KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, İçişleri Bakanlığı bütçesi olunca, ilk önce kısa da olsa bu sığınmacı meselesiyle, Türkiye'nin başını çok ağrıtacak, önümüzdeki dönemde daha da fazla ağrıtacak bir sığınmacı meselesiyle başlamak istiyorum. Şunu net bir şekilde söylememiz gerekiyor: Maalesef Türkiye, iktidar eliyle demografik bir işgale maruz kalmıştır bu sığınmacı meselesinde ve bununla ilgili bizim gördüğümüz kadarıyla hiçbir şekilde bir politika yok. Yani bunların özellikle ülkelerine sağ salim, huzur içerisinde, barış içerisinde geri gönderilmesine ilişkin hiçbir programın olmadığını, politikanın olmadığını görüyoruz ama ben yine de buradan, soru bölümüne geçmeden Sayın Bakana bu konuyu ne yapacaksınız, programınız nedir, bunu ne kadar önemsiyorsunuz bu sığınmacı meselesini diye sormak istiyorum? Şimdi, hakikaten biz bu meseleyi şöyle görüyoruz: Bu varoluşsal bir tehdit yani Türkiye'nin demografisi hızlı bir şekilde bu meseleyle ilgili olarak değişiyor, bu tehdidi görmek gerekir ama maalesef Hükûmette öyle bir bilincin olmadığını üzülerek biz görüyoruz. Biliyorsunuz, İYİ Parti olarak bizim "millî göç doktrini" diye bu konuyla ilgili çalışmamız var yani bu planlı geri dönüşün nasıl olması gerektiğine ilişkin çalışmamız var. Umarım, o çalışmadan iktidar faydalanır diye ummak istiyorum.

Şimdi, tabii, hemen bununla yakından alakalı olan bir vatandaşlık meselesi var. Nasıl oluyor şimdi? Konut alınması veya bireysel emeklilik yoluyla vatandaşlık elde ediyor yabancılar. Son yedi yılda yabancılara 310 bin civarında konut satışı olmuş. Bu konut satışlarının da en az yarısının vatandaşlık karşılığında olduğunu istatistikler ortaya koyuyor. Bu şekilde bakınca, yaklaşık 500 bin kişinin Türkiye'ye para getirme yoluyla, konut yoluyla veya bireysel emeklilik yoluyla Türk vatandaşlığına geçtiği anlaşılıyor. Bu, anayasal da değil, hukuki değil. Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 12'nci maddesi, istisnai durumları, vatandaşlığın verileceği istisnai durumları düzenliyor. Siz bunu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle çıkan bir yönetmeliğe istinaden yapıyorsunuz ama bu yönetmeliğin kanunun üzerinde olması mümkün değil. Anayasa da vatandaşlığın kazanmasına ilişkin şartların kanunla düzenlenmesini emrediyor dolayısıyla burada böyle yasal, hukuki bir problem var. Biz İYİ Parti olarak bunun iptali için biliyorsunuz Danıştaya dava açmış durumdayız, umarım hukuk çalışır da bu vatandaşlıklar iptal edilir.

Diğer bir husus, yine vatandaşlık konusunda, bu Suriyeli sığınmacılara verilen vatandaşlık konusu. Yine, İçişleri Bakanının açıklamalarına göre öyle anlaşılıyor ki 238 bin Suriyeli sığınmacıya Türk vatandaşlığı verilmiş, burası da anlaşılabilir değil. Bir defa, mal edinimi yoluyla veya işte az önce söylediğimiz döviz getirme yoluyla Suriyelilere vatandaşlık verilemeyeceği 1927 yılında 1062 şerhi olarak çıkan ve hâlen yürürlükte olan kanuna aykırı yani bu kanun, Hatay hassasiyeti yüzünden, Hatay meselesi sebebiyle Suriye uyruklu yabancılara mülk edinmek suretiyle vatandaşlık verilmesini imkânsız hâle getiriyor. O zaman sormak lazım, Suriyelilere bu vatandaşlığı nasıl veriyorsunuz, neye göre veriyorsunuz?

Yine, 22 Ekim 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği'nin 25'inci maddesi de aynen şunu ifade ediyor: Geçici koruma süresi ikamet izni toplamından sayılmaz ve sahibine Türk vatandaşlığına başvuru hakkı sağlamaz. Şimdi, buraya göre de alamıyor dolayısıyla bu 238 bin kişiye -belki daha da arttı, bilemiyoruz- bu vatandaşlığın nasıl verildiği konusunu açık ve net bir şekilde Sayın Bakana sormak istiyorum. Dolayısıyla Türkiye'yi bir kupon arazi, Türk vatandaşlığını da bir eşantiyon olarak görmemek lazım. Türk vatandaşlığı her türlü maddi değerin üzerinde bir değerdir, bunu net bir şekilde görmemiz lazım. Mesela, ben bu bireysel emeklilikle ilgili olarak, Sayın Bakan, size bir soru önergesi göndermişim; kaç kişiye verildi, ne kadar gelir elde edildi, nedir, ne değildir diye rakamlarını soruyorum, siz bana diyorsunuz ki: Filanca yönetmeliğin, filanca bendine göre bu işler yürütülüyor. Bunu bizim Meclis Başkanlığı da bu soru önergesine cevap verildi diye kabul ediyor. Ya, cevap falan yok. Bunlar niye gizleniyor? Burada daha şeffaf olmak lazım. Madem bu vatandaşlık veriliyor, hukuki değilse niye veriyorsunuz, utanılacak bir şeyse niye veriyorsunuz; veriyorsanız, utanmıyorsanız veya hukuki olduğuna inanıyorsunuz niye rakamını söylemiyorsunuz, değil mi? Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir soru önergesiyle size soruluyor; hani, sıradan, sokakta falan da sorulmuş bir mesele değil.

Şimdi, biz "Bunların geri gönderilmesi lazım, planlı bir geri dönüş olması lazım." falan derken siz Suriyelilerin Türkiye'de artık iyice sabitlenmesi için birtakım girişimlerde bulunuyorsunuz. Neden bahsediyorum? Bakın, şu Dünya Bankasının resmî dokümanı, İngilizce bir metin; Türkiye'yle bir anlaşma, bir kredi anlaşması bu. Şimdi, tabii, çok uzun olduğu için sadece 2 tane maddesinden bahsetmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, mesela "Indikatör 6-1" diyor, ondan sonra, yani, bu, hıfzıssıhhayla ilgili bir kısım hizmetlerin sığınmacılara verilmesi konusu. İşte, burada, hedef de 236 bin sığınmacıya bu tür hizmetin verilmesi sağlanacak. Şart ne? Yani bir para alacağız, kredi anlaşması yapıyoruz, şartlardan bir tanesi bu arkadaşlar. Yani, geri gönderelim, edelim falan değil, tam tersine bu Suriyelilere ne tür bir hizmet verileceğine ilişkin. Diğer bir tanesi iş yaratmayla ilgili bir indikatör var, Indikatör 4-3. İngilizcesini okumayayım tabii. Ondan sonra, burada da diyor ki: Şu kadar kayıtlı iş yaratılması meselesi. Yaratılacak işin de yüzde 50'sinin sığınmacılardan olması şartı var. Yani Türk vatandaşları bu memlekette iş bulamıyor, geniş tanımlı 10,6 milyon işsizimiz var. Bu Suriyelileri göndermemiz lazım artık ülkelerine falan derken, Türkiye'nin demografisi değişiyor, Anadolu Türksüzleşiyor derken biz; siz, bunlara buralarda iş bulalım. Bunlara daha fazla hizmeti nasıl götürürüz, nasıl kalıcı yaparız diye anlaşma yapıyorsunuz. Ya, Türkiye'nin bağımsızlığını gölgeliyor şu anlaşma Sayın Bakan. İstirham ediyorum, şu anlaşmayı bir inceleyin. Muhtemelen bilginiz vardır Türkiye Cumhuriyeti devletinin Bakanı olduğunuza göre.

Dolayısıyla bakın, tabii, Türkiye'yi kötü yöneteceksiniz, Türkiye'yi 70 sente muhtaç hâle getireceksiniz, borç artacak, ondan sonra Dünya Bankasından alınacak kredilerin ağır şartlar içerisinde de işte sığınmacılara şu kadar iş verilmesi, şu kadar hizmet götürülmesi şartlarının altına imza atacaksınız; bu kabul edilebilir bir şey değil. Bakın, bu iktidarlar şunlar bunlar geçici, bu toprak, bu vatan bizim vatanımız, bu vatan hepimizin vatanı. Yani, burada, bu vatanı tehdit edecek, bu vatanın demografisini bu kadar kötü bir şekilde değiştirecek bir meselede kayıtsız kalmanızı, bir politika üretmemenizi anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu trafik cezaları milletin canını çok yakıyor. Bu EDS uygulaması var, malum, işte oraya çok girmeyeceğim, bu gelir paylaşımı var, özel sektörle birlikte yapıyor, özel sektör yapıyor, devrediyor, işte ondan sonra cezalar kesiliyor falan filan. Burada, tamamen, yapılan iş, bizim gördüğümüz şu... Tabii, bugünün meselesi falan değil -Sayın Emniyet Genel Müdürü de yeni, hayırlı olsun diyelim ona da bu arada- yani, bu, uzun süredir devam eden bir sistem. Yani devlet tuzak kuruyor. Şimdi, cezayı niye koyarsınız? Elbette olması lazım, trafik güvenliğini sağlamamız lazım çünkü çok fazla trafik kazası oluyor, çok fazla insan hayatını kaybediyor, yaralanıyor veya maddi hasar oluyor. Yani, bunlar, emin olun, caydırmaktan ziyade, insanların kurallara uymasını zorlamaktan ziyade "Nasıl ceza keseriz?" mantığına dönüşmüş. Biraz da belki özel sektörün işin içerisine girmesinden kaynaklandı. Yani, mesela, bunu nereye yaparsınız? Diyelim ki işte, böyle, çok kritik yerlerde, okul önlerinde, şurada burada olması gerekirken tam tersine insanların biraz daha hız yapabileceği, yolun geniş olduğu, yolun düz olduğu veya böyle biraz da baş aşağı gittiği yerlere bunlar konuluyor, insanlar ister istemez belli bir hız sınırına takılıyor ve bu cezaları yiyorlar. Ben bunu çok fazla anlayamıyorum. Bundan vazgeçelim. Ceza odaklı bir sistemden caydırıcılık odaklı bir sisteme geçilmesi gerekiyor. Elbette denetim olması lazım. İşte, sunumunuzda "2024 yılı içerisinde 15,9 milyon denetim yaptık." diyorsunuz ama bu denetimler sonrasında yani kesilen cezaların -gerek EDS yoluyla gerekse işte birebir radarlar veya diğer sistemler yoluyla kesilen cezaların- temel mantığının... Elbette devlet gelir de elde etsin, gelir elde etmesin demiyoruz, zaten ediyor ama temel mantığı insanları kurallara uymaya zorlamak olmalı, insanlara ceza kesmek, onları tuzağa düşürmek olmamalı.

Şimdi, 2023 rakamlarını inceledim, motorlu kara taşıt sayısı Türkiye'de yüzde 8,5 artmış ama kaza sayısı da yüzde 6,6 artmış yani daha altında artmış, biraz daha iyi denilebilir çünkü en azından bu nedir? İşte, hiçbir iyileşme yapılmasa, taşıt sayısı kadar kaza sayısının artması beklenir. Onun altında artmış ama ölümlü, yaralanmalı kaza sayısı yüzde 19,2 artıyor. Bunu anlamak mümkün değil. Burada çok ciddi bir artış var, yani ciddi kazalarda motorlu kara taşıt sayısının üzerinde ciddi bir artış var, buna bakmak gerekiyor. Bunu nasıl önleyebiliriz, insanlarımızın can ve mal güvenliğini nasıl sağlayabiliriz, ona bakmamız lazım.

2024 yılında rekor üzerine rekor kırıyorsunuz bu trafik cezalarında. Şu ana kadar tahsilat 34 milyar lira, ilk on ayda, tahakkukunuz 48,5 milyar lira. Tahsilat açısından söylüyorum, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 160'lık bir artış var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bunu ben ayrıştırdım, işte, bir kısmı taşıt sayısında artıştan geliyor, hatta söyleyeyim ama güzel bir şey var, tahakkuk tahsilat oranları geçmiş yıllarda yüzde 50 iken yüzde 70'e çıkarmışsınız yani ceza kesilmiş ama yarısını ancak topluyormuşsunuz, diğer yarısı alınmıyormuş, Maliye Bakanlığı bütçe rakamları onu gösteriyor. Bu yıl yüzde 70'e çıkmış, o güzel bir performans, en azından kesilen cezanın elbette ki tahsil edilmesi lazım ama burada çok yüksek bir şey var, bu da işte, az önceki söylediğim durumu aslında destekliyor yani ölümlü, yaralanmalı kaza sayısı çok artıyor, trafik cezalarımız da çok artıyor, denetimler de artıyor ama bunlar caydırıcı değil. Dolayısıyla bunlar, böyle, hani, parayı, geliri daha fazla elde etme mantığıyla yapılmış işler gibi duruyor. Dolayısıyla buradaki sisteminizi de bir gözden geçirmek gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, tabii, polisimiz bizim canımız ciğerimiz; güvenliğimizi, asayişi polisimiz, jandarmamız sağlıyor. Polislerin, bir defa, çalışma şartlarında hakikaten çok ciddi sıkıntılar var, bugün Necmettin Bey gündeme getirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitireceğim.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, toparlayın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum.

Ciddi intihar olayları var. Son günlerde, çok şükür, pek gelmedi ama bunları, mesela, daha önce ben Mecliste de gündeme getirmiştim. Burada mesele nedir yani bir mobbing mi var, yoksa sıkıntıları mı var, maddi sıkıntı mıdır, çalışma şartları mı, psikolojileri mi? Dolayısıyla ciddi bir psikolojik desteğe ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Bu, hem vatandaşın sağlığı açısından önemli hem de polisimizin sağlığı açısından önemli.

Bir de polisle vatandaşı karşı karşıya getirecek talimatlardan kaçınmak gerekiyor. Kimi yerde, bakıyorsunuz, polis çok cüretkâr, çok cesur ve işin üzerine gidiyor. Aslında, baktığınız zaman, biraz düzgün vatandaşa karşı olan meselelerde böyle ama kimi yerlerde polis eli kolu bağlı olduğu için biraz meselelere girmekten kaçınıyor. İşte, birkaç olayda gördük, görüntüleri falan çıktı. Şimdi vaktim olmadığı için uzatamayacağım onları. Dolayısıyla polisin elini kolunu bağlayan hükümler varsa buralarda düzeltme yapmak lazım. Buradan çıkacak sonuç da şu değil tabii, bu sefer birilerinin üzerine orantısız bir şekilde polisin gitmesi anlamında değil.

Ben sözlerimi burada, tabii...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, otuz saniye... Önergelerden düşeriz, oradan tasarruf ederiz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bakın, söz mü?

ERHAN USTA (Samsun) - Söz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Gerekçeleri kısa yazın.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir tane önergeyi çekeceğim.

Ya, bu mafya meselesi önemli. Çok mücadele ediyorsunuz; mafya meselesi, sokak çeteleri meselesi, çok mücadele ediyorsunuz. Tabii, çok kötü bir yönetim devraldınız, biz bunları biliyoruz. Sizin, burada, "kabine dönemi" olarak söyleminizin verdiği mesajın ne anlama geldiğini de biliyoruz ama hâlâ ciddi bir şekilde bir mafyalaşma ve sokak çeteleri var. Bunlarla ilgili sizden daha da kuvvetli mücadele bekliyoruz.

Ben bütçenizin hayırlı olması temennisiyle hepinize saygı sunuyorum.

Teşekkürler Sayın Başkan.