Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması meselesi. Ancak burada sadece Can Atalay kararından bahsetmeyeceğim -oradaki vahim örnek artık herkesin malumu, bugün de konuşulacak- ancak yasa tekliflerinizde şöyle bir sorun görüyorum: Anayasa Mahkemesi, iptal kararlarında yürürlükle ilgili bir süre veriyor. Getirdiğiniz teklifler ya o sürenin dolmasından hemen önce getirilen alelacele teklifler ya da süre dolduktan sonra hukuki boşluğu doldurmak adına Meclisten bir günde apar topar geçirmeye yönelik teklifler. Bu metinlerde de büyük çoğunlukla iptal edilen hükmün tamamen aynısı veya bazı kelimelerin yer değiştirmiş hâlinin olduğunu görüyoruz. Bunlar da yine, yöntemine karşı çıktığımız torba kanun usulüyle getiriliyor; aynı kadının isim hakkını ihlal eden kadının soyadı düzenlemesi gibi. Bu yapılan, Anayasa’nın sistematik olarak ihlal edilmesi, Anayasa Mahkemesinin fiilen bir kere daha devreden çıkarılması anlamına geliyor. Yani tartışmayı yalnızca Can Atalay kararı ve bireysel başvuru kararları üzerinden değil ama norm denetimini de dâhil ederek yapmak zorundayız burada ve defalarca ifade ettiğimiz gibi, Anayasa'yı uygulamayan bir mantıkla Anayasa değişikliğini tartışmak bizim için mümkün değil.
Üçüncü husus, yine, çok tartışılan, burada da tartışılacak ve tekrar etmeyeceğim ayrıntılarını ama değinmekte de önem gördüğüm: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmaması sorunu. Bizim şunu bilmemiz lazım Sayın Bakan: Anayasa’nın 90'ıncı maddesi devreden çıktı mı, Avrupa Konseyinden çıktık mı veya çıkmayı mı planlıyoruz?
Dördüncü husus: Bu senenin ikinci yarısında özellikle çok tartışılan bir konu var; etki ajanlığı düzenlemesi. Burada Türk Ceza Kanunu'nda yer alan casusluk suçlarına dâhil edilemeyen nelerin olduğunu merak ediyoruz çünkü Komisyonda yapılan açıklamalar bizim için açık olmadı, bizi tatmin etmedi. Getirilen ve geri çekilen metinde Erasmus'a giden öğrencilerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin ve gazetecilerin ifade özgürlüğünün etkilenmesine çok müsait bir ifade vardı. Aynı metin geri getirilmeye çalışılırsa Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, biz kırmızı alarmdayız. Yok, eğer gerçekten ifade özgürlüğüyle ilgili olmayan, sivil toplum örgütlerini ve gazetecileri etkilemeyecek bir düzenleme düşünüyorsanız bu konuyu da çok dikkatle ele almak zorundayız.
Beşinci husus: Siyasi davalar ve olaylar. Sayın Bakan, önceki Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılan davayla ilgili "Siyasetçilerimiz için bir ibret vesikasıdır." şeklindeki sözleriniz Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanı olduğunuz için bu başkanlık sıfatıyla yargıya müdahale niteliğinde oluyor. Ayrıca, bu, aynı zamanda bir muhalefeti dizayn etme girişimidir. Biz ne söyleyeceğimizi, nasıl siyaset yapacağımızı kendimiz biliriz, kendimiz karar veririz.
Diğer taraftan, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan davada, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Sözcüsünün "Neden Samsun'a sürdüğümüzü izah edeceğim." sözlerini çok vahim buluyoruz ve gündeminize almanızı bekliyoruz. Ahmak davasının siyaseti dizayn etme girişimi olduğunun en başından beri farkındayız ve buna izin vermeyeceğiz.
Altıncı husus: Belediye başkanlarımız hakkındaki akıl almaz bazı girişimler. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, bu yaşına kadar hem adli sicil kaydı temiz hem de bir tek suç bile işlememiş bir akademisyen. Süleyman Soylu'nun değerli görüş ve katkıları için teşekkür ettiği, 2013 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüne başvurulan, Belediye Başkanı olarak düzenlediği ve kaymakamın da katılmış olduğu konserde atılan sloganlardan sorumlu tutulan, tutukluluğa itirazın reddi kararında birdenbire aleyhine bir gizli tanık ortaya çıkan Profesör Doktor Ahmet Özer. Esenyurt Belediye Başkanımız geçmişte sizin partinizin de defalarca görüşüne başvurduğu, dönüp Esenyurt'u on yıllık bir Cumhuriyet Halk Partili olarak kazandığında hakkında suç uydurulan Ahmet Özer. Evine şafak operasyonuyla girilen, evinde ve belediyede yapılan aramalar sırasında yanında avukatı bulundurulmayan, alınan dijital kayıtlarının imajının bile verilmediği Ahmet Özer. Biz bu yöntemleri bir yerden hatırlıyoruz. Esenyurt halkının iradesi gasbedilirken seçilmiş milletvekilleri ve belediye meclis üyeleri bile kapıda bekletildikten sonra içeri alındı. Kenan Evrenci bir anlayışla belediyeden sökülen Cumhuriyet Halk Partisi tabelası oraya yeniden takıldı.
Ovacık Belediye Başkanımız Mustafa Sarıgül hakkında, yıllar önce katıldığı bir taziyeden dolayı dava açıldı. Cenazenin defnedilmesi için Belediye Başkanımızdan o günlerde yardım isteyen kişi cumhuriyet savcısı; güvenliğin sağlanması amacıyla yardım istiyor cumhuriyet savcısı. Belediye Başkanımız bu olayın üzerine 3 kere seçim kazanıyor, 3 kere Belediye Başkanlığı yapıyor. Her nasılsa bu şimdi sorun oluyor ve bir siyasetçinin daha sözde terörist olduğuna karar veriliyor ve kayyumlarla ilgili bir açıklamanız oldu Sayın Bakan, o yüzden size ifade etmek istiyorum. Dediniz ki: "Belediye başkanı değil, bunlar belediye başkan vekilleridir, kayyum değildir." "Kesinleşmiş bir hüküm olursa başkanlık düşer, yerine meclis seçer." dediğiniz için bunları hatırlatıyorum. Bu açıklamanız da bence masumiyet karinesine aykırı ama bir mantık da burada ters çevrilmiş oluyor. "Kişi hakkında masumiyet karinesi varken belediye meclisi seçmez, biz atarız ama hüküm kesinleştiğinde o zaman demokratik mekanizmaları işletmeye başlarız." demiş oluyorsunuz ama yine de bu açıklamayı referans alarak en başa dönüyorum. Lütfen, Ovacık Belediyesinin "web" sitesini açın Sayın Bakan; orada kim Başkan olarak yazılmış, Başkan Vekili olarak değil, kim Başkan olarak yazılmış? Kayyum Hüseyin Şamil Sözen yani siz, bizim kayyum dediğimize "Başkan Vekili" diyorsunuz ama oralarda zaten bu kişi Başkan olarak ilan edilmiş durumda, resmî siteden bahsediyorum. Yani burası da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olduğu için Ovacık halkının iradesine saygı beklerken bir yandan da böyle bir durum var.
Son olarak Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'le ilgili dünkü ifadeleriniz var. Yirmi sekiz gün boyunca sizden bir yanıt beklendi Sayın Bakan. Demokratik bir şekilde belediye meclis üyelerimiz, milletvekillerimiz Esenyurt'ta nöbet tuttular, hepimiz oradaydık. Türkiye'nin 1'inci partisinin Genel Başkanını kendi Belediye Başkanıyla görüştürmemek için yirmi sekiz gün beklediniz. Genel Başkanımızın üslubunu değiştirmesiyle birlikte, önce bana göre hiç kabul edilemeyecek ve cinsiyetçi bir açıklamayla "Adam gibi istesin, veririz." dediniz, aynı gün de gerekli yazıyı yine kendiniz yazdınız Sayın Bakan. O zaman ben şunu sormak zorunda kalıyorum: Canan Kaftancıoğlu'nun davasında, Selahattin Demirtaş'ın, Selçuk Kozağaçlı'nın, Sözcü gazetesi yazarlarının, Hrant Dink'in, Enis Berberoğlu'nun davasına hep aynı isim var, farklı mahkemeler ama hep aynı isim var. Kendisi önce sizin yardımcınızdı, şimdi de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı oldu hepimizin bildiği gibi. Sizi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı üzerinden zorlayacak açıklamaları mı tercih ediyorsunuz? Akın Gürlek'e "Bu sarayın celladı." sizden bahsedilerek "Bu Bakanın imamı Akın Gürlek." yine, sizden bahsedilerek "Bu Bakanın Akın Gürlek'e gücü yetmemektedir." denilmesini mi istiyorsunuz? Genel Başkanımız bu ifadeleri tercih etmezdi ama size yine çok sert ifadelerde bulunmaya devam edebilir. Bizim dileğimiz, sizlerde bunlara hiç gerek bırakmayacak bir siyasi nezaketin ve temiz bir dilin hâkim olması. Burada da sizin konumumuz önemli olacak.
Teşekkür ederim.