KOMİSYON KONUŞMASI

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum: Şimdi "Kürtçe şarkı eşliğinde halay çekti." diye Mersin'de bir linç kampanyası başlatıldı ilk önce, daha sonra da 22 Temmuz 2024 tarihinde bu gençler gözaltına alındı. Basına da yansıdığı gibi, ters kelepçeyle yapıldı, daha sonra polis arabasında etnik, milliyetçi şarkılar eşliğinde bunlara şarkılar dinletildi. Daha sonra biz Bakana, Sayın Bakana 16 tane soru sorduk. Sayın Bakan 12/11/2022 tarihinde "Yakalama ve gözaltına alma işlemleri, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği'ne uygun olarak gerçekleştirilmiştir..." Şimdi, ters kelepçe, kötü muamele, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği'nin neresinde düzenlenmiştir? Siz bu durumu meşru buluyor musunuz, yasaya uygun buluyor musunuz? Yoksa bu cevabı siz değil de başkaları mı cevapladı, bu imza size ait olmayabilir mi Sayın Bakan? Bu bir.

İkincisi, mültecilerle ilgili, geri gönderme merkezleriyle ilgili bize sıkça gelen talepler ve ihlal raporları söz konusu. Mültecilerle ilgili, Türkiye'de mültecilere yönelik hak ihlalleri yıllardır yıllar içerisinde tırmanışa geçmiş, yaygınlaşmış, sistematik hâle gelmiş ve nihayetinde aleni ırkçılığa dönüşmüştür. Mültecilere yönelik ırkçı söylemler ve nefret suçları sadece bireysel düzlemde değil, aynı zamanda toplumsal ve kurumsal düzlemde de ciddi boyutlara ulaşmıştır. Özellikle, Suriyeli ve Afganistanlı mülteciler toplumda yaygın bir nefret söylemiyle karşı karşıya kalmakta ve hedef alınmaktadır. Mültecilerin yaşam hakkı, barınma hakkı gibi temel hakları ihlal edilmekte, mülteciler şiddete, nefret söylemine, cinsel saldırıya, toplumsal linç ve ayrımcı uygulamalara maruz bırakılmaktadır. Ayrıca, mültecilere yönelik nefret söylemi ve nefret suçlarının kamu görevlileri tarafından da desteklendiği ve teşvik edildiği raporlar arasındadır. Mültecilerin sık sık böylesi bir hıncın nesnesi hâline getirilmesinin temel nedeni, siyasal iktidarın yaklaşık on üç yıldır -azımsanmayacak bir süre bu süre- Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanı hâlâ "misafir" veya "yabancı" olarak niteleyen; mülteci ya da yurttaş olarak bir statü tanımayan, böylece haklara sahip olma hakkından yoksun bırakan, dolayısıyla evrensel insan hakları normlarıyla bağdaşmayan politikalarıdır. Milyonlarca insanı uluslararası ilişkilerde pazarlık nesnesi yapma sorumsuzluğudur aslında bu durum.

Diğer yandan, kimi muhalefet partileri tarafından siyasal iktidara karşı muhalefetin en önemli argümanı hâline getirilen mülteci karşıtlığı, söz konusu hıncın daha da büyümesine ve yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Siyasal iktidarın mültecilere yönelik hak ihlalleri ve saldırılara karşı etkili bir önlem almaması, ihlal yaşandığında etkili bir soruşturma yürütmemesi, geniş bir cezasızlık kültürünü oluşturmaktadır.

Yine, geri gönderme merkezleriyle ilgili 2014 yılında idari gözlem yapılacağı iddiasıyla İçişleri Bakanlığı Göç Komisyonu, Göç İdaresi Başkanlığı tarafından kurulan ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen geri gönderme merkezleri, pratikte bir tür cezaevine dönüşmüş, hatta cezaevlerinden bile daha kötü durumdadır bugün. Ulusal ve uluslararası mevzuattan doğan yükümlülüklerin hemen hiçbirine riayet edilmiyor bu kurumlarda; kamu denetimine kapalı, sığınmacılar ve göçmenlerin en temel özgürlüklerinden alıkonulduğu bu mekânlar insanı insan hakkının öznesi olmaktan çıkaran kamplardır, Avukatlar giremiyor, milletvekilleri giremiyor; milletvekilleri cezaevlerini ziyaret edebiliyor ama geri gönderme merkezlerine bir türlü giremedi; en son bu hafta içerisinde İstanbul'da yapıldı, ona da izin verilmedi, Milletvekilimiz Özgül Saki basın açıklaması yapmak istedi, ona dahi izin verilmemiştir. Dolayısıyla, bu kişilerin yakınlarıyla temas kurması mümkün olmuyor; gönderilen posta, koli veya benzeri şeyler ulaşmıyor. Sürekli sağlık çalışanının bulunmaması, psikoloğun olmaması, sosyal hizmet uzmanının olmaması, hastalık şikâyetlerinin savsaklanması ve bazen ölümle sonuçlanabildiği -ki öyle durumlar, vakalar da söz konusu- bu durumların tamamının göz ardı edilmesi bir insan hakkı ihlalidir aslında.

Yine, gelen birkaç örneği, vakayı ifade etmek istiyorum: 3 Ocak 2024 tarihinde 28 yaşında Suriyeli mülteci Hasan Muhammed bir haftadır tutulduğu Ankara Akyurt Geri Gönderme Merkezinde ölmüştür. Muhammed'in ailesi geri gönderme merkezinden bir açıklama yapılmadığını, çocuklarının cesedinde darp izleri bulunduğunu iddia etmişlerdir. 22 Mart 2024 tarihinde, İnsan Hakları Derneği ve Çanakkale Tabip Odası da Ayvacık Geri Gönderme Merkezinde işkence ve kötü muamele iddialarını dile getirmiştir. 20 Nisan 2024 tarihinde Antalya Geri Gönderme Merkezinde işkence ve kötü muamele iddiasıyla açlık grevinin başladığı kamuoyuna yansımıştır. Yine, 25 Ekimde Konya'da 20 yaşındaki Suriyeli Hamza El Hafyen şekeri yükselmesi nedeni hastaneye kaldırılmış ama gözaltına alınıp geri gönderme merkezine gönderilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Herhangi bir durum yoktu. Dolayısıyla, bu geri gönderme merkezlerinin denetiminin yapılması, şeffaf olunması, bu konuda temel insan haklarına riayet edilmesi gerektiğini düşünüyorum.