KOMİSYON KONUŞMASI

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Bakan, değerli bürokratlar, kıymetli vekiller ve salonda emek veren herkes; hepinizi saygıyla selamlıyor, kolaylıklar diliyorum. Aslında Ulaştırma Bakanlığı üzerinde konuşulması gereken birçok konu var ama ben iki konuya değineceğim: Biri internet yasakları, diğeri de ihale yolsuzluklarıyla ilgili. İnternet yasaklarıyla ilgili bir tarihçesine baktığımızda 2007'lere kadar giden bir yasa var ama o zamanki hassasiyetler tamamen çocukları zararlı içerikten korumak üzerine inşa edilmişti yani o zamanlarda da aslında sorunlar vardı. Örneğin, YouTube iki buçuk yıl kapalı kaldı fakat asıl dönüş noktası 17-25 Aralık 2013 soruşturmaları sonrasında internete saçılan "tape"ler ve ses kayıtları ile bunlarla ilgili yapılan haberlerdi. Twitter üzerinden, YouTube üzerinden açılan bazı hesaplar iktidarı harekete geçirdi. Hemen Şubat 2014'te de yasada önemli değişiklikler yapıldı. Kişilik hakları ihlali gerekçesiyle önce erişim engelleme, ondan sonra da 2020 Temmuzunda içeriğin yayından çıkarılması yaptırımı getirildi. Yani dönemsel olarak bu yasanın kapsamı hep genişletildi, yasaklar hep arttı. Araya Nisan 2015'teki kamu düzenini koruma amacıyla daha siyasi ve nitelikli bir madde de serpiştirildi. Yine, Wikipedia engellenmesi ve yakın dönemde deprem sonrası Ekşi Sözlük'ün engellenmesi bunun en tipik örneklerindendir. Kürt haber sitelerinin tamamen, topyekûn engellenmesi... Ve bu durum hep kendisini böyle geliştirerek ya da ahtapotun kolları gibi arttı diyebiliriz aslında yasaklar için. Yani aslında çok karmaşık bir sansür sarmalıyla karşı karşıyayız. Sevgili Yaman Akdeniz'in 2019 ve 2020 yıllarında Sansürün Yakıcı Etkisi Raporu ve yine 2021 yılındaki Üst Düzey Kamu Şahsiyetlerinin İncinen İtibar, Onur ve Haysiyet Yılı Raporları yine engellendi BTK tarafından. 5651 sayılı Kanun’un ilk çıkışından itibaren 18 defa düzeltmeler ve eklemelerle birlikte âdeta yolsuzluk ve benzeri türü haberleri örtmek için ifade özgürlüğü engellendi yani sansür aracı hâline getirildi iktidarınız tarafından. Anayasa Mahkemesi, 2014 yılından bu yana yani son on yılda gelen hukuki süreçlere ait 503 başvuruyu değerlendirdi ve ifade özgürlüğü ihlali kararları verdi. Maliyeti yaklaşık o günkü parayla 7-8 milyon TL. Bu, sadece Türkiye açısından değil dünya hukuk tarihi ve internet tarihi açısından da önemli bir sonuç; tabii, olumsuz anlamda Sayın Bakan. Yasa hep, AKP ve Hükûmeti koruyacak şekilde kullanıldı ve defalarca değiştirildi; hâlen de bu amaçla kullanılıyor. Anayasa Mahkemesi kararı sonrası yine Hükûmeti koruyacak şekilde değiştiriliyor, değiştirilmeye devam ediyor. Demokratik bir süreç işlemediği için gerçekten çözüm odaklı farklı bir şey beklemek söz konusu olmuyor. Size, Anayasa Mahkemesinin Ali Kıdık kararını okumanızı tavsiye ediyorum bu konuyla ilgili. Aslında bu uygulamayla hafızalarımız silinmeye çalışılıyor. Özellikle geçmiş dönemde, kamuyu yakından ilgilendiren, siyasi nitelikteki kararlar ve olaylar... Mesela, yakın zamanda Susurluk olayıyla ilgili haberlerin tamamının internet arşivlerinden kaldırılması ve silinmesi için alınan bir karar. Yine, bir diğer örnek, Nesim Malki cinayetiyle ilgili haberlerin kaldırılması. Hüküm giymiş birisi, katil katliamdan sonra başvuruyor, "Benim kişilik haklarım engellendi." deyip kararı kaldırtabiliyor. Yine, BTK'nin son dönemlerde uygulamaya koyduğu iki yasak hem Türkiye'de hem de dünyada tartışılmaya devam ediliyor. 10 milyonlarca vatandaşımızın kullandığı Instagram'a getirilen son yasaklar geniş kesimler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu erişim engelini eleştiren çok sayıda kişi Türkiye'nin gittikçe otoriterleştiğini ve internette uygulanan sansürler konusunda Çin ve Kuzey Kore'ye benzemeye başladığını belirtmektedir ve tespit etmektedir. Bilindiği üzere dijital çağda bilgiye ve dijital araçlara erişim modern toplumların ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Bu bağlamda, erişim engellemeleri -Türkiye gibi- bu yola başvuran ülkelerin teknolojik ve sosyal açıdan geri kaldığı izlenimini vermektedir. Bizim de örnek alacağımız ülkeler aslında Çin ve Kuzey Kore değil, olmamalıdır; Türkiye'nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve hâlâ üyesi olmaya çalıştığı Avrupa Birliği olmalıdır. Bu ülkelere baktığınız zaman Instagram, Roblox ve benzeri gibi engellemeler görmüyoruz, görmemiz de mümkün değil. Sansür çok kötü bir fikirdir Sayın Bakan. Zira bu yasaklamalarla 7'den 70'e herkesi sansürle tanıştırdınız ve üstelik bunu on beş günde yapabildiniz, becerdiniz. Koskoca Instagram platformunu BTK Başkanı tarafından alınan bir idari tedbir kararıyla erişime engellediniz. Bizler sürekli olarak Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu hatırlatırken mevcut yasalar keyfî uygulanıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin siyasi nitelikli hassasiyeti ve talepleri ile BTK Başkanı tarafından alınan keyfî idari kararlar çakışmıyor. Devlet otoritesi, asla vatandaşların hangi platformu kullanmak istemelerine tepeden müdahale etmemelidir. Birkaç örnek vermek istiyorum, en güncel gelişmeler: Ağustos 2024 yılında Gümüşhane İl Jandarma Komutanının talebi üzerine 69 Twitter hesabının kapatılması; İnsan Hakları İzleme Örgütü ve İfade Özgürlüğü Derneği verilerine göre 2024 yılının ilk çeyreğinde 1 milyondan fazla "web" sitesinin ve alan adının erişime engellenmesi. Yine, Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği, sosyal medya platformu Instagram'ın erişime engellendiği dönemde yaptığı açıklamada Instagram'ın erişime engellenmesinin ekonomiye günlük maliyetinin 1,9 milyar TL olduğunu tespit etmiştir. Biraz da ihale yolsuzluklarına bakmak gerekirse Türkiye'nin en temel sorunlarından biri aslında kavramları kirletmek üzerine kurulmuştur. Örneğin "adalet reformu" denilir ama yapılan düzenlemelerde adaletsizlik öne çıkar. "Demokrasi reformu" denilir ama her türlü antidemokratik uygulama hayata geçirilir. Bir diğer kavram kirliliği de "yapısal reform" olarak karşımıza çıkmaktadır. Nedir bu yapısal reform? İhalelerdeki yapısal reformlara biraz değineceğim. Sayın Bakan, değerli hazırun; bugünkü İhale Kanunu, maalesef, 1990'lı yıllardaki 2886 sayılı Yasa'nın çok gerisindedir. "Yapısal reform" adı altında kurumlar kirletilerek, kavramlar kirletilerek yapısal reform anlamsızlaştırıldı. Bakınız, İhale Yasası'nın temelini rekabet, saydamlık ve şeffaflık oluşturur. İhale Yasası bu temeller üzerine kuruludur yani yeterli olan herkes ihaleye girebilir ama en kaliteli işi en ucuza yapacak olan kişi ihaleyi almaya hak kazanır ancak yandaşlar bu kriterler nedeniyle ihale alamayınca rekabet başlıklarını yok eden bir akıl devreye giriyor. Kamu İhale Kurumunun en temel kriterlerinden biri, açık ihalenin yapılacağıdır yani bir iş yapılacak ama bu alanda çalışan 15-20 şirket olmalı ki rekabet ortamı oluşsun. Bunun bir diğer amacı da yolsuzlukların önüne geçmektir. Ama iktidar ne yaptı? Buyurun, birlikte bakalım: İhale Yasası'nda genel kural olan açık ihale usulünü terk ederek istisnai kural olan davet usulüne göre yapmaya başladı ama "İstisnai kural olağanüstü durumlar için geçerli." diyor yasa. Rekabet ortamının daraltılması, aslında toplumsal refahı tehdit ediyor ve yok ediyor. Nedir bu olağanüstü durumlar? Deprem, sel, yangın ve öngörülmeyen nedenler. Bir de zamanın önemli olduğu durumlarda yapılabileceğini söylüyor. Az önce de ifade ettim, istisnai kural genel kural hâline geldi ve böylece ihalelerin yüzde 77'si bu yolla yapılıyor. Bunların bir diğer örneği de -en bilinen örneği aslında- pazarlık usulüyle bir vurgun örneği olan Ali Dibo olayıdır. Ne oluyor Ali Dibo olayında? Kamuoyunda, pazarlık usulüyle yapılan ihaleler nedeniyle bir yolsuzluk ekonomisi oluşturulduğuna yönelik büyük bir algı ve "Ali Dibo olayı" olarak adlandırılan, Hatay ilinde gerçekleştirilen 271 ihalenin bir siyasi partinin yöneticileri arasında paylaşıldığı şeklinde iddialar üzerine olmuştur. Aslında sistemli bir yolsuzluk uygulamasına sadece bir örnek niteliğinde ve tartışılmaktadır. Bu ihale yolsuzluklarının tamamen basında yer alması üzerine ihbar kabul edilerek Kurum resen soruşturma başlatıyor ve ihaleleri iptal ediyor. Daha sonra Kurumun bu yetkileri elinden alınıyor ve herhangi bir şikâyet üzerine veya itiraz üzerine yapılamıyor. Ve bu davet üzerine alınan şirketler dışındaki şikâyetler de değerlendirilmiyor. Dolayısıyla, bir rekabet ortamı, bir şeffaflık mümkün olmuyor. Yine, 21/(b) uygulaması dediğimiz bu husus, kayyum yolsuzluklarında da kendini gösteriyor. Kayyum belediyelerinde tüm ihaleler 21/(b)'ye dayanılarak pazarlık usulüyle yapıldı aslında. 2016 ve 2019 yıllarında Mardin kayyumu Mustafa Yaman döneminde 540 milyona varan -ki bu, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu olarak adlandırılıyor- bir ihale ve yolsuzluktan bahsediliyor. Sonuç olarak, Türkiye'de ihale yolsuzlukları almış başını gidiyor. Sevgili Çiğdem Toker'in de dediği gibi, ihalelerde bol sıfır, vergide tek sıfır iktidarındayız; kanuna göre ihale değil, ihaleye göre kanun düzeni kurulmuştur. Dünya Bankası raporlarına da baktığımızda, aslında bu durum kendini açığa çıkarmaktadır. Dünya Bankası raporuna göre, en fazla kamu ihalesi alan 10 şirketten 5'i Türkiye'den; ilk 5'in de 3'ü Türkiye'den. Bu şirketler çok bilindik şirketler; Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve MNG. Bu şirketlerin ortak noktası ne Sayın Bakan biliyor musunuz? Sıfır vergi vermeleri, sıfır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMURAN TANHAN (Mardin) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN ORHAN ERDEM - Buyurun, bir dakika ek süre veriyorum. KAMURAN TANHAN (Mardin) - Dolayısıyla, bu düzen, kamu yararı, kamuyu ilgilendiren bir durum değil, aslında kamuyu zarara uğratan bir durum. Sadece sizin Bakanlığınızda değil, iktidarın tamamında yerleşmiş, kangren olmuş bir hastalık durumundadır. Dolayısıyla, bu kangreni temizlemeniz lazım. Bir de sunumunuzda 180 kilometrelik Şanlıurfa-Mardin tren hattının 2028'de tamamlayacağını öngördünüz. Zaten bu 1910'lu yıllarda Almanların kurmuş olduğu Bağdat-Antep tren hattı, var olan bir hat. Dolayısıyla, bunu işletmenizin, iyileştirip hizmete sunmanızın o kadar zaman almayacağı kanaatindeyim. Tamamıyla Suriye'deki iç savaşa endeksli olarak kapatıldı; en azından Türkiye'deki hattın ulaşıma açılması gerektiği noktasında daha faydalı olacağı, kamuya daha yararlı olacağı görüşündeyiz. Bakın, Nusaybin'de yaşıyorum, Nusaybin'den geliyorum; Antep-Nusaybin arası otoyollardaki tır seferlerinin hem maliyet hem yakıta büyük etkisi oluyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMURAN TANHAN (Mardin) - Bu tren hattının bu kısmı açılırsa daha verimli olur düşüncesindeyiz.