KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi çalışmalar diliyorum.

Maşallah, bugün salonda yine eril tahakkümün çok yoğun olduğu bir Bakanlığın görüşmesini gerçekleştireceğiz. Bu kadın boyutunda, dün Dışişleri Bakanlığı buradaydı, onları biraz örnek almanızı tavsiye ediyorum. Sadece iki kadın arkadaş var, yanlış görmüyorsam.

Şimdi, tarihsel ve kültürel mirastan, sanat ve dil çalışmalarına, turizmden tarihî yapılara kadar yelpazesi geniş bir Bakanlığın bütçesini konuşuyoruz bugün. Açıkçası, muhtevası itibarıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığını önemseyenlerdenim çünkü karşımızda Anadolu, Trakya, Kapadokya ve Mezopotamya gibi zengin bir tarihsel coğrafyayı yansıtmakla yükümlü bir kurum var. Cumhuriyet tarihi boyunca otokton halkların yok sayıldığı, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu eliyle tekçi çalışmaların yürütüldüğü gerçeği varken bu, bizler açısından daha da önemli bir hâl almakta. İlk yüzyıla baktığımızda 1920'lerden 1960'lara kadar Kürtçe tek bir kitabın dahi basılmadığını gördük, tamamen suskun bir dönem yaşandığına bu süreç içerisinde şahit olduk çünkü müesses devlet nizamı neyi benimsediyse sözde bilim insanları da ona göre hareket ettiler, propaganda kitapları birebir bilimsel yayın gibi sunuldu o dönemlerde. Bu sebeple ülkenin biyokültürel çeşitliliği ile tarihsel mirasına iadeiitibarını geri vermesi gereken Bakanlık işte tam da bu Bakanlıktır Sayın Bakan. Türkiye'de 1980'li yıllarda Kürtçenin tamamen yasaklandığı hepimizin malumu, 1990'lı yıllarda yasal anlamda yasak kaldırıldı ama Kürtçeyle uğraşmak, Kürt politik mücadelesinde yer almak ateşten bir gömlek hâlini aldı. Nihayet 2000'li yıllarda zamanın ruhunun getirdiği ilerlemeler oldu çünkü Kürt halkı Kurmanci ve Zazaki için büyük bir mücadele verdi, ağır bedel ödedi. Devlete, Kültür ve Turizm Bakanlığına kalsaydı aslında tüm bu halkların asimile edilip tek potada eritilmesi tercih edilecekti ama bugün tekçi statüko nispeten kırıldıysa bunun bir sebebi de ısrarla verilen siyasi ve kültürel hak mücadelesi olarak karşımıza çıkmakta.

Bugün Türkçe dışındaki dil, kültür ve sanat alanında devlet nezdinde bir kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum Sayın Bakan. Bunun en önemli göstergesi, Bakanlıkların birbiriyle çelişen söylem ve pratikleri. Şöyle örnek vereyim: Örneğin Millî Eğitim Bakanı seçmeli dil derslerinden bahsediyor ama diğer taraftan İçişleri Bakanlığı "..."(*) ve "..."(*) gibi Kürtçe trafik uyarılarını sildiriyor. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ersoy yayınladıkları Kürtçe kitapları anlatıyor ama diğer taraftan kaymakamlıklar Kürtçe tiyatro oyunlarını yasaklıyor. Hatırlarsanız birkaç yıl önce İstanbul'da "Seyda" dediğimiz birçok Kürt din âlimi gözaltına alındı, birçoğu tutuklu bir şekilde yargılandı. Savcılığın hazırladığı iddianame de evlere şenlik bir iddianameydi. Kürt imamların verdiği Kürtçe hutbede geçen kelimeler "örgüt terminolojisi" denilerek suç delili sayıldı. Bu kelimelerden birkaç tanesini ifade edeyim: "..."(*) bunlardan bazıları. Sayın Bakan, bu elimde gördüğünüz sözlük "..."(*) de diyoruz buna. Geçen yıllarda Kürtçe ve Türkçe olarak sizler tarafından yayınlanmış, sakıncalı kelimeler Türk Dil Kurumunun sözlüğünde de var, az önce ifade ettiğim kelimeler. Farkında değilsiniz ama siz de örgüt terminolojisini kullanmış sayılabilirsiniz Sayın Bakan. Burada kilit bir sorun var: Bakanlığın Ahmed-i Hani'den Feqiye Teyran'a yayınladığı Kürtçe kitaplar var ama bunlar Kürtçenin ve diğer dillerin resmen ve toplumsal olarak kabul edildiği anlamına gelmiyor çünkü Bakanlığınızın temel dizaynı Türklük üzerine kurulmuş bir Bakanlık. Diğer diller için atılan küçük adımlar kültürel bir zenginlik olarak kabul edilmesinden ötürü değil, bunlar tamamen gelen eleştiri ve talepleri savuşturmak amacıyla teknik bir yaklaşımla yapılmış çalışmalardır.

Sayın Bakan, ülkenin bir mantalite değişime ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Aksi takdirde, yüz yıl boyunca ikna edilemeyen halklar bundan sonra da tekçi illüzyonlara razı gelmez, buna razı gelmeyecek. Anayasa’nın 66'ncı maddesi diyor ki: "Herkes Türk'tür." Buna itiraz ettiğimizde bunun etnik değil, kültürel bir vurgu olduğunu söyleyen bir yığın insan var, buradan net bir şekilde açıklayalım, bu açıklama bizler açısından külliyen yalan. Öyle olsaydı 2 devlet, tek millet oldukları devletler etnik Türk olan devletler olmazdı herhâlde; öyle olsaydı kuzeydoğu Suriye'de yaşayan Kürtlerin otonomi kazanmasından mutlu olurlardı.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı var. Tüm çalışmalar etnik soydaşlık üzerine kurulu, kısacası Türklük etnik bir kimliktir Sayın Bakan. O yüzden Kürtler de Kürt'tür, Lazlar Laz'dır, Araplar Arap'tır, Çerkezler Çerkez'dir.

Bakanlığın 2023 yılı faaliyet raporları incelendiğinde de Türkçe ve Türkler dışındaki halklar yok, gayet geniş bir etkinlik yelpazesi var ama dil ve eğitim çalışmalarına ciddi bir önem verilmiş durumda da nazar boncuğu niyetine dahi olsa Kürtçe veya diğer dillerde önemli bir çalışma maalesef göremiyoruz. Yine, 2024-2028 yılı stratejik planında da sadece etnik Türk kimliğine uygun bir yaklaşım hâkim. Kürtçe birkaç kitap basılması bizler açısından yetersiz, stratejik planlarınızda da buna değinmeniz gerekiyor Sayın Bakan. Resmî internet sitenizi de inceliyoruz. Burada da homojen bir eğilim göze çarpıyor; onlarca proje var, birçok akademik çalışma mevcut. Mesela yaşayan miras ve kültürel etkinlikler kapsamında halk kültürü çalışmalarınızı görüyoruz. Buna karşın milyonlarca Kürt'ün halk kültürüne ilişkin bir çalışma yok çünkü ülkenin üzerinde kurulduğu coğrafyanın kültür, inanç ve dilsel zenginliği maalesef hâlen hazmedilmiş durumda değil.

Değerli hazırun, "Kürtçe kitap bastık, sorun kalmadı." diyenler lütfen kayyumların icraatlarına iyice baksınlar. Kürt siyasi hareketinin kazandığı belediyelerin ayırt edici bir özelliği vardı Sayın Bakan, çok dillilik ve kültürel çeşitlilik esas alınarak halklara hizmet sunuldu, sunulmaya da devam ediliyor. Bu kapsamda, Kürtçe kreşler açıldı, çok dilli tabelalar asıldı, Kürtçe kitapların yer aldığı kütüphaneler kuruldu ama AKP iktidarı Kürtçe düşmanı olan öyle kayyumlar tayin etti ki buralara, Celadet Ali Bedirxan, Ciqerxwin gibi Kürt büyüklerinin adları kaldırıldı, öyle kayyumlar çıktı ki Nazilerin 1930'larda yaptığı gibi açılan kütüphanedeki binlerce kitabı ortadan kaldırdı. Kayyumlar siyasi bir darbedir, kayyumlar ekonomik bir yağmadır, aynı zamanda kayyumlar bir kültür kırımıdır Sayın Bakan; bugün de Hakkâri, Batman, Mardin ve Halfeti'ye atadığınız kayyumlar bunun birer aracı olarak karşımıza çıkıyor.

Size şunu söyleyelim: Batman kayyumunun ilk yaptığı icraat ne oldu, biliyor musunuz? Kayyum yıkıma belediyenin resmi internet sitesinde Kürtçe yayını kaldırmakla başladı. Eğer Bakanlığınızın misyonu sayfanızda yazıldığı gibiyse ortada çelişen bir durum var Sayın Bakan. İktidarınızdan sadece Kürt din âlimleri değil, Kürt dil âlimleri de nasibini alıyor. Geçen eylül ayında Kürt dil kurumlarına baskın düzenlendi. Onlarca Kürtçe öğretmeni ve araştırmacı maalesef gözaltına alındı, tamamı serbest bırakıldı ama Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği Başkanı uyduruk gerekçelerle tutuklandı. Hükûmet olarak Kürtçe ve diğer diller için bir koruma ve geliştirme planınız yok. Ulusların gelişmesi ancak ulusal değerleri korumakla mümkün; bir dili öğrenmek bir toplumu öğrenmekle eş değer, uzay çağındayız, bireysel özerklik sürecindeyiz ama hâlâ bir halkın ana dilinden korkuyoruz; burada da bir çelişki var. Ana dili ontolojik bir meseledir, insani ve vicdani bir değer taşır. Buna rağmen bir dilden bölünme senaryoları yazabilen insanlar var maalesef. Bunu aşmanın yolu, o dili öğrenmek, hiç değilse bir kelime, birkaç kelime konuşabilmektir. Bu açıdan Sayın Fethi Gürer burada mı bilmiyorum ama kendisini tebrik ediyorum çünkü diğer dillere karşı bölünme ruhuyla değil, birleştirme ruhuyla bazı şeyler öğreniyor, öğrenmeye çalışıyor. Bunun yolunu kapatan bir el var, bu da devleti yöneten iktidarlardır. Diller ülkeyi bölmez ama kötü iktidarlar bu ülkeyi böler Sayın Bakan çünkü kültürel çalışmalara bariyeri onlar çeker, dili onlar yasaklar.

Sunumunuzda şunu ifade ettiniz: Türkiye Kültür Yolu Festivali'nden bahsettiniz ama Kürtlerin kendi diline kültür ve sanatla buluşmasına izin vermiyorsunuz. Birkaç yıl önce kültür ve sanat alanında birçok yasaklama kararı alındı. Bir örnek vereceğim: Yine, geçen yıllarda Dario Fo'nun ünlü bir oyunu "Berû" adıyla İstanbul'da sergilenmek istendi ama valilik "Yasak." dedi; sebep, sakıncalı ama kamu güvenliğine zarar verici nitelikte açıklamalar yapıldı, Türkçe sahnelendiğinde kamu güvenliği tehlikeye girmiyor ama oyun Kürtçe sahnelenince kamu güvenliği tehlikeye giriyor. Yine, "Qral û Travis" adlı Kürtçe oyun son yıllarda İstanbul, Antep ve Ağrı'da yasaklandı, Şişli Kaymakamlığı oyunun sahnelenmesine dakikalar kala iptal etti. Yine, zamanında Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen "Zer" isimli sinema filminin yönetmeni Kazım Öz'e dava açıldı. İzmir Kitap Fuarı'nda Pirtukakurdi standı vardı ama polisler sizin verdiğiniz bandrolü taşıyan Kürtlerle ilgili bazı kitaplara el koydu. Haftalık Kürtçe yayın yapan Xwebûn gazetesinin sitesi periyodik olarak erişime kapatılıyor. Velhasıl, Sayın Bakan, Kürt'e ve Kürtçe'ye yönelik müdahale ve yasakların listesi uzun.

Sonuç olarak, binbir çiçekli bu coğrafyada bir arada yaşamın mümkün ve güzel olduğunu öncelikle devlet aklının kabul etmesi çağrısında bulunuyorum ve sözlerimi sevgili Hrant Dink'in sözleriyle bitirmek istiyorum. Sevgili Hrant Dink diyor ki: "Ben 3 dil biliyorum; Ermenice, Kürtçe ve Türkçe. İçimde bu 3 dil hiç kavga etmiyor, barış içinde yaşıyor."

Aynı duygularla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.