KOMİSYON KONUŞMASI

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Ben de herkese merhaba diyerek başlayacağım.

Aslında İçişleri Bakanlığı nasıl bir bakanlık diye ifade ettiğimizde, hem bugün bu sabah içeri girerken ki tablo hem de şu an konuşmalardaki tahammülsüzlük içindeki tavra baktığımızda -aslında devletin güvenlikçi politikalarla şekillendiği, "güvenlik" kavramının bir yönetme mantığına dönüştüğü- "toplumu, Meclisi, halkı zapturapt bakanlığı" "baskı bakanlığı" "sindirme bakanlığı" olarak ifade edebileceğiz. Türlü türlü teknikleriyle, geçmişin sürdürücüsü olan mevcut hâliyle de bir şeyin değişmediğini görebiliyoruz. Kayyum uygulamaları bunun en bariz örneği. En net şekilde, halkın bireysel seçme, seçilme hakkından kollektif olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına karşı olan tavır, toplumun orada bulunan seçmenin ve halkın tamamının güvenlikleştirildiği boyutunun bir göstergesi.

Geçmiş dönem bütçelerinde olduğu gibi 2025 bütçesinde de İçişleri Bakanlığına ayrılan bütçe içte ve dışta savaş ve güvenlikçi politikaların birer iz düşümü hâlinde. Savunma harcamalarına 913,9 milyar TL öngörülürken İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İstihbarat Teşkilatı ve ilgili kurumlarına iç güvenlik harcamaları için 694,5 milyar ödenek öngörüldüğünü görüyoruz. 2025-27 Orta Vadeli Program'a baktığımızda, merkezî yönetim bütçesinin harcama türlerine dağılımına baktığımızda iç güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçe yüzde 6,67. Biraz önceki sunumda da tüm bütçe üzerinden yüzde 8'lik bir pay ayrıldığı ifade edildi. Yani 2025 bütçesinin üç büyük kalemlerinden bir tanesi. Genel bütçenin ortaya çıktığı bakış açısını, güvenlikçi bakış açısını bu rakamlardan görebiliyoruz.

Bölgem olan Şırnak'tan bir örneğini vereceğim. Bakın, askerî emniyet tesislerinin altyapı ve üstyapı yani karakol, kalekol ve diğer askerî harcamalarına 2003 ile 2024 arasında ayrılan rakam 1 milyar 875 milyon 235 bin gibi bir rakam. Totalde Şırnak'a ayrılan rakamın, ayrılan bütçenin yüzde 30'a yakını sadece güvenlikçi politikalara gidiyor. Peki, sağlık, çevre, ulaştırma, yollar, ekonomik kalkınma gibi diğer hedeflere ayrılan bir bütçe var mı? Hayır. Tam da öngördüğünüz üzere hem Kürt illerine hem de Türkiye geneline baskı, güvenlik ve korku üzerinden ayrılan bir bütçe var karşımızda. Bu bütçelerin halka yansıması yasaklamalar, gözaltılar, engellemeler biçiminde kendini gösteriyor.

Demokratik toplumun temeli ve demokratik hukuk devletinden bahsediyoruz. Anayasa tarafından teminat altına alınmış, biraz önce Sayın Tiryaki Vekilimizin örneğini vermiş olduğu toplanma ve gösteri yapma özgürlüğü, artık ülkede kolluk şiddetinin günlük yaşamın parçası hâline getirmeye çalıştığı bir tabloda. Cumartesi insanlarından şiddete karşı ses çıkaran, kadınlar ölmesin diye sokağa çıkan kadınlar, LGBT+'lar, maden işçileri, üniversite öğrencileri, yurttaki koşullara ya da yurttaki genç intiharlarına karşı ses çıkarmaya çalışan öğrenciler, çevre ve yaşam savunucuları, iradeleri gasbedilen seçmenler, Kürt halkı, siyasi partiler, meslek örgütlerinin üye ve yöneticileri, insan hakkı savunucuları, farklı dinî veya cemaatlerdeki örgütler, mülteci ve sığınmacılar da dâhil olmak üzere tamamının her türlü açıklama, her türlü eylem ve etkinlikleri, kolluk şiddetine dönüşen bütçenizde can ve mal güvenliği değil, tehdit, korku, baskı ve şiddet olarak kendini buluyor. Bakınız, bunun bir örneğini vereceğim size. Tam da Türk-Kürt kardeşliğinden bahsedildiği, tartışmaların yoğun olarak geçtiği bir dönemde siz 26 Ekimde Şırnak'tan gelen anneleri Bakanlığınızda misafir ettiniz. Büyük bir özveri ve kardeşlik vurgusuyla, kadınlar ve annelik vurgusuyla misafir ettiğiniz anneler, size geldikleri tarihten yaklaşık on gün önce, yine Şırnak Silopi'de, Cumartesi Anneleri kadar tarihsel, Türkiye'deki çatışma ve savaş çözümlerine sesini yükseltmeye çalışan barış annelerinin Silopi'de yapmak istediği üç günlük barış nöbetine sizin göstermiş olduğunuz saygı... Aynı Şırnaklı anneler sizin politikalarınıza alet edilirken, kadına el uzatılmaz diye el üstünde tutulurken aynı annelere on gün önce size bağlı kolluk gücü jandarmalar tarafından -fotoğrafta gördüğünüz gibi- saldırı gerçekleşti. Bu saldırıların görüntüleri yayılmasın diye orada bulunan 3 gazeteciyi işkenceyle gözaltına aldınız. Bakınız, aynı elbiselerle, aynı beyaz örtülerle, tülbentlerle karşıladığınız anneler üç gün boyunca jandarma eşliğinde barış ve çözüm çağrısı yaparken büyük bir abluka altında tutuldu. Peki, Valilik sadece bunu yasaklamakla mı yetindi? Hayır. Bakınız, bu fotoğraftaki Silopi Kaymakamı Cihat Koç; bu saldırılar yapılırken, bu anneler darbedilirken, işkenceyle gözaltına alınırken ayak ayak üstüne atmış, etrafında jandarma korumasıyla saldırıyı hem teşvik ediyor hem de işkencecilerin sırtını sıvazlayarak var olan bu görüntülerin birer fotoğrafını veriyor.

Peki, bu, sadece eylem alanlarında mı? Hayır. Bugün resmî gözaltı merkezlerinde uluslararası ya da ulusal birçok derneğin ve kurumun raporlarına yansıdığı üzere birçok işkence ve kötü muamele vakası var. Türkiye İnsan Hakları Vakfının 2023 raporuna göre başvuruda bulunan 781 kişinin 386'sı yani yüzde 52'si Emniyet müdürlüklerinde, yüzde 7,5'i polis karakolunda, yüzde 9,3'ü Jandarma birimlerinde, resmî gözaltı merkezlerinde maruz kaldığı işkence için başvuruda bulunmuş. Yine, Türkiye İnsan Hakları Vakfının resmî raporlarına göre gözaltında bulunan 6 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş, 1 kişi ise gözaltında, hâlen haber alınamayacak durumda. Yine, bir sığınmacı Ankara'da tutulduğu geri gönderme merkezlerinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bunlarla ilgili idari ve cezai bir soruşturma var mı? Yok. Bu konuda sizlerin buraya verdiğiniz sunumda bir bilgi ve bir brifing var mı? Maalesef ki yok. 2023 yılında 5.312 kişi işkence, kötü muamele, onur kırıcı muamele, davranış ve cezalara ilişkin ilgili vakfa bir başvuruda bulunmuş. Yine, işkencede tehdit ve ajanlık teklifini kabul etmediği için kaçırılan ya da tehdide maruz kalan en az 134 kişi ilgili vakfa başvuruda bulunmuş. Yine, biraz önce bir örnekte anlattığımız toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında 3.487 kişi işkence iddiasıyla ilgili kurumlara başvuruda bulunmuş.

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ama hakları tanınmayan, uyuşturucuya bulaştırılan, yine, zırhlı araçlarla öldürülen, yaralanan çocuklar var bu ülkede. 2008 ile 2024 yılları arasında tespit edilebilen en az 44 kişi -bunların 26'sı çocuk- zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu ya da kazalar sonucu yaşamını yitirmiş. Bakın, Helin Şen, Nihat Kazanhan, bunlar da toplum hafızasında canlı tutulan birer örneği. En son 16 Mayıs, yine, Silopi ilçesinde 5 yaşındaki bir çocuk, ondan önce yine, 7 yaşında bisiklete binen başka bir çocuk, yine, Diyarbakır'da Hazar Anne isimli 76 yaşındaki bir anne, yine, ölümler dışında her gün onlarca zırhlı araçların karıştığı kazalar... Sizlerin "çocuklara huzurlu bir ortam, oyun alanları" diye ifade ettiğiniz yerler, bugün bu çocukların ölüm yerleri hâline getirildi. Bugün "zırhlı katiller" diye toplumun hafızasında yer alan bu araçlarla -sokakta koşan, oynayan çocuklar yerine- sadece bu yıllar içerisinde ifade edilen, şu ana kadar 135 çocuk yaralandı ve engelli duruma düşürüldü. Bunlarla ilgili yargılamalarda ne mi oldu? Birçoğu beraat aldı, HAGB aldı ya da para cezasına çevrildi. Hâlen fiilî olarak OHAL yürütülen bu bölgelerde, sokaklarda zırhlı araç terörü, zırhlı araç katilleri hâlen kol gezerek devam ediyor.

Yine, Sayın Tiryaki Vekilimiz söyledi, valilikler fiilî olarak bir OHAL rejiminde yönetim ifa ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Şu ana kadar valiliklerin...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Aslan, süreniz doldu, bir dakika ekleyeceğim sürenize.

Buyurun.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Bakın, Van'da bir yıl içerisinde 8, Muş'ta 9, Bitlis'te 7, Kars'ta 2, Dersim'de 2, Diyarbakır'da 9, Batman'da 4, Mardin'de 4, Şırnak'ta 34 kere eylem, etkinlik yasağı ya da özel güvenlik bölgesi ilan edilen bölgeler var. Hani OHAL geçmişte kalmıştı? Fiilî olarak uyguladığınız bu OHAL rejiminde, valilikler eliyle yürüttüğünüz bu OHAL rejiminde şu ana kadar ülke geneli ve Kürt bölgesinde kaç tane toplantı, gösteri yürüyüşlerini engellediniz? Bunların şehir dağılımına ilişkin tek bir sunumda tek bir ifade görmüyoruz. Buna ilişkin yasaklama kararlarıyla ilgili Anayasa Mahkemesinin onlarca orantısız ve ihlal kararına rağmen neden valilikler Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamakta ve hâlen yasaklama kararları bilfiil olarak sürdürülmektedir?

Teşekkür ederim.