Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Emniyet Genel Müdürlüğü c) Jandarma Genel Komutanlığı ç) Sahil Güvenlik Komutanlığı d) Göç İdaresi Başkanlığı e) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 20 .11.2024 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli basın emekçileri, kıymetli emekçi arkadaşlar, Sayın Bakan; hepinizi saygıyla selamlıyor, iyi çalışmalar diliyorum.
Sayın Mehmet Emin Bilmez çıktı herhâlde. Sayın Münir Karaloğlu ile Mehmet Emin Bilmez'e kolaylıklar dilemiyorum Van'daki pratiklerinden dolayı. Van halkının yarısından fazlası size karşı ne hissediyorsa ben de aynısını hissediyorum.
İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI BÜLENT TURAN - Cevap hakkı doğdu onlara.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sırası geldiğinde cevap verirler.
Kapsamı geniş ve icraatları tartışmalı bir Bakanlık hakkında günlerce konuşsak yeterli gelmiyor maalesef. Her zaman yurttaşın GBT'sine değil de biraz kendi GBT'nize baksanız aslında ne demek istediğimizi çok rahat bir şekilde anlarsınız Sayın Bakan. Önemli bir Bakanlık olduğu kesin, o konuda hiçbirimizin şüphesi yok çünkü özgürlükler dengesini "güvenlik" adı altında darmadağın edebilen bir yönü de var bu Bakanlığın. Yıllarca "Hukuk arkasından gelsin." anlayışıyla hareket edildi. Güvenliğin esas amacı, özgürlükleri garantiye almak olmalıyken âdeta insan hakları, demokrasi ve barışa karşı bir cephe oluşturuldu. Arabayı atların önüne koyarak bir sonuç alınmak istendi ama nafile. Sayın Yerlikaya, siz de göreve geldiğinizde hukuk ve insan haklarına göre hareket etmekten bahsettiniz ama bir buçuk yılda sicilinize birçok hukuksuzluğu ve hak ihlallerini yazdırmayı başardınız.
Şimdi, sürem el verdiği ölçüde birkaç konuyla ilgili düşüncelerimizi aktaracağım ben de.
Ülkenin can alıcı meselelerinden bir tanesi, kadınların ve çocukların can güvenliği. Çocuklar öldürülüyor, kadınlar ortadan kaybettiriliyor ama süreç şeffaf bir şekilde ilerletilmiyor, kamuoyu vicdanı tatmin edilmiyor Sayın Bakan. Olayların ardından hemen gizlilik kararı veriliyor, havuz medyasına sızdırılan magazinsel bilgilerle dikkatler dağıtılıyor, farklı bir algı oluşturulmaya çalışılıyor bu şekilde. Senaryo maalesef değişmiyor çünkü figüran ve oyuncular hep aynı. Van'da üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş vakasında da aynı şeyle karşılaştık; kolluğa geç haber verilmesinden olaya bir intihar ön kabulüyle yaklaşılmasına kadar, Rojin'in cansız bedeninin aranan yerden 20 kilometre uzakta bulunmasından otopsi sürecine kadar her şey tartışmalı bir şekilde karşımıza çıkmakta. Güvenlik güçlerinin teknik donanım olarak her türlü imkâna sahip olduğu hamaseti yapılıyor ama Rojin vakasındaki şüpheler giderilmiyor, aşama aşama şeffaf bir süreç hakkında kamuoyuna bilgi verilmiyor. Ön otopsi raporunda kesin bir şey anlayamadık, İstanbul'da otopsi raporunda ise boğularak öldüğü saptaması var ama olayın başlangıcından sonuna kadar zincirin halkaları birbirine bağlanmıyor Sayın Bakan. Devlet "Sonuç budur, kabul edin, sorgulamayın." havasında fakat Rojin'in ailesinin yüreği de bizim yüreğimiz de soğumuş değil. Dün de Rojin'in annesi ve ablası buradaydı, Meclisteydi, onları dinledik; onların sizden tek talebi adalet Sayın Bakan, gerçekten ciğerleri yan yana "adalet" dediler, adalet taleplerini bu salona ulaştırmamızı istediler. Bizler de Rojin için adalet istiyoruz, herkes için adalet çağrısında bulunuyoruz Sayın Bakan.
Şimdi, Kürtlerin tarihsel coğrafyasına "kürdistan" dediğimizde Sayın Muş hemen bize Anayasa'yı hatırlatıp madde 3'ü okuyor; eyvallah, bununla ilgili de bir itirazımız olmayacak. Peki, kayyumlarla Anayasa'da yer alan merkezî ve yerinden yönetim ilkesini ortadan kaldıran şu karşımızdaki İçişleri Bakanına da Anayasa hatırlatmasında bulunmamız gerekmiyor mu? Çünkü AKP iktidarı son sekiz yılda, ülkenin Kürtlerin yaşadığı parçasında idari yapıyı dağıtmış durumda; Eylül 2016'dan Mart 2024'e kadar Kürt halkının belediyelerine bilfiil el konuldu. Kürtçe hizmetler yasaklandı, kadın merkezleri ve çocuk kreşleri kapatıldı, belediyelerin kapıları yurttaşa açılmadı Sayın Bakan. Buna rağmen halkımız demokratik mücadeleden vazgeçmedi, belediye eş başkanlarını da bizzat ön seçimlerle kendisi seçti. Sonuç olarak, devletin gücünü sopaya çevirip taşıma seçmenlerden medet uman AKP iktidarı "Konuş, sen nerelisin?" diyenlerin mücadele kararlılığına çarparak kaybetti.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Bühtan etmeyin, bühtan etmeyin! Siz alınca bir şey yok, biz alınca "Seçmen taşındı."
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Siz not edin, birazdan cevap verirsiniz Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Siz alınca her şey normal, biz alınca "Seçmen taşındı."
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Bir okula 500 seçmeni kaydeden sizsiniz, biz değil!
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - AKP'nin Kürtlerin kazanımlarına karşı bir hazımsızlığı var çünkü karşımızda demokrasiyle sorunlu bir zihniyet var. Bu sebeple, Hakkâri, Batman, Halfeti, Mardin ve Esenyurt Belediyelerine kayyum atamaktan geri durmadınız. Herhâlde daha oy pusulasındaki mürekkep bile kurumadan bunun planlarını yapıyorsunuz çünkü kayyumlarla belediyelerde ciddi bir rant paylaşım savaşı açığa çıkıyor. Bununla o kentte yaşayan insanların emeği çarçur ediliyor, kentin ekonomik birikimi bizzat kayyumlarınız tarafından yağmalanıyor. Dolayısıyla, kayyumlar sadece irade gasbı değil Sayın Bakan, aynı zamanda ekonomik bölüşüm araçları olarak karşımıza çıkmakta. Seçimden sonra Mardin Büyükşehir Belediyesini kayyumdan aldığımızda toplam borcunun 3,5 milyar lira; yine, Batman'ın 3 milyar 53 milyon lira borçlu olmasının sebebi de tam olarak budur.
Sayın Bakan, il il gezip Türkiye'nin Huzuru toplantıları yapıyorsunuz. Buna Kürtler dâhil mi değil mi, merak ediyoruz çünkü Kürt'ün huzurunu kaçırarak huzur sağlanmaz bu ülkede. Dolayısıyla, kayyum siyasi darbedir, kayyum ekonomik soygundur, milyonların huzursuzluğudur.
Size göre Kürt sorunu yoktur ama Kürt'ün seçme ve seçilme hakkını gasbetmek var. Size göre Kürt sorunu yoktur ama belediyelerimizin yollara yazdığı "..."(*) trafik uyarısını silmek var. Size göre Kürt sorunu yoktur ama Kürtlerin kendi belediyelerini yönetmesi yasak. Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi. Hâl böyleyken "Kürtler daha ne istiyor?" diye soranlara kestirmeden bir cevap vereyim ben: Kürtler Mardin, Batman, Halfeti ve Hakkâri'de kendi belediyelerini yönetmek istiyor. Buna karşılık hukuk olmayınca "Mahkeme kararı da arkasından gelsin." diyen bir mekanizma işliyor şu an Türkiye'de. Alınan alınsın, kızan kızsın, bunun adı Kürt düşmanlığıdır. "..."(*) diyoruz Kürtçe.
Değerli hazırun, insanlık gelişti, uluslar büyüdü, dünya küçüldü, Kürtlere biçilen yüzyıllık gömlek artık dar geliyor. Hiçbir devlet, hiçbir akıl Kürtlere yüzyıl önce yaklaştığı gibi yaklaşamaz artık çünkü bir düşünürün de dediği gibi "Zamanı gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramaz." Zamanın ruhu barışı çağırıyor Sayın Bakan, özgürlükleri salık veriyor, insan haklarını önceliyor. Ne yazık ki Türkiye'yi yöneten aklın bir feraset sorunu var. "Basiret bağlanması" demek isterdim ama bu, fazlasıyla iyi niyetli bir yaklaşım olacak, o yüzden onu kullanmayacağım.
Sorun, siyasi iktidarın Kürtlerle rasyonel bir ilişki kuramamasıdır, bir halkı haklarıyla var olması gereken bir ulus olarak tanımamasıdır. Buraya gelen bakanlar binlerce kilometre ötede yaşayan soydaşları için yaptıkları hizmetleri anlatıyorlar ama 4 ülkenin sınırları dâhilinde yaşayan Kürtlerin de birbirleriyle soydaş olduğu kabul edilmiyor, politikalar da maalesef buna göre belirlenmiyor. Bunu Rojava Kürtlerine yönelik söylem ve politikalardan biliyoruz, bunu "Çiyaye Kurmenç" dediğimiz Afrin'in cihatçı çetelere teslim edildiğinde gördük. Afrin'de işgal gerçekleşmeden önce yüzde 95 Kürt varlığı vardı ama yüz binlerce insan zorla yerinden edildi. Bu konuda İnsan Hakları İzleme Örgütü, Birleşmiş Milletler raporları var ve Afrin İnsan Hakları Örgütü tarafından çokça açıklama yapıldı. Her türlü hak ihlali, fidye için kaçırma, yağma ve tecavüz söz konusu. Bir zamanlar zeytin bahçelerinde, ılık Akdeniz ikliminde huzurlu bir şekilde yaşayan Kürt kentinin kaderi bir anda değiştirilerek huzur adına ne varsa orada dağıtıldı. Tabelada "Nexweşxaneya Efrine" yazıyordu ama Kürtçe kaldırılarak Türkçesi yazıldı, Afrin Üniversitesinin müfredatından Kürtçe çıkarıldı. "..."(*) sınırların dışında da Kürtçeye, Kürt diline karşı bir savaş açtınız.
Değerli milletvekilleri, söz konusu İçişleri Bakanlığı olunca kadınlara yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hakkında da konuşmamak olmaz. Yaşamın her alanında kadınlar "..."(*) diye haykırıyorlar, sokaklara çıkıyorlar, cezasızlık politikalarına isyan ediyorlar. Eril bir tahakküm zemininde hiçbir şey tesadüfen olmadı, olmuyor. Bu sebeple "Kadın cinayetleri ideolojiktir." diyoruz çünkü faillerin temel sığınağı cezasızlık politikaları olarak karşımıza çıkmakta. İstanbul Sözleşmesi'ni iptal ederek failleri cesaretlendiren de kadın eylemlerine polisi saldırtarak tarafını seçen de sizsiniz Sayın Bakan.
Bugün kadınlara yönelik tutulan cinayet ve şiddet çetelesinden haberdarsınız ama verdiğiniz rakamlar eksik. Ekim ayında en az 48 kadın, erkekler tarafından katledilmiş. Kimisi boşanmak istediği eşi tarafından, kimisi ayrılmak istediği arkadaşı tarafından veya bir yakını tarafından katledilmiş durumda. Yine ekim ayında en az 23 kadının ölümü şüpheli olarak değerlendiriliyor. 2024 yılı bitmeden öldürülen kadın sayısı ise en az 337 olarak kayıtlara geçmiş.
AKP iktidarının kadınları anlaması zor ama yine de biz burada tekrar edelim bunu. Bunlara birer sayı, rakam olarak bakamazsınız Sayın Bakan. Her olayı da münferit olarak değerlendiremeyiz; önleyici tedbirlerin alınmadığı, faillerin bulunup cezalandırılmadığı ve her vakanın şeffaf olarak aydınlatılmadığı bir süreçte hükûmet kimse zanlı da bizzat odur. Kadınlar olarak dayanışmayı büyütmek, katledilen her kadının hesabını sormak bizlerin boynunun borcudur Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim.
Kayyumlarla kadın eşbaşkanları hedef alabilirsiniz ama eşbaşkanlık mor çizgimiz olmaya devam edecek. Beyaz tülbentli kadınları görmezden gelebilirsiniz ama mutlaka onlara onurlu bir barışı getireceğiz. Meydanları yasaklayabilirsiniz ama 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nde omuz omuza vereceğiz. Rengimizle ve sesimizle var olduk, var olmaya devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.