KOMİSYON KONUŞMASI

METİN ERGUN (Muğla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Bakan, Bakanlığımızın kıymetli temsilcileri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli ve en stratejik kurumlarından biri olan Dışişleri Bakanlığımızın 2025 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bakanlığın geçen yılki bütçesi ile önümüzdeki yıl için teklif edilen bütçesine baktığımızda şöyle bir manzara ile karşı karşı karşıyayız: 2024 yılı bütçesi hazırlanırken Dışişleri Bakanlığı için teklif edilen bütçe 31 milyar 373 milyon lira idi, 2025 yılı için teklif edilen rakam ise yaklaşık 39 milyar 35 milyon liradır. Bu rakamlar geçen yıla göre Türk lirası bazında yüzde 24 civarında bir artış yapıldığına işaret etmektedir. Fakat bu tahsisatlar hesaplanırken enflasyon ve Türk lirası aleyhine gelişen döviz kuru dalgalanmaları dikkate alındığında yapılan artışların gerçekçi olamayacak kadar düşük tutulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ülkemizin uluslararası arenadaki etkinliğini artırmak ve vatandaşlarımızın haklarını korumak adına kritik öneme sahip bu bütçe teklifinin küresel ve bölgesel dinamiklerle şekillenen jeopolitik gerçekler karşısında yeterliliği tartışmalıdır. Bölgesinde ve dünyada önemli bir aktör olarak kabul edilen Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı için bu bütçenin yeterli olduğunu söylemek bizim açımızdan mümkün değildir. Geçen yıla göre yapılan bu artış, Bakanlığın genişleyen görev alanları ve stratejik hedefleriyle tutarlı da değildir. Bu hususta bir örnek vermek gerekirse, mesela Hollanda gibi Türkiye'ye nazaran coğrafi olarak daha küçük ve istikrarlı bir jeopolitik konumda bulunan bir ülkenin bile 13 milyar euroluk Dışişleri bütçesini dikkate aldığımızda meramımızın daha net anlaşılacağını umuyoruz. Ayrıca, Dışişleri bütçesinin merkezî yönetim bütçesine oranına baktığımızda yaklaşık üç yüz yetmiş yedide 1'e tekabül ettiğini görüyoruz. Takdir edersiniz ki üç yüz yetmiş yedide 1 kabul edilebilir bir oran değildir. Bu bütçe, dış politikaya yönelik gerekli stratejik yatırımların gerçekleştirilmesi noktasında yetersizlikleri ortaya koymaktadır. Özellikle kültürel diplomasi, eğitim iş birlikleri ve insan kaynağı geliştirme gibi uzun vadeli stratejik önceliklere ayrılan kaynakların yetersizliği dikkat çekmektedir Bakanlığın bütçesinde.

Ülkemiz Orta Doğu, Doğu, Akdeniz ve Karadeniz gibi dünyanın en hareketli ve çatışmalı bölgelerinin kesişim noktasında yer almaktadır. Bu durum, dış politikamızın etkinliği ve kriz yönetimi kapasitemiz için daha güçlü altyapı yatırımlarını ve insan kaynağı geliştirme çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Ancak mevcut bütçe teklifi bu kritik alanlara yeterince önem verilmediğini göstermektedir. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin uluslararası ilişkilerdeki dinamikler ve ülkemizin stratejik hedefleri doğrultusunda yeniden değerlendirilmesinde fayda telakki ediyoruz. Aksi takdirde bu durumun dış politikadaki etkinliğin azalmasına ve uzun vadede stratejik hedeflere ulaşma konusunda çeşitli problemlere yol açabileceğine dikkat çekmek istiyoruz. Bu bütçe teklifini değerlendirirken ülkemizin hak ettiği uluslararası saygınlığı ve etkinliği artıracak, güçlü bir diplomatik vizyonu destekleyecek kaynakların sağlanması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Muhterem milletvekilleri, mevcut iktidarın uygulamalarıyla dış politika gündelik iç politikanın bir aracı hâline getirilmiş durumdadır. Eskiden Bakanlık içerisinde aşağıdan yukarı bir şekilde geliştirilen dış politika uygulamaları ve kararları artık ne yazık ki yukarıdan gelen emirlerle icra edilmeye başlanmıştır. Asırlık hariciye geleneğimiz ile Türk dış politikasının üzerine bina edildiği cumhuriyet felsefesinin yerini iktidarın ideolojik temelli ve kişisel çıkarlara dayalı dış politika anlayışı almış durumdadır. Böyle bir anlayışla idare edilen dış politika anlayışının ulusal menfaatleri koruyabilmesi çok mümkün değildir. Kaldı ki birçok alanda ulusal menfaatlerimizin layıkıyla korunamadığı da bir vakıadır.

Muhterem milletvekilleri, mevcut iktidarın kötü bir alışkanlığı vardır. İktidar, Türkiye Büyük Millet Meclisine gereken önemi vermemekte ve âdeta yok saymaktadır. Dışişleri Komisyonu da bu tutumdan payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Zira, hem önceki bakan hem de mevcut Sayın Bakan, dönemlerinde Komisyon çalışmalarına dışişleri bakanları hemen hemen hiç katılmamış ve gerekli bilgilendirmeleri yapmamışlardır. Bu duruma özellikle partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin yürürlüğe girmesinden itibaren anayasal erkler arasında son derece sağlıksız bir ilişki ortaya çıkması sebep olmuştur. Dolayısıyla Sayın Bakanın bundan sonraki Komisyon toplantılarına katılmasının ve o günkü konuyla ilgili, o dönemdeki konuyla ilgili -çünkü çok sıcak gelişmeler var- gerekli bilgileri bizzat kendisinin izah etmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Sadece Komisyon çalışmalarında değil aynı zamanda Genel Kurulda dışişleriyle ilgili olarak görüşülen konularda siyasi partilerin bizzat Sayın Bakan tarafından bilgilendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz ama yapılmıyor.

Muhterem milletvekilleri, son yıllarda siyasal kadrolaşmanın getirdiği liyakatsizlik ve ehliyetsizlikle kurumlarımız etkisizleştirilmiş ve kurumsal kültür zayıflamıştır. Dışişleri Bakanlığı da bu politikalardan en fazla zarar gören kurumların başında gelmektedir. Zira, başta büyükelçi atamaları olmak üzere Bakanlık kadrolarındaki tayin, terfi süreçleri partizanlığa göre yapılmaktadır. Ehliyet ve liyakatlerinin yanı sıra, çok önemli tecrübelere ve dışişlerinin kurumsal kültürüne sahip olan insanlar göz ardı edilmektedir. Bize ulaşan bilgilere göre -Sayın Bakana da sormuş oluyoruz aynı zamanda- Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki 32 genel müdürlüğün 21'inin kurum dışından yapılan atamalarla idare edildiği belirtilmektedir. Usta-çırak ilişkisi içerisinde yıllarca görev yapan ve çok önemli tecrübeler kazanan kurum personelinin bu atamalarla dışlanmasının izahı nedir? Dışişleri Bakanlığı kadrolarında liyakatli ve ehliyetli insanlara yapılan bu haksızlığın sebebi nedir? Bu sorulara cevap verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dışişleri Bakanlığının giriş sınavlarında barajın 70'ten 60'a indirilerek 200 kişilik yeni memur alınacağı ifade edilmektedir. Giriş sınavlarındaki baraj puanını düşürme uygulamasının amacı nedir? Sadece bu uygulama bile ehliyet ve liyakat esaslarının ne kadar göz ardı edildiğinin önemli göstergelerinden biridir. Unutulmamalıdır ki etkili bir dış politikanın oluşturulması ve uygulanması, Bakanlığa ehliyet ve liyakatle girip ehliyet ve liyakate göre terfi ettirilen kadrolarla mümkündür.

Muhterem milletvekilleri, diğer yandan, bir ülkenin uluslararası alanda nasıl teveccühe maruz kaldığının en önemli göstergelerinden biri de pasaportunun itibarıdır. Vatandaşlarımızın vizesiz seyahat edebileceği yabancı ülke sayısındaki artış hedefinin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine, benzer bir husus olan, Türk vatandaşlarının maruz kaldığı vize problemleri konusunda Bakanlığın somut hangi adımları attığının, hangi çalışmaları yürüttüğünün kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Zira, vatandaşlarımız ticari ve turistik açıdan önemli destinasyonlar olan birçok ülkeye hâlen vizesiz girememektedir. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, İtalya ve Polonya gibi ülkelerde üniversitelere kayıt yaptırdığı hâlde vize alamayan çok sayıda öğrencimiz vardır. Açıkçası milletimiz bu muameleyi asla hak etmemektedir.

Muhterem milletvekilleri, yabancı ülkelerdeki soydaş ve akraba toplulukların dil, din ve kültürlerini muhafaza ederek barış ve huzur içinde yaşamlarını sürdürmeleri için çaba göstermek Türkiye Cumhuriyeti'nin benimsediği millî politikalardan biridir. Doğu Türkistan'daki soydaşlarımız olan Uygur Türklerinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira Doğu Türkistan'daki soydaşlarımız olan Uygurlar uzun yıllardır sistematik bir şekilde baskı ve zulüm politikalarına maruz kalmaktadır. Uygur Türklerinin maruz kaldığı bu zulüm politikalarının temel sebebi, onların sadece ve sadece Türk ve Müslüman olmalarıdır. Ayrıca, tüm dünya kamuoyunun bildiği gibi, Çin Halk Cumhuriyeti Doğu Türkistan bölgesini oldukça stratejik bir bölge olarak değerlendirmekte ve özellikle yer altı kaynakları açısından büyük önem vermektedir. Bu doğrultuda, Çin, Doğu Türkistan'daki Uygurları etnik, kültürel ve dinsel açıdan asimile etmek için birçok ülkenin "soykırım" olarak nitelediği insanlık dışı uygulamaları hayata geçirmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti uyguladığı soykırım politikalarıyla bölgede Çinlilerin demografik olarak baskın hâle gelmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda Türk millî kimliğini ve Türk İslam medeniyetinin dinsel ve kültürel mirasını ortadan kaldırmayı hedeflemiş durumdadır. Uygurların dinsel vecibelerini yaşamaları yasaklanmakta, bu uygulamaya itiraz edenleri de toplama kamplarına doldurmaktadır. Toplama kamplarından kurtulanların tanıklıklarına göre bu kamplara toplanan insanlar fiziksel ve psikolojik olarak ağır işkencelere maruz kalmaktadır. Toplama kamplarına alınan birçok insandan haber alınamamakta, hayatta olup olmadıkları bilinememektedir. Uygur çocukları da zorla ailelerinden koparılmakta ve asimilasyon merkezlerine alınmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti'nin uyguladığı bu insanlık dışı politikalar uluslararası camianın tepkilerine neden olmakta ve çeşitli yaptırımlara konu olmaktadır. Bu noktada, Doğu Türkistan'da yaşananlar hakkında Bakanlığın hangi adımları attığı ve ne tür girişimlerde bulunduğunun da açıklanması gerektiği kanaatindeyiz. Bizim için son derece önemli. Doğu Türkistan, açıkçası, bizim kültür coğrafyamız, tarihî coğrafyamız; ilk sözlüğümüzün yazıldığı coğrafya, Divanü Lûgat-it Türk'ün yazıldığı coğrafya; ilk devlet felsefesi kaynağımız olan Kutadgu Bilig'in yazıldığı coğrafya; yine aynı şekilde, Atabetü'l-Hakayık'ın yazıldığı coğrafya. Bizim ilk defa, Türkler olarak, Müslüman Türkler olarak Kelime-i Tevhid getirdiğimiz coğrafya orası Sayın Bakan, sıradan bir yer değil yani ilk defa “La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah” dediğimiz coğrafya orası. Onun için, bu soruların cevabını, hangi adımları attığınızı açıkçası merak ediyoruz.

Muhterem milletvekilleri, Irak'ta 1987'den bu yana ilk kez, bugünlerde biliyorsunuz, 20-21 Kasım tarihlerinde nüfus sayımı gerçekleştirilmektedir. Bu konuda özellikle Kerkük'ten gelen haberlere göre bazı usulsüzlüklerin yapıldığı ve Kerkük'ün demografik kimliğinin değiştirilmek istendiği görülmektedir. Nüfus sayımına saatler kala Erbil ve Süleymaniye'den -toplam 260 bin kişi olduğu söylenmektedir- on binlerce kişinin Kerkük'e getirilmeye başlandığı ortaya çıkmıştır. Görüntüleri de var. Kerküklü olmayan kişilerin nüfus sayımıyla birlikte Kerkük nüfusuna kayıt ettirilerek seçimlerde oy kullanmalarının önü açılmak istenmektedir. Kerkük'ün girişlerinde bulunan kontrol noktalarında görev yapan 320'ye yakın Türkmen ve Arap güvenlik gücünün, güvenlik görevlisinin, genel sayımdan önce yani üç gün önce Kerküklü olmayanların şehre kaçak girişini kolaylaştırmak amacıyla gözaltına alındığı ve Bağdat'a çekildiği bildirilmiştir. Dolayısıyla bu iddialarla ilgili de Bakanlık hangi adımları altmıştır merak ediyoruz.

Dışişleri Bakanlığımızın, Kerkük'ün demografik kimliğinin muhafaza edilmesi, soydaşlarımızın hak ve menfaatlerinin korunması konusunda hangi adımları attığının kamuoyuna açıklanması gerektiği düşüncesindeyiz.

Muhterem milletvekilleri, dış politikamızla ilgili önem arz eden bazı soruların cevaplandırılmasını beklediğimizi ifade etmek isterim. Daha doğrusu, diğer partilerin sözcüleri bu konulara fazlasıyla girdiği için ben sadece soru sorarak cevaplandırılması gerektiği düşüncesindeyim. Bunları şöyle sıralayabilirim:

Birincisi, Mavi Marmara konusunda -tırnak içerisinde- İsrail'in ve Türkiye'nin başkentleri olarak kayda geçen Kudüs ve Ankara'da imzalanmış olan anlaşma çerçevesinde İsrail'in ödediği 20 milyon doların akıbeti konusunda bilgi verebilir misiniz? Bu paranın akıbeti nedir? Nerededir?

İkincisi, Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Mutabakat Muhtırası'nın akıbeti nedir? Libya tarafının bu anlaşmaları onaylamadığı doğru mudur? Bunlar niçin anlaşma değil de mutabakat metni niteliğinde getiriliyor Meclise? Bunun sebebi nedir?

İkincisi, bugüne kadar biz onayladık ama Libya tarafı hiçbir anlaşmayı, hiçbir mutabakat metnini onaylamamıştır, sebebi nedir?

Bir diğeri, Akdeniz'de 28'inci boylamın batısına geçilemeyişinin sebebi nedir?

Bir diğer sorumuz, Suriye Arap Cumhuriyeti'yle ikili sorunlarımızın ortadan kaldırılması konusundaki diyalog sürecinin -bahsettiniz bir parça ama- akıbeti nedir, ne aşamadadır?

Bir diğer sorumuz, Suriye'yle barış görüşmelerinde Suriyeli sığınmacıların güvenli bir şekilde memleketlerine geri dönüşü konusu Türkiye Cumhuriyeti açısından ön şart mıdır, ön şart olarak masaya konmuş mudur; değilse sebebi nedir?

Bir diğeri, F-35 savaş uçağı projesinde Türkiye'nin durumu nedir?

Bir diğeri, S-400 hava savunma sisteminin akıbeti nedir? Başka bir ülkeye transferine yönelik iddialar doğru mudur?

Bir diğer sorumuz bizzat Bakanlığınızı ilgilendiren, Dışişleri Bakanlığı bildiğim kadarıyla, yanılmıyorsam birkaç binada faaliyet göstermekte yani fiziki kapasitesi bina olarak yetersiz durumda. Her ne kadar dijitalleşme olmuş olsa bile, ilerlemiş olsa bile bunun yönetim açısından sıkıntı doğuracağı kanaatindeyim. Yeni alınan meslek memurlarıyla beraber bu sıkıntı giderek derinleşecek, açıkçası öyle görünüyor. Bu sorunu gidermek açısından Bakanlığa bir hizmet binası, ek hizmet binası yapılması konusunda bir çalışma veya herhangi bir takvim var mıdır?

Bu soruların açık ve net bir şekilde cevaplanmasının önemli olduğunu düşünüyorum çünkü çok açık sordum, çok net sordum. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken Bakanlığın 2025 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

METİN ERGUN (Muğla) - Son olarak da, Sayın Başkan ifade etti ama parti olarak da tekrar edelim: Türkiye bir savaş içerisinde değildir. Türkiye bölücü terör örgütüyle terör mücadelesi yürütmektedir. Dolayısıyla bunu "savaş" veya "düşük yoğunluklu savaş" diye nitelendirmek mümkün değildir. Ayrıca, bölücü başına umut hakkı talep etmek ve ona bu hakkı tanımak kırk yıldır bölücü terörizme karşı mücadelede şehit verdiğimiz binlerce asker, polis, jandarma, öğretmen, savcı, hâkim, korucu ve nice başkaca vatandaşlarımızın hatırasına saygısızlıktır, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü tartışmaya açmaktır âdeta. Biz İYİ Parti olarak bu girişimlere asla rıza göstermeyecek ve sonuna kadar da mücadele edeceğiz diyor, saygılarımı sunuyorum.